Hayat Standardı Esası Kaldırılıyor
Av. Ramazan Çakmakcı (*)
Açık Sayfa (Aylık Aktüel Hukuk Dergisi) Mart 1998 Sayfa 16-19
Vergi mevzuatında önemli değişiklikler getiren bu reform tasarısıyla hayat standardı esası ve geçici vergi uygulamasının kaldırılıyor olması avukatları yakından ilgilendiriyor.
Maliye Bakanlığı, vergi adaletini sağlamak ve finansmandaki darboğazı vergi gelirlerini arttırarak aşabilmek amacıyla bir "Vergi Reform Tasarısı" hazırlamış olup, bu tasarı birçok tartışmaya yol açmıştır. Halen Türkiye Büyük Millet Meclisi Plan ve Bütçe Komisyonu'nda görüşülmekte olan tasarı vergi kanunlarının toplam madde sayısının yirmide birinde değişiklik yapmaktadır. Kayıt dışı ekonominin kayıt içine alınması, vergi kaynaklarının genişletilmesi, vergi sisteminin açık ve basit bir hale dönüştürülmesi ve vergi mükelleflerinin vergi yükünü arttırmadan vergi gelirlerinin çoğaltılamaya çalışılması gibi hususlar yeni tasarının temel ilkelerini oluşturmaktadır. Vergi mevzuatında önemli değişiklikler getiren bu tasarının avukatlık mesleği (Serbest meslek erbabı) ile ilgili yönlerini ve vergi ceza hukuku ile ilgili yapı değişikliğini sizlere aktarmak bu yazının amacını oluşturmaktadır.
Hayat Standardı Esası Kalkıyor (Yeni Büro Açanlar veya Açacaklar İçin Kalktı)
Gerçek usulde gelir vergisine tabi ticari kazanç sahipleri ile serbest meslek erbabına uygulanan hayat standardı esası 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu'na eklenen geçici 35. madde ile düzenlenmiş olup yürürlük süresi de 1.1.1990 ila 31.12.1999 tarihleri arasında tutulmuştur. Bu usule göre mükellefler faaliyetleri ile ilgili olarak zarar etmiş veya beyan ettikleri kazanç, bulundukları yöre için belirlenen temel gösterge tutarları ile ilave gösterge tutarlarının toplamından düşük olduğu takdirde beyan ettikleri tutar yerine hayat standardına göre bulunan tutar verginin tarhına esas alınmaktadır.
Bu uygulamaya çıktığı yıldan beri en sert eleştiri mesleğe serbest büro açarak başlayan veya başlamak isteyen avukatlardan gelmiştir. Avukatlık asgari ücret tarifesinin komik rakamlarda kalması bu sıkıntıyı daha da arttırmıştır. Bu eleştiriler etkisini göstermiş olup yeni tasarıda hayat standardı esası yürürlükten kaldırılmıştır. Gelir vergisi tekniği açısından yanlış bir uygulama olan kazanılmamış gelirin vergilendirilmesine böylece son verilmektedir.
Bilindiği üzere yeni işe başlayanlara geçiş dönemi kolaylığı sağlamak üzere 1.1.1994 tarihinden bu yana hayat standardı sadece işe başlanılan yıla mahsus olmak üzere hayat standardı temel gösterge tutarının yarısı şeklinde uygulanmaktaydı. 23.1.1998 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanan 4325 sayılı Kanun ile yapılan değişiklik ile yeni işe başlayan mükelleflere işe başladıkları yıl (1998) ile izleyen yılda (1999) hayat standardı uygulanmayacaktır. Kanun daki bu değişiklik 1997 yılı kazançlarına da uygulanacaktır. Geçici 35. Maddenin yürürlük tarihi gereği 31.12.1999 yılında bitecek olan hayat stan dardı uygulaması bu değişiklik ile işe yeni başlayanlar açısından şimdiden sonaermiştir. 1997 yılında veya bu yıl başında ilk defa büro açmış veya yeni büro açmak isteyen meslektaşlar için vergisel açıdan avantajlı olan bu uygulama yeni tasarıdaki hayat standardının kaldırılacağı yönündeki değişikliğin somut habercisi durumundadır.
Geçici Vergi Uygulaması Kalkıyor.
193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun mükerrer 120.Maddesi’nin 1.Fıkrasında ‘...ile serbest meslek erbabı, cari vergilendirme döneminin gelir vergisine mahsup edilmek üzere, geçici vergiler öderler" denildikten sonra ikinci fıkrasında 'geçici vergi tutarı, içinde bulunulan yılda verilen' yıllık beyanname üzerinden hesaplanan gelir vergisinin", ticari ve mesleki kazanca isabet eden kısmının yüzde ellisi olarak belirlenmiştir. Fıkrada ayrıca, "Geçici vergi, yıllık gelir vergisi beyannamesi ile beyan edilir ve yıllık gelir vergisi ile birlikte tarh ve tahakkuk ettirilir" denilmektedir. Kazanılmamış kazancın vergisinin alınması olan hayat standardı uygulamasının bir benzeri de geçici vergi uygulamasıdır. Henüz gelir elde etmeden verginin peşinen ödenmesi şeklindeki bu adaletsiz, uygulama yeni tasarı ile yürürlükten kaldırılmaktadır. Avukatların üzerindeki bu olumsuz vergi yükünün kaldırılması olumludur.
Otomobil Giderleri ve Amortismanları İndirilecek Gider Kabul Edilecek
Serbest meslek kazancının tespitinde hasılattan indirilecek giderleri düzenleyen 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu'nun 68. Maddesinin 10. Bendinde yapılan değişiklik ile çoğunluk avukatın ve diğer serbest meslek erbabının yaygın bir şeklide işlerinde otomobil kullanmaları gözönünde bulundurulmuş ve envantere dahil edilen binek otomobillerinin giderleri ile bunlar üzerinden ayrılan amortismanlar indirilecek giderler arasına alınmıştır. Böylece avukatlar için ağır bir masraf kapısı olan otomobil giderleri vergi kayıtları içine gider olarak alınabilecektir. Ayrıca 68. Maddede yer alan götürü gider uygulaması ciddiyetini kaybettiği için yürürlükten kaldırılmıştır.
Maliye Bakanlığının Yetkileri
213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun mükerrer 257 Maddesinde yer alan Maliye Bakanlığı yetkileri arttırılmış olup yeni yetkiler ana hatları ile şu şekildedir:
Mükelleflerin tahsilat ve ödemelerini banka veya diğer finans kurumları aracılığıyla yapmaları ve tahsilat ya da ödemelerin bu kurumların düzenledikleri belgelerle tevsik etmeleri konusunda mecburiyet getirmeye,
Gerek Vergi Usul Kanunu uyarınca esasen tutulan gerekse mükerrer 257. Madde gereğince tutulması zorunluluğu getirilen defter, kayıt ve belgelerin mikro fiş, mikro film ve elektronik kayıt ortamlarında tutulması veya saklanmasına izin veya mecburiyet getirmeye, Bilgi vermeyi gerektiren hallerde mükelleflere bu bilgileri yazı ve kâğıt ortamı yerine manyetik ortamda vermeleri mecburiyetini getirmeye, Maliye Bakanlığı yetkili kılınmıştır. Bilgisayardan hoşlanmayan meslektaşlara teknolojiden kaçamayacaklarını hatırlatmak isterim.
Sahte veya Yanıltıcı Belge Düzenleyenler Baroya ve/veya TBB'ne Bildirilecekler
Tasarının birinci maddesi ile 213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun vergi mahremiyetine ilişkin hükümlerinde bazı değişiklikler yapılmış olup genel başlıkları itibarıyla şu şekildedir;
Maliye Bakanlığı'na mükelleflerin beyanlarını, kesinleşen vergi ve cezalarını açıklama yetkisi verilmektedir.
Mükellefin vadesi geçtiği halde ödenmemiş bulunan vergi ve ceza miktarları Maliye Bakanlığı'nca açıklanabilecektir.
Kamu görevlilerince yapılan adli ve idari soruşturmalarla ilgili olarak talep edilen ve vergi mahremiyetine giren bilgi ve belgelerin verilebilmesine olanak tanınmıştır.
Burada özel olarak belirtmek istediğiniz husus, sahte ve muhteviyatı itibarıyla yanıltıcı belge düzenledikleri veya kullandıkları vergi inceleme raporu ile saptanan avukatlar kanunla kurulmuş bulunan kendi mesleki kuruluşlarına (Baro) ve/veya bunların bağlı oldukları birliklere (Türkiye Barolar Birliği) ve Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler Odası, Yeminli Mali Müşavirler Odası ve bu odaların bağlı olduğu Türkiye Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler ve Yeminli Mali Müşavirler Odaları birliğine bildirilmesi vergi mahremiyetinin bir başka istisnası olarak getirilmiştir. Ancak kendilerine bilgi verilen tüm meslek mensupları, odaları ve birlikleri de vergi mahremiyeti kapsamına alınmakta ve elde ettikleri bilgileri kötüye kullanmalarının önlenmesi hedeflenmektedir.
Ceza Hükümlerinde Yapılacak Değişiklikler
Vergi Usul Kanununun 331. maddesi vergi cezalarını şu şekilde tanımlamaktadır: "Vergi kanunları hükümlerine aykırı hareket edenler, bu kitapta yazılı vergi cezaları (kaçakçılık, ağır kusur, kusur ve usulsüzlük cezaları) ve diğer cezalar ile cezalandırılırlar".
Vergi ceza nukukunda vergi suç ve cezaları iki grupta toplanmaktadır: 1-Mali nitelikli suç ve cezalar (Kaçakçılık, ağır kusur, kusur, usulsüzlük ve işyeri kapatma) 2-Ceza hukuku anlamında suç ve cezalar (Kaçakçılık, kaçakçılığa teşebbüs, vergi mahremiyetini ihlal, yetkili makam ve memurlara bilgi vermeme, yükümlülerin özel işlerini yapma). Ceza hukukunda cezayı gerektiren fiilde aranılan unsurlardan en önemlisi kasıt unsurudur. Eğer fiilde kasıt yok ise kusur (taksir) ve kabahatten söz edilir. Vergi ceza hukukunda ise yaptırım uygulanmak için esas alınan unsur fiilin manevi unsuru olmayıp ekonomik yaklaşım ilkesinin sonucu verginin kayba uğratılıp uğratılmadığı yani vergi ziyaı unsurudur. Kasıt, ihmal ve usulsüzlükten dolayı bir vergi kaybı (ziyaı) söz konusu ise vergi cezası kesilmesi açısından bu durum farklılık arz etmektedir. Aranan diğer özellik ise tarih döneminin geçmiş olmasıdır. Yeni tasarı ceza uygulamalarını yeni baştan düzenlemektedir.
Yeni düzenlemeye göre vergi ziyaına bağlı mali nitelikli kaçakçılık, ağır kusur ve kusur suç ve cezaları "Vergi Ziyaı Cezası" başlığı altında düzenlenmiş ağır kusur suçunu düzenleyen madde kaldırılmış ve tek tip ceza uygulamasına geçilmiştir. Bu düzenlemeye göre vergi ziyaına sebebiyet verenlere ziyaa uğratılan verginin bir katı tutarında, vergi ziyaına kaçakçılık fiilleriyle sebebiyet verilmesi halinde ise üç katı tutarında para cezası uygulanacaktır.
Vergi Usul Kanunun 344. Maddesinde sayılan fiillere vergi ziyaına sebebiyet verilmesi halinde "kaçakçılık suçu", bu fiillerin verginin tarihi için kanunda belli edilen sürenin girmesinden önce meydana çıkarılması durumunda ise "kaçakçılığa teşebbüs suçu" işlenmiş sayılmaktadır. Bu suçlar ceza mahkemelerinde yargılanacak suçlardır.
Yeni düzenlemede “kaçakçılık” ve"kaçakçılığa teşebbüs" sayılan kasti fiiller birleştirilerek "kaçakçılık suç ve cezaları" başlığı altında toplanmakta, düzenlenmesi gereken belgeleri düzenlememe gibi sebeplerden kaynaklanan "kaçakçılığa teşebbüs" suçları ise "özel usulsüzlükler" kapsamına alınmaktadır. Bu düzenleme ile varolan kanunun aksine yapılan fiillerin vergi kaybına yol açıp açmadıkları ve tarih dönemi içinde oluşup oluşmadıklarına bakılmaksızın adli yargıya intikali ve cezalandırılması istenmiştir. Ayrıca bu fiiler nedeniyle bir vergi kaybı oluşmuş ise "vergi ziyaı cezası" kesilebilmektedir.
Yeni düzenleme ile bu fiillerin vergi ziyaı ile irtibatı kesilmiş olduğu için Türk Ceza Kanununda yer alması gereken suç ve cezalar olmuştur. Örneğin defter ve kayıtlarda hile yapanlar, gerçek dışı ve konuyla ilgisi olmayanlar adına hesap açanlar, vergi matrahını azaltmaya dönük olarak başka defter ve kayıt ortamlarında hesapları ve işlemleri izleyenler ile defter ve belgeler ile ibrazı zorunlu diğer kayıt ortamlarını gizleyenler hakkında adli mahkemelerce altı aydan üç yıla kadar hapis cezası verilebilecektir. Bu fiiller için verilen hapis cezası para cezasına çevrilebilecek ve para cezasının hesabında hapis cezasının her bir günü için, sanayi sektöründe çalışan 16 yaşından büyük işçiler için hüküm tarihinde geçerli asgari ücretin bir aylık brüt tutarının yarısı esas alınabilecektir. Ayrıca pişmanlık şartlarına uygun olarak durumu ilgili makamlara bildirenler hakkında hürriyeti bağlayıcı ceza uygulanmayacaktır.
Yine tasarıda iştirak hali, vergi cezasına gecikme cezası uygulanması,özel usulsüzlük cezasına eklemeler yapılması, ibraz etmeme fiilinin cezasının değiştirilmesi, tekerrür, suçlarda birleşme vb. hususlarda değişiklikler öngörülmüştür.
Dolaylı Servet Beyanı
Gelir Vergisi Kanunu'nun 1 maddesi geliri şu şekilde tanımlamaktadır: "Gelir bir gerçek kişinin bir takvim yılı içinde elde ettiği kazanç ve iratların safi tutarıdır". 2. maddede ise gelire giren kazanç ve iratlar yedi grupta toplanmıştır (ticari kazançlar, zirâi kazançlar, ücretler, serbest meslek kazançları, gayrimenkul sermaye iratları, menkul sermaye iratları, sair kazanç ve iratlar). Herhangi bir gelirin gelir vergisine tabi tutulabilmesi için 2. maddede sayılan yedi gelir unsurundan birisine dahil edilebilmesi gerekmektedir.
İlk bakışta yedinci grup olan "sair kazanç ve iratlar" diğer gruplara girmeyen gelirleri kapsıyor gibi gözükse de Kanun "sair kazanç ve iratları" 80. maddede değer artış kazançları ve arızi kazançlar olarak iki gruba ayrılmış olup mükerrer 80. ve 82. maddelerde de bu kazanç ve iratlar ayrı ayrı sayıldığı için gelir kavramı sınırlandırılmış durumdadır. Bu yasal düzenlemeler bir kısım gelir unsurunun vergilendirilmemesi sonucunu doğurmuştur.
Bu sakıncanın giderilebilmesi için tasarı gelir kavramını yeniden şu şekilde tanımlamıştır; "Gelir, tasarruf veya harcama konusu olan her türlü kazanç ve iratların safi tutarıdır". Bu değişikliğe bağlı olarak 2. maddede ki yedinci grup unsuru "kaynağına bakılmaksızın diğer her türlü kazanç ve iratlar" şeklinde değiştirilmiştir. Bu düzenlemelerin sonucunda bir gelir unsurunun vergi-lenderilmemesi için mevzuatta açıkça bu gelirin vergiden istisna edildiğine ilişkin bir hüküm bulunması gerekecektir.
Yeni tasarıda getirilen en önemli değişiklik kanımızca bu düzenlemedir. Zira diğer düzenlemeler pratik bazı sorunları gidermeye yöneliktir. Bu değişiklik ile vergi dışı bir gelir bırakılmamaya çalışılmıştır. Buradaki asıl amaç servet beyanına benzer bir durum yaratmaktır, ancak servet beyanını getirebilecek güç ve kararlılıkta olmayan siyasi iktidar bunu dolaylı yoldan yapmaya çalışmaktadır.
Sonuç
Kayıt dışı ekonominin kayıt içine alınması, vergi kaynaklarının genişletilmesi, vergi sisteminin açık ve basit bir hale dönüştürülmesi ve vergi mükelleflerinin vergi yükünü arttırmadan vergi gelirlerinin çoğaltılmaya çalışılması gibi hususlar yeni tasarının temel ilkelerini oluşturmaktadır. Tasarı vergi kanunlarının toplam madde sayısının yirmide birinde değişiklik yapmaktadır. Ancak bu ilkelere ve büyük çaplı bir değişikliğe rağmen çok köklü çözümler getirmeyen bu tasarı bile her fırsatta "Vatan Millet Sakarya Edebiyatı" yapan repo tefecileri ile kara paracıların çıkarlarını zedeleyecek mahiyettedir. Önümüzdeki günler bu tasarının kuşa çevrilmesinin ve karşı hareket girişimlerinin günleri olacaktır.
Tasarının gerekçesinde siyasi iktidar durumu itiraf etmek zorunda kalmıştır; şöyle ki "Son yıllarda gelişen mali sistemden elde edilen gelirler ve devlet iç borçlanma senetlerinden elde edilen faizler önemli ölçüde gelir vergisi dışında kalmıştır. Özetle sistemde kazanç vergi bağlantısı kopmuş bulunmaktadır". Bu itiraf bile Gelir Vergisi Kanununun Resmi Gazete'de yayımladığı tarih olan 6.1.1961 yılından bugüne kadar geçen süre içinde Devletin birçok gelirden vergi almadığını daha doğrusu almak istemediğini açıkça ortaya koymaktadır. Son tasarıdaki bu açıklama ve tesbite rağmen haksız vergi sistemi tamamen düzeltilememiştir. Peki neden böyle bir reform yapılmak istenmiştir? Ekonomik durum ve kamu finansmanındaki dar boğaz kara para ile kalkınmayı bir ekonomik modelmiş gibi tercih eden Devleti bunu yapmaya zorlamaktadır.
Bu tercih nedeniyle kayıt dışı ekonomi ve kara para sorununun üzerine somut adımlarla gidilememekte dolaylı yollardan korku yaratarak vergi toplanmaya çalışılmaktadır. Gelirin kaynağı araştırılmadan yalnızca verilendirilmek istenmektedir.
(*)İstanbul Barosu Avukatlarından
İstanbul Barosu Mevzuatı Araştırma ve Geliştirme Komisyonu Başkan Yardımcısı