Gerekçe ve Hüküm
Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır[1].
Tarafların ileri sürdükleri iddia ve vakıaların değerlendirilmemesi, savunma hakkının ihlali olduğu gibi bu durumda gerekçenin de devreye girdiğini unutulmamalıdır. Zira mahkeme kararlarının gerekçeli olması, tarafların ileri sürdükleri iddia ve savunmaların dikkate alınmasının bir sonucudur. Anayasa 141/3 maddesi “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.” HUMK 388 (HMK 297) maddesi de bütün kararların gerekçeli olmasını öngörmüştür. Gerekçe hükmün dayandığı hukuki esasları açıklar. Böylelikle hükmün denetlenmesi mümkün olur. Taraflar da mahkemenin gerekçesi sayesinde haklı olup olmadıklarını anlayabilir[2].
Gerekçe, hâkimin (mahkemenin) tespit etmiş olduğu maddi vakıalar ile hüküm fıkrası arasında bir köprü görevi yapar. Gerekçe bölümünde hükmün dayandığı hukuki esaslar açıklanır. Hâkim, tarafların kendisine sundukları maddi vakıaların hukuki niteliğini (hukuk sebepleri) kendiliğinden (re'sen) araştırıp bularak hükmünü dayandırdığı hukuk kurallarını ve bunun nedenlerini gerekçede açıklar.
Hâkim, gerekçe sayesinde verdiği hükmün doğru olup olmadığını, yani kendini denetler. Üst mahkeme de, bir hükmün hukuka uygun olup olmadığını ancak gerekçe sayesinde denetleyebilir. Taraflar da ancak gerekçe sayesinde haklı olup olmadıklarını daha iyi anlayabilirler. Bir hüküm, ne kadar haklı olursa olsun, gerekçesiz ise tarafları doyurmaz[3].
Hüküm “Türk Milleti Adına” verilir ve bu ibareden sonra hükmü veren mahkeme ile hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin ad ve soyadları ile sicil numaraları, mahkeme çeşitli sıfatlarla görev yapıyorsa hükmün hangi sıfatla verildiğini, tarafların ve davaya katılanların kimlikleri ile Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası, varsa kanuni temsilci ve vekillerinin ad ve soyadları ile adreslerini, tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri içerir. Hüküm sonucu kısmında, yargılama giderleri ile taraflardan alınan avansın harcanmayan kısmının iadesi, varsa kanun yolları ve süresi, hükmün verildiği tarih ve hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin imzaları, gerekçeli kararın yazıldığı tarih yer alır.
Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir[4].
Açıklanan bu hükümler en başta yargıda açıklık ve netlik prensibinin gereğidir ve emredici hükümlerden olup "Kamu düzeni" amacı ile vazedilmişlerdir. Bu hükümlerle getirilen anılan biçim koşulları hükmün açıklığı ve anlaşılırlığı kadar infaz kabiliyetini de sağlamak amacını taşımaktadır. Aksi hal, yeni tereddüt ve ihtilaflar yaratır. Hatta giderek denebilir ki, dava içinden davalar doğar. Hükmün hedefine ulaşmasını engeller, kamu düzeni ve barışı oluşturulamaz.
Görülmektedir ki, uyuşmazlıkların çözümünde yargıya düşen en önemli görevlerden birisi de açık ve net çözümler bulmak, anlaşılabilir, tutarlı kararlarla kamu düzen ve barışının sağlanmasına hizmet etmek olmalıdır. Hükmün açık ve net olması gereği hüküm sonucu ile sınırlı olmayıp, iddiaların tek tek ele alındığı, cevaplandırıldığı, hukuka ve yasaya aykırı bulunma ya da bulunmama nedenlerinin açıklandığı, yasal dayanakların gösterildiği, anlamaya ve denetime elverişli gerekçenin varlığını da gerektirir. Zira taraflar ancak gerekçe sayesinde hükmün hangi maddi ve hukuki sebebe dayandırıldığını anlayabilecekleri gibi Yargıtay denetimi de ancak kararın gerekçe içermesi halinde mümkün olacaktır[5].
Adil yargılanma hakkının içinde barındırdığı temel haklardan olan ve dayanağını insan onuru ile eşitlik ilkesinden alan, hukuki dinlenilme hakkının üç unsuru vardır. Bunlar, tarafların yargılama konusunda bilgilenme hakkı, yargılama ile ilgili açıklama ve ispat hakkı, bu açıklamaların mahkemece dikkate alınıp değerlendirilmesi yükümlülüğüdür. Gerekçe özellikle tarafların yargılamada dikkate alındığının, açıklama ve delillerinin değerlendirildiğinin bir göstergesidir[6].
Kanunun genel düzenlemesinden yola çıkarak ziynet eşyasına ilişkin kararlarda da yukarıda belirlenen temel ilkelerle hareket etmek gerekmektedir.
Ziynet alacağına ilişkin dava sonucunda düzenlenen gerekçeli kararda hüküm altına alınan eşyanın cins, nitelik, miktar ve değerlerinin ayrı ayrı gösterilmesi ve taraflara yüklenen borç ile tanınan hakkın infazda güçlük çıkarmayacak biçimde belirtilmesi gerekir[7]. Çeyiz eşyalarının toplu değerleri gösterilerek karar verilmesi[8] ve dava dilekçesi, bilirkişi raporu gibi herhangi bir belgeye gönderme yapılarak hüküm kurulması da hukuka uygun olmayacaktır[9].
Kısa karar yanlış dahi olsa gerekçeli kararın buna uygun düzenlenmesi gerekmektedir. Yanlışlık ancak temyiz yoluna başvurulması ve kararın bozulması halinde düzeltilebilir. Tefhim edilen kararla gerekçeli karardaki aykırılık diğer yönler incelenmeden tek başına bozma sebebi olur[10].
Hâkim taraflar arsında yapılan anlaşmayı uygun bulması halinde anlaşma koşulları uyarınca boşanma kararı verecektir. Bu halde de kararın tarafların anlaşmalarına uygun düzenlenmesi, anlaşılan hususların tam olarak karara geçirilmesi gerekmektedir[11].
Gerekçeli kararda hüküm altına alınan ziynet eşyasının cins, nitelik, miktar ve değerlerinin ayrı ayrı gösterilmesi ve taraflara yüklenen borç ile tanınan hakkın infazda güçlük çıkarmayacak biçimde belirtilmesi gerekir.
Dava: Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
Karar: 1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle hükmedilen tazminatlara uygulanan faizin başlangıcının boşanma hükmünün kesinleşme tarihi olmasının tabii bulunmasına göre davalı kocanın aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.
2-Ziynet eşyaları konusunda bilirkişi raporuna atıf yapılarak hüküm kurulmuş olup kabul edilen ziynetler ve ayrı ayrı değerleri hükümde gösterilmemiştir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 297. maddesinin (2). fıkrasında: hükmün sonuç kısmında gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerektiği, aynı Yasanın 298. maddesinin (2.) fıkrasında da, gerekçeli kararın, tefhim edilen hükme aykırı olamayacağı hükme bağlanmıştır. Bu düzenlemeye göre; Dava dilekçesi, bilirkişi raporu gibi herhangi bir belgeye atıf yapılarak hüküm kurulamaz. Gerek tefhim edilen ve zabıtla belirlenen kararda, gerekse buna uygun düzenlenmesi zorunlu gerekçeli kararda hüküm altına alınan eşyanın cins, nitelik, miktar ve değerlerinin ayrı ayrı gösterilmesi ve taraflara yüklenen borç ile tanınan hakkın infazda güçlük çıkarmayacak biçimde belirtilmesi gerekir. Bu yön gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır.
Sonuç: Temyiz edilen hükmün yukarıda 2. bentte gösterilen sebeple bozulmasına, bozma sebebine göre ziynetlerle ilgili diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, hükmün temyize konu diğer bölümlerinin ise yukarıda 1. bentte gösterilen sebeple onanmasına, temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren onbeş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliğiyle karar verildi[12].
Ziynet ve çeyiz eşyalarının toplu değerleri gösterilerek karar verilmesi doğru görülmemiştir.
Dava: Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen hüküm temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
Karar: Mahkemece bozma kararına uyulduğu halde bozma gerekleri yerine getirilmemiştir. Davacı, dava konusu ziynetler ve çeyiz eşyalarının aynen iadesi olmadığı takdirde bedelinin tahsilini talep etmiştir. Mahkemece hüküm altına alınan çeyiz ve ziynet eşyalarının kararın hüküm fıkrasında cins, nitelik, miktar ve değerlerinin ayrı ayrı gösterilmesi ve taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların infazda güçlük çıkarmayacak şekilde belirlenmesi gerekirken bu yön üzerinde durulmadan ziynet ve çeyiz eşyalarının toplu değerleri gösterilerek yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir.
Sonuç: Temyiz edilen kararın yukarıda açıklanan nedenlerle bozulmasına, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 23.02.2011 gününde oybirliği ile karar verildi[13].
Davacı, ziynetlerinin aynen, olmadığı takdirde bedellerinin tahsilini de istediğine göre hüküm altına alınan ziynetlerin cins, gram ve ayarları gösterilmeksizin toplamının değerine hükmedilmesi doğru değildir.
Dava ve Karar: Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen hüküm maddi tazminat, ziynet alacağı ve yargılama giderleri yönünden temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre davacı-davalının aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.
2- Davalı-davacı, birleşen boşanma davasına ilişkin dava dilekçesinde evlilik birliği içinde çalışmasına kocasının izin vermediğini iddia ederek bu yüzden yoksun kaldığı kazanç kaybına karşılık maddi tazminat talebinde bulunmuştur. Bu talep Türk Medeni Kanunun 174/1. maddesi kapsamında boşanmanın eki niteliğinde değildir. Talep genel hükümlerden kaynaklanmakta olup, inceleme görevi de genel mahkemelere aittir. Göreve ilişkin kurallar kamu düzeninden olup, ileri sürülüp sürülmediğine bakılmaksızın yargılamanın her aşamasında hâkim tarafından kendiliğinden nazara alınır. Öyleyse davalı-davacının boşanmanın eki niteliğinde olmayan maddi tazminat isteği yönünden görevsizlik kararı verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru bulunmamıştır.
3- Davalı-davacı, birleşen boşanma davasına ilişkin dilekçesinde ziynetlerinin aynen, olmadığı takdirde bedellerinin tahsilini de istediğine göre hüküm altına alınan ziynetlerin cins, gram ve ayarları gösterilmeksizin toplamının değerine hükmedilmesi doğru değildir.
Sonuç: Temyiz edilen hükmün yukarıda 2. ve 3. bentlerde gösterilen sebeplerle bozulmasına, bozma kapsamı dışında kalan temyize konu bölümlerinin ise yukarıda 1. bentte gösterilen sebeple onanmasına, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 15.12.2010 gününde oybirliği ile karar verildi[14].
Mahkemece hükümde infazda tereddüt yaratmayacak şekilde kabulüne karar verilen eşyaların cins, nitelik ve değerleri ayrı ayrı ve açıkça gösterilmesi gerekirken, tereddüt hâsıl olacak şekilde hüküm verilmesi doğru değildir.
Dava ve Karar: Mahalli mahkemesinden verilmiş bulunan yukarıda tarih ve numarası yazılı alacak davasına dair karar davalı tarafından süresi içinde temyiz edilmiş olmakla dosyadaki bütün kâğıtlar okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
Dava, ziynet eşyalarının ve davalıya verilen paranın iadesi istemine ilişkindir. Mahkemece istemin kısmen kabulüne karar verilmesine üzerine hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
1- Dosya kapsamına, toplanan delillere, mevcut deliller mahkemece takdir edilerek karar verilmiş olmasına ve takdirde de bir isabetsizlik bulunmamasına göre davalı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.
2- Davalı vekilinin eşyalara ilişkin hükme yönelik temyiz itirazlarına gelince;
Davacı, dava dilekçesinde, kendisine ait olduğunu bildirdiği bir kısım ev eşyalarının aynen iadelerine olmazsa bedellerinin tahsilini istemiştir. Mahkemece davanın kısmen kabulü ile 1.275- TL'nin tahsiline, fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmiştir. Ancak mahkemece hüküm kısmında hangi eşyalar yönünden davanın kabulüne karar verildiği, eşyaların cins, nitelik ve değerleri gösterilmemiştir. Mahkemece hükümde infazda tereddüt yaratmayacak şekilde kabulüne karar verilen eşyaların cins, nitelik ve değerleri ayrı ayrı ve açıkça gösterilmesi gerekirken, tereddüt hâsıl olacak şekilde hüküm verilmesi doğru olmadığından hükmün bozulması gerekmiştir.
Sonuç: Yukarıda 2 nolu bentte açıklanan nedenlerle hükmün bozulmasına, istek halinde peşin alınan temyiz harcının temyiz edene iadesine, 24.06.2010 tarihinde oybirliği ile karar verildi[15].
Dava dilekçesi, bilirkişi raporu gibi herhangi bir belgeye atıf yapılarak hüküm kurulması doğru değildir.
Dava: Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen hüküm ziynetler ve tazminatlar yönünden temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü.
Karar: 1- Dosyadaki yazılara ve mahkemece uyulan bozma kararı gereğince hüküm verilmiş olmasına göre davalı kocanın aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.
2- Hükmedilen ziynetlerin değer ve özelliklerinin ayrı ayrı gösterilmediği anlaşılmaktadır.
Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 388/5. maddesi, hükmün sonucu kısmında gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin istek sonuçlarından her biri hakkın da verilen hükümle taraflara yükletilen borç ve tanınan hakların mümkünse sıra numarası altında birer birer, açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesini emredici kural olarak getirmiştir. Gerekçeli kararın da kısa karara uygun düzenlenmesi zorunludur. (HUMK. md. 381/2).
Dava dilekçesi, bilirkişi raporu gibi herhangi bir belgeye atıf yapılarak hüküm kurulamaz. Gerek tefhim edilen ve zabıtla belirlenen kararda, gerekse buna uygun düzenlenmesi zorunlu gerekçeli kararda hüküm altına alınan eşyanın cins, nitelik, miktar ve değerlerinin ayrı ayrı gösterilmesi ve taraflara yüklenen borç ile tanınan hakkın infazda güçlük çıkarmayacak biçimde belirtilmesi gerekir. Bu yön gözetilmeden yazılı şekilde ziynetlerin aynen iadesine, olmadığı taktirde 4250 YTL. bedelinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır.
Sonuç: Temyiz edilen hükmün yukarıda 2. bentte gösterilen nedenlerle bozulmasına, bozma kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazlarının ise yukarıda 1. bentte gösterilen nedenlerle onanmasına, temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 18.03.2010 gününde oybirliği ile karar verildi[16].
Ziynetlerin ayar ve gramlarının hükümde belirtilmesi gerekir.
Dava: Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen hüküm temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü.
Karar: 1- Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre tarafların aşağıdaki bentler kapsamı dışındaki temyiz itirazları yersizdir.
2- Davalının 22.7.2005 tarihli dilekçesinde “eğer boşanmaya karar verilirse ben zaten eşimin getirdiği eşyaları kendisine veririm” diye beyanda bulunarak davacının istediği eşyalarını kendisinde olduğunu kabul etmesi ve 6.10.2005 tarihli dilekçesinde ise “davacıya nakit olarak takılanların düğün gecesi masraf ve bahşişlere harcandığını” belirtmesi karşısında, davacının istediği şahsi ve ev eşyalarıyla; 400 YTL. nakit paraya ilişkin isteminin kabulüne karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçeyle reddine karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir.
3- Mahkemece kadın lehine verilen ziynetlerin ayar ve gramları hükümde belirtilmemiştir. Mahkeme kararında hüküm altına alınan ziynetlerin cins, nitelik, miktar ve değerlerinin ayrı ayrı gösterilmesi ve taraflara yüklenen borç ile tanınan hakkın infazda güçlük çıkarmayacak biçimde belirtmek gerekir.(HUMK. md. 388/son) Bu yön gözetilmeksizin yazılı şekilde hüküm verilmesi bozmayı gerektirmiştir.
Sonuç: Hükmün yukarıda 1. bentte gösterilen sebeple onanmasına, 2. ve 3. bentlerde gösterilen sebeplerle bozulmasına, davacının harç ve vekalet ücretine yönelik temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, iş bu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliği ile karar verildi[17].
Hüküm altına alınan ziynet eşyalarının değerlerinin ayrı ayrı gösterilmemesi usul ve yasaya aykırıdır.
Dava: Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen hüküm kusur, nafaka ve ziynetler yönünden temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü.
Karar: 1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle anlaşmalı boşanma koşullarının oluşmamasına, kocasına sürekli hakaret eden davalı kadının da boşanmaya esas alınan olaylarda kusurlu bulunmasına, ancak Türk Medeni Kanununun 166/2. madde koşullarının gerçekleşmiş bulunmasına göre sair temyiz itirazları yersizdir.
2- Davalı-davacı kadın ziynetlerin aynen iadesini olmadığı takdirde bedelinin verilmesini istemiştir.
Davacı-davalı koca; kadının ziynet eşyalarını götürdüğünü savunmuştur.
İstek, ziynetlerin mevcut ise aynen, değilse bedelinin tahsilinden ibaret olduğu halde, bu yön gözetilmeden yalnızca (aynen iadeye) karar verilmesi doğru olmadığı gibi hüküm altına alınan ziynet eşyalarının değerlerinin de ayrı ayrı gösterilmemesi usul ve yasaya aykırıdır.
Sonuç: Temyiz olunan hükmün 2. bentte gösterilen sebeplerle bozulmasına, bozma kapsamı dışında kalan sair hususların 1. bentte gösterilen sebeple onanmasına, temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, iş bu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliği ile karar verildi[18].
Gerek tefhim edilen ve tutanakla belirlenen kararda, gerekse buna uygun düzenlenmesi zorunlu gerekçeli kararda hüküm altına alınan eşyanın cins, nitelik, miktar ve değerlerinin ayrı ayrı gösterilmesi ve taraflara yüklenen borç ile tanınan hakkın infazda güçlük çıkarmayacak biçimde belirtilmesi gerekir.
Dava: Mahalli mahkemesinden verilmiş bulunan yukarıda tarih ve numarası yazılı eşya iadesi davasına dair karar davacı-davalı tarafından süresi içinde temyiz edilmiş olmakla dosyadaki bütün kâğıtlar okunup gereği görüşülüp düşünüldü.
Karar: Uyuşmazlık çeyiz eşyası ile ziynet iadesi, olmadığında bedelinin tahsili istemine ilişkin olup mahkemece istemin kısmen kabulüne karar verilmesi üzerine hüküm her iki taraf vekilince de ayrı ayrı temyiz edilmiştir.
Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 388/5. maddesi, hükmün sonucu kısmında gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin istek sonuçlarından her biri hakkında verilen hükümle taraflara yükletilen borç ve tanınan hakların mümkünse sıra numarası altında birer birer açık şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesini emredici kural olarak getirmiştir. Gerekçeli kararın da kısa karara uygun düzenlenmesi zorunludur.
Mahkemece dava dilekçesi, bilirkişi raporu gibi herhangi bir belgeye gönderme yapılarak hüküm kurulamaz. Gerek tefhim edilen ve tutanakla belirlenen kararda, gerekse buna uygun düzenlenmesi zorunlu gerekçeli kararda hüküm altına alınan eşyanın cins, nitelik, miktar ve değerlerinin ayrı ayrı gösterilmesi ve taraflara yüklenen borç ile tanınan hakkın infazda güçlük çıkarmayacak biçimde belirtilmesi gerekir. Bu yön gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır.
Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz itirazlarının kabulü ile HUMK. nun 428.maddesi uyarınca hükmün bozulmasına, bozma nedenine göre diğer yönlerin incelenmesine yer olmadığına, istek halinde peşin alınan temyiz harcının temyiz edenlere iadesine, 17.07.2007 tarihinde oybirliği ile karar verildi[19].
Gerekçenin kısa karara uygun yazılması gerekir.
Dava: Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen hüküm kusur, tazminatlar, nafaka, eşya ve ziynet alacağı yönünden temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü;
Karar: 1- Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre davalının aşağıdaki bent kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.
2- Eşya ve ziynetlere ilişkin olarak kısa karar da belirtilenler ile gerekçeli karar da belirtilenler arasında çelişki yaratılmıştır.
Hukuk Usulü Muhakemeleri Yasasının 381/2. maddesi uyarınca kararın tefhimi en az 388. maddede belirtilen hüküm sonucunun duruşma tutanağına geçirilerek okunması suretiyle olur. Bu durumda gerekçeli kararın, tefhim edilen karar yanlışta olsa, buna uygun düzenlenmesi gerekmektedir. Yanlışlık ancak temyiz yoluna başvurulası ve kararın bozulması halinde düzeltilebilir. Tefhim edilen kararla gerekçeli karardaki aykırılık diğer yönler incelenmeden tek başına bozma sebebi olur. O halde mahkemece yapılacak iş, 10.4.1992 tarihli 7/4 sayılı içtihadı birleştirme kararı gözetilerek yeniden karar oluşturmaktan ibarettir.
3- Kabule göre de; kabul edilen eşya ve ziynetlerin değerinin hükümde gösterilmemesi infazda güçlük yaratacak nitelikte olduğundan doğru bulunmamıştır.
Sonuç: Hükmün 2. bentte gösterilen nedenle bozulmasına, bozma nedenine göre eşya ve ziynetlerle ilgili vekâlet ücretine ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, temyize konu diğer hususların 1. bentte gösterilen nedenle onanmasına, bozma sebebine göre diğer yönlerin şimdilik incelenmesine yer olmadığına, temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliği ile karar verildi[20].
Tarafların altın ve ziynet eşyası iadesi dava haklarından peşinen feragat ettikleri belirtildiği halde, bu hususun hüküm fıkrasında bulunmaması bozmayı gerektirir.
Dava: Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen hüküm temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
Karar: 1- Taraf vekilleri birlikte düzenledikleri 8.4.2003 tarihli dilekçelerinde, aynı günlü kararı temyiz haklarından feragat ettiklerini bildirmişler, daha sonra gerekçeli karar davalı vekiline 11.6.2003 tarihinde tebliğ edilmiş ve davalı vekili tarafından 23.6.2003 tarihinde temyiz edilmiştir. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 432/1. madde uyarınca temyiz süresi, ilamın usulen tebliği ile başlar. Tarafların, gerekçeli karar tebliğ edilmeden temyizden feragat etmeleri hüküm doğurmaz. Zira bu nitelikteki bir feragatin, geçerli kabul edilmesi halinde, tarafların hüküm gerekçesini yada tefhim edilen kararla sonradan yazılan kararın çelişmesi halinde bile, temyiz hakkından yoksun olmaları sonucunu doğuracaktır. Bu durum karşısında davalı vekilinin temyiz dilekçesinin kabulü ile hükmün esastan incelenmesi gerekmiştir.
Türk Medeni Kanununun 166/3. madde uyarınca hâkim, tarafların menfaatlerini gözönünde tutarak aralarındaki anlaşmayı uygun bulması ya da gerekli gördüğünde yaptığı değişikliklerin taraflarca da kabulü halinde, anlaşma koşulları uyarınca boşanmaya karar verecektir. Taraflar ve vekilleri tarafından imzalanan 8.4.2003 tarihli boşanma anlaşmasında "tarafların birbirlerinden hiçbir hak ve alacakları kalmadığından tazminat, nafaka, eşya iadesi, altın ve ziynet eşyası iadesi dava haklarından peşinen feragat ettikleri" belirtildiği halde, bu husus hüküm fıkrasında bulunmamaktadır. Kararın tarafların anlaşmalarına uygun düzenlenmemesi bozmayı gerektirmiştir.
2- 4787 Sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usullerine Dair Kanunun 4/1 maddesi; 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun ikinci kitabından (MK. md. 118-494) kaynaklanan bütün davaların Aile Mahkemesinde bakılacağını, geçici 1. maddesi de; sonuçlanmamış davaların yetkili ve görevli aile mahkemesine devredileceğini hükme bağlamıştır. Karar bozulmakla sonuçlanmamış hale gelmiştir. Bu açıklama karşısında işin görev yönünün de düşünülmesi zorunludur.
Sonuç: Hükmün 1.bentte gösterilen nedenle bozulmasına, temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 26.02.2004 gününde oybirliği ile karar verildi[21].
Hâkim hükmolunan ziynet eşyalarının adet, nitelik ve değerlerini infazda tereddüde yer vermeyecek şekilde karar yerinde ayrı ayrı göstermelidir. Bilirkişi raporuna atıfla veya kararın eki olarak gösterilmek suretiyle hüküm kurulamaz.
Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü.
1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre tarafların aşağıdaki bent kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.
2- Davacı kadının yoksulluk nafakası talebi hakkında olumlu veya olumsuz bir karar verilmemesi kanuna aykırıdır.
3- Hâkim hükmolunan ziynet eşyalarının adet, nitelik ve değerlerini infazda tereddüde yer vermeyecek şekilde karar yerinde ayrı ayrı göstermelidir. Bilirkişi raporuna atıfta veya kararın eki olarak gösterilmek suretiyle hüküm kurulamaz. (HUMK. md. 388) Diğer taraftan davacı üç düz bilezik istediği halde, bilirkişi raporunda 4 düz bilezik kabul edilerek istek dışı hüküm tesisi de kanuna aykırıdır. (HUMK. md.74)
4- Kabule göre de boşanmanın eki niteliğinde olmayan ve harcı yatırılarak kabul edilen altınlar yönünden avukatlık ücretine hükmolunmaması da kanuna aykırıdır.
5- 4787 sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usullerine Dair Kanunun 4/1. maddesi; 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun ikinci kitabından (MK. md. 118-494) kaynaklanan bütün davalara aile mahkemesinde bakılacağını, geçici 1. maddesi de; sonuçlanmamış davaların yetkili ve görevli aile mahkemesine devredileceğini hükme bağlamıştır. Karar bozulmakla sonuçlanmamış hale gelmiştir. Bu açıklama karşısında işin görev yönünün de düşünülmesi zorunludur.
Sonuç: 1- Hükmün bozma kapsamı dışında kalan temyize konu kesimlerinin 1. bentte gösterilen nedenlerle onanmasına,
2- Hükmün 2. bentte gösterilen nedenlerle davacı yararına, 3. bentte gösterilen nedenlerle davalı yararına bozulmasına, bozma nedenlerine göre sair hususların incelenmesine yer olmadığına, temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine oybirliği ile karar verildi[22].
Misli eşyalar aynen bulunamaz ise mahkeme kararında gösterilen değerleri, mahkeme kararında bir değer gösterilmemişse takip tarihindeki değerlerinin hüküm altına alınacağı
Davacı Özlem vekili tarafından, davalı Mehmet aleyhine 18.5.2001 gününde verilen dilekçe ile davalı eşte kalan eşyaların istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 24.4.2002 günlü kararın Yargıtayca incelenmesi davacı vekili ve davalı taraflarından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere, özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik görülmemesine göre davalının tüm, davacının ise aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları reddedilmelidir.
2- Davacının diğer temyiz itirazlarına gelince;
Dava davalı eşte kalan ziynet eşyalarının aynen iadesi, iade mümkün olmazsa bedellerinin verilmesi isteğine ilişkindir. Mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilmiş ve karar davacı tarafından da temyiz edilmiştir.
Davacı, dava konusu altın takıların aynen verilmesini ancak bu mümkün olmaz ise bedellerinin ödenmesini istemiştir. Bu kapsamda dava harcına esas alınmak üzere göstermiş olduğu değer HUMK nun 74. maddesi anlamında talebin sınırlandırılması olarak kabul edilemez. Esasen dava konusu eşyalar türleri itibariyle misli eşya niteliğinde olup yerine konulabilir durumdadır. Davacının asıl isteği de bu eşyaların aynen verilmesine yöneliktir. Bu durumda aynen iade isteminin kabulü biçiminde verilecek hüküm İİK nun 24. maddesinde gösterilen infaz şekline göre, infazı olanaklıdır. Anılan maddede, misli eşyalar aynen bulunamaz ise mahkeme kararında gösterilen değerleri, mahkeme kararında bir değer gösterilmemişse takip tarihindeki değerlerinin hüküm altına alınacağı düzenlenmiştir. Bu yasal düzenleme karşısında davacının dava dilekçesinde göstermiş olduğu değerin bir bağlayıcılığının olmadığı daha açık biçimde ortaya çıkar. Ne var ki davacı, temyiz dilekçesinde bu isteminden vazgeçerek, ziynet eşyasının dava tarihindeki değerinin hüküm altına alınması gerektiğini belirtmiştir. Şu haliyle davacı dilekçesindeki istemine sınırlama getirmiştir.
Öyleyse davacının aynen iade kararı üzerine dava konusu misli eşyaların (altın takıların) icra takip tarihindeki değerlerini alabilme olanağı varken, sadece dava dilekçesinde değer bildirmiş olması nedeniyle bunun altındaki bir değere göre karar verilmesi hakkaniyete de uygun düşmez. Ancak davacı temyiz dilekçesinde eşyaların dava tarihindeki değerlerini faiziyle istediği anlaşıldığından, bilirkişi tarafından belirlenen dava tarihindeki değerler esas alınmak suretiyle hüküm kurulmalıdır. Mahkemece bu yön üzerinde durulmadan yazılı şekilde karar verilmiş olması bozmayı gerektirmiştir.
Sonuç: Temyiz olunan kararın (2) sayılı bentte gösterilen nedenle davacı yararına (bozulmasına), davalının tüm davacının diğer temyiz itirazlarının ise (1) sayılı bentte açıklanan nedenlerle reddine ve temyiz eden davacıdan peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine, 3.3.2003 gününde oybirliği ile karar verildi[23].
Davacı ziynetler yönünden hükme en yakın tarihteki değerini istediği halde istek aşılarak infaz tarihindeki değere hükmolunması doğru değildir.
Dava: Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen hüküm ziynetler yönünden temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü.
Karar: 1- Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.
2- Davacı ziynetler yönünden hükme en yakın tarihteki değerini istediği halde istek aşılarak infaz tarihindeki değere hükmolunması doğru değildir.
Sonuç: Temyiz edilen kararın 2. bentte gösterilen sebeple bozulmasına, sair temyiz itirazlarının 1. bentte gösterilen sebeple REDDİNE, temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine oybirliği ile karar verildi[24].
[1] Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, Kabul Tarihi: 18.10.1982, Kanun Numarası: 2709, Resmi Gazete Sayısı: 17863, Mükerrer Resmi Gazete Tarihi: 09.11.1982, Madde 141.
[2] Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu, Esas Numarası: 2010/1, Karar Numarası: 2012/1, Karar Tarihi: 10.02.2012, Resmi Gazete Sayısı: 20.09.2012, Resmi Gazete Tarihi: 28417
[3] KURU, Baki, ARSLAN, Ramazan, YILMAZ, Ejder; Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı, 6100 sayılı HMK'na Göre Yeniden Yazılmış, 22 Baskı, Ankara 2011, Sahife 472.
[4] Hukuk Muhakemeleri Kanunu, Kanun Numarası: 6100, Kabul Tarihi: 12.1.2011, Yayımlandığı Resmi Gazete Tarih: 4.2.2011, Sayı: 27836, Madde 297.
[5] Hukuk Genel Kurulu, 4-776/720 03.12.2003
[6] 10. Hukuk Dairesi 2007/24779 2008/8902 24.06.2008
[7] 2. Hukuk Dairesi 14.5.2012 9196/13068
[8] 2. Hukuk Dairesi 23.02.2011 1351/3080
[9] 6. Hukuk Dairesi 17.07.2007 4901/9142
[10] 2. Hukuk Dairesi 04.10.2006 6407/13144
[11] 2. Hukuk Dairesi 1182/2300 26.02.2004
[12] 2. Hukuk Dairesi 14.5.2012 9196/13068
[13] 2. Hukuk Dairesi 23.02.2011 1351/3080
[14] 2. Hukuk Dairesi 15.12.2010 20736/21206
[15] 6. Hukuk Dairesi 24.06.2010 25/7936
[16] 2. Hukuk Dairesi 18.03.2010 2009/2881 2010/5273
[17] 2. Hukuk Dairesi 09.06.2008 2007/9870 2008/8233
[18] 2. Hukuk Dairesi 29.05.2007 8414/9014
[19] 6. Hukuk Dairesi 17.07.2007 4901/9142
[20] 2. Hukuk Dairesi 04.10.2006 6407/13144
[21] 2. Hukuk Dairesi 1182/2300 26.02.2004
[22] 2. Hukuk Dairesi 15266/16133 01.12.2003
[23] 4. Hukuk Dairesi 2002/11872 2003/2050 03.03.2003
[24] 2. Hukuk Dairesi 2001/17359 2002/387 24.01.2002