İspat
Dava konusu yapılan hakkın gerçekten var olup olmadığının anlaşılması, maddi hukukun o hakkın doğumunu veya sona ermesini kendisine bağladığı vakıaların doğru olup olmadığının tespit edilmesi sonucunda mümkün olur. İşte dava konusu hakkın ve buna karşı yapılan savunmanın dayandığı vakıaların var olup olmadıkları hakkında mahkemeye kanaat verilmesi işlemine ispat denir. Davacı, davasında ne kadar haklı olursa olsun, davasını dayandırdığı vakıaları ispat edemez veya ispat eder de davalı bunların hilafını ispat ederse, davayı kaybeder[1]. Bu anlamda salt haklı olmak hakkı almak için yeterli olmamakta, haklı olunan hususun hukukun kabul gördüğü vasıtalarla ispatlanması da büyük önem taşımaktadır.
İspat, genel anlamda bir iddianın doğru ve gerçek olup olmadığı konusunda hâkimi inandırma faaliyetidir. İspat, kelime olarak tespit etme, belirleme, sabitleme anlamına gelir. Davada ispat, taraflarca iddia edilen talebin dayandığı hukuk kuralının koşul vakıalarının somut olarak iddia edildiği gibi gerçekleştiği konusunda hâkimde kanaat uyandırmak üzere yapılan inandırma faaliyetidir. Hukukî anlamda ispat faaliyetinde amaç esasen hâkimin dışında ve davadan önce gerçekleşen uyuşmazlığa ilişkin vakıaların gerçekliği konusunda yargılama sırasında hâkimde kanaat uyandırmaktır. Hâkim, geçmişte ve bilgisi dışında gerçekleşen bir olayın oluş şekli konusunda bir kanaate sahip olacaktır. Dış âlemde gerçekleşen maddi gerçek, dava sırasında hâkimin vicdanında oluşturulacak kanaatle adli gerçeğe dönüştürülecektir[2].
İspatın konusunu tarafların üzerinde anlaşamadıkları ve uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek çekişmeli vakıalar oluşturur ve bu vakıaların ispatı için de delil gösterilir.
Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür[3]. Dava konusu çekişmeli vakıaların taraflardan hangisi tarafından ispatlanması gerektiği hususuna ispat yükü denir.
İspat yüküne ilişkin kurallar, bir somut vakıa iddiasının ispatsız veya belirsiz kalması durumunda, yani hakimin iddia edilen vakıanın varlığı veya yokluğu konusunda kanaat edinemediği durumda, hangi taraf aleyhine karar verileceği sorusuna cevap vererek, belirsizlik halinin aşılmasına hizmet eden ve dolayısıyla maddi meseledeki belirsizliğe rağmen hukuki mesele hakkında hakime bir yönde karar verme yükümlülüğü yükleyen maddi hukuka ilişkin kurallardır. İspat yükü, tarafların iddia ve savunmalarını dayandırdıkları bir olayın gerçekleşmiş olup olmadığının ispat edilememesi halinde aleyhe bir kararla karşılaşma tehlikesidir[4].
İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan lehine hak çıkaran tarafa aittir[5].
İspat yükünün belirlenebilmesi için önce ilgili maddi hukuk kuralındaki koşul vakıaların doğru bir şekilde tespit edilmiş olması ve buna uygun somut vakıaların ortaya konulmuş olması gerekir. Her bir vakıa bakımından lehine hak çıkarma çerçevesinde ispat yükü kuralları belirlenir. Ancak kanunda özel olarak ispat yükünün belirlendiği hallerde genel kurala göre değil, kanunda belirtilen şekilde ispat yükü belirlenir.
Belli bir olaydan, belli olmayan diğer bir olay için çıkarılan sonuca karine denir. Karine, fiili karine ve kanuni karine olmak üzere ikiye ayrılır. Belli bir olaydan, belli olmayan bir olay için hakim tarafından çıkarılan sonuca fiili karine denir. Fiili karine lehine olan taraf o hususu ispat etmiş sayılır. Fiili karinenin aksinin ispatı mümkündür. Belli bir olaydan, belli olmayan bir olay için kanun tarafından çıkarılan sonuca da kanuni karine denir. Kanunui karine lehine olan taraf o vakıayı ispat etmekle yükümlü değildir[6]. Kanuni bir karineye dayanan taraf, sadece karinenin temelini oluşturan vakıaya ilişkin ispat yükü altındadır. Kanunda öngörülen istisnalar dışında, karşı taraf, kanunui karinenin aksini ispat edebilir. Karineye dayanan taraf, sadece karine sonucunu ispat yükünden kurtulmuş olur ancak karine temelini ispat etmek yükü altındadır.
İspat yükü kural olarak önce davacıdadır. Öte yandan normal bir duruma dayanan tarafın bu iddiasını ispatı gerekmemekte fakat normal durumun aksini iddia eden tarafın bunu ispat etmesi gerekmektedir.
Evlenme sebebiyle kadına gerek ailelerce ve gerekse yakınlarınca takılan ziynet eşyaları, ülke gerçekleri ve yöresel geleneklere göre bir yerde kadının geleceğinin güvencesidir[7]. Evlenme sebebiyle kadına takılan ziynetlerin emaneten takıldığı hususunda kadının bir kabulü olmadığı sürece evlilik sırasında kadına takılan ziynet eşyaları kim tarafından alınmış olursa olsun ona bağışlanmış sayılır ve artık onun kişisel malı niteliğini kazanır.
Yargıtay ziynet eşyalarının, normal koşullarda ve hayatın olağan akışına göre kadın üzerinde bulunan, saklanabilen ve götürülebilir nitelikte eşyalar olduğunu kabul etmektedir[8]. Bunun sonucu olarak ziynet isteyen kadının, ziynetlerin kocada kaldığını veya götürülmesine engel olunduğunu ispat etmesi gerekmektedir.
Koca tarafından ziynetlerin varlığının kabul edilmesi halinde ise ispat yükü yer değiştirecektir.
Ziynetlerin düğün masrafları, balayı masrafları ve ev eşyası alımında bozdurulması veya evlilik içerisinde bozdurularak harcanması halinde ise kadının isteği ve onayı ile iade edilmemek üzere bozdurulup ihtiyaçlar için harcandığının koca tarafından kanıtlaması gerekir.
Eş söyleyişle; evin ihtiyacı için bozdurulan ziynet eşyalarının rıza ile ve iade şartı olmaksızın verildiğini koca ispatlamak zorunda olup bu durumu ispat edemeyen koca ziynet eşyalarını iade ile mükelleftir[9].
Evi terk eden veya kendi isteği ile evden ayrılan kadının ziynetleri de yanında götüreceğini varsayan Yargıtay, şiddete uğramak suretiyle, dövülerek, zorla evden atılan, benzer sebeplerle evi terk etmek zorunda kalan kadının ise ziynetleri yanında götüremeyeceğini bu halde ziynetlerin kadında olduğunu kocanın ispatlaması gerektiğini belirtmektedir.
Ziynetlerin zorla elinden alındığı hususunu kadının ispatlaması gerekir.
Dava: Taraflar arasındaki “boşanma, nafaka, ziynet alacağı” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Eyüp 1.Aile Mahkemesince “asıl davanın reddine, karşı davanın kabulüne” dair verilen 30.12.2008 gün ve 2008/260 E- 983 K. Sayılı kararın incelenmesi davacı/karşı davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 2.Hukuk Dairesinin 14.7.2010 gün ve 2010/12043-14213 sayılı ilamı ile;
(... 1-Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre davacı-karşılık davalı kocanın aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.
2- Davacı-karşılık davalı kocanın ziynet eşyalarına yönelik temyizine gelince; Kanunda aksi öngörülmedikçe kural olarak herkes iddiasını ispatla yükümlüdür (TMK. md. 6). Ancak iddialar karşılaştığında kimin ispat yükü altında bulunduğunun tespiti her zaman kolay olmamaktadır. Bunun için gerek ilmi gerekse kazai içtihatlarda bir takım ölçülere yer verilmiştir.
Hemen bütün ilim adamlarının birleştiği ve Yargıtay uygulamasında kararlılık ifade eden ölçüye göre, ispat yükü hayatın olağan akışına aykırı iddia ve savunmada bulunana düşer (Prof. Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, 1968, sh.372; Prof. İlhan Postacıoğlu, Medeni Yargılama Usulü, 1970, sh. 464; Prof.Necip Bilge, Hukuk Yargılamaları Usulü, 1967, sh.449; Prof.Sabri Şakir Ansay Hukuk Muhakemeleri Usulü, 1957, sh. 248-249; Prof.Saim Üstündağ Hukuk Muhakemeleri Usulü, 1973, sh. 378; H.G.K.nun 19.7.1967 gün ve 239-340 sayılı, 7.6.1974 gün ve 1972/84 Sayılı kararları).
İleri sürdürdüğü bir vakıadan lehine haklar çıkaran kimse iddia ettiği olayları ispat etmelidir (Prof.Saim Üstündağ, age. 1973 sh.397).
Davacı, ziynet eşyasının davalıda kaldığını ileri sürmüş, davalı ise onun tarafından götürüldüğünü savunmuştur. Hayat deneylerine göre olağan olan bu çeşit eşyanın kadın üzerinde olması ya da evde saklanmış, muhafaza edilmiş bulunmasıdır. Diğer bir deyimle bunların davalı tarafın zilyetlik ve siyanetine terk edilmiş olması olağana ters düşer.
Diğer taraftan söz konusu eşya rahatlıkla saklanabilen, taşınabilen, götürülebilen nev`idendir. Onun için evden ayrılmayı tasarlayan kadının bunları önceden götürmesi gizlemesi her zaman mümkündür.
Davacı davaya konu ziynet eşyasının varlığını, evi terk ederken bunların zorla elinden alındığını ve götürülmesine engel olunduğunu, evde kaldığını, ispat yükü altındadır.
Olayda kadın, davaya konu ziynet eşyasının, götürülmesine engel olunduğunu ve zorla elinden alındığını, daha öncede götürme fırsatı elde edemediğini ispat edememiştir. Buna rağmen yukarda yazılı ilkelerde hataya düşülerek hüküm kurulması usul ve kanuna aykırıdır..,
Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
H.G.K.nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Karar: Dava, boşanma istemli olup davalı kadın karşı davasında ziynet eşyalarının bedelinin tahsilini istemiştir.
Mahkeme, koca tarafından açılan boşanma davasının reddine, kadın tarafından açılan ziynet eşyalarına yönelik davanın kabulüne karar vermiş; davacı/karşı davalı koca vekilinin temyizi üzerine karar Özel Dairece, yukarda açıklanan sebeplerle bozulmuştur.
Mahkeme, davalı kadının ziynet eşyalarına dair davasını ispat ettiği, davacı/kaşı davalı kocanın 16.06.2008 tarihli dilekçesiyle ziynet eşyalarından ihtiyaç için bozdurulanların dışındakilerin kadın tarafından götürüldüğünü beyanla, ziynet eşyalarının bir bölümünün bozdurulduğunu kendisinin de kabul ettiği, kadının çeyiz eşyalarını satarak ihtiyaçlarını karşıladığı iddiasının kabulü yönündeki kararın onandığını, bunun hayatın olağan akışına ters olduğu, ziynet eşyalarının bozdurulduğu kabul edilenler dışındakilerin kadın tarafından evden götürüldüğü iddiasını davacı/karşı davalı kocanın ispatlaması gerektiği, kadının ziynet eşyaları konusundaki iddiasını tanık beyanları ve diğer delillerle kanıtladığı, kocanın ise kısmen bozdurduğunu ikrar ettiği bu eşyaların kalanının olduğunu ve bunların kadın tarafından götürüldüğünü ispatlayamadığı gerekçesiyle önceki kararında direnmiş; hükmü davacı/karşı davalı koca vekili temyize getirmiştir.
Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, mahkeme kararında açıklanan gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, usul ve yasaya uygun bulunan direnme kararının onanması gerekir.
SONUÇ: Davacı-karşı davalı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının yukarda açıklanan sebeplerle ONANMASINA, 19.10.2011 gününde oybirliği ile karar verildi[10].
Ziynetlerin rıza ile ve iade şartı olmaksızın verildiğini kocanın ispatlaması gerekir.
Dava: Taraflar arasındaki “Ziynet ve çeyiz eşyalarının mevcutsa aynen, değilse bedelinin tahsili” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 10. Aile Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 22.12.2008 gün ve 2006/221 E., 2008/1525 K. sayılı kararın incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenilmesi üzerine,
Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin 12.10.2009 gün ve 4376-8176 sayılı ilamı ile;
(...Dava ziynet ve çeyiz eşyalarının mevcutsa aynen değilse bedelinin tahsiline ilişkindir. Mahkemece davanın kısmen kabulüne kısmen reddine karar verilmiş, hüküm davacı ve davalı tarafından temyiz edilmiştir.
1- Dosya kapsamına, toplanan delillere, hükmün dayandığı gerekçelere, davalının beyanlarına göre davalı vekilinin temyiz itirazları yerinde değildir.
2- Davacı vekilinin red edilen ziynetler yönünden temyiz itirazlarına gelince:
Davacı vekili, dava dilekçesinde yazılı ziynet ve çeyiz eşyalarının davalı da kaldığını, ziynet ve çeyiz eşyalarının mevcutsa aynen değilse bedeli olan 12.000.00 YTL nin dava tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesini istemiştir. Davalı vekili ise davalının dava dilekçesinde belirttiği miktarda ziynetlerinin bulunmadığını, dava konusu edilen ziynetlerin bir kısmının önceden taraflarca bozdurulup harcandığını, bir kısmının da davalı tarafından götürüldüğünü, düğünde takılan 4 tane yarım altın, 3 adet hediyelik bilezik dışındaki bilezikler ve çeyrek altınların düğünden sonra bozdurulduğunu, müvekkilinde, 3 hediyelik bilezik, iki adet altın yüzük ve bir adet alyans yüzük ve kol saati ve dava dilekçesinde belirtilen çeyiz eşyalarının kaldığını ve bunları iade etmeye hazır olduklarını, diğer haksız isteklerin reddini savunmuştur.
Evlilik sırasında kadına takılan ziynet eşyaları kim tarafından takılmış olursa olsun ona bağışlanmış sayılır. Dava dilekçesinde istenilen ziynet eşyalarının bir kısmının ailenin ortak giderleri için bozdurulup harcandığı davalı tarafından kabul edilmektedir. Davalı ziynet eşyalarının davacının rızası ile bozdurulup harcandığını iddia etmiş ise de bu iddiasını kanıtlayamamıştır. Öte yandan karının iaşesini sağlamak kocaya aittir. Davacıya ait olduğu anlaşılan dava konusu altınların evliliğin devamı sırasında davalı tarafından bozdurulup harcanmış olduğu kabul edildiğine göre davacıya iadesi gerekir. Bu nedenle davalı tarafından bozdurulup harcandığı kabul edilen ve mahkemece red edilen ziynetler yönünden davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçeyle bu ziynetler yönünden talebin red edilmesi doğru olmadığından hükmün bozulması gerekmiştir…) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Kararı
Dava, Ziynet ve çeyiz eşyalarının mevcutsa aynen değilse bedelinin tahsili istemine ilişkindir.
Yerel Mahkemece davanın kısmen kabulüne ilişkin olarak verilen karar, taraf vekillerinin temyizi üzerine Özel Dairece yukarıda yazılı gerekçeyle ziynet eşyaları yönünden bozulmuştur. Yerel Mahkeme; ispat yükünün davacıda olduğu, davacının da kendisine ait olan ve kendisinde bulunması gereken ziynet eşyalarının rızası dışında davalı tarafından elinden alındığını ve bozdurulduğunu ispat edemediği, ailenin ortak giderleri için malvarlığından rıza ile yapılan katkının geri istenemeyeceği gerekçesi ile önceki kararında direnerek ziynet eşyaları yönünden davanın reddine karar vermiştir. Hükmü taraf vekillerince temyiz edilmiştir.
Yerel Mahkeme ile Özel Daire arasındaki uyuşmazlık, düğün sonrası davalı tarafından davacıdan alınarak bozdurulan altınların davacının evlilik birliğinin giderlerine mal varlığı oranında katkısı olarak nitelendirilip nitelendirilemeyeceği, bozdurulan altınların rıza ile bozdurulduğu hususunun kim tarafından ispatlanması gerektiği buna bağlı olarak bozdurulan altınların bedelinin davalıdan tahsiline karar verilip verilemeyeceği noktasındadır.
Sair hususlar kesinleşmiş olup uyuşmazlık konusu değildir.
1- 01.01.2002 tarihinde yürürlüğe giren 4721 sayılı Türk Medeni Kanununu ile birlikte 743 sayılı Türk Kanunu Medenisinin karının iaşesini kocaya yükleyen 152. maddesi de yürürlükten kaldırılmıştır. 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 186/3 fıkrası “Eşler birliğin giderlerine güçleri oranında emek ve malvarlıkları ile katılırlar.” hükmünü getirmiştir. Bu nedenle bozma ilamında yer alan “…Öte yandan karının iaşesini sağlamak kocaya aittir.” cümlesinin maddi hataya dayalı olduğu kanaatine varıldığından bozma metninden çıkarılması gerekir.
Ne var ki; TMK. nun 186/3 fıkrasında her ne kadar eşlerin birliğin giderlerine güçleri oranında emek ve malvarlıkları ile katılacakları belirtilmiş ise de buradaki katılma ya eşlerin rızası ile ya da mahkeme kararıyla olması gerekir.
Diğer taraftan, evlilik sırasında kadına takılan ziynet eşyaları kim tarafından alınmış olursa olsun ona bağışlanmış sayılır ve artık onun kişisel malı niteliğini kazanır. Bu durumda ziynet eşyalarının iade edilmemek üzere kocaya verildiğinin, kadının isteği ve onayı ile bozdurulup ev ihtiyaçları için harcandığının davalı yanca kanıtlanması halinde koca almış olduğu ziynet eşyalarını iadeden kurtulur.
Somut olayda ise bu konuda herhangi bir mahkeme kararı bulunmadığı gibi kadının rızası ile katkı amacıyla bozdurulmak üzere ziynet eşyalarının verildiğine dair herhangi bir delil de bulunmamaktadır. Davacıya ait olduğu anlaşılan dava konusu altınların evliliğin devamı sırasında davalı tarafından bozdurularak ev ihtiyacı için harcandığı davalı yanca kabul edilmiştir; ancak davalı, davacı kadının kendi rızası ile ziynet eşyalarını verdiğini kanıtlayamamıştır.
Eş söyleyişle; evin ihtiyacı için bozdurulan ziynet eşyalarının rıza ile ve iade şartı olmaksızın verildiğini davalı koca ispatlamak zorunda olup somut olayda davalı koca bu durumu ispat edemediğinden dava konusu ziynet eşyalarını davacıya iade ile mükelleftir.
O halde Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
2- Davalı vekili daha önce hükmü temyiz edip, Özel Dairece temyiz itirazları reddedildiğinden, hakkındaki hüküm kesimleşmekle direnme kararını temyizde hukuki yararı bulunmamaktadır. Bu nedenle temyiz isteminin reddi gerekir.
Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1) Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda ve Özel Daire bozma kararından “…Öte yandan karının iaşesini sağlamak kocaya aittir.” ibaresi çıkartılmak suretiyle gösterilen diğer nedenlerden dolayı BOZULMASINA,
2) Davalı tarafın ilk hükme yönelik temyiz itirazları reddedilmekle hakkındaki hüküm kesinleştiğinden direnme hükmünü temyizde hukuki yararı bulunmamakla davalı vekilinin temyiz isteminin REDDİNE, oybirliği ile karar verildi[11].
Ziynetler, kadın üzerinde bulunan, saklanabilen ve götürülebilir nitelikte eşyalardır.
Dava: Taraflar arasındaki “ziynet ve çeyiz eşyalarının aynen, bulunamadığı takdirde bedellerinin tahsili” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 11. Aile Mahkemesi'nce davanın kısmen kabulüne dair verilen 20.04.2007 gün ve 2006/696 E., 2007/635 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 6. Hukuk Dairesi'nin 03.03.2008 gün ve 2007/13877 E., 2008/2318 K. sayılı ilamı ile, (...Dava, boşanma davasından tefrik edilerek yeniden esasa kayıt edilen ziynet ve çeyiz eşyalarının aynen, bulunmadığı takdirde bedellerini davalıdan tahsiline ilişkindir. Mahkemece ziynet eşyaları yönünden davanın kısmen kabulüne, çeyiz eşyaları yönünden davanın reddine karar verilmiş, hüküm davalı vekilince temyiz edilmiştir.
Davacı, evden zorla çıkarıldığından bahisle alınmasına müsaade edilmeyen ziynet eşyalarının davalıda kaldığını iddia ederek, mevcutsa aynen, olmadığı takdirde bedelinin davalıda tahsilini talep etmiştir. Davalı, ziynet eşyalarının davacı üzerinde götürüldüğünü, davanın reddini savunmuştur. Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiştir.
Ziynet eşyalarının, normal koşullarda ve hayatın olağan akışına göre kadın üzerinde bulunan, saklanabilen ve götürülebilir nitelikte eşyalar olduğunun kabulü gerekir. Bunun sonucu olarak davacı ziynetlerinin, davalı koca yedinde kaldığını ispat etmek durumundadır. Davacı, ziynet eşyalarının götürülmesine engel olunduğunu ve zorla elinden alındığını, daha önceden götürme fırsatı elde edemediğini mevcut deliller ile ispat edememiştir. Bu durumda, mahkemece dava dilekçesinde tüm yasal deliller denilmekle davacının yemin deliline de dayandığı anlaşıldığından davalıya yemin teklif etme hakkı olduğu davacıya hatırlatılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile davanın ziynet eşyaları yönünden kısmen kabulüne karar verilmesi hatalı olmuştur.
Hüküm bu nedenle bozulmalıdır...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Temyiz Eden: Davalı vekili
Hukuk Genel Kurulu Kararı
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen özel daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
Sonuç: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının özel daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı HUMK.'nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 28.01.2009 gününde oyçokluğu ile karar verildi[12].
Olayın oluş şekli itibarı ile davacı kadın evden boşanmayı tasarlayarak ayrılmamıştır. Bu düşünce ile evden ayrılmayan davacı kadının ziynetleri yanına alarak götürdüğünün kabulü mümkün değildir.
Taraflar arasındaki “Ziynet Eşyası” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Denizli 2. Aile Mahkemesi'nce davanın kabulüne dair verilen 21/05/2008 gün ve 2007/380- 2008/442 sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 6. Hukuk Dairesi'nin 22/12/2008 gün ve 9227-14024 sayılı ilamı ile;
(... Uyuşmazlık, ziynet eşyalarının iadesi, olmadığı takdirde bedelinin tahsili istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmesi üzerine hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı vekili, dava dilekçesinde, tarafların 04.07.2006 tarihinde evlendiklerini, düğün sırasında takılan takıların banka kasasında saklandığını, gezme bahanesi ile gidilen İzmir'de müvekkilinin terk edildiğini, ailesine sığınan müvekkilinin takılarını alamadığını, aynen olmadığı takdirde fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere 5.000,00.-YTL'nin tahsilini istemiş, ıslah ile talebini 12.175,00.-YTL'ye çıkarmıştır. Davalı vekili, davacının dava konusu ziynetleri balayına giderken annesine verdiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Türk Medeni Kanunu'nun 6. maddesi hükmü uyarınca, kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça taraflardan her biri hakkını dayandırdığı olguların varlığını kanıtlamakla yükümlüdür. Gerek doktrinde, gerek Yargıtay içtihatlarında kabul edildiği üzere ispat yükü hayatın olağan akışına aykırı durumu iddia eden ya da savunmada bulunan kimseye düşer. Öte yandan ileri sürdüğü bir olaydan kendi yararına haklar çıkarmak isteyen kimse iddia ettiği olayı kanıtlaması gerekir.
Davacı kadın, dava konusu edilen ziynet eşyasının davalıda kaldığını ileri sürmüş, davalı koca ise onun tarafından götürüldüğünü savunmuştur. Hayat deneylerine göre olağan olanın bu çeşit eşyanın kadının üzerinde olması ya da evde saklanması, muhafaza edilmesidir. Başka bir anlatımla, bunların davalı tarafın zilyetlik ve korunmasına terk edilmesi olağan durumla bağdaşmaz.
Diğer taraftan ziynet eşyası rahatlıkla saklanabilen, taşınabilen, götürülebilen türden eşyalardandır. Bu nedenle evden ayrılmayı tasarlayan kadının bunları önceden götürmesi, gizlenmesi her zaman mümkün olduğu gibi evden ayrılırken üzerinde götürmesi de mümkündür. Bunun sonucu olarak normal koşullarda ziynet eşya-larının kadının üzerinde olduğunun kabulü gerekir.
Davacı, dava konusu ziynet eşyasının varlığını, evi terk ederken bunların zorla elinden alındığını ve götürülmesine engel olunduğunu, evde kaldığını, ispat yükü altındadır.
Somut olayda, davacı evlilik nedeniyle kendisine takılan ve hediye edilen dava konusu ziynetlerin iadesini istemektedir. Ne var ki, davada davacı kadının evden ayrıldığı tarih itibariyle dava konusu ziynet eşyasının götürülmesine engel olunduğunu ve zorla elinden alındığını, daha önce de götürme fırsatı elde edemediğini tanık-ların beyanı ile ispat edememiştir. Yukarıda açıklandığı üzere ispat yükümlülüğü davacıdadır. Mahkeme ise kanıtlama yükümlülüğünü yer değiştirerek 21.05.2008 tarihli oturumda kendiliğinden ziynetlerin davalıda kalıp kendisine teslim edilmediğine ilişkin davacıya yemin teklif etmiş, davacı da teklif edilen yemini eda etmiştir. Kanıtlama yükümlülüğü davacıda olup 04.12.2007 tarihli delil listesinde her türlü yasal delil demek suretiyle yemin deliline de dayanmış olduğundan davacıya, ziynetlerin elinden alındığı, götürülmesine engel olunduğu, davalı tarafta kaldığı konusunda davalıya yemin teklif etme hakkı hatırlatılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yanlış değerlendirme ve eksik inceleme sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmadığından hükmün bozulması gerekmiştir...),
Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR: Dava, T.M.K.'nun 220, 222 ve 226'ncı maddelerine dayalı kişisel malların tespitiyle geri alınması, olmadığı takdirde bedelinin tahsiline ilişkindir.
Mahkemece, tanık beyanları, bankada bulunan kiralık kasa üzerine mahkemece konulan ihtiyati tedbir kararının icrasından hemen önce alışılmadık biçimde sabah erken saatte davacı tarafından kasanın açılmış olması ve bilirkişi tarafından kasa açıldığından içinde değerli bir şey bulunmamış olması, ayrıca davalıya icra etti-rilen tamamlayıcı yemine dayalı olarak davanın kabulüne karar verilmesi üzerine hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Özel dairece; yukarıya aynen alınan gerekçelerle hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
Davacı bozmadan sonra yemin teklif etmek istemediklerini beyan etmiş, mahkeme önceki kararda direnmiştir.
Yerel mahkeme ile özel daire arasında çıkan uyuşmazlık; ziynet eşyaları yönünden ispat yükünün kimde olduğu noktasında toplanmaktadır.
T.M.K.'nun 220'nci maddesine göre, karşılıksız kazanma yoluyla elde edilen mallar kişisel mal kapsamındadır. T.M.K.'nun 222'nci maddesi kişisel malın ispat şeklini düzenlemiş, 226'ncı maddesiyse bu malların iadesi usulünü belirlemiştir.
Türk Medeni Kanunu'nun 6'ncı maddesi hükmü uyarınca kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça taraflardan her biri hakkını dayandırdığı olguların varlığını kanıtlamakla yükümlüdür. Gerek doktrinde, gerek Yargıtay içtihatlarında kabul edildiği üzere ispat yükü hayatın olağan akışına aykırı durumu iddia eden ya da savunmada bulunan kimseye düşer. Öte yandan ileri sürdüğü bir olaydan kendi yararına haklar çıkarmak isteyen kimse iddia ettiği olayı kanıtlaması gerekir.
Davacı kadın, dava konusu edilen ziynet eşyasının davalıda kaldığını ileri sürmüş, davalı koca ise onun tarafından götürüldüğünü savunmuştur. Hayat deneylerine göre olağan olanın bu çeşit eşyanın kadının üzerinde olması ya da evde saklanması, muhafaza edilmesidir. Başka bir anlatımla, bunların davalı tarafın zilyetlik ve korunmasına terk edilmesi olağan durumla bağdaşmaz. Diğer taraftan, ziynet eşyası rahatlıkla saklanabilen, taşınabilen, götürülebilen türden eşyalardandır. Bu nedenle evden ayrılmayı tasarlayan kadının bunları önceden götürmesi, gizlemesi her zaman mümkün olduğu gibi, evden ayrılırken üzerinde götürmesi de mümkündür. Bunun sonucu olarak, normal koşullarda ziynet eşyalarının kadının üzerinde olduğunun kabulü gerekir. Bu durumda, ziynet eşyasının varlığını, evi terk ederken bunların zorla elinden alındığını ve götürülmesine engel olunduğunu, evde kaldığını, kadının ispatlaması gerekir. Özel dairenin bu yönlere ilişkin saptaması ilke olarak doğru ve yerindedir.
Ne var ki, bu ilkeler doğru olmakla birlikte, soyut normların olaylara uygulanması sırasında somut olayın özelliğinin gözetilmesi, hak ve adaleti gözetir bir uygulama yoluna gidilmesi gerekir.
Somut olayda, tüm dosya kapsamı ile boşanma davasında dinlenen tanık beyanlarından da anlaşılacağı gibi, davacı ve davalı Denizli'de ikamet etmekte iken bir ziyaret için İzmir'e gittikleri, İzmir'de bir kafede otururken yaptıkları tartışma sonucunda davalının davacıyı orada bırakarak Denizli'ye döndüğü, davacı kadının ise İzmir'de kaldığı anlaşılmaktadır.
Olayın oluş şekli itibarı ile davacı kadın evden boşanmayı tasarlayarak ayrılmamıştır. Bu düşünce ile evden ayrılmayan davacı kadının ziynetleri yanına alarak götürdüğünün kabulü mümkün değildir. Öte yandan, davacının talimatla dinlenen tanığı Yıldız beyanında, davalının boşanma davasının devam ettiği süreçte davacının kendisinden maddi ve manevi tazminat talep etmemesi halinde bütün ziynet eşyalarını iade edeceğini beyan ettiğini söylemiş, bu haliyle de davalı tanık huzurunda ziynetlerin kendisinde bulunduğunu zımnen kabul etmiştir.
Davacı, yargılamanın başından itibaren dava konusu ziynetlerin davalıya ait kasada saklandığı konusunda ısrarcı olmuş ve dava açılırken davalının hesabına ihtiyati tedbir konulmasını talep etmiştir. Mahkemece davalıya ait hesabın bulunduğu bankaya 15.06.2007 tarihinde ihtiyati tedbir konulması konusunda müzekkere yazılmış, banka 03.07.2007 tarihli cevabi yazısında davalının hesabı üzerine ihtiyati tedbir konulduğunu, ayrıca davalının kiralık kasasının da mevcut olup, bu hesabına da ihtiyati tedbir konulup konulmayacağı hakkında bilgi verilmesini talep etmiştir. Davacının kasada keşif yapılmasını talep etmesi üzerine, mahallinde yapılan inceleme sırasında davalıya ait kasada iki adet pasaport, bir CD ve bir sigorta poliçesi bulunmuş olup, kasa açma kapama tutanağı incelendiğinde ise, kasanın davalı tarafından en son 04.07.2007 tarihinde saat: 08.45'te açıldığı görülmüştür.
Bu tarihe ve saate dikkat edildiğinde, mahkemece davalının hesabına ihtiyati tedbir konulmasının ertesi günü olduğu anlaşılmaktadır. Bunun yanı sıra, kasanın açıldığı saat itibari ile kasaya konulmuş olan eşyaların günün çok erken saatinde kasaya konulmasını gerektirecek mahiyette eşyalar da olmadığı belirgindir.
Hal böyle olunca; davacının evden kavgalı bir şekilde ve ayrılma düşüncesi ile ayrılmadığı, eşi ile birlikte İzmir'e gittikleri, İzmir'de bir kafede oturdukları sırada aralarında çıkan bir tartışma sonucunda ayrı yaşamaya başladıkları sabit olduğundan, davalı erkek kendisi lehine olan karineden yararlanamaz. Bu durumda ispat külfeti yer değiştireceğinden, artık altınların kendisinde olmadığını ispatlama külfeti davalı erkeğe düşer. Davalının hesabına konulan ihtiyati tedbirin ertesi günü, olağan olmayan bir saatte davalıya ait kasanın açıldığı ve kasada normal koşullarda banka kasasında saklanması gerekmeyen evraklar bulunduğu saptanmıştır. Bu şekilde, yerel mahkemece dava konusu ziynetlerin davalıda kaldığını önemli ölçüde ispat edecek deliller elde edilmiş olmakla birlikte, hâkimin kanaatinin güçlendirilmesi amacı ile ziynetlerin miktarı ve davalıda kalıp kalmadığı konusunda resen davacıya yemin teklif edilmiştir.
Tüm dosya kapsamı, olayların gelişimi ve davacı tarafından icra edilen tamamlayıcı yemin de gözetildiğinde, davacının davasını ispat ettiği sonucuna varılarak, davanın kabulüne karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
Ne var ki, bozma şekline göre mahkemece hükmedilen ziynet eşyası bedeli konusundaki davalı vekilinin temyiz itirazları incelenmediğinden bu hususların incelenmesi için dosyanın özel daireye gönderilmesi gerekir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle yerel mahkemenin ispat yükünün davalıya düştüğü gerekçesi ile davanın kabulüne dair kurduğu hüküm yerinde olmakla birlikte, ziynet eşyalarının bedeli konusunda davalı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın Yargıtay 6. Hukuk Dairesi'ne gönderilmesine, 17.02.2010 gününde oybirliği ile karar verildi[13].
Ziynetlerin kocanın bozulan işleri için harcanması halinde kadına iadesi gerekir.
Dava: Taraflar arasındaki “ziynet eşyasının iadesi ve alacak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İzmir 1. Aile Mahkemesi’nce davanın reddine dair verilen 19.04.2006 gün ve 2006/111 E, 278 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine,
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 19.02.2007 gün ve 2006/12132 E, 2007/2163 K. sayılı ilamı ile,
(...Toplanan delillerden, dava konusu edilen ve düğünde kadına takılan ziynet eşyaları ile paranın evlilik süresinde davalı koca tarafından işlerinin bozulması nedeniyle davacıdan alındığı ve daha sonra iade edilmediği anlaşılmaktadır. Bu durum karşısında davanın kabulü gerekirken reddi, usul ve yasaya aykırı olup açıklanan nedenle kararın bozulması gerekmiştir...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Temyiz Eden: Davacı vekili
Hukuk Genel Kurulu Kararı
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
Sonuç: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı HUMK’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 17.10.2007 gününde oybirliği ile karar verildi[14].
Ziynetlerin kadının borcu için harcandığı savunması araştırılmadan karar verilmesi doğru değildir.
Taraflar arasındaki “alacak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Uşak 1. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 16.4.2002 gün ve 2000/323 E. 2002/301 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 10.6.2003 gün ve 2003/13670 -7512 sayılı ilamı ile; (...Dava, çeyiz ve ziynet eşyası alacağına ilişkin olup, mahkemece, dava kısmen kabul edilmiştir.
Davalı, dava konusu altınların, davacının icradaki borçlarını ödemek için bozulduğunu savunmuştur. Ancak bu savunma üzerinde durulup konu hakkında gerekli araştırma yapılmadan karar verilmiştir. Mahkemece savunma kapsamındaki kanıtlar toplanıp sonucuna göre bir karar vermek üzere, eksik araştırmaya dayalı olarak kurulan hükmün bozulması gerekmiştir...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Temyiz Eden: Davalı vekili
Hukuk Genel Kurulu Kararı
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
Sonuç: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı HUMK. nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine 02.06.2004 gününde oybirliği ile karar verildi[15].
Koca, ziynet eşyalarının kendisine bağışlandığını iddia etmiş ise de, bunların bağışlandığı harcamaların kadının isteği ve onayı ile yapıldığı kanıtlanamadığından kocanın aynen iade veya tazminle sorumlu tutulmasına karar verilmesi gerekir.
Dava: Taraflar arasındaki "istirdat" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Yerköy Asliye Hukuk Mahkemesi'nce davanın reddine dair verilen 5.3.2003 gün ve 2002/289 E, 2003/66 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine,
Yargıtay 13. Hukuk Dairesi'nin 30.6.2003 gün ve 4787-8650 sayılı ilamı ile,
(...Davacı, aralarında boşanma davası devam eden davalı ile ayrı yaşadıklarını, çeyiz senedindeki eşyalarını da alamadığını belirterek, aynen iadesini olmadığı takdirde dava tarihindeki değeri olan 15.000.000.000 TL. nin yasal faizi ile birlikte ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Davalı, ziynet eşyaları yönünden davanın kısmen reddini savunmuştur. Mahkemece ziynet eşyaları dışındaki eşyaların teslim edilmiş olması nedeniyle bu eşyalar bakımından karar verilmesine yer olmadığına, ziynet eşyaları ile ilgili talebin ise, evlilik birliğinin devamı sırasında bozdurularak evlilik kurumunun borçlarına harcanmış olması nedeniyle reddine karar verilmiş; hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Çeyiz senedinde belirtilen ziynet eşyalarının davacı tarafından evden ayrılırken götürülmediği, aksine mahkemenin kabulünde de olduğu gibi evlilik birliğinin devamı sırasında paraya çevrilerek harcandığı açıklığa kavuşmuştur. Evin infak ve iaşesinin temini kocaya ait olduğuna göre ziynet eşyaları bakımından da tazminata hükmedilmesi gerekirken, bunların satımından dolayı elde edilen paranın evlilik kurumunun borçlarına harcandığından bahisle yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu Kararı
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava istirdat istemine ilişkindir.
Davacı kadın 19.7.2002 tarihli dava dilekçesinde, aralarında boşanma davası devam eden davalı ile ayrı yaşadıklarını, çeyiz senedindeki eşyaların kendine iade edilmediğini beyanla, aynen iadesini, olmadığı takdirde dava tarihindeki değerinin faizi ile ödenmesini talep etmiştir.
Davalı, çeyiz senedindeki ziynet eşyaları dışındaki eşyaların iade edildiğini, ziynet eşyalarının ise davacı tarafından kendisine bağışlandığını, paraya çevrilerek araba satın alındığını, daha sonra arabanın da satılarak evlilik birliğinin borçlarının ödendiğini beyanla davanın reddini istemiştir.
Mahkemenin davanın reddine dair verdiği karar, yukarıda belirtilen nedenlerle Özel Dairece bozulmuştur.
Mahkemece, davanın açıldığı tarihte yürürlükte olan 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 185/2, 186/son ve 188/1 maddeleri karşısında, evin infak ve iaşesinin sadece kocaya ait olduğu yönündeki bozma gerekçesinin kabul edilemeyeceği, Türk Medeni Kanunu'nda eşlerin birliğin giderlerine güçleri oranında emek ve mal varlıkları ile katılacaklarının belirtildiği, çeyiz senedindeki ziynet eşyalarının paraya çevrilerek araba alındığı ve daha sonra arabanın da satılarak birliğin borçlarının ödendiği, davalının elinde kalmadığı" gerekçesiyle önceki kararda direnilmiştir.
Taraflar ve tanıklarca imzalanan 20.6.1999 tarihli çeyiz senedindeki davacıya ait ziynet eşyalarının davalıya teslim edildiği, davacı tarafından evden ayrılırken götürülmediği, aksine bozdurularak davalı adına araba alındığı onun da satılarak evlilik birliğinin borçlarına harcandığı konusunda bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Dava, çeyiz senedindeki ziynet eşyalarının iadesi istemine ilişkin olup sözleşme hukuku kurallarına göre davalı, iade edilmemek üzere söz konusu ziynet eşyalarının kendisine verildiğini kanıtlamadıkça iade ve tazmin ile mükelleftir.
Somut olayda davalı, ziynet eşyalarının kendisine bağışlandığını iddia etmiş ise de, bunların bağışlandığı harcamaların davacının isteği ve onayı ile yapıldığı kanıtlanamadığından davalının aynen iade veya tazminle sorumlu tutulmasına karar verilmesi gerekirken davanın reddi isabetsizdir.
Öte yandan, her ne kadar dava, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun yürürlüğünden sonra açılmış ise de, evlilik akdinin ve çeyiz senedinin 743 sayılı Medeni Kanun zamanında yapıldığı gözetilerek sonucuna göre karar vermek gerekirken olayda uygulama yeri bulunmayan gerekçelerle davanın reddi usul ve yasaya aykırıdır.
O halde, yukarıda belirtilen bu nedenlerle direnme kararı bozulmalıdır.
Sonuç: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda ve Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K.nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının iadesine, 28.1.2004 gününde oybirliği ile karar verildi[16].
Ziynetleri götürmesine engel olunduğu hususunu kadının ispatlaması gerekir.
Dava: Taraflar arasındaki “alacak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Nevşehir 2. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın davalı Yusuf Cömert yönünden kabulüne, davalı Şirin Cömert yönünden reddine dair verilen 12.06.2001 gün ve 2000/354-2001/200 sayılı kararın incelenmesi davalı Yusuf Cömert tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 01.11.2001 gün ve 2001/13323-14988 sayılı ilamı ile;
(... Davacılardan aktarılan olaylar sabit kabul edilemez.
Kanunda aksi öngörülmedikçe kural olarak herkes iddiasını isbatla yükümlüdür (M.K.6). Ancak iddialar karşılaştığında kimin isbat yükü altında bulunduğunun tesbiti her zaman kolay olmamaktadır. Bunun için gerek ilmi gerekse kazai içtihatlarda bir takım ölçülere yer verilmiştir.
a) Hemen bütün ilim adamlarının birleştiği ve Yargıtay uygulamasında kararlılık ifade eden ölçüye göre, isbat yükü hayatın olağan akışına aykırı iddia ve savunmada bulunana düşer (Prof. Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, 1968, sh.372 Prof İlhan Postacıoğlu, Medeni Yargılama Usulü, 1970, sh.464, Prof Necip Bilge, Hukuk Yargılamaları Usulü, 1967, sh.449; Prof Sabri Şakir Ansay Hukuk Muhakemeleri Usulü, 1957, sh.248.249; Prof Saim Üstündağ Hukuk Muhakemeleri Usulü, 1973, sh.378; H.G.K.nun 19.07.1967 gün ve 239-340 sayılı 07.06.1974 gün ve 1972/84 sayılı kararları; Yargıtay 2.Hukuk Dairesinin 6.6.1983 gün ve 4936-5076 sayılı kararı).
b) İleri sürdüğü bir vakıadan lehine haklar çıkaran kimse iddia ettiği olayları isbat etmelidir. (Prof Saim Üstündağ, Ağe 1973 sh.397).
c) İsbat yükü daha kolay başarana düşer (Prof. Saim Üstündağ Ağe, Federal Mahkeme Kararına atfen).
Davacı ziynet eşyasının davalıda kaldığını ileri sürmüş, davalı ise onun tarafından götürüldüğünü savunmuştur. Hayat deneylerine göre olağan olan bu çeşit eşyanın kadın üzerinde olması ya da evde saklanmış, muhafaza edilmiş bulunmasıdır. Diğer bir deyimle bunların davalı tarafın zilyetlik ve siyanetine terk edilmiş olması olağana ters düşer.
Diğer taraftan söz konusu eşya rahatlıkla saklanabilen, taşınabilen götürülebilen nev'idendir. Onun için evden ayrılmayı tasarlayan kadının bunları önceden götürmesi gizlemesi her zaman mümkündür.
Davacı dava konusu ziynet eşyasının varlığını, evi terk ederken bunların zorla elinden alındığını ve götürülmesine engel olunduğunu, evde kaldığını, isbat yükü altındadır.
Olayda kadın, dava konusu ziynet eşyasının, götürülmesine engel olunduğunu ve zorla elinden alındığını, daha öncede götürme fırsatı elde edemediğini isbat edememiştir. Buna rağmen yukarıda yazılı ilkelerde hataya düşülerek hüküm kurulması usul ve kanuna aykırıdır.
Ancak, davacı yemin deliline de dayanmıştır. Dava konusu ziynetlerin davalılarda kalması konusunda yemin delilinin kullanılıp kullanılmayacağının hatırlatılması, kullanılmaması halinde Hukuk Usulü Muhakemeleri Yasanın 344-354. maddeleri uyarınca yemin yaptırılması ve sonucu uyarınca karar verilmesi gerekir. Bu husus üzerinde durulmadan yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsizdir...),
Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Karar: 1) 12.06.2001 günlü ilk hükmü temyiz etmeyen davalı Şirin Cömert yönünden karar kesinleştiğinden, direnme kararını temyizinde hukuki yarar bulunmadığından davalı Şirin Cömert'in temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2) Davalı Cömert'in temyiz itirazlarına gelince; Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
Sonuç: 1) Yukarıda 1 nolu bentde açıklanan nedenlerle davalı Şirin Cömert'in temyiz itirazlarının REDDİNE, 15.10.2003 gününde oybirliğiyle,
2) Davalı Yusuf Cömert'in temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı HUMK. 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 22.10.2003 gününde ikinci görüşmede oyçokluğu ile karar verildi[17].
Evden ayrılmayı tasarlayan kadının ziynetleri yanında götürmesi, gizlemesi tabiidir.
Taraflar arasındaki “alacak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Uşak Asliye 2. Hukuk Mahkemesince davanın ve karşı davanın kısmen kabulüne dair verilen 31.03.1998 gün ve 1996/954 E-1998/545 K. sayılı kararın incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenilmesi üzerine,
Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 21.06.1999 gün ve 1999/5985-7092 sayılı ilamı ile;
(...1- Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre kadının tüm, kocanın aşağıdaki bent kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.
2- Dinlenen tanık beyanlarıyla kadının Almanya'dan dönerken üzerinde ziynet eşyaları bulunduğu belirlenmiştir. Kadının davasının reddi gerekirken kabulü bozmayı gerektirmiştir.
Kabule göre de; hüküm fıkrasının 2. bendinde gösterilen eşyaların 6. bentte yeniden gösterilmesi de doğru bulunmamıştır...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davacı ve karşı davalı vekili
Hukuk Genel Kurulu Kararı
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, tarafların evli iken davalı kadına verilen altın ve ziynet eşyalarının bağıştan rücu nedeniyle davalıdan alınması; karşılık dava davalı-karşı davacı kadına ait altın ve ziynet eşyalarının davacı koca tarafından hile ile davalı kadının elinden alındığı iddiasıyla aynen iadesi istemine ilişkindir.
Yerel mahkeme kocanın kadına hibe ettiği ziynet eşyalarının davalı kadından alınarak davacı kocaya verilmesine; davalı-karşı davacı kadının şahsi ziynetlerinin kocada kaldığının kabulü ile davacı-karşı davalı kocadan alınarak davalı-karşı davacı kadına verilmesine karar vermiştir.
Tarafların temyizi üzerine kadının tüm temyiz itirazları reddedilerek karar davacı koca yararına “kadının davasının reddi gerektiğine işaretle bozulmuş; yerel mahkeme kadına ait ziynet eşyalarının Almanya'dan dönerken üzerinde olduğu konusunda tanık bulunmadığı; ziynet eşyalarının kocada kaldığı; kaldı ki, davalı kadının delil listesinde “diğer kanuni deliller” demek suretiyle yemin deliline de dayandığı, yemin yöneltme hakkı hatırlatılmadan davanın reddi gereğine ilişkin bozmanın yerinde olmadığı gerekçesiyle önceki kararında direnmiştir.
Kanunda aksi görülmedikçe kural olarak herkes iddiasını isbatla yükümlüdür (MK. md. 6). Hemen belirtmek gerekir ki, gerek öğreti de gerekse yargısal içtihatlarda “isbat yükünün hayatın olağan akışına aykırı iddia ve savunmada bulunana düşeceği” kabul edilmiştir.
Somut olayda davalı-karşı davacı kadın altın ve ziynetlerinin kocasının Almanya'ya giderken “sen gümrükten geçiremezsin diye” elinden alındığını ve bunların kocasında kaldığını ileri sürmüş, davacı-karşı davalı koca ise onun tarafından götürüldüğünü savunmuştur. Hayat deneylerine göre, olağan olan, bu çeşit eşyanın kadının üzerinde olması ya da evde saklanmış, muhafaza edilmiş bulunmasıdır. Diğer bir deyimle, bunların davacı kocanın zilyetlik veya korunmasına terk edilmiş olması olağana ters düşer. Diğer taraftan altın ve ziynetlerin rahatlıkla saklanabilen taşınabilen götürülebilen nev'indendir. Onun için evden ayrılmayı tasarlayan kadının bunları yanında götürmesi, gizlemesi tabiidir. Her ne kadar davalı-karşı davacı tanıkları kadına ait altın ve ziynetleri kocanın gümrükten geçirerek Almanya'ya götürdüğünü bildirmişlerse de taraflar Almanya'da bir araya gelmişlerdir. Kadının evi terk ederken bunların zorla elinden alındığı ve götürmesine engel olunduğu gerçekleşmedikçe yukarıda açıklanan gerekçeler karşısında altın ve ziynetlerin evde kaldığını isbat yükü kadına düşer. Nitekim boşanma dosyasında davalı kadının cevap dilekçesinde altın seti satarak Türkiye'ye döndüğü yolunda bir kabulü de bulunmaktadır.
Olayda kadın altın ve ziynetlerin götürülmesine engel olunduğu ve zorla elinden alındığını, daha önce de götürme fırsatını elde edemediğini isbat edememiştir.
Hal böyle olunca, davalı-karşı davacı kadına ait altın ve ziynetlerin evde ve kocada kaldığı sonucuna kavuşmak mümkün değildir. Davalı-karşı davacı kadının delilleri altın ve ziynetlerin Almanya'da kocada kaldığı veya elinden zorla alındığını isbata yeterli olmadığına göre yapılacak iş davalı-karşı davacı kadının kocasına ant yöneltme hakkı bulunduğu hatırlatılıp sonucu uyarınca uyuşmazlığı çözmekten ibarettir. Buna rağmen yukarıdaki yazılı ilkelerde hataya düşülerek davalı-karşılık davacı kadının davasının kısmen kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, direnme kararı bu nedenle bozulmalıdır.
Davacı-karşı davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı HUMK. nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 20.09.2000 gününde, oyçokluğu ile karar verildi[18].
Ziynetle ilgili olarak başka delillerle veya emarelerle takviye edilmeyen mahkeme dışı ikrar herhangi bir delil değerinde kabul edilemez.
Dava: Taraflar arasındaki "ziynet eşyasının iadesi-alacak" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Bozkır Asliye Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 4.7.1996 gün ve 1996/73 E-138 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine.
Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 8.11.1996 gün ve 1996/10406-11482 sayılı ilamı: (...Mahkeme dışı ikrar bir delil veya emare ile doğrulanması ikrarı yapanı bağlar. Taraflar karı koca olduklarından yargılama dışı ikrarın tanıkla kanıtlanması mümkündür. (HUMK. 236-293). Dinlenen tanık Mevlüt ve Abdullah davalının dava konusu ziynetleri satarak taşınmaz aldığına dair ikrarına tanık olduklarını belirtmişlerdir. Davacının ziynet dışında kalan eşyalarıyla ilgili tutanaklarda ziynetten söz etmemiş olması, ziynetlerin kendisinde olduğunu göstermez. Belirtilen tanık sözlerin doğruluğunu ortadan kaldıracak veya inanılır olduğunu kuşkuya düşürecek başkaca delil bulunmadığına göre bu tanıkların beyanlarına değer verilerek bir hüküm kurulması yerine davanın kanıtlanmadığı belirtilerek red edilmiş olması doğru bulunmamıştır...) gereçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Karar: Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dinlenen tanıklar Mevlüt ve Abdullah ziynet eşyalarını alıp bozdurduğunu davalının huzurlarında ikrar ettiğini bildirmişlerdir. Özel Dairenin çoğunluk görüşü, bu olguyu mahkeme dışı ikrar olarak kabul ederek sonuca kavuşmuştur. Gerçektende, somut olayda görüldüğü şekilde mahkeme dışı ikrarın varlığı tanık sözleriyle varlık kazanmıştır. Bu durumda ortada mücerret bir mahkeme dışı ikrarın bulunduğuna kuşku ve duraksamaya yer olmamalıdır. Hemen belirtelim ki, mahkeme dışı ikrar bir emaredir. O nedenle zorunlulukla diğer delillerle pekiştirilmesi diğer bir anlatımla güçlendirilmesi gerekir. (H.U.M.K. md. 236/ son). Başka delillerle veya emarelerle takviye edilmeyen mahkeme dışı ikrar herhangi bir delil değerinde kabul edilemez. Aksinin kabulü halinde usulün 288 nci maddesinde anlamını bulan yapıldığı tarihte değeri 10 milyon lirayı aşan (4146 sayılı K. nun 1/6 maddesi gereği olarak 23.6.1996 tarihinden itibaren bu rakama ulaşılmıştır. Hukuki muamelelerin senetle ispat edilmesi gerekeceğine ilişkin yasal kurala aykırı sonuçlara yol açılmış olunur ki, asla kabul edilemez. Dosyadaki bilgi ve belgelerden az yukarıda açıklanan mahkeme dışı ikrarla diğer delillerle veya emarelerle kanıtlanmadığı çok açıktır. Hal böyle olunca yerel mahkemenin Özel Dairenin bozmasına karşı direnmesi yerindedir. Direnme kararı bu nedenle onanmalıdır.
Sonuç: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile, direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle ONANMASINA 25.06.1997 tarihinde oyçokluğu ile karar verildi[19].
Kocaya hangi savunmasına dayandığının açıklattırılması ve delillerin o yönde toplanarak sonuca gidilmesi gerekir.
Dava: Taraflar arasındaki eşya iadesi, alacak davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; A... 1. Asliye Hukuk mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 20.10.1992 gün ve 1991/186-1992/714 sayılı kararın incelenmesi taraf vekillerince istenilmesi üzerine,
Yargıtay 2.Hukuk Dairesinin 23.02.1993 gün ve 274-1697 sayılı ilamı ile; (...Davada ispat yükü davacıya aittir (M.K.m.6). Davacı, davanın konusunu oluşturan ziynet eşyalarının evlenme sırasında kendisine hediye olarak takıldığını ispat edememiştir. İbraz olunan 07.02.1988 günlü senedin de dava ile alakası bulunmamaktadır. Video kaseti de tek başına davanın kabulü için yeterli değildir. O halde mahkemece davanın reddine karar verilmesi gerekirken delillerin değerlendirilmesinde yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır...)gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir. Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Karar: Dava, evlenme nedeniyle örf gereci davacı kadına verilen, ziynet eşyalarının aynen iadesi, olmadığı takdirde bedelinin alınması istemine ilişkindir.
Temyize konu dava, taraflar arasında şiddetli geçimsizlik sebebine dayalı olarak önce açılıp görülerek kabulle sonuçlanan boşanma davasından sonra ikame edilmiştir. Davacı kadın, davalılardan İsa ile evlenmeleri nedeniyle kendi yakınlarınca verilen takıların önce görülen boşanma davası sırasında aynen iade edildiğini ancak eşi tarafının ve bir kısım dostlarının taktıkları takıların ise kendine geri verilmediğini ileri sürerek temyize konu davayı açmıştır.
Davalılar, davada zamanaşımı bulunduğunu, hak iddia edilen takıların düğünde davalıya takılmadığını, takılmış olsa bile evi terk ederken beraberinde götürdüğünü kaldı ki boşanmaya davacı kadının kusuru nedeniyle karar verildiğini ve bu eşyalar ile ilgili olarak bağıştan dönme koşullarının gerçekleştiğini savunarak davaya karşı çıkmışlardır. Gerçekten evlenme nedeniyle kadına aileler ve yakınlarınca takılan ziynet eşyaları, ülke gerçekleri ve yöresel geleneklere göre bir yerde kadının geleceğinin güvencesidir. Bu nedenledir ki kadının oluşan şartlar altında müşterek evi terk ederken geleceğinin güvencesi olan ziynet eşyalarını, beraberinde götürdüğünün kabulü gerekir. Ancak, kadının müşterek yuvadan ayrılışı, iradesi dışında cebir ve şiddete maruz kalması sonucu veya takıları düşünmesinin, olayların doğal akışı içeririnde kendisinden beklenemeyecek derecede açık bulunan bir sebeple gerçekleşmesi halinin, önceki kabulün bir istisnası olduğu kuşkusuzdur.
Somut olayda da davacı kadının eşi tarafından tedavi için hastaneye götürülmesini takiben tekrar müşterek eve getirilmeden babası evine bırakıldığı belirlenmiş durumdadır. Ne var ki davalı, davaya karşı çıkarken savunmasını yukarıda açıklanan 3. nedene dayandırmıştır. Bunların her birinin incelenmesinde izlenmesi gereken yol diğerinden farklıdır ve savunmada dayanılan sebepler yekdiğerine karşı çelişkilidir. Bu durumda olayda sağlıklı çözüme ulaşılabilmesi için öncelikle davalıya, savunmasında hangi nedene dayandığının açıklattırılması ve o çerçevede göstereceği delillerin toplanması ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekir. Bu yön gözetilmeden önceki kararda direnilmesi doğru değildir. O halde usul ve yasaya uygun bulunmayan direnme kararı bozulmalıdır.
Sonuç: Mümeyyizlerin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı HUMK.nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 20.04.1994 gününde, oyçokluğu ile karar verildi.
Karşı Oy Yazısı:
Davacının evden ayrılma biçimi, davalının davaya karşı verdiği cevap göz önünde tutulduğunda, dava konusu edilen ziynet eşyasının davacı tarafından sabit olan bir vakadır. Yargıtayın yerleşmiş kararları da bu yöndedir. Bu nedenle artık ziynet eşyasının davacı tarafından götürüldüğü hususunda tanık dinlenemez. Tanık sadece eşyanın niteliği ile ilgili olarak dinlenebilir. Bu konuda dinlenen tanıkların beyanı ile videobandı ile birlikte değerlendirilerek isteğin kapsamı belirlenmelidir. Bu nedenle çoğunluğun, bunun dışındaki konularda da tanık dinlenebileceği biçimindeki görüşüne katılamamaktayım[20].
Normal olarak kadının evi terkederken beraberinde götürmüş olabileceği zati eşyaları ile ziynet eşyalarını da, yeniden getirmiş olması olasıdır.
Dava: Taraflar arasındaki "alacak" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Kayseri 1. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 6.11.1990 gün ve 1989/553 E. ve 1990/829 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine,
Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 18.5.1992 gün ve 1992/5545-5791 sayılı ilamı,
(.. Davacının delil olarak dayandığı dava konusu altın ziynetlerin kayınpeder adına kiralanan Tütün Bank'a ait kiralık kasada bulunduğuna ilişkin ve açıkça karşı çıkılmayan iddiası hakkında gerekli araştırma yapılmadan eksik inceleme ile hüküm kurulması doğru bulunmamıştır..) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Karar: Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere ve ayrıca da, davada yeminle dinlenilen bir kısım tanıklar, davalının tutuklanarak cezaevine girip çıkmasını takiben, tarafların tekrar birleşerek bir süre aynı evde müşterek hayatı sürdürdüklerini ifade etmişlerdir. Böyle bir birleşme meydana gelmişse, normal olarak kadının evi terkederken beraberinde götürmüş olabileceği zati eşyaları ile ziynet eşyalarını da, yeniden getirmiş olması olasıdır. Bu birleşmeden sonraki ayrılmanın hangi şartlar altında gerçekleştiği saptanarak, ayrılma şekline göre, bir yerde evli kadının istikbalinin güvencesi niteliğinde bulunan, o itibarla da beraberinde bulundurması doğal olan ziynet eşyalarını, yeniden götürme imkânına sahip olup olmadığının tespiti icabeder.
Bu durumda, Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen, Özel Daire bozma kararında gösterilen ve yukarda işaret edilen yönde, tüm delillerin birlikte değerlendirilerek, hâsıl olacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, eksik incelemeye dayalı, önceki kararda direnilmesi doğru değildir.
O halde usul ve yasaya uygun bulunmayan direnme kararı bozulmalıdır.
Sonuç: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı (BOZULMASINA), 1.12.1993 günü yapılan ilk görüşmede çoğunluk sağlanamadığı için, yapılan ikinci görüşmede, 8.12.1993 tarihinde oyçokluğu ile karar verildi[21].
Arabanın kocaya verilmiş olması, alımında kullanılan ziynetlerden vazgeçildiği anlamına gelmez.
"Taraflar arasındaki "eşya alacağı" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda;
Konya 3.Asliye Hukuk Mahkemesi'nce mukabil davanın reddine dair verilen 21.2.1992 gün ve 47- 85 sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine,
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi'nin 22.9.1992 gün ve 7244-8263 sayılı ilâmı; (...Toplanan delillerden, karşılık davanın konusunu oluşturan ziynet eşyalarının kadın tarafından kocasına verildiği ve bunların bozdurularak otomobil alındığı anlaşılmaktadır. Koca ziynetleri veya bedellerini eşine iade ettiğini ispat edememiştir. O halde mahkeme'ce bu konuda açılan davanın kabulüne karar vermek gerekirken delillerin değerlendirilmesinde yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve Yasa'ya aykırıdır...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkeme'ce önceki kararda direnilmiştir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Kararı:
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, kayden boşanmış bulunan taraflar arasındaki alacak istemine ilişkindir. Direnme kararı yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, davalı kadının kocası aleyhine açtığı ziynet eşyalarından doğan alacak ile ilgili karşılık davadan kaynaklanmaktadır. Davalı kadın, karşılık davasında mülkiyeti kocaya bırakılan arabanın alınmasında borç olarak verdiği, ancak kendisine iade edilmediğini ileri sürdüğü ziynet eşyalarını aynen, olmadığı takdirde bedellerinin kocadan alınmasını talep etmiştir. Gerçekten, taraflar arasında düzenlenen ve karşı çıkılmayan (Tutanaktır) başlıklı kendilerinin imzasını taşıyan yazılı belgede, açıkça ev malzemelerinin bölüştürüldüğü belirtilmiş ve arabanın mülkiyeti kocaya bırakılmıştır. Anılan belgede, arabanın kocaya bırakılmasına karşın arabanın alınmasında kullanıldığı ileri sürülen ziynet eşyalarıyla ilgili bir çekince konulmuş değildir. Ancak, hemen belirtmek gerekir ki yazılı belgenin içeriği itibariyle de, arabanın mülkiyetinin kocaya bırakılmış olması dolayısıyla kadının, kocasına ödünç olarak verdiğini ileri sürdüğü ziynet eşyaları üzerindeki hakkından vazgeçtiğinin kabulü mümkün değildir. Yine koca tarafından açılan ve tutanakta kendisine bırakılan bilgisayarla ilgili davada, dava dilekçesine ekli olarak ibraz edilen ve kadının imzasını taşıyan yazılı belgede, bilgisayarın araba alınmasında kullanılan ziynet eşyalarının kendisine iade edilmesi halinde geri verileceği belirtilmiş ve belge mahkemece kurulan davanın kabulüne ilişkin karara etkili olmuştur.
Bu belgenin bir bütün teşkil ettiği ve içeriğinin bölünmemesi gerekeceği kuşkusuzdur.
Ayrıca da tarafların iddia ve savunmaları çerçevesinde gösterdikleri yeminle dinlenilen ve birlikte değerlendirilen tanık beyanlarından, eşler arasındaki anlaşmada kocaya bırakılan arabanın alımında, kadına ait ziynet eşyalarının paraya çevrilerek kullanıldığı anlaşıldığı gibi koca tarafından kendisine ödünç verilen bu ziynet eşyalarının aynen veya bedellerinin iade edildiği de kanıtlanabilmiş değildir.
Bu durumda karşılık davanın kabul edilmesi gerektiğine değinen ve Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken önceki kararda direnilmesi doğru değildir. O halde usul ve yasaya uygun bulunmayan direnme kararı bozulmalıdır.
Sonuç: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA, ilk görüşmede çoğunluk sağlanamadığı için yapılan ikinci görüşmede oyçokluğu ile karar verildi.
Karşı Oy Yazısı
Evlilikleri boşanma ile sonuçlanan taraflar arasında Yargıtay denetimine gelen uyuşmazlık; davalı ve karşılık davacı kadına ait takılarla ilgilidir.
Mahkeme, takıların davalıda bulunmadığını kabul ederek davacının isteğinin reddine karar vermiştir.
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, Hukuk Genel Kurulu çoğunluğunca da benimsenen bozma kararında "dava konusu takıların davalı ve karşılık davacı tarafından eş kocası davacı ve karşılık davalıya verildiğini ancak bunların iade edildiğinin kanıtlanmadığı" gerekçesiyle mahkeme kararını bozmuştur.
Bir davada olguların belirlenebilmesi için yargılama sırasında tarafların gözönünde ve onların katılımıyla sorunların tartışılması bu işleme esas olacak kanıtların doğrudan doğruya yargıç tarafından toplanıp değerlendirilmesi gerekir. Bu nedenle olguların (olay ve vakıa) belirlenmesi yargılamayı yapan yargıca aittir.
Yargıtay alt dereceli mahkemeler tarafından verilen kararları denetlerken yargılama (duruşma) yapmamaktadır; bu nedenle taraflarında katılımıyla olgu sorunlarını doğrudan doğruya belirleme olanağına sahip değildir. Başka bir anlatımla olguların belirlenmesi için olayın tekrar yaşatılması sözkonusu değildir. İşte bu nedenlerle; Yargıtay, yargılama yapmadan mahkemenin belirlediği olguları bir tarafa bırakarak olgu belirlemesi yapamaz. Yaparsa bu "adil yargılanma hakkına" ve "onu gerçekleştirecek garantör normlara" aykırı olur.
Çalışma düzeni ve iş çokluğu nedeniyle karara iştirak eden üyelerin dosyadaki kanıtları doğrudan ele alıp değerlendirme olanağı da yoktur. Değerlendirme, tetkik yargıcının ve karara katılan bir başka üyenin açıklamalarıyla yapılmaktadır. Böyle bir ortamda olguların belirlenmesi hem sağlıklı olmayacak hem de çelişki yaratacaktır. Bu nedenle; Yargıtay, yargıcın belirlediği olguların yanlış olduğunun kabul ederek kendisi yeni olgular belirlememelidir. Kuşkusuz böyle bir yargı, alt dereceli mahkemelerin kararlarında olguların belirlenmesinin tümden denetimsiz bırakılacağı anlamına gelmemelidir. Bu bağlamda gerekçe denetimi söz konusu olmalıdır. Yargıtay, mahkemenin belirlediği olgunun nedenlerini ve dayanaklarını göstermemiş veya göstermekle birlikte mantık, deneyim ve kurullar açısından çelişki yaratmışsa gerekçesizlik veya yetersiz gerekçeden bozma yapmalıdır, Bu yolla yargıçların olası özensiz ve keyfi davranışlarını önleme olanağı olduğu gözardı edilmemelidir.
Mahkeme, H.U.M.K.'nun 388/5.maddelerinde açıklandığı gibi "Uyuşmazlık konusu hakkında toplanan kanıtlan teker teker gösterip tartışmadan ret ve üstün tutma nedenlerini açıklamadan "bir kısım davacı tanıkları karşılık davacının üzerinde takıları gördüğünü; bir kısmının ise takıların bir kısmının koca tarafından alındığını, boşanmadan hemen önce takıların davacı Gülşen'in üstünde görüldüğünü ayrıca boşanma sırasında taraflar arasında düzenlenen protokolde takılarla ilgili bir açıklama bulunmadığı" gerekçesiyle karşılık davacı Gülşen'in isteğinin reddine karar vermiştir.
Ne var ki; davacı Gülşen'in evlilik birliği içinde takılarını kocası davalıya oto alımı için verdiği ve daha sonra iade edilmediği yolunda açık tanık açıklamaları vardır. Diğer taraftan davacı ve karşılık davalının dilekçesine ekli ve karşılık davacı Gülşen'e ait belgedeki "ailemin taktığı altınları aldığım zaman bilgisayarı iade edeceğim" sözleri de yeterince tartışılmamıştır.
O halde; mahkeme kararı, usulün buyurucu kuralında gösterilen biçimde yeterli gerekçeyi içermemektedir. Tanık açıklamaları ile belgelerin değerlendirilmesi yeterli olmadığı gibi açık çelişki yaratmıştır; özellikle Gülşen'in düzenlediği ve yukarıda açıklanan belgedeki takılarla ilgili açıklaması protokole dayanarak varılan sonuçla çelişkili kalmıştır.
Mahkeme, bu somut olayda gerekçelendirme açısından şöyle yöntem izlemeliydi; Öncelikle karşılık davacı kadının, kocası davacıya şu veya bu nedenle takılarını verip vermediğini "tanıkların açıklamalarını tek tek belirterek ret ve üstün tutma nedenleri açıklayarak" daha sonra gerek bu konuda açıklama yapan tanıklar ile karşılık davacı Gülşen'in el yazısıyla düzenlediği belgedeki yaptığı açıklama (ailemin taktığı altınlar) aynı şekilde birlikte değerlendirilerek kocaya verilen altınlar kapsam ve niteliği hakkında varılan olguyu son olarak da geri verme hususundaki tanık açıklamaları yine aynı yöntemle ve usulün açık buyruğu gereğince gerekçelendirilerek değerlendirilmeliydi.
İşte bu yöntemle ve Yasa'nın buyruğuna uyularak yapılacak bir yargılama çalışması ve sorulabilecek tüm soruları önceden yanıtlar şekilde gerekçelendirme yapılması durumunda, mahkemenin, belirlediği olgularla (altınların verilip verilmediği, verildi ise kapsamı ve İade edilip edilmediği). Yargıtay bağlı olmalıdır; yargılama yapmadan ve yeniden hüküm kurmadan mahkemenin belirlediği olguları tartışamaz. Denetim gerekçe ile sınırlıdır.
Gerçek anlamda gerekçe yapılması durumunda yargıcın hukuk ve olgu sorunlarında hata yapma olasılığının oldukça az olacağı kabul edilmelidir çünkü yargıç, gerekçe yazmak için araştırmak, düşünmek ve tartışmak zorundadır. Hukuk usulünde bir takım kuralların bulunmasını gerekçe denetimi ile sınırlı kabul edilmelidir. Yargıtay, yargılama yapmadan ve tarafların katılımı sağlamadan gerçek olayı ve olguları belirlemeyi yeğlerse evrensel kural "adil yargılama hakkının (İHAS.m.6)" gerçekleşmesini riske ve tehlikeye sokar. Nitekim karşılık davacı, Gülşen'in kendi elinden çıkan belgede iade edilmeyen takıları "ailemin taktığı altınlarla" sınırlamasına rağmen; çoğunluğun oluşturduğu bozma tüm altınları içine alacak şekilde olmuştur.
Bu nedenle sayın çoğunluğun görüşüne bu gerekçeyle katılmıyorum, mahkemece kararı eksik ve çelişik gerekçe nedeniyle bozulmalıydı[22].
Tüm altınların talep edilmesini nişanda takılanları da kapsar.
Dava: Mahalli mahkemesinden verilmiş bulunan yukarıda tarih ve numarası yazılı eşya alacağı davasına dair karar, davacı ve davalı tarafından süresi içinde temyiz edilmiş olmakla, dosyadaki bütün kâğıtlar okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
Karar: Dava ziynet eşyalarının mevcutsa aynen değilse bedelinin tahsili istemine ilişkindir. Mahkemece davanın kısmen kabulüne kısmen reddine karar verilmiş, hüküm davacı ve davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
1-Dosya kapsamına toplanan delillere, hükmün dayandığı gerekçelere göre davalının tüm davacı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.
2-Davacının 10 adet 22 ayar üçlü burma bileziğe ilişkin temyiz itirazlarına gelince:
Davacı vekili dava dilekçesinde müvekkili ile davalının 12.11.2007 tarihinde evlendiklerini, açılan boşanma davasının reddedildiğini, müvekkiline evlilik töreninde takılan ziynet eşyalarının davalıda kaldığını, davalının altınların kendisinde kaldığını telefon mesajı ile itiraf ettiğini, düğünde takılan ziynet eşyalarının mülkiyetinin geline ait bulunmasına rağmen takıları iade etmediğini belirterek belirtilen ziynet eşyalarının mevcutsa aynen değilse bedelinin tahsilini istemiştir. Davalı vekili ise tarafların boşanma davası açıldıktan sonra üç ay birlikte yaşadıklarını, üç ay sonra anlaşarak ayrı yaşamaya karar verdiklerini davacı evi terk ederken ziynet eşyalarının elinden zorla alındığını ve evde kaldığını iddia etmediğini, halen evli olduklarını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Davacı vekili dava dilekçesinde belirttiği ziynet eşyalarının davalı uhdesinde kaldığını iddia etmiş bu konuda taraf tanıkları dinlenilmiş ve mahkemece karar gerekçesinde tarafların boşanma davası açılmadan önce bir süre aynı evi paylaştıkları, aynı yerde ikamet eden ailelerini ziyaret için Lüleburgaz'a gittikleri ve davacının üzerindeki altınların davalı tarafından Lüleburgaz da, diğer altınların ise daha önce Eskişehir'e dönen davalı tarafından evden alındığı ve altınların boşanma davasında pazarlık konusu yapıldığı hususunda tam bir kanat hâsıl olduğu belirtildiği halde altınların cins ve miktarı konusunda dava dilekçesinde talep edilen nişan ve düğün cd'nde mevcudiyeti bilirkişilerce belirlenen altınlar yönünden davanın kabulüne karar verildiği belirtilmekte ise de dava dilekçesinde nişan ve düğünde takılan ziynet eşyalarının ayırımının yapılmadığı gibi davacı kendisine hediye edilen tüm ziynet eşyalarını dava dilekçesine konu etmiş, fotoğraf ve cd'ler üzerinde yapılan inceleme sonunda bilirkişice düzenlenen raporda nişanda ve düğünde takılan ziynet eşyaları tesbit edildiği gibi düğün cd'sinde takı töreninden evvel gelin üzerinde 10 adet 22 ayar 8.946,00_TL 3'lü burma bileziğin bulunduğu belirtilmiştir. Mahkemece dava dilekçesinde belirtilen ziynet eşyalarının az yukarda açıklandığı gibi davalı tarafında kaldığı kabul edilmesine rağmen 10 adet 22 ayar 3'lü burma bileziğe ilişkin davanın da kabulüne karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçeyle reddedilmesi doğru değildir.
Hüküm bu nedenle bozulmalıdır.
SONUÇ: Hükmün yukarda açıklanan nedenle BOZULMASINA, istek halinde peşin alınan temyiz harcının temyiz edene iadesine, 09.07.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi[23].
Ziynet eşyalarının kadın tarafından alınmadığına ilişkin kocanın yazılı beyanı karşısında altınların kocada kaldığının kabulü gerekir.
Dava: Mahalli mahkemesinden verilmiş bulunan yukarıda tarih ve numarası yazılı eşya alacağı davasına dair karar, davacı tarafından süresi içinde temyiz edilmiş olmakla, dosyadaki bütün kâğıtlar okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
Karar: Dava, eşyaların aynen iadesi istemine ilişkindir. Mahkemece davanın reddine karar verilmesi üzerine hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı vekili dava dilekçesinde, düğünde takılan altınların davalı tarafından alıkonulduğunu ve iade edilmediğini belirterek aynen iadesini talep etmiştir. Davalı, altınların evden ayrılırken davacının üzerinde olduğunu kendisinde kalmadığını savunmuştur.
Davacı tarafça sunulan dosya içindeki ''bize ait olan eşyaların listesi (aldığımız)" başlıklı belgede ziynet eşyalarının davacı kadın tarafından alınmadığının yazılı olduğu ve bu belgenin davalı koca tarafından imzalandığı görülmektedir. Nitekim davalı bu belge ile ilgili beyanında belge altındaki imzayı kabul etmiştir. Her ne kadar davalı koca ''belgeyi okumadan düşünmeden imzaladım'' şeklinde beyanda bulunmuş ise de, bu belgeyi imzalamakla içeriğini de kabul etmiş sayılır. Belgenin tanzimi sırasında hazır olan tanıklar da belge içeriğini doğrulayan beyan ve ifadelerde bulunmuşlardır. Bu durumda varlığı davalı tarafından inkâr edilmeyen ziynet eşyalarının davalıda kaldığı ve davacı kadına teslim edilmediğinin kabulü gerekir. Açıklanan nedenlerle davanın kabulüne karar vermek gerekirken delillerin takdirinde hataya düşülerek yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Hüküm bu nedenle bozulmalıdır.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz itirazlarının kabulü ile 6100 sayılı HMK’ya 6217 Sayılı Kanunla eklenen geçici 3.madde hükmü gözetilerek HUMK’nın 428.maddesi uyarınca hükmün BOZULMASINA, istek halinde peşin alınan temyiz harcının temyiz edene iadesine, 04.07.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi[24].
Evden ayrılmayı tasarlayan kadının ziynetleri önceden götürmesi, gizlemesi her zaman mümkün olduğu gibi evden ayrılırken üzerinde götürmesi de mümkündür. Bunun sonucu olarak ziynet eşyalarının kadının üzerinde olduğu kabul edilmelidir.
Dava: Mahalli mahkemesinden verilmiş bulunan yukarıda tarih ve numarası yazılı eşya alacağı davasına dair kararın temyiz incelemesi duruşmalı olarak davalı tarafından süresi içinde istenilmekle gün tayin edilerek taraflara gönderilen davetiyelerin tebliğ edilmesi üzerine belli günde davalı vekili ile davacı D. Ş. geldiler. Hazır bulunanların sözlü açıklamaları dinlendikten sonra dosyadaki bütün kâğıtlar okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
Karar: Uyuşmazlık, dava konusu edilen ev ve ziynet eşyalarının aynen iadesine, mümkün değilse bedelinin tahsiline ilişkindir. Mahkemece davanın kısmen kabulü ile ev ve ziynet eşyalarının aynen iadesine, mümkün olmaması halinde toplam 17.901,00_TL bedelinin dava tarihinden itibaren yasal faizi ile tahsiline karar verilmesi üzerine hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı vekili, dava dilekçesinde, tarafların boşanmasına dair verilen kararın 10.6.2010 tarihinde kesinleştiğini, düğün sırasında davacıya takılan ziynetlerin davacı tarafından daha sonra onüç adet 22 ayar 26 gram üç burgulu bileziğe çevrildiğini, bu bilezikleri de davalının evliliklerinin birinci yılında kendisinden aldığını ve bir daha da iade etmediğini, bunun dışında 2006 yılında davalı aleyhine eşya alacağına esas olmak üzere mahkeme aracılığı ile tespit yaptırdığını, söz konusu ziynetler ve ev eşyalarının davalının yeni evlendiği ikinci eşi ile ikamet ettiği evde ve davalının tasarrufunda olduğunu belirterek, ev eşyaları ziynetlerin aynen iadesini, mümkün değilse 20.000,00_TL olan bedelinin tahsilini istemiştir.
Davalı vekili, davacının iddialarının dayanaksız olduğunu, taraflar arasındaki boşanma sürecinde davacının ziynet eşyalarından bahsetmediği gibi herhangi bir istemde de bulunmadığını, ikinci eşi ile ikamet ettiği aile konutunda da bulunmadığını, davacının tüm bunları ikinci kez evlenen davalıyı huzursuz etmek için ileri sürdüğünü, iddialarını kanıtlaması gerektiğini belirterek, davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Türk Medeni Kanunu'nun 6. maddesi hükmü uyarınca kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça taraflardan her biri hakkını dayandırdığı olguların varlığını kanıtlamakla yükümlüdür. Gerek doktrinde, gerek Yargıtay içtihatlarında kabul edildiği üzere ispat yükü hayatın olağan akışına aykırı iddia ve savunmada bulunan kimseye düşer. Öte yandan ileri sürdüğü bir olaydan kendi yararına haklar çıkaran kimsenin iddia ettiği olayı kanıtlaması gerekir.
Davacı dava konusu edilen ziynet eşyasının elinden alındığını ileri sürmüş, davalı yan ise bu iddiayı kabul etmemiştir. Hayat deneylerine göre olağan olanın bu çeşit eşyanın kadının üzerinde olması ya da evde saklanması, muhafaza edilmesidir. Diğer bir deyimle bunların davalı tarafın zilyetlik ve korumasına terk edilmesi olağana ters düşer.
Diğer taraftan ziynet eşyası rahatlıkla saklanabilen, taşınabilen, götürülebilen türden eşyadır. Bu nedenle evden ayrılmayı tasarlayan kadının bunları önceden götürmesi, gizlemesi her zaman mümkün olduğu gibi evden ayrılırken üzerinde götürmesi de mümkündür. Bunun sonucu olarak ziynet eşyalarının kadının üzerinde olduğu kabul edilmelidir.
Davacı, dava konusu ziynet eşyasının varlığını, evi terk ederken bunların zorla elinden alındığını ve götürülmesine engel olunduğunu, evde kaldığını, ispat yükü altındadır.
Olayda, taraflar 27.6.2006 tarihinde evlenmişlerdir. Davacı işbu davada dava konusu edilen ziynetleri davalının evliliklerinin birinci yılında aldığını, bir daha da iade etmediğini, halen ikinci eşi ile ikamet ettiği aile konutunda bulunduğunu iddia ederken, taraflar arasında E. 1. Aile Mahkemesi'nin 2004/812 esas sayılı dosyasında görülen boşanma davasında ise davalının nakliyecilik yapan babasının aşırı borçlanması nedeniyle davalı tarafından kendisinden alındıktan sonra bozdurulup babasına verdiğini ileri sürerek çelişkili beyanlarda bulunmuştur. Dinlenen davacı tanıkları da ziynetlerin akıbeti konusunda davacının iddialarını doğrulayacak şekilde net, açık ve ayrıntılı bilgi vermemişler, genel ve soyut beyanlarda bulunmuşlardır. Davacı, iddialarını tanık beyanlarıyla kanıtlayamadığı gibi gerek dava dilekçesinde, gerek 11.11.2010 tarihli delil listesinde yemin deliline dayanmamakla beraber mahkemece hatırlatılmasına karşın 19.7.2011 tarihli dilekçesi ile de yemin teklif etmeyeceğini belirtmiştir. Mevcut delillerle davacı dava konusu ettiği ziynetlerin davalı tarafta kaldığını, onun tarafından alınarak bozdurulup harcandığını kanıtlayamadığından ziynetler hakkındaki davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde kısmen kabul kararı verilmesi doğru değildir.
Ev eşyaları yönünden ise; davacı tarafından aynı zamanda dava konusu edilen ev eşyalarına ilişkin olarak "eşya listesi" başlıklı listede yer alan eşyaların tespiti konusunda E. 2. Aile Mahkemesi'nin 2006 / 67 D. İş sayılı dosyasında tespit talebinde bulunmuş ancak ortak konutun kapalı olması ve anahtarının da davacıda bulunmaması nedeniyle tespit yapılamamıştır. Davacı dava konusu ettiği ev ya da çeyiz eşyalarının varlığını, miktarını, varsa markalarını, niteliklerini ve bunların davalı tarafta kaldığını kanıtlamakla yükümlüdür. Dava konusu olayda ise davacı bu konuda sunduğu "eşya listesi" başlıklı belge dışında bir delil sunamadığı gibi eşyaların bulunduğunu iddia ettiği yerde keşif yapılmasını da istememiş bu eşyaların varlığını da kanıtlayamamıştır. Bu itibarla mahkemenin varlığı belirsiz ve üzerinde inceleme de yapılamayan eşyaların değeri konusunda bilirkişi raporu alarak ev eşyaları yönünden de davanın kabulüne karar vermesi yerinde değildir.
Hüküm bu nedenlerle bozulmalıdır.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz itirazlarının kabulü ile 6100 sayılı HMK’ya 6217 Sayılı Kanunla eklenen geçici 3.madde hükmü gözetilerek HUMK’nın 428.maddesi uyarınca hükmün BOZULMASINA ve Yargıtay duruşması için kendisini vekille temsil ettiren davalı yararına takdir olunan 900,00_TL vekâlet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, istek halinde peşin alınan temyiz harcının temyiz edene iadesine, 27.03.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi[25].
Ziynetlerin iade edilmemek üzere harcandığını kocanın ispat etmesi gerekir.
Dava: Mahalli mahkemesinden verilmiş bulunan yukarıda tarih ve numarası yazılı eşya alacağı davasına dair karar, davacı tarafından süresi içinde temyiz edilmiş olmakla, dosyadaki bütün kâğıtlar okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
Karar: Dava, ziynet eşyalarının aynen iadesi, mümkün olmaması halinde bedellerinin tahsili istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı kadın dava konusu edilen ziynet eşyasının davalı tarafından bozdurularak harcandığı ileri sürmüş, davalı koca ise evlilik birliği devam ederken kendisinin guatr ameliyatı olduğu ve çocukları olması için yapılan tedavi giderleri nedeni ile davacı kadının rızasıyla satıldığını, savunmuştur.
Türk Medeni Kanunu'nun 6.maddesi hükmü uyarınca, kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını kanıtlamakla yükümlüdür. Gerek doktrinde, gerek Yargıtay içtihatlarında kabul edildiği üzere ispat yükü hayatın olağan akışına aykırı durumu iddia eden ya da savunmada bulunan kimseye düşer. Öte yandan ileri sürdüğü bir olaydan kendi yararına haklar çıkarmak isteyen kimse iddia ettiği olayı kanıtlaması gerekir.
Ziynet eşyası rahatlıkla saklanabilen, taşınabilen, götürülebilen türden eşyalardandır. Bu nedenle evden ayrılmayı tasarlayan kadının bunları önceden götürmesi, gizlemesi her zaman mümkün olduğu gibi evden ayrılırken üzerinde götürmesi de mümkündür. Bunun sonucu olarak, normal koşullarda ziynet eşyalarının kadının üzerinde olduğunun kabulü gerekir. Davacı, dava konusu ziynet eşyasının varlığını, evi terk ederken bunların zorla elinden alındığını ve götürülmesine engel olunduğunu, evde kaldığını, ispat yükü altındadır.
Diğer yandan evlilik sırasında kadına takılan ziynet eşyaları kim tarafından takılmış olursa olsun ona bağışlanmış sayılır. Ancak ziynet eşyalarının iade edilmemek üzere kocaya verildiğini, kadının isteği ve onayı ile iade edilmemek üzere bozdurulup ihtiyaçlar için harcandığının davalı yanca kanıtlanması halinde koca ziynet eşyalarını iade yükümlülüğünden kurtulur.
Olayımıza gelince, davacı tarafından düğünde takılan altınların davalı tarafından bozdurulup harcandığı iddia edilmiş, davalı koca ise; düğünde takılan altınların davacının rızasıyla kendi guatr ameliyatı ve ortak çocukları olması için tedavi giderlerine harcandığını, savunmuştur. Bu durumda 11 adet bilezik ve orta boy altın zincirin davacı kadının isteği ve onayı ile iade edilmemek üzere bozdurulup ihtiyaçlar için harcandığının davalı koca tarafından kanıtlaması gerekir. Davada, davacıya ait olduğu anlaşılan dava konusu 11 adet bilezik ve orta boy altın zincirin evliliğin devamı sırasında, davacının rızası ile davalı tarafından bozdurularak harcandığı, davalı koca tarafından kanıtlanamamıştır. Davalının ikrarından, evlilik birliği içerisinde davacı kadına ait olan ziynetlerin davalı tarafından bozdurularak harcandığı anlaşılmakla altınların iadesine karar verilmesi gerekirken bu husus üzerinde durulmadan yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir
Hüküm bu nedenle bozulmalıdır.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün BOZULMASINA, istek halinde peşin alınan temyiz harcının temyiz edenlere iadesine, 06.02.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi[26].
Kadına ait olduğu anlaşılan dava dilekçesinde yazılı dava konusu altınların evliliğin devamı sırasında koca tarafından alınarak bozdurulup harcandığı koca tarafından kabul edildiğine göre ziynetlerin kadına iadesi gerekir.
Dava: Mahalli mahkemesinden verilmiş bulunan yukarıda tarih ve numarası yazılı eşya alacağı davasına dair karar, davacı ve davalı tarafından süresi içinde temyiz edilmiş olmakla, dosyadaki bütün kâğıtlar okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
Karar: Dava, ziynet eşyaların mevcutsa aynen mevcut değilse bedelinin tahsiline ilişkindir. Mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, hüküm davacı ve davalı vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.
1-Dosya kapsamına, toplanan delillere, hükmün dayandığı gerekçelere göre davalı vekilinin temyiz itirazları yerinde değildir.
2-Davacı vekilinin temyiz itirazlarına gelince:
Davacı vekili dava dilekçesinde müvekkiline evlendiğinde ziynet eşyası olarak her biri20 gram ağırlığında 19 adet 22 ayar adana burması altın bilezik, 1 adet160 gramağırlığında 22 ayar altın set takımı (kolye, bilezik, küpeden oluşan)1 adet120 gramağırlığında 22 ayar altın set takımı (kolye, bilezikten oluşan) 4 adet her biri30 gram22 ayar künye bilezik, 75 adet 22 ayar çeyrek altın ve bir adet10 gramağırlığında 22 ayar altın yüzük takıldığını, ayrılırken müvekkilinin yanına almadığını, davalıdan müteaddit defalar istemesine rağmen davalı ziynetlerin annesinde olduğunu ve sakladığını sen kaybedersin diye iade etmediğini belirterek ziynetler mevcutsa aynen değilse fiili ödeme tarihindeki bedelinin tahsilini istemiştir.
Davalı vekili ise 06.10.2010 tarihli savunma dilekçesinde iddiaları kabul etmediğini dava konusu ziynet eşyalarının evlilik birliği içinde harcandığını, amcasından 10.000 DM borç aldığını, 2007 yılında davalının iş yerinde yaşanan kriz nedeniyle maaş alamadığını temelinde tüm maddi sıkıntı nedeniyle tarafların boşandığını, düğün sırasında takılan altınların evlilik birliği içinde kira ve ihtiyaçları için bozdurulup harcandığını bu nedenle davanın reddini savunmuştur.
Evlilik sırasında kadına takılan ziynet eşyalarının kim tarafından takılmış olursa olsun ona bağışlanmış sayılır.
Dava dilekçesinde istenilen ziynet eşyalarına davalı miktar ve nicelik yönünden karşı çıkmadığı gibi ziynet eşyalarının bir kısmının amcasından alınan borç para için bir kısmının da kira ve ihtiyaçlar için bozdurulup harcandığı davalı tarafından kabul edilmektedir.
Davalı ziynet eşyalarının davacının rızası ile bozdurulup harcandığını da iddia etmemiştir. Davacıya ait olduğu anlaşılan dava dilekçesinde yazılı dava konusu altınların evliliğin devamı sırasında davalı tarafından alınarak bozdurulup harcandığı davalı yanca kabul edildiğine göre davacıya iadesi gerekir.
Bu nedenle dava dilekçesinde yazılı ziynetlerin tamamının iadesine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
SONUÇ: Hükmün yukarda açıklanan nedenle BOZULMASINA, istek halinde peşin alınan temyiz harcının temyiz edene iadesine, 05.12.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi[27].
Düğünde takılan ve koca tarafından bankadan çekilen paranın kadına iadesi gerekir.
Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarda tarih numarası gösterilen hüküm kocanın kabul edilen boşanma davası, kusur belirlemesi, tazminatlar ve ziynet alacağı yönünden temyiz edilmekle evrak okunup gereği düşünüldü:
Karar: 1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre davalı-davacı kadının aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.
2- Toplanan delillerden eşine karşı fiziksel şiddet uygulayan, eşini evden kovan, ailesinin evliliğe müdahalesine kayıtsız kalan, evin kilidini değiştiren davacı-davalı kocanın eylemlerine karşı, davalı-davacı kadının da eşinin ailesini istemediği, boşanmaya sebep olan olaylarda davacı-davalı kocanın, kadına göre daha ağır kusurlu olduğu anlaşılmaktadır. Mahkemece bu yön nazara alınmadan delillerin hatalı değerlendirilmesi sonucu tarafların eşit kusurlu kabul edilmesi ve buna bağlı olarak da davalı-davacı kadının maddi ve manevi tazminat taleplerinin (T.M.K. madde 174/1-2) reddi doğru olmamıştır.
3- Davacı-davalı koca 5 adet bilezik ve 1 adet beşibiryerde altını iade ettiğini savunmuştur. Toplanan delillerden, kadının şiddet görerek evden kovulduğunun anlaşılmasına göre, iade edilenler dışındaki ziynetlerin kocada kaldığının kabulü gerekir. Düğünde takılan paranın ise davacı-davalı koca tarafından bankadan çekildiği anlaşılmaktadır. O halde iade edilenler dışında kalan ziynetler ve düğünde takılan para yönünden isteğin kabulü gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarda 2. ve 3. bentte gösterilen sebeplerle kusur belirlemesi, tazminatlar, ziynet ve düğünde takılan para alacağı yönünden davalı-davacı kadın yararına BOZULMASINA, bozma kapsamı dışında kalan temyize konu bölümlerinin ise yukarda I. bentte gösterilen sebeplerle ONANMASINA, istenmesi halinde temyiz peşin harcın yatırana iadesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliğiyle 17.10.2011 tarihinde karar verildi[28].
Anlaşmalı boşanma davasında maddi manevi tazminat, nafaka, yargılama giderleri talep edilmemiş olması o davadaki haklara ilişkin olup ziynet alacağı yönünden hüküm ifade etmez.
Dava: Mahalli mahkemesinden verilmiş bulunan yukarıda tarih ve numarası yazılı eşya alacağı davasına dair karar davacı tarafından süresi içinde temyiz edilmiş olmakla dosyadaki bütün kâğıtlar okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
Karar: Dava, ziynet eşyalarının aynen iadesi, olmadığı takdirde bedelin tahsili istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı vekili, tarafların 2005 yılında evlendiklerini, nişanda ve düğünde takılan ziynetlerin borç ödenmesi için alınarak bozdurulduğunu, geri verilmediğini bildirerek ziynetlerin aynen iadesine veya bedelinin tahsilini istemiştir. Davalı, anlaşmalı boşanma kararının temyiz edilmeden kesinleştiğini, boşanma davası üzerinden 1 yıl süre geçmesi nedeni ile zamanaşımına uğradığını, davacının geçimsizlik çıkması üzerine kendi isteği ile evi terkettiğini, borçları ödemek için ziynet eşyalarının alınmadığını bildirerek reddini savunmuştur. Mahkemece, anlaşmalı boşanma davasında tarafların birbirlerinden maddi anlamda talepte bulunmadıkları, sonradan ziynet eşyaları için dava açılmasının TMK. 166/3. maddesi ve hakkaniyet ilkesine aykırı olduğundan davanın reddine karar verilmiştir.
Türk Medeni Kanunu'nun 6.maddesi hükmü uyarınca kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça taraflardan her biri hakkını dayandırdığı olguların varlığını kanıtlamakla yükümlüdür. Gerek doktrinde, gerek Yargıtay içtihatlarında kabul edildiği üzere ispat yükü hayatın olağan akışına aykırı durumu iddia eden ya da savunmada bulunan kimseye düşer. Öte yandan ileri sürdüğü bir olaydan kendi yararına haklar çıkarmak isteyen kimse iddia ettiği olayı kanıtlaması gerekir.
Davacı kadın dava konusu edilen ziynet eşyasının davalıda kaldığını ileri sürmüş, davalı koca ise onun tarafından götürüldüğünü savunmuştur. Hayat deneylerine göre olağan olanın bu çeşit eşyanın kadının üzerinde olması ya da evde saklanması, muhafaza edilmesidir. Başka bir anlatımla bunların davalı tarafın zilyetlik ve korumasına terk edilmesi olağan durumla bağdaşmaz.
Diğer taraftan ziynet eşyası rahatlıkla saklanabilen, taşınabilen, götürülebilen türden eşyalardandır. Bu nedenle evden ayrılmayı tasarlayan kadının bunları önceden götürmesi, gizlemesi her zaman mümkün olduğu gibi evden ayrılırken üzerinde götürmesi de mümkündür. Bunun sonucu olarak normal koşullarda ziynet eşyalarının kadının üzerinde olduğunun kabulü gerekir.
Davacı, dava konusu ziynet eşyasının varlığını, evi terk ederken bunların zorla elinden alındığını ve götürülmesine engel olunduğunu, evde kaldığını ispat yükü altındadır.
Olayda, davacı ve davalı taraflar 25.08.2005 tarihinde evlenmişler, 24.11.2006 tarihinde kesinleşen karar ile anlaşmalı olarak boşanmışlardır. Anlaşmalı boşanma davasında maddi manevi tazminat, nafaka, yargılama giderleri talep edilmemiş olması o davadaki haklara ilişkin olduğundan, bu davada davacı tarafından talep edilen ziynet eşyalarının, anlaşmalı boşanma davasının maddi, manevi sonucu olarak kabul edilmesi mümkün değildir. Davacının dava açarak ziynet eşyalarını davalıdan istemesi konusunda yasal bir engel yoktur. Öte yandan davacı kadın evi son terk ettiği tarih itibariyle dava konusu ziynet eşyasının götürülmesine engel olunduğunu ve zorla elinden alındığını, daha önce de götürme fırsatı elde edemediğini dinlettiği tanık beyanı ile ispat edememiştir. Bununla birlikte davacı, dava dilekçesinde "ilgili diğer deliller" demek suretiyle yemin deliline de dayanmış olduğundan davacıya ziynetlerin elinden alındığı, götürülmesine engel olunduğu, davalı tarafta kaldığı konusunda davalıya yemin teklif etme hakkı hatırlatılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmediğinden kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, istek halinde peşin alınan temyiz harcının temyiz edene iadesine, 02.05.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi[29].
Ziynet eşyalarının iade edilmemek üzere kocaya verildiğinin, kadının isteği ve onayı ile ziynet eşyalarının bozdurulup ev ihtiyaçları için harcandığının kanıtlanması halinde koca ziynet eşyalarını iadeden kurtulur.
Dava: Mahalli mahkemesinden verilmiş bulunan eşya alacağı davasına dair karar, davacı tarafından süresi içinde temyiz edilmiş olmakla dosyadaki bütün kâğıtlar okunup, gereği görüşülüp düşünüldü:
Karar: Dava, ziynet eşyalarının bedelinin tahsili istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı vekili, düğünde müvekkiline takılan ziynet eşyaları ve bir miktar paranın evlendikten kısa bir süre sonra davalı tarafından kendi ailesine verildiğini bildirerek dava dilekçesinde belirtilen ziynet eşyalarının karşılığı olan şimdilik 3.000.-TL'nin davalıdan tahsilini istemiştir. Davalı vekili, davacıya takılan takılardan elde edilen paranın ev eşyası alımı ve davacının annesinin kredi kartı borçlarının ödenmesinde kullanıldığını, davacının evi terk ederken şahsi eşyalarını beraberinde götürdüğünü belirterek davanın reddini savunmuştur. Mahkemece davacı iddiasını kanıtlayamadığından davanın reddine karar verilmiştir.
Kural olarak, evlilik sırasında kadına takılan ziynet eşyaları kim tarafından alınmış olursa olsun kadına bağışlanmış sayılır. Dava konusu kadına ait altınlar koca tarafından bozdurulup değişik amaçlarla kullanılmış olabilir. Çeşitli sebeplerle (evin ihtiyaçları, düğün borçları, balayı vs.) koca tarafından bozdurulan bu altınların karşılığının hibe edilmediği müddetçe kadına iadesi zorunludur. Ziynet eşyalarının iade edilmemek üzere kocaya verildiğinin, kadının isteği ve onayı ile ziynet eşyalarının bozdurulup ev ihtiyaçları için harcandığının davalı yanca kanıtlanması halinde koca ziynet eşyalarını iadeden kurtulur.
Olayımızda davacıya ait olduğu anlaşılan ziynetlerin bir kısmının evliliğin devamı sırasında bozdurulduğu, ev eşyası ve düğün borçlarına harcandığı davalının kabulündedir. Nitekim davalı tanığı Hakan yeminli beyanında; 20 adet çeyrek altın ve 5 adet burma bileziğin bozdurulduğunu doğrulamıştır. Bozdurulan ziynetler yönünden ispat yükü davalıda olup davalı bunları davacının rızası ile iade edilmemek üzere verdiğini kanıtlayamamıştır. Bu durumda mahkemece davalı tarafça bozdurulan ziynet eşyaları yönünden davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile reddine karar verilmesi doğru değildir.
Hüküm bu nedenle bozulmalıdır.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz itirazlarının kabulü ile HUMK'nun 428. maddesi uyarınca hükmün BOZULMASINA, istek halinde peşin alınan temyiz harcının temyiz edene iadesine, 27.04.2011 tarihinde oybirliği ile karar verildi[30].
Davaya konu edilen ziynetlerin varlığının kabul edilerek kadının babasına teslim edildiği savunması karşısında ispat yükümlülüğü kocaya düşer.
Dava: Mahalli mahkemesinden verilmiş bulunan yukarda tarih ve numarası yazılı eşya alacağı davasına dair kararın temyiz incelemesi duruşmalı olarak davacı tarafından süresi içinde istenilmekle gün tayin edilerek taraflara gönderilen davetiyelerin tebliğ edilmesi üzerine belli günde davacı vekili geldi. Davalılar vekili gelmedi. Hazır bulunanın sözlü açıklaması dinlendikten sonra dosyadaki bütün kâğıtlar okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
Karar: Uyuşmazlık 20.7.1997 tarihli çeyiz senedi gereği ziynet ve çeyiz eşyalarının aynen iadesi, mümkün değilse bedeli olan 41.805 TL'nin tahsiline ilişkindir. Mahkemece davanın reddine karar verilmesi üzerine hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı vekili, dava dilekçesinde müvekkili ile davalı D. Y.'nin evlenmesinden sonra Hollanda'ya yerleştiklerini, Türkiye'de evlerinin olmadığını, eşlerin Hollanda'da yaşaması sebebiyle tarafların evlenmesi dolayısıyla verilen 20.7.1997 tarihli çeyiz senedinde belirtilen davaya konu edilen eşyalardan hiç birinin alınmadığını, ancak senet gereği bu eşyaların evliliğin herhangi bir sebeple bozulması halinde dava tarihindeki bedellerinin ödeneceğinin her iki davalı tarafından kabul ve taahhüt edildiğini, davalı eşin Hollanda'da müvekkili hakkında boşanma davası açtığını, verilen kararın da tenfiz edildiğini belirterek, ziynet ve çeyiz eşyalarının aynen iadesini, mümkün değil ise 41.805,00_TL olan bedelinin tahsilini talep etmiştir. Davalılar vekili, tarafların evlenmesinden sonra onbeş gün kadar davalı eşin babasının evinde kaldıklarını, daha sonra davaya konu edilenlerin davacının babası L. A.'ın aldığı eve taşındığını, tüm eşyaların davacının babasının evinde olduğunu, haksız açılan davanın reddini savunmuştur.
Dosyada bulunan nüfus kaydına göre davacı ile davalı D. Y. 10.10.1996 tarihinde evlenmişlerdir. Evlilikten sonra düzenlenen 20.7.1997 tarihli çeyiz senedi ile tarafların evlenmesi sebebiyle 2.676 TL değerindeki davaya konu edilen çeyiz ve ziynet eşyalarının her iki davalı tarafından teslim alındığı belirtilmiş, davalıların evlilikte ilerde herhangi bir aksaklık meydana gelmesi halinde o günkü rayiç bedeli üzerinden geri ödeyeceği taahhüt edilmiştir. Davacı yan, dava dilekçesinde çeyiz senedinde yazılı eşyaların hiç alınmadığını iddia ederken, davalılar bu eşyaların alındığını, sonradan da davacının babasına teslim edildiğini savunmuşlardır. Mahkemece yapılan yargılama sonucu verilen kesin süre içinde davacının sunduğu delillere ilişkin giderleri yatırmaması sebebiyle kanıtlanamayan davanın reddine karar verilmiş ise de davalılar davaya konu edilenlerin varlığını kabul ederek davacının babasına teslim edildiğini savunduklarına göre davada ispat yükümlülüğü yer değiştirmiştir. Artık davalıların anılan eşyaların davacı tarafa iade edildiğini kanıtlamaları gerekir. Bu itibarla mahkemece davalı taraftan savunmaları doğrultusunda delilleri sorulup toplanarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde davacının iddialarını kanıtlayamadığından söz edilerek davanın reddine karar verilmesi doğru görülmediğinden hükmün bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan sebeplerle temyiz itirazlarının kabulüyle H.U.M.K.nun 428. maddesi uyarınca hükmün BOZULMASINA, Yargıtay duruşması için kendisini vekille temsil ettiren davacı yararına takdir olunan 825,00_TL vekalet ücretinin davalılardan alınarak davacıya verilmesine, istenmesi halinde peşin alınan temyiz harcının temyiz edene iadesine, 29.3.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi[31].
Koca tarafından cins ve miktarına itiraz edilmeyen ziynetlerin iadesi gerekir.
Dava: Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen hüküm kocanın birleşen, kadının karşılık davası yönünden temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
Karar: 1- Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre tarafların aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.
2- Davacı-davalı kadın, 09.04.2009 tarihli oturumda, yoksulluk nafakasının her yıl enflasyon oranında artırılmasına karar verilmesini istemiştir. Artış istemi hakkında olumlu ya da olumsuz bir karar verilmemesi doğru görülmemiştir.
3- Toplanan delillerden; taraflar ayrı yaşamaya başladıktan sonra kadına ait ziynetlerden 22 ayar 1 adet set ile 2 adet 22 ayar bileziğin davacı-davalı kadına iade edildiği, iade edilenler haricindeki ziynet eşyalarının ise davalı-davacı kocanın babası tarafından bozdurulmak suretiyle, borçların ödendiği anlaşılmıştır. Davalı-davacı kocanın 17.04.2008 tarihli karşılık davaya vermiş olduğu cevap dilekçesinde ziynet eşyalarının cins ve miktarlarına ilişkin bir itirazı da bulunmamaktadır. O halde, davacı-davalı kadının iade edilenler haricindeki ziynet eşyalarına ilişkin davasının kabulü gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi doğru değildir.
4- Davacı-davalı kadın yararına takdir edilen maddi ve manevi tazminatlara karar tarihinden itibaren faize hükmedilmiştir. Boşanma kararının kesinleşme tarihinden itibaren faize hükmedilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırıdır.
Sonuç: Temyiz edilen hükmün yukarıda 2, 3 ve 4. bentlerde açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, davacı-davalı kadının vekalet ücretine yönelik temyiz itirazlarının bozma sebebine göre şimdilik incelenmesine yer olmadığına, bozma kapsamı dışında kalan ve inceleme dışı bırakılan vekalet ücreti haricindeki temyize konu hususların ise yukarıda 1.bentte gösterilen nedenlerle ONANMASINA, temyiz peşin harcının istek halinde yatıranlara geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 15.12.2010 gününde oybirliği ile karar verildi[32].
Bozdurularak evin ortak giderlerine harcanan ziynetlerin iade edilmemek üzere verildiğini kocanın ispatlaması gerekir.
Dava: Mahalli mahkemesinden verilmiş bulunan yukarıda tarih ve numarası yazılı alacak davasına dair karar davacı tarafından süresi içinde temyiz edilmiş olmakla dosyadaki bütün kâğıtlar okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
Karar: Dava, ziynet eşyalarının aynen iadesi, olmadığı takdirde bedelinin tahsili istemine ilişkindir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı vekili, düğünde müvekkiline takılan ziynet eşyaları ve bir miktar paranın müvekkiline verilmediğini, bu altın ve paralar ile davalıya abisi adına kayıtlı araba alındığını belirterek takıların aynen iadesini, mümkün olmadığı takdirde karşılığı olan 28.535 TL'nin tahsilini talep etmiştir.
Davalı vekili, tarafların ailesi ve yakınlarının ekonomik durumlarının belirtilen miktarda takı takılmasına elverişli olmadığını, bununla birlikte takılan altın ve ziynet eşyalarının tarafların ortak rızası ile düğünden hemen sonra satılarak müşterek hane için alınan beyaz eşya ve mobilya için ödendiğini açıklamış ve davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece ispat yükünün davacıya ait olduğu, ziynet eşyalarının rızası dışında elinden çıktığının davacı tarafından kanıtlanamadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
Kural olarak, evlilik sırasında kadına takılan ziynet eşyaları kim tarafından alınmış olursa olsun kadına bağışlanmış sayılır.
Dava konusu kadına ait altınlar koca tarafından bozdurulup değişik amaçlarla kullanılmış olabilir.
Çeşitli sebeplerle (evin ihtiyaçları, düğün borçları, balayı vs.) koca tarafından bozdurulan bu altınların karşılığının hibe edilmediği müddetçe kadına iadesi zorunludur. Ziynet eşyalarının iade edilmemek üzere kocaya verildiğinin, kadının isteği ve onayı ile ziynet eşyalarının bozdurulup ev ihtiyaçları için harcandığının davalı yanca kanıtlanması halinde koca ziynet eşyalarını iadeden kurtulur.
Olayımızda davacıya ait olduğu anlaşılan ziynetlerin evliliğin devamı sırasında bozdurulduğu ve evin ortak giderlerine harcandığı davalı tarafından kabul edilmektedir. Bu durumda ispat yükü davalıda olup kadının kendi rızası ile bir takım ziynet eşyalarını verdiği davalı tarafından kanıtlanamamıştır.
Ancak varlığı davacı tarafından kanıtlanan ziynet eşyaları yönünden davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile reddine karar verilmesi doğru değildir.
Hüküm bu nedenle bozulmalıdır.
Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz itirazlarının kabulü ile HUMK. nun 428. maddesi uyarınca hükmün BOZULMASINA, istek halinde peşin alınan temyiz harcının temyiz edene iadesine, 09.11.2010 tarihinde oybirliği ile karar verildi[33].
Dövülüp evden kovulan kadının ziynet eşyalarına yönelik davasının kabulüne karar verilmesi gerekir.
Dava: Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen hüküm katılma alacağı ve ziynet eşyaları yönünden temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü.
Karar: 1- Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre davacının aşağıdaki bent kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.
2- Toplanan delillerden davacının evden kovulduğu ve düğünde takılan takıların elinden alındığı anlaşılmaktadır. Davacının ziynet eşyalarına yönelik davasının kabulüne karar verilmesi gerekirken reddi doğru bulunmamıştır.
Sonuç: Temyiz edilen hükmün yukarıda 2. bentte yazılı nedenle BOZULMASINA, bozma kapsamı dışında kalan temyize konu bölümlerinin yukarıda 1. bentte gösterilen sebeple ONANMASINA, temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliği ile karar verildi[34].
Balayı masraflarına harcanan ziynetlerin kadın tarafından bağışlandığının ispatlanamaması halinde kadına iadesi gerekir.
Dava: Mahalli mahkemesinden verilmiş bulunan yukarıda tarih ve numarası yazılı alacak davasına dair karar davacı tarafından süresi içinde temyiz edilmiş olmakla dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
Karar: Dava, ziynet iadesi istemine ilişkindir. Mahkemece, istemin kısmen kabulüne karar verilmesi üzerine hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
1- Dosya kapsamına, toplanan delillere, hükmün dayandığı gerekçelere göre davacı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazları yerinde değildir.
2- Davacı vekilinin 15 çeyrek altın ve 7 gr.'lık 4 adet bileziğe ilişkin temyiz itirazlarına gelince;
Davacı vekili, dava dilekçesinde, davacıya ait ziynet eşyalarının davalı tarafından satıldığını daha sonra iade edilmediği gibi bedelinin de ödenmediğini ileri sürerek aynen ya da 3.375,00.-YTL' nın tahsilini istemiştir. Davalı vekili, bozdurulan 15 çeyrek altın ile 4 adet 7 gr. bileziğin taraflarca bozdurularak balayına gidildiğini, beraberce harcandığını savunmuştur.
Düğün sırasında davacıya takılan ziynet eşyaları davacıya bağışlanmış sayılır. Bağışlanan eşyaların geri istenmesi bağıştan dönme nedenlerinden birinin bulunmasıyla mümkündür. Davalı, bağıştan dönme koşullarının varlığını iddia ve ispat etmiş değildir. Dava konusu 15 çeyrek altın ve 4 adet bileziğin düğün sırasında takıldığı, düğünden sonra bozdurularak balayı için kullanıldığı davalının kabulündedir. Davacı kadının dava konusu ziynet eşyalarını davalıya bağışladığı ispatlanmadığı gibi ortak giderlere katılım karşılığı verildiği de kanıtlanamamıştır.
Bu durumda mahkemece, dava ve temyize konu ziynet eşyalarının davalı tarafından balayı için bozdurulduğu ve iade edilmediği davalının ikrarı ve tanık beyanları ile belirlendiğine göre davanın 15 çeyrek altın ve 4 adet 7 gr bilezik yönünden de kabulüne karar vermek gerekirken yazılı şekilde davanın bu ziynetler yönünden de reddine karar verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
Sonuç: Yukarıda 2 numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, istek halinde peşin alınan temyiz harcının temyiz edene iadesine, 17.03.2008 tarihinde oybirliği ile karar verildi[35].
Tüp bebek tedavisine harcanan ziynetlerin kadına iadesi gerekir.
Dava: Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen hüküm temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü.
Karar: 1- Yapılan soruşturma, toplanan delillerle davalı kocanın eşini istemediğini söyleyip ve evden kovduğu anlaşılmaktadır. Bu halde taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkân vermeyecek nitelikte bir geçimsizlik mevcut ve sabittir. Olayların akışı karşısında davacı dava açmakta haklıdır. Bu şartlar altında eşleri birlikte yaşamaya zorlamanın artık kanunen mümkün görülmemesine göre, boşanmaya (TMK. md. 166/1) karar verilecek yerde, yetersiz gerekçe ile davanın reddi doğru bulunmamıştır.
2- Davalı tarafından, davacının ziynetleri bozdurulup tüp bebek tedavisinde kullanıldığı beyan edilmiştir. Dava konusu altınların nitelik ve miktarına davalı koca karşı çıkmamıştır. Altınlar yönünden de davanın kabulü gerekirken reddi doğru olmamıştır.
Sonuç: Temyiz edilen hükmün 1. ve 2. bentte gösterilen nedenlerle BOZULMASINA temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliği ile karar verildi[36].
Kadının gece yarısı evden hiçbir eşyasını alamadan ayrılması halinde ziynetlerin iadesine karar vermek gerekir.
Dava: Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen hüküm reddedilen ziynet eşyaları yönünden temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü.
Karar: Davalı tanığı Vesile'nin beyanı ve tüm dosya kapsamına göre; dava konusu ziynet eşyalarının düğünde davacıya hediye olarak takıldığı, düğünden sonra ise bir kısmının davalının borcu için bozdurulduğu, davacının gece yarısı evden hiçbir eşyasını alamadan ayrıldığı anlaşılmaktadır. Davanın kabulüne karar verileceği yerde; dosya kapsamına uygun düşmeyen gerekçeyle davanın reddi usul ve yasaya aykırıdır.
Sonuç: Temyiz olunan kararın açıklanan sebeple BOZULMASINA, temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliği ile karar verildi[37].
Kadının dövülerek müşterek konuttan kovulduğu ceza davası ve boşanma davasında verilen kararlarla sabit olduğundan, bu halde ziynetleri kadının yanında götürürdüğünün kabulüne olanak yoktur.
Dava: Taraflar arasındaki eşya bedelinden alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne ve kısmen reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde taraflar avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü:
Karar: Davacı, davalı ile 13.6.2000 tarihinde evlendiğini, davalının kendisini döverek konuttan kovması sonrasında davalı aleyhine boşanma davası açtığını, çeyiz senedinde yazılı ziynet eşyaları ile çeyiz eşyalarının davalıda kaldığını belirterek ziynetlerin ve çeyiz eşyalarının aynen iadesini, mümkün olmaz ise bedellerinin yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsilini istemiştir.
Davalı, ziynetleri davacının götürdüğünü, çeyiz senedinde yazılı olan eşyaların kendisinde olduğunu ve davacı tarafça alınmasını istediğini savunarak davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece, ziynet eşyalarının davacının elinden zorla alındığının ispatlanamadığı gerekçesiyle ziynetlere yönelik talebin reddine, çeyiz senedindeki eşyaların aynen davacıya iadesine, bunun mümkün olmaması halinde bilirkişi tarafından belirlenen değerleri toplamı 9.070 YTL.nın faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiş; hüküm taraflarca temyiz edilmiştir.
1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davalının tüm, davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2- Davacı eldeki davada, ziynet eşyalarının elinden zorla alınarak dövülmek suretiyle müşterek konuttan kovulduğunu ortak ceza davası ile tanık beyanlarına dayanmıştır. Yargılama aşamasında dinlenen davacı tanıkları davalının davacıyı döverek evden kovduğunu, davacının ablasının evine bırakılması sırasında üzerinde herhangi bir ziynet eşyasının bulunmadığını belirttikleri gibi, boşanma davasında da davalı ve ailesinin davacıya hakaret ederek ablasının evine bıraktıkları, davacının davalı tarafından dövüldüğü kabul edilmek suretiyle tarafların boşanmasına karar verildiği anlaşıldığı, ceza davasında da davalının davacıyı dövdüğümden bahisle davalının cezalandırılmasına karar verildiği ve anılan mahkeme kararlarının kesinleştiği anlaşılmaktadır. Kural olarak ziynet eşyalarının kadın üzerinde bulunduğu ve kadın tarafından götürüldüğünün kabulü gerekirse de, davalının davacıyı döverek müşterek konuttan kovduğu ceza davası ve boşanma davasında verilen kararlarla sabit olup bu durumda davacıya ait ziynet eşyalarının davacı tarafından birlikte götürüldüğünün kabulüne olanak bulunmamaktadır.
Mahkemece değinilen bu yön gözetilerek davacının ziynet eşyalarına ilişkin iddiasının boşanma ve ceza davasındaki delillerle birlikte değerlendirilmek suretiyle hâsıl olacak sonuca uygun karar verilmesi gerekirken ziynet eşyalarıyla ilgili olarak yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması usul ve yasaya aykırıdır. Bozmayı gerektirir.
Sonuç: Yukarıda 1 numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalının tüm, davacının diğer temyiz itirazlarının reddine, 2 numaralı bent uyarınca temyiz olunan hükmün davacı yararına BOZULMASINA, aşağıda dökümü yazılı 91.75 YTL.nın davalıdan alınmasına, peşin alınan harcın istek halinde davacıya iadesine, 12.03.2007 gününde oybirliği ile karar verildi[38].
Çeyiz senedinde yer alan beyan karşısında, senedin aksini kanıtlama yükümlülüğü davalılara düşer.
Dava: Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen hüküm temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
Karar: 1- Yapılan soruşturma, toplanan delillerle davalı kocanın, eşine şiddet uyguladığı ve evden kovduğu anlaşılmaktadır. Bu halde taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkan vermeyecek nitelikte bir geçimsizlik mevcut ve sabittir. Olayların akışı karşısında davacı dava açmakta haklıdır. Bu şartlar altında eşleri birlikte yaşamaya zorlamanın artık kanunen mümkün görülmemesine göre, boşanmaya (TMK. md. 166/1) karar verilecek yerde, yetersiz gerekçe ile davanın reddi doğru bulunmamıştır.
2- Boşanma veya ayrılık davası açılınca hakim, davanın devamı süresince, gerekli olan, özellikle eşlerin barınmasına (TMK. md.186/1) geçimine, (TMK. md.185/3) malların yönetimine (TMK. 223, 242, 244, 262, 263, 264, 267, 215) ve çocukların bakım ve korunmasına (TMK. md.185/2) ilişkin geçici önlemleri kendiliğinden (resen) almak zorundadır (TMK. 169). O halde dava tarihinden geçerli olmak üzere, herhangi bir işi ve geliri olmayan kadın yararına Türk Medeni Kanunu’nun 185/3, 186/3 maddelerine uygun miktarda tedbir nafakasına hükmedilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi usul ve kanuna aykırıdır.
3- 24.11.1999 tarihli çeyiz eşyasına ilişkin senette “...senette gösterilen ziynet eşyası ile diğer eşyaların evlenirken davacının beraberinde getirdiği ve bu eşyaların muhafazası bakımından davalı koca ve babası Tahsin tarafından teslim alındığı...” yazılıdır. Senette yer alan bu beyan karşısında, senedin aksini kanıtlama yükümlülüğü davalılara düşer. Davalılar, aksi yönde bir delil getirmemişlerdir. Toplanan delillerden de davacının uğradığı şiddet nedeniyle evden ayrıldığı anlaşılmaktadır. O halde, davacının ziynetlerle ilgili talebinin de kabulü, bu ve mahkemece kabul edilen çeyiz eşyaları yönünden diğer davalı Tahsin'in de sorumluluğuna karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.
Sonuç: Hükmün yukarıda gösterilen sebeplerle BOZULMASINA, temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 20.06.2007 tarihinde oybirliği ile karar verildi[39].
Şiddete uğramadan evi terk eden kadının ziynetlerin bir kısmını alıp bir kısmını evde bırakması hayatın olağan akışına uygun düşmez.
Dava: Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen hüküm nafakalar, manevi tazminat, ziynetler ve eşya iadesi yönünden temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü.
Karar: 1- Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre davalının aşağıdaki bent kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.
2- Davacı kadının evden ayrılırken bir kısım ziynet eşyalarını yanında götürdüğü tartışmasızdır. Davacı şiddet kullanılarak evden ayrıldığı konusunda bir iddiada bulunmamıştır. Bu koşullar altında evi terk ederken ziynetlerin bir kısmını alıp bir kısmını evde bırakması hayatın olağan akışına uygun düşmez. Davacı kadının ziynetlere ilişkin davasının reddi gerekirken kabulü ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
Sonuç: Temyiz edilen hükmün 2. bentte gösterilen nedenlerle BOZULMASINA, sair temyiz itirazlarının 1. bentte gösterilen nedenlerle ONANMASINA, temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, iş bu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliği ile karar verildi[40].
Delil listesinde CD'lerin ibrazına ilişkin bir beyan bulunmamasına karşılık 2 adet CD delil olarak ibraz edilmiş ve hazır bulunan davacı vekili bu CD'lerin delil olarak ibrazına muvafakat etmemiştir. Davacı yanın karşı çıkması karşısında CD'lerin delil olarak kabul edilmesi usul ve yasaya aykırıdır
Dava: Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen hüküm kusur, manevi tazminat, nafakalar, ziynet, takı bedeli ve vekâlet ücreti yönünden temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
Karar: 1- Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre tarafların aşağıdaki bentler kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazları yersizdir.
2- Boşanma davası içinde istenen ve Türk Medeni Kanunu'nun 174/2. maddesi uyarınca hüküm altına alınan manevi tazminat, boşanma hükmünün kesinleşmesi ile ödenir hale gelir. Faiz başlangıç tarihinin de bu tarih olması gerekmektedir. Davacı kadın lehine takdir edilen manevi tazminata, dava tarihinden itibaren faiz yürütülmesi usul ve yasaya aykırıdır.
3- Davalı vekiline delillerini ve karşı delillerini sunması için 7.6.2005 ve 5.7.2005 tarihinde süre verilmiş, davalı vekili de 20.9.2005 tarihli celsede delillerini yazılı olarak sunmuştur. Davalının delil listesinde CD'lerin ibrazına ilişkin bir beyan bulunmamasına karşılık 28.3.2006 tarihinde 2 adet CD'yi delil olarak ibraz etmiş ve hazır bulunan davacı vekili bu CD'lerin delil olarak ibrazına muvafakat etmemiştir. Davacı yanın karşı çıkması karşısında CD'lerin delil olarak kabul edilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
4- Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 275 ve devamı maddeleri uyarınca usulüne uygun şekilde bilirkişi incelemesi yaptırılmadan kuyumcular odası başkanlığına dosyanın gönderilmesi suretiyle alınan mütalaalara dayanılarak hüküm kurulması da doğru değildir.
5- Kabule göre de; Davacı kadının dava dilekçesinde yüzükle ilgili bir istemi bulunmadığı halde talep aşılarak yüzük bedelinin de davalıdan tahsiline karar verilmesi, hüküm fıkrasında talep edilen ziynetlerin ayrı ayrı nitelikleri ve bedellerinin gösterilmemesi de doğru olmamıştır.
Sonuç: Temyize konu hükmün 2, 3. ve 4. bentlerde gösterilen sebeplerle bozulmasına, sair yönlerin 1. bentte gösterilen sebeplerle onanmasına, temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, iş bu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 09.04.2007 gününde oybirliği ile karar verildi[41].
Kadının evden, dayak yiyerek hastaneye kaldırıldığı ve hastaneden baba evine döndüğü de sabittir. Davacı kadının ziynet eşyalarına yönelik davasının kabulü gerekir.
Dava: Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen hüküm temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü.
Karar: 1- Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre davalı kocanın temyiz itirazları yersizdir.
2- Davacı kadının temyizinin incelenmesine gelince;
A- Tarafların tespit edilen ekonomik ve sosyal durumlarına, paranın alım gücüne, kişilik haklarına, özellikle aile bütünlüğüne yapılan saldırının ağırlığına, manevi tazminat isteyenin boşanmaya yol açan olaylarda ağır ya da eşit kusurlu olmadığı anlaşılmasına nazaran kadın için takdir edilen manevi tazminat azdır.
Türk Medeni Kanununun 4.maddesindeki hakkaniyet ilkesi ile Borçlar Kanununun 44. ve 49. maddeleri nazara alınarak daha uygun miktarda manevi tazminat (TMK. 174/2) takdiri gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması bozmayı gerektirmiştir.
B- Toplanan delillerden ziynet eşyalarının varlığı ve kadına ait olduğu konusunda uyuşmazlık bulunmamaktadır. Davacı kadının evden, dayak yiyerek hastaneye kaldırıldığı ve hastaneden baba evine döndüğü de sabittir. Davacı kadının ziynet eşyalarına yönelik davasının kabulü gerekirken reddi doğru görülmemiştir.
Sonuç: Temyiz edilen hükmün 2/A-B bentlerinde gösterilen nedenlerle kadın yararına BOZLAMASINA, kocanın temyiz itirazlarının 1.bentte gösterilen nedenlerle ONANMASINA, aşağıda yazılı harcın davalıya yükletilmesine, peşin harcın mahsubuna, temyiz peşin harcının yatıran davacıya geri verilmesine, iş bu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliği ile karar verildi[42].
Düğünde kendisine takılan takıları, evi terk etmesinden sonra rızasıyla kocasına geri veren kadın bunları isteyemez. Bu bakımdan kadının ziynetlerle ilgili talebinin reddi gerekir.
Dava: Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen hüküm temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü.
1- Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre davalı-karşı davacının (kadın) tüm, davacı-karşı davalının (koca) aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.
2- Toplanan delillerden, tarafların fiilen ayrılmalarından sonra, her iki tarafın aile büyükleri tarafların ayrılmakta karalı olduklarını görünce “... herkes verdiğini, çeyizini, ziynetlerini geri alsın ... şeklinde konuştukları bu şekilde karar alındığı, tarafların da, ailelerinin aldığı bu karara itiraz etmedikleri, davalı kadının kendi çeyiz eşyalarını aldığı, düğünde davacının taktığı takıları da davacıya geri verdiği ...” anlaşılmaktadır. Davalı, fiilen ayrılmalarından sonra ziynetlerinin baskı ile geri verdiğini ileri sürmüş ise de dosyada bu yönde bir delil bulunmamaktadır. Borçlu olmadığı şeyi ihtiyariyle veren kimse hataen kendisini borçlu zannederek verdiğini ispat etmedikçe onu istirdat edemez. (BK. md. 62) Davalı, düğünde kendisine takılan takıları, evi terk etmesinden sonra rızasıyla davacıya geri verdiğine göre bunları isteyemez. Bu bakımdan davalı-karşı davacı kadının ziynetlerle ilgili talebinin reddi gerekirken kabulü doğru görülmemiştir.
Sonuç: Temyiz edilen hükmün 2. bentte gösterilen nedenlerle BOZULMASINA, tarafların sair temyiz itirazlarının 1. bentte gösterilen nedenlerle ONANMASINA, aşağıda yazılı harcın Tuba'ya yükletilmesine, peşin harcın mahsubuna, temyiz peşin harcını yatıran Hakan'a geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliği ile karar verildi[43].
Kocanın iş kurması için bozdurulan ziynetlerin kadına iadesi gerekir.
Dava: Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen hüküm temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü.
Karar: 1- Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre kocanın tüm, kadının aşağıdaki bent kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.
2- Toplanan delilerden davanın konusunu teşkil eden ziynetlerin, koca tarafından işyeri açılması sırasında bozdurulduğu anlaşılmaktadır. Ziynetler yönünden davanın kabul edilmesi gerekirken bu talebin reddi yanlış olmuştur.
Sonuç: Temyiz edilen hükmün 2. bentte açıklanan nedenle ziynetler yönünden kadın yararına BOZULMASINA, hükmün bozma kapsamı dışında kalan tarafların sair temyiz itirazlarının 1. bentte belirtilen nedenle ONANMASINA, aşağıda yazılı harcın Engin'e yükletilmesine, peşin harcın mahsubuna, temyiz peşin harcının yatıran Aynur'a geri verilmesine, iş bu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliği ile karar verildi[44].
Ev ve arsa alımında kullanılan ziynetlerin kadına iadesi gerekir.
Dava: Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen hüküm temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü.
Karar: Toplanan delillerden davacı kadına ait ziynet eşyalarının evliliğin devamı sırasında bozdurulup arsa alım ve ev yapımında kullanıldığı kanıtlanmıştır. Davacı kadının bozdurulan ziynetleri konusunda bilirkişi incelemesi yapılıp alınacak rapora göre ziynetlerin bedeline hükmedilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamıştır.
Sonuç: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliği ile karar verildi[45].
Ziynetlerin kocanın borçları için kullanılması …
Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen hüküm temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
1- Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre davacının aşağıdaki bentler kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.
2- Toplanan delillerden davacı kadına ait 8 adet bilezik, 31 adet çeyrek altın, 1 adet altın set, ve 2 adet yüzüğün davalı koca tarafından bozdurulup borçlarının ödendiği anlaşılmaktadır. Davacı kadının bu ziynet eşyalarına yönelik davasının kabulüne karar vermek gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamıştır.
Temyiz edilen hükmün 2. bentte gösterilen nedenlerle BOZULMASINA, sair temyiz itirazlarının 1. bentte gösterilen nedenlerle ONANMASINA, temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliği ile karar verildi[46].
Düğün masrafları için bozdurulan ziynetlerin kadına iadesi gerekir.
Dava: Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen hüküm temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
Karar: 1- Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre tarafların aşağıdaki bent kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.
2- Toplanan delillerden bir kısım ziynet eşyalarının düğün masraflarının karşılanması için koca tarafından bozdurulduğu anlaşılmıştır. Bozdurulan bu ziynet eşyaları yönünden davanın kabulü gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir.
3- Davacı-davalı kadın Sincan'daki ev yanında bankada bulunan para, kişisel malların geliri olan edinilmiş mal kira geliri ve edinilmiş mal olan araba içinde dava açmıştır. Ev dışındaki bu talepler yönünden de olumlu-olumsuz karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Sonuç: Temyiz edilen hükmün 2. ve 3. bentlerde gösterilen nedenlerle BOZULMASINA, bozma sebebine göre davalı-davacı kocanın vekâlet ücretine yönelik temyizinin incelenmesine yer olmadığına, tarafların sair temyiz itirazlarının 1. bentte gösterilen nedenlerle ONANMASINA, temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, iş bu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliği ile karar verildi[47].
Kocanın iş kurmak amcıyla ve kadının rızası hilafına bozdurduğu ziynetlerin iadesi gerekir.
Dava: Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen hükmün temyizen murafaa icrası suretiyle tetkiki istenilmekle duruşma için tayin olunan bugün duruşmalı temyiz eden vekili ve karşı taraf temyiz eden tebligata rağmen gelmedi. Gelenin konuşması dinlendikten sonra işin incelenerek karara bağlanması için duruşmadan sonraya bırakılması uygun görüldü. Bugün dosyadaki bütün kâğıtlar okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
Karar: 1- Davalı vekili, temyize cevap dilekçesinde hükme ilişkin itirazlarını bildirerek temyiz isteğinde bulunmuşu ise de, temyiz harcı yatırılmadığı gibi dilekçenin temyiz defterine kaydı da bulunmadığından, davalının temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına,
2- Davacının temyizine gelince;
a) Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre davacının aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.
b) Davalı, 8.10.2004 tarihinde eşinin eve dönmesi için ihtar isteğinde bulunmuştur. Bu istek, bundan önceki olayların affedildiğini, en azından hoşgörüyle karşılandığını gösterir. Bu bakımdan ihtar isteğinden önceki olaylardan dolayı artık kadın kusurlu kabul edilemez. Davalının ise davacıyı dövdüğü gerçekleşmiştir. Boşanmaya sebep olan olaylarda davalı koca tamamen kusurludur. Türk Medeni Kanununun 174/1-2 maddeleri koşulları gerçekleşmiştir. Davacı kadın yararına uygun miktarda maddi ve manevi tazminat hükmedilmesi gerekirken isteğin reddi doğru görülmemiştir.
c) Toplanan delillerden davacı kadına ait ziynetlerden 4 adet üç telli Adana burması bileziğin ve 26 çeyreklik tek bileziğin davalı tarafından alınıp davacının rızası hilafına bozdurularak çay ocağı açımında kullanıldığı anlaşılmaktadır. Bahse konu bu altınlarla ilgili talebin kabulü gerekirken, isteğin reddedilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Sonuç: Hükmün yukarıda 2. maddenin (b) ve (c) bentlerinde gösterilen sebeplerle davacı yararına BOZULMASINA, hükmün bozma kapsamı dışında kalan temyize konu bölümlerinin 2. maddenin (a) bendinde gösterilen sebeple ONANMASINA, davalının incelenebilir bir temyizi bulunmadığından yukarıda 1. maddede gösterilen sebeple, temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliği ile karar verildi[48].
Ailenin sağlık giderleri için bozdurulan ziynetlerin kadına iadesi gerekir.
Dava: Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne ve kısmen reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü:
Karar: Davacı, davalı Bayram'la 2000 yılında evlenirken çeyiz olarak getirdiği ve ayrıca kendisine mehir olarak verilen dava konusu eşyalar ile ziynetlerin ayrılırken davalı kocada kaldığını öne sürerek, eşyaları ile ziynetleri aynen, mümkün olmadığı takdirde bedellerinin tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalı Bayram, eşyalara itirazı olmadığını, altın ve ziynetlerin evlilik sırasında hastalıkları sebebiyle ve diğer müşterek ihtiyaçlar için bozdurulup kullanıldığını bildirerek, davanın reddini dilemiştir.
Diğer davalı Mustafa Aktaş, Bayram'ın babası olduğunun, dava ile ilgisi bulunmadığını bildirerek, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece dava konusu eşyaların davacıya iadesine, altın ve ziynetler hakkındaki davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Çeyiz eşyaları ve evlilik sebebiyle kendisine hibe edilen (mehir) eşyaları altın ve ziynetler davacının kişisel eşyalarıdır. Taraflar arasında bu konuda her hangi bir ihtilaf bulunmamaktadır.
Davalı Bayram, dava konusu altın ve ziynetlerin taraflar birlikte iken ailenin hastalık ve diğer ihtiyaçları nedeniyle bozularak harcandığını kabul etmiştir. Olayın gerçekleştiği tarihteki Medeni kanun hükümlerine göre koca ailenin reisi olarak infak ve iaşesinden sorumludur. Davalı alıp bozdurup harcadığı ziynetlerin bedelini davacıyı iade etmekle yükümlüdür. Mahkemece dava konusu altın ve ziynetler yönünden de davanın kabulü gerekirken, yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.
Sonuç: Açıklanan gerekçe ile temyiz olunan kararın davacı yararına BOZULMASINA, peşin harcın istek halinde iadesine, 23.6.2005 gününde oybirliği ile karar verildi[49].
Tüm eşyaları götüren kadının ziynet eşyalarını da götürmüş sayılması gerekir.
Dava: Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davalı avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşuldu düşünüldü.
Karar: Davacı, 1975 yılında evlendiği davalıdan Ankara 20. Asliye Hukuk Mahkemesinin 9.4.1999 gün ve 1998/366 esas, 1999/240 karar sayılı, 2.11.1999 tarihinde kesinleşen ilamı ile boşandıklarını ileri sürerek, evlilik birliği içerisinde edinilen mallara ilişkin fazlaya ilişkin hakkı saklı kalmak şartı ile; 1.000.000.000 TL. katkı payı ile çeyiz senedinde belirtilen eşya ve ziynet eşyaları içinde 500.000.000. TL. talep etmiş, bilahare çeyiz eşyalarından vazgeçtiğini bildirmiş, 24.10.2003 tarihli ıslah dilekçesi ile de katkı payı için 7.500.000.000. TL. ziynet eşyaları için 500.000.000. TL. nin tahsilini istemiştir.
Mahkemece, davasının kabulüne karar verilmiş; hüküm, davalı tarafça temyiz edilmiştir.
1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delilerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davalının sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2- Davacı, bu davada ziynet eşyalarının da davalıdan tahsilini istemiştir. Yargıtay'ın öteden beri sapma göstermeyen içtihatlarına göre, ziynetlerin kadın üzerinde bulunduğu ve taşındığı karine olarak kabul edilmektedir. Bu davada ispat yükü davacıdadır. Davacı, ziynet eşyalarının evlilik birliği içinde davalı tarafından elinden alındığını veya haneyi terk ederken kovulduğunu ve ziynetlerin de elinden alındığını iddia etmediği gibi dinlenen davacı tanıkları da bu hususta bir beyanda bulunmadıkları, davacının evden ayrılırken tüm ev eşyalarını aldığı, davalının Ankara 5. Asliye Hukuk Mahkemesinde açtığı ve davalının lehine bitip kesinleşen eşyanın iadesi davasından anlaşıldığına göre, tüm eşyaları götüren davacının ziynet eşyalarını alıp götürmemesi hayatın olağan akışına ters düşmektedir.
Hal böyle olunca Davacı iddiasını isbat edememiştir. Bu nedenle, davacının ziynet eşyaları açısından talebinin reddi gerekirken, bu kalem isteğin de kabulü usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
Sonuç: Yukarıda 1 numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalının diğer temyiz itirazlarının reddine, 2. bent uyarınca temyiz olunan hükmün davalı yararına BOZULMASINA, peşin harcın istek halinde iadesine, 11.05.2005 gününde oybirliği ile karar verildi[50].
Kadından zorla alınan ziynetlerin iadesi gerekir.
Dava: Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen hüküm temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü.
1- Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre davalının tüm, davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.
2- Tarafların tespit edilen ekonomik ve sosyal durumlarına, paranın alım gücüne, kişilik haklarına, özellikle aile bütünlüğüne yapılan saldırının ağırlığına, manevi tazminat isteyenin boşanmaya yol açan olaylarda ağır ya da eşit kusurlu olmadığı anlaşılmasına nazaran kadın yararına hükmolunan manevi tazminat azdır.
Türk Medeni Kanununun 4.maddesindeki hakkaniyet ilkesi ile, Borçlar Kanununun 44. ve 49. maddeleri nazara alınarak daha uygun miktarda manevi tazminat (TMK.174/2) takdiri gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması bozmayı gerektirmiştir.
3- Davanın konusunu oluşturan dört adet bileziğin davacıdan, koca (davalı) tarafından zorla alındığı anlaşılmaktadır. Bu ziynetlerle ilgili davanın kabulü gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır. (MK.m.217,220)
4- Davacı eşi üzerine kayıtlı olup 17.2.2003'te satılan eve yaptığı katkının karşılığı on milyar lirayı da istemiştir. (MK.m.227) Eşler arasında halen edinilmiş mallara katılma rejiminin uygulandığı anlaşılmaktadır. (MK.m.202) Boşanma hükmü kesinleşmeden tasfiye düşünülemez. (MK.m.214) Başvurma harcı alınmıştır. Mahkemece nispi harcın ikmal ettirilmesi, bu davanın tefrik edilmesi, dava şartı boşanma hükmünün sonucunun belirlenmesi, delillerin değerlendirilmesi sonucu uyarınca karar verilmesinin düşünülmemesi de yerinde değildir.
Sonuç: Edilen hükmün 2, 3. ve 4. bentlerde gösterilen sebeplerle BOZULMASINA, kararın bozma kapsamı dışında kalan yönlerinin ise ONANMASINA, aşağıda yazılı harcın davalıya yükletilmesine, peşin harcın mahsubuna, temyiz peşin harcının yatıran davacıya geri verilmesine, iş bu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 16.03.2005 tarihinde oybirliği ile karar verildi[51].
Koca tarafından dövülen kadının jandarma tarafından evden alındığı anlaşılmaktadır. Davacı tanığı Emir, karakolda davacıyı gördüğünde üzerinde altın olmadığını ifade etmiştir. Bu durumda davacının ziynetlerle ilgili talebinin kabulü gerekir.
Dava: Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen hüküm temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
Karar: 1-Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre davalının tüm, davacının ise aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.
2-Hüküm altına alınan on altı kalem eşya ile ilgili olarak bilirkişi raporuna atıf yapılarak hüküm kurulmuştur.
Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 388/5. maddesi, hükmün sonucu kısmında gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin istek sonuçlarından her biri hakkında verilen hükümle taraflara yükletilen borç ve tanınan hakların mümkünse sıra numarası altında birer, birer, açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesini emredici kural olarak getirmiştir. Gerekçeli kararın da kısa karara uygun düzenlenmesi zorunludur. (HUMK. m. 381/2).
Dava dilekçesi, bilirkişi raporu gibi herhangi bir belgeye atıf yapılarak hüküm kurulamaz. Gerek tefhim edilen ve zabıtla belirlenen kararda, gerekse buna uygun düzenlenmesi zorunlu gerekçeli kararda hüküm altına alınan eşyanın cins, nitelik, miktar ve değerlerinin ayrı ayrı gösterilmesi ve taraflara yüklenen borç ile tanınan hakkın infazda güçlük çıkarmayacak biçimde belirtilmesi gerekir. Bu yön gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır.
3-Davacı kadının koca tarafından dövüldüğü ve ailesinin durumu bildirmesi üzerine jandarma tarafından evden alındığı anlaşılmaktadır. Davacı tanığı Emir, karakolda davacıyı gördüğünde üzerinde altın olmadığını ifade etmiştir. Bu durumda davacının ziynetlerle ilgili talebinin kabulü gerekirken reddi doğru görülmemiştir.
Sonuç: Hükmün yukarıda (2) ve (3) bentlerde gösterilen sebeplerle BOZULMASINA, hükmün bozma kapsamı dışında kalan temyize konu bölümlerinin ise l. bentteki nedenlerle ONANMASINA, aşağıda yazılı harcın davalıya yükletilmesine, peşin harcın mahsubuna, temyiz peşin harcını yatıran davacıya geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 08.03.2005 gününde oybirliği ile karar verildi[52].
Tamamı evlilik içerisinde bozdurulan ziynetlerin iadesi isteminin kabulü gerekir.
Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen hüküm temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü.
1- Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre tarafların aşağıdaki bent kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazları yersizdir.
2- Kadının Medeni Kanunun 174/1. maddesi anlamında maddi tazminat isteği bulunmamaktadır. Bu yön üzerinde durulmadan maddi tazminat takdiri isabetsizdir.
3- Boşanma veya ayrılık davası açılınca hâkim, davanın devamı süresince, gerekli olan, özellikle eşlerin barınmasına (TMK. md. 186/1) geçimine, (TMK md. 185/3) malların yönetimine (TMK. 223, 242, 244, 262, 263, 264, 267, 215) ve çocukların bakım ve korunmasına (TMK. md. 185/2) ilişkin geçici önlemleri kendiliğinden (resen) almak zorundadır. (TMK. md. 169) O halde dava tarihinden geçerli olmak üzere, herhangi bir işi ve geliri olmayan kadın ve küçük Rabia yararına Türk Medeni Kanununun 185/3, 186/3 maddelerine uygun miktarda tedbir nafakasına hükmedilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi usul ve kanuna aykırıdır.
4- Eşyalar hakkında aynen iade istenmediği halde, istek dışına çıkılarak hüküm kurulması yerinde değildir.
5- Dava konusu ziynetlerin tamamı evlilik birliği içerisinde bozdurulmuştur. Ziynetlerin tamamının kabulünün düşünülmemesi de doğru değildir.
Sonuç: Temyiz edilen hükmün 2, 3, 4, 5. bentlerde açıklanan nedenlerle taraflar yararına BOZULMASINA, hükmün bozma kapsamı dışında kalan sair temyiz yönlerinin 1. bentte açıklanan nedenle ONANMASINA, temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliği ile karar verildi[53].
Ziynet eşyalarının birlikte oturulan kayınvalideye muhafaza amacıyla verildiği hususunu ispat yükü davacı kadındadır.
Dava: Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davalı avukatı tarafından duruşmalı olarak temyiz edilmiş ise de tebligat gideri ödenmediğinden bu isteğin reddiyle dosya incelendi, gereği konuşuldu düşünüldü:
Karar: Davacı, davalı ile iki yıl evli kaldıktan sonra ayrıldıklarını ve boşanma davasının derdest olduğunu, çeyiz senedi ile kendisine bırakılan eşyaların davalı yedinde kaldığını, bu eşyaların aynen ya da bedelleri toplamı 5.000.000.000 TL.'nın yasıl faizi ile ödetilmesini istemiştir.
Davalı, kendisinin şehir dışında olduğu bir sırada davacının evi terk ettiğini ve eşyaları da alıp götürdüğünü savunarak, davanın reddini dilemiştir. Mahkemece, bilirkişi raporu benimsenmek suretiyle, bilirkişi raporunda belirtilen ziynet ve çeyiz eşyalarının mevcutsa aynen davalıdan alınıp davacıya verilmesine, aynen mevcut olmayanların ise karşılarında yazılı bedellerinin davalıdan tahsiline karar verilmiş hüküm davalı tarafından temyiz edilmiştir.
1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2- Davacı, bu davada çeyiz eşyalarıyla birlikte ziynet eşyalarının da davalıdan tahsilini istemiştir. Yargıtay'ın öteden beri sapma göstermeyen içtihatlarına göre, ziynetlerin kadın üzerinde bulunduğu ve taşındığı karine olarak kabul edilmektedir. Davacı evliliğin başında kayınvalidesi ile birlikte otururken takıların kayınvalidesi tarafından muhafaza için alındığını ve iade edilmediğini ileri sürmüştür. Bu davada ispat yükü davacıdadır. Davacı, ziynet eşyalarının evlilik birliği içinde davalı tarafından elinden alındığını veya haneyi terk ederken kovulduğunu ve ziynetlerin de elinden alındığını iddia etmediği gibi dinlenen davacı tanıkları da bu hususta bir beyanda bulunmamışlardır. Davacı iddiasını ispat edememiştir. Bu nedenle, davacının ziynet eşyaları açısından talebinin reddi gerekirken, bu kalem isteğin de kabulü usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
Sonuç: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalının diğer temyiz itirazlarının reddine, 2. bent uyarınca temyiz olunan hükmün davalı yararına BOZULMASINA, peşin harcın istek halinde iadesine, 14.2.2005 gününde oybirliği ile karar verildi[54].
Evin ortak ihtiyaçları için harcanan ziynetlerin kadına iadesi gerekir.
Dava: Davacı Dilara Karaevren vekili Avukat Yunus Emre Şerbetçi tarafından, davalı Mehmet Ali Karaevren aleyhine 19.2.2001 gününde verilen dilekçe ile eşya ve ziynet alacağının istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın reddine dair verilen 27.1.2003 günlü kararın Yargıtay'ca incelenmesi davacı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü:
Karar: 1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere, özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik görülmemesine göre davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları reddedilmelidir.
2- Davacının diğer temyiz itirazlarına gelince; Dava, eşya ve ziynet alacağına ilişkindir. Yerel mahkemece dava reddedilmiş, kararı davacı temyiz etmiştir.
Davacı, üç adet ray bilezik ile beş adet çeyrek altının düğünde takıldığını belirterek bunların da aynen iadesi olmazsa bedellerinin tahsilini istemiştir. Davalı bunların evlilik devam ederken evin ortak ihtiyaçları için harcandığını savunmuş, yerel mahkeme ise altınların evin ihtiyacına binaen evlilik birliğine hibe edildiği gerekçesi ile bu kalem istemi reddetmiştir. Düğün sırasında kadına takılan altınlar ona ait olur. Altınların evin ortak ihtiyaçları için harcandığı anlaşılmıştır. Oysa Eski Medeni Kanun'un 152. maddesi gereğince evin iaşesi kocaya aittir. Üstelik altınların sonradan geri istenmemek üzere davalı eşe verildiğini gösteren bir delil de bulunmadığına göre bunların davacıya iadesi gerekir. Yerel mahkemece yukarıda anılan hususlar gözetilmeden altınlara yönelik davanın reddi usul ve yasaya aykırı görüldüğünden kararın bozulması gerekmiştir.
Sonuç: Temyiz olunan kararın yukarıda (2) nolu bentte gösterilen nedenlerle davacı yararına BOZULMASINA, davacının diğer temyiz itirazlarının yukarıda (1) nolu bentte gösterilen nedenlerle reddine ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 7.2.2005 gününde oybirliği ile karar verildi[55].
Kira borcu ile düğün borcu için sarf edilmiş altınların kadın tarafından geri verilmemek üzere kocaya verildiği iddia ve ispat edilmedikçe, koca tazmin borucundan kurtulmaz.
Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen hüküm yoksulluk ve iştirak nafakaları ile ziynet eşyaları yönünden temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü.
1- Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre Nusret hakkındaki ziynetlere ilişkin karara yönelik temyiz itirazları yersizdir.
2- Tarafların gerçekleşen sosyal ve ekonomik durumlarına, nafakanın niteliğine, günün ekonomik koşullarına göre hükmolunan yoksulluk ve iştirak nafakası azdır. Mahkemece Türk Medeni Kanununun 4. maddesindeki hakkaniyet ilkesi de dikkate alınarak daha uygun miktarda nafakaya hükmedilmesi gerekir. Bu yön gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır.
3-Davalı koca, 26.4.2004 tarihinde yapılan tesbit sırasında; “... davacıya ait 3 adet bilezik, I set takımı ve çocuğun doğumu nedeniyle takılan 4 adet çeyrek altını bozdurup kira ve düğün borcu için verdiklerini” kabul etmiştir. Kocanın bu beyanı mahkeme içi ikrar niteliğinde olup, aleyhine kesin delil oluşturur. (HUMK.236/1)
Bu altınların davacının rızasıyla alınmış olması ve kira borcu ile düğün borcu için sarf edilmiş bulunması davacı tarafından geri verilmemek üzere davalıya verildiği iddia ve ispat edilmedikçe, kocayı tazmin borucundan kurtarmaz. Kadının, bu altınları kocasına geri istememek üzere verdiğine ilişkin bir delil yoktur. O halde kocanın beyanında geçen altınların iadesi yönünden hüküm kurulması gerekirken isteğin tümüyle reddi doğru görülmemiştir.
Sonuç: Hükmün yukarıda 2. ve 3. bentte gösterilen sebeple BOZULMASINA, kararın bozma kapsamı dışında kalan temyize konu bölümlerinin 1. bentte gösterilen sebeple ONANMASINA, temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, iş bu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliği ile karar verildi[56].
Kadına düğünde takılan altın ile para bağış niteliğindedir ve kadının mülkiyetine geçmiştir. Kocanın altınları ailenin gereksinmeleri için harcanmış olması, bunları aynen veya bedelini ödeme yükümlüğünden kurtarmaz. Koca tarafından harcanmış para ve altın miktarı, dosyadaki tanık beyanları ve diğer deliller doğrultusunda belirlenerek kadına verilmesi gerekir.
Dava: Davacı Ayşegül Akay vekili Avukat Ertuğrul Katırcı tarafından, davalı Numan Akay aleyhine 5.7.2002 gününde verilen dilekçe ile davalı eşte kalan ev ve ziynet eşyaları ile paraların istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 19.1.2004 günlü kararın Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü:
Karar: 1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere, özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik görülmemesine göre davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları reddedilmelidir.
2- Davacının ziynet eşyalarına yönelik temyiz itirazına gelince; dava resmi evliler arasındaki ev ve ziynet eşyasının aynen iadesi veya bedellerinin ödettirilmesi istemine ilişkindir. Yerel mahkemece istem kısmen kabul edilmiş karar davacı yanca temyiz edilmiştir.
Dosyadaki kanıtlara ve taraf tanıklarının beyanlarına göre, davacının evlendiği tarihte davacıya düğün hediyesi olarak takılan para ve bir miktar küçük altının, evlilik sırasında davalı tarafından bozdurulup gereksinimlerine harcandığı anlaşılmaktadır.
Davacıya düğünde takılan altın ile para bağış niteliğindedir ve davacının mülkiyetine geçmiştir. Medeni Kanun hükümlerine göre evin ihtiyacını karşılamak kocanın yükümlülüğü altındadır. Bunun içindir ki davalının altınları ailenin gereksinmeleri için harcanmış olması, bunları aynen veya bedelini ödeme yükümlüğünden kurtarmaz. Bu nedenle de davalı tarafından harcanmış para ve altın miktarı, dosyadaki tanık beyanları ve diğer deliller doğrultusunda belirlenerek davacıya verilmesi gerekirken istemin bu bölümünün tümden reddedilmiş olması bozmayı gerektirmiştir.
Sonuç: Temyiz olunan kararın yukarıda (2) nolu bentte gösterilen nedenlerle BOZULMASINA, diğer temyiz itirazlarının ise (1) sayılı bentte gösterilen nedenlerle reddine ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 24.1.2005 gününde oybirliği ile karar verildi[57].
Ziynetlerin evlilik sırasında kadın adına babasına teslim edildiği, bilahare bunlardan beş adet bileziğin istek üzerine kocaya verildiği anlaşılmaktadır. Koca bu ziynetlerin iade edildiğini de ispat edememiştir. Mahkemece beş adet bilezikle ilgili davanın kabulü gerekir.
Dava: Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen hüküm ziynetler ve maddi tazminat yönünden temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
Karar: 4722 sayılı kanunun 1.maddesi hükmü de dikkate alındığında olaya 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi hükümlerinin uygulanması gerekir.
1- Boşanma davası 7.8.2001'de açılmış, koca bu tarihden yirmiyedi gün önce, 10.7.2001'de eşine ihtar göndermiş ve davacıyı (kadını) eve davet etmiştir. Koca bu davranışı ile ihtar tarihine kadar kadından kaynaklanan kusurlu davranışları hoşgörü ile karşılamıştır. İhtar tarihi ile dava tarihi arasında kadının herhangi bir boşanmaya esas teşkil edecek kusurlu davranışı da ispat edilmemiştir.
Medeni Kanunun 143/1. maddesi mevcut ve hatta muntazar (beklenen) bir menfaati boşanma yüzünden haleldar olan kabahatsiz karı veya kocanın, kabahatli olan taraftan maddi tazminat isteyebileceğini, 152. maddesi de, evin seçimi, karı ve çocukların uygun biçimde geçindirilmesinin kocaya ait olduğunu öngörmüştür. Toplanan delillerden boşanmaya sebep olan olaylarda kadının hiçbir kusurunun olmadığı anlaşılmaktadır. Boşanma sonucu kadın, en az eşinin desteğini yitirmiştir. O halde mahkemece, tarafların sosyal ve ekonomik durumları ile hakkaniyet ilkesi (MK. md. 4) dikkate alınarak kadın yararına uygun miktarda maddi tazminat verilmelidir. Bu yönün dikkate alınmaması doğru görülmemiştir.
2- Toplanan delillerden; davanın konusunu oluşturan ziynetlerin evlilik sırasında kadın adına babasına teslim edildiği, bilahare bunlardan beş adet bileziğin istek üzerine kocaya verildiği anlaşılmaktadır. Koca bu ziynetlerin iade edildiğini de ispat edememiştir. Mahkemece beş adet bilezikle ilgili davanın kabulü gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması da yerinde değildir.
3- 4787 Sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usullerine Dair Kanunun 4/1 maddesi; 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun ikinci kitabından üçüncü kısım hariç olmak üzere (MK. md. 118-395, 5133 S.K. md. 2-3) kaynaklanan bütün davaların Aile Mahkemesinde bakılacağını, geçici 1. maddesi de; sonuçlanmamış davaların yetkili ve görevli aile mahkemesine devredileceğini hükme bağlamıştır. Karar bozulmakla sonuçlanmamış hale gelmiştir. Bu açıklama karşısında işin görev yönünün de düşünülmesi zorunludur.
Sonuç: Temyiz edilen hükmün 1. ve 2. bentlerde gösterilen sebeple BOZULMASINA, temyiz peşin harcın yatırana geri verilmesine, 29.04.2004 gününde oybirliği ile karar verildi[58].
Ziynetleri alma imkânını bulamadan evden ayrıldığı anlaşılan kadının ziynetlerle ilgili davasının kabulü gerekir.
Dava: Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen hüküm kocanın kabul edilen boşanma davası, ziynetler, maddi, manevi tazminat, yoksulluk ve tedbir nafakası yönünden temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
Karar: 1-4722 sayılı kanunun 1.maddesi hükmü de dikkate alındığında olaya 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi hükümlerinin uygulanması gerekir.
2-Dosyadaki yazılara ve mahkemece uyulan bozma kararı gereğince hüküm verilmiş olmasına göre kocanın tüm kadının aşağıdaki bentlerin dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.
3-Uyulan bozma kararında da açıklandığı gibi evlilik birliğinin sarsılmasına sebep olan hadiselerde eşler eşit kusurludurlar. Kadının boşanma sonucu yoksulluğa düşeceği de gerçekleşmiştir. Bu açıklama karşısında kadın yararına uygun bir yoksulluk nafakası verilmesi gerekir. (743 s. M.K. m. 144) Açıklanan husus üzerinde durulmaması usul ve yasaya aykırıdır.
4-Toplanan delillerden kadına ait dava konusu ziynetleri alma imkânını bulamadan evden ayrıldığı anlaşılmaktadır. Ziynetlerle ilgili davanın da kabulü gerekirken isteğin reddedilmesi de yerinde değildir.
Sonuç: Temyiz edilen hükmün 3. ve 4. bentlerde gösterilen sebeplerle BOZULMASINA, kararın bozma kapsamı dışında kalan yönlerin ise ONANMASINA, aşağıda yazılı harcın Fahrettin'e yükletilmesine, peşin harcın mahsubuna, temyiz peşin harcının yatıran Dilek'e geri verilmesine, 29.01.2004 gününde oybirliği ile karar verildi[59].
Yurtdışına gidiş için harcanan ziynetleri kadına geri verilmesi gerekir.
Dava: Davacı Reyhan Tanılmış vekili Avukat Ferda Kardelen tarafından, davalı Mehmet Oğuz Tanılmış aleyhine 8.11.2001 gününde verilen dilekçe ile ziynet eşyasının istenmesi üzerine yapılan yargılama sonunda; Mahkemece davanın reddine dair verilen 26.6.2003 günlü kararın Yargıtayda duruşmalı olarak incelenmesi davacı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle, daha önceden belirlenen 25.5.2004 duruşma günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davacı vekili Avukat Ramazan Akkaya ile karşı taraftan davalı vekili Avukat Aysun Yıldız geldiler. Açık duruşmaya başlandı. Süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve hazır bulunanların sözlü açıklamaları dinlendikten sonra taraflara duruşmanın bittiği bildirildi. Dosyanın görüşülmesine geçildi. Tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü:
Karar: Davacı, davalının boşanma davası açılacağı sıralarda ve davacının evde olmadığı bir zamanda eve girerek davacının ziynet eşyalarını alıp götürdüğünü belirterek, ziynet eşyalarının aynen iadesinin veya bedelinin ödetilmesini istemiştir.
Yerel mahkemece dava reddedilmiş, karar davacı yanca temyiz edilmiştir.
Davalı vekili 26.5.2003 tarihli dilekçesinde eşyalarının evlilik birliği içinde yurtdışında bulunan davacının ailesinin yanına gitmek için bozdurulduğunu ve bu para ile davacı ile davalının birlikte yurtdışına gittiklerini belirtmiştir. Tanıklar da bu savunma doğrultusunda açıklamalarda bulunmuşlardır.
Evin giderleri davalı kocaya aittir ve yurtdışına gidiş parasını da davalı karşılamak zorundadır. Davacının bu altınları eşine geri almamak üzere verdiğine, bağışladığına ilişkin bir kanıt da yoktur. O halde davalı yurtdışına gidiş için harcanan ziynetleri davacıya geri vermekle yükümlüdür. Davacının dava dilekçesinde altınların davalı tarafından evden alındığının ve boşanma kararı gerekçesinde de davalının altınları aldığının belirtilmesi davalının beyanına göre davanın kabulünü engellemez. Şu durumda yerel mahkemece dava konusu ziynet eşyalarının bedelleri belirlenerek davalının sorumluluğu yönünde hüküm kurulması gerekirken davanın reddi doğru değildir. Ayrıca toplanan kanıtlar yeterli olduğu halde usule aykırı olarak yemin teklif edilmiş olması da yanlıştır. Karar bu nedenlerle bozulmalıdır.
Sonuç: Temyiz olunan kararın yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA ve temyiz eden davacı vekili için takdir olunan 375.000.000 lira duruşma avukatlık ücretinin davalıya yükletilmesine ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 25.5.2004 gününde oybirliği ile karar verildi[60].
Altınları kadının karşı koymadan rızası ile vermiş olması ve bu altınlarla kocasına kamyon alınması, altınların istenmesine engel değildir.
Dava: Taraflar arasındaki tapu iptal, tescil, alacak ve tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşuldu düşünüldü.
Karar: Davacı, davalının kayın pederi olduğunu 14.10.1992 tarihinde evlendiğini, davalı tarafından mehir senedinde yer alan ve kendisine verileceği vaad edilen 1198 parsel sayılı taşınmazın kendisine verilmediğini, yine mehir senedinde yer alan 4 adet Burma bilezik ile 1 adet uzay yolu takımının kendisine verildiğini, bilahare davalının kendisinden aldığını tekrar iade edilmediğini belirterek, tapulu taşınmazın tapusunun iptali ile adına tescilini, altınların ise dava tarihindeki değerlerini tahsilini istemiştir.
Davacı birleşen davada ise tapu iptali mümkün olmaz ise tarlanın rayiç değeri ile üzerindeki ürün bedelinden fazla hakları sakla kalmak kaydı ile şimdilik 5.000.000 TL. talep etmiştir.
Her iki dosya birleştirilmiştir.
Davalı davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı tarafça temyiz edilmiştir.
1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2- Davacıya evlenmeleri sırasında 14.9.1992 tarihli mehir senedinde belirtilen ziynet eşyalarının davalıca teslim edildiği bilahare bu ziynet eşyalarının davalıca alınıp satılmak suretiyle davacının kocası olan oğluna kamyon alındığı dosyada yeminle dinlenen tanık beyanları ile sabittir. Mahkemenin kabulü de bu yöndedir. Öyle olunca davalı davacıdan aldığı altınların aynen veya bedelini iade etmek zorundadır. Bu altınları davacının karşı koymadan rızası ile vermiş olması ve bu altınlarla kocasına kamyon alınması, davacının, davalıdan aldığı altınları istemesine engel değildir. Bu nedenle davalıya husumet düşer. Mahkemece işin esasına girilerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir.
Sonuç: Yukarıda 1.nolu bent gereğince davacının sair temyiz itirazlarının reddine, 2.nolu bent gereğince kararın BOZULMASINA, peşin harcın istek halinde iadesine, 17.03.2004 gününde oybirliği ile karar verildi[61].
Bir kimsenin koşarak giden kişinin boynunda, kolunda, kulaklarında ziynet eşyalarını görmesi hayatın olağan akışına uygun değildir.
Davacı H.İ. vekili Avukat N.K. tarafından, davalı A.i. aleyhine 23.10.2000 gününde verilen dilekçe ile çeyiz eşyalarının aynen, olmadığı takdirde bedelinin istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 5.12.2001 günlü kararın Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hâkimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kâğıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
Dava, boşanan taraflar arasındaki eşya ve ziynet eşyalarının verilmesine ilişkindir. Mahkemece eşya için kabul karan verilmiş olup ziynet eşyaları yönünden istem reddedilmiştir. Karan davacı temyiz etmiştir.
Kural olarak ziynet eşyaları kişinin özel ve üzerinde taşınabilen eşyalardır. Bu bakımından kişi bu eşyaları üzerinde ve bulunduğu yerden alıp kolaylıkla taşıyabilir. Bu anlamda somut olayda davacı evden ayrılırken davalıyla tartışmıştır. Hatta davalının davacıyı dövdüğü sabit olmuş ve bu yüzden de hükümlülüğüne karar verilmiştir. Davacı ceza mahkemesindeki şikâyet dilekçesinde de dövü1düğünü ve ziynet eşyasının zorla alındığını belirtmiştir. Davacı tanığı Y.Ç. olay sırasında davacı henüz baba evine dönmeden giderken gördüğünü dövülme olayını kendisinden öğrendiğini ve ziynet eşyalarının üzerinde bulunmadığını belirtmiştir. Ceza dosyasında dinlenen tanık A.G. ise davacının kolunda ve boynunda dövüldüğüne ilişkin izler bulunduğunu, bu izlerin boynundaki ve kolundaki ziynetlerin zorla alınması sonucu oluştuğunu açıklamıştır.
Davalı tanıklarından M.A. davacının hızla evden koşarak ayrıldığını bu sırada boynunda, kulağında ve kolunda ziynet eşyalarının olduğunu gördüğünü; diğer davalı tanığının ise sabahleyin davalının evinde birlikte pazarlığa gittiklerini eşi davacının o sırada evde olduğunu, akşam dönüşte evden ayrılmış olduğunu belirtmiş bulunmaları davacının iddiasını etkisiz kılamaz. Şöyle ki, bir kimsenin koşarak giden kişinin boynunda, kolunda, kulaklarında ziynet eşyalarını görmesi hayatın olağan akışına uygun değildir. Diğer davalı tanığının beyanına göre de davacı davalı evde iken ayrıldığını belirttiğinden davalı tanık beyanlarına itibar edilemez. Ceza mahkemesi kararı ceza hukuku yönünden gasp suçunun unsurlarının oluşmadığı nedenine dayanmaktadır. Bu bakımından B.K.nun 53. maddesi gereğince de bağlayıcı yönü bulunmadığından ve kolunda ziynet eşyalarının olduğunu gördüm, diğer tanık ise sabahleyin davalının evinden birlikte pazarcılığa gittiklerini, eşi davacının o sırada evde olduğunu, akşam dönüşte evden ayrılmış olduğunu belirtmiş bulunmaları davacının iddiasını etkisiz kılınamaz. Şöyle ki, bir kimsenin boynunda, kolunda, kulaklarında ziynet eşyalarını görmesi hayatın olağan akışına uygun değildir. Diğer tanığın beyanına göre davacının davalı evde iken ayrıldığı belirtildiğinden davalı tanık beyanlarına itibar edilemez. Ceza Mahkemesi kararı ceza hukuku yönünden gasp suçunun unsurlarının oluşmadığı nedenine dayanmaktadır. Bu bakımdan B.K. nun 53. maddesi gereğince de bağlayıcı yönü bulunmamaktadır. Anılan yön gözetilmeden verilen karar usul ve yasaya aykırıdır.
Sonuç: Temyiz olunan kararın yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 6.11.2003 gününde oybirliği ile karar verildi[62].
Kadının tedavisine harcanan altınların kadına iadesi gerekir.
Dava: Davacı Emine vekili Avukat tarafından, davalılar Yücel ve Mehmet aleyhine 3.10.2002 gününde verilen dilekçe ile ev eşyası ve ziynetlerin istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın reddine dair verilen 22/1/2003 günlü kararın Yargıtay'ca incelenmesi davacı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hâkimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü:
Karar: 1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere, özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik görülmemesine göre aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları reddedilmelidir.
2-Öteki temyiz itirazına gelince; Dava, ev ve ziynet eşyasının aynen veya bedelinin ödetilmesi istemine ilişkindir. Yerel mahkemece istem reddedilmiş, karar davacı yanca temyiz edilmiştir.
Davalı Yücel 15.1.2003 günlü oturumda "Ben davacı ile Afyon'da otururken dava konusu iki adet küçük altını Emine bana kendisini doktorlara baktırmam için verdi. Bende bu altınları bozdurup Emine'yi (davacıyı) doktora götürdüm. Emine bana bu altınları borç olarak vermedi." şeklinde beyanda bulunarak, iki adet altını davacıdan aldığını kabul etmiştir. Bazı tanıklarda bunu doğrulamışlardır. Mahkemede bu durumu kabul etmiş ancak davalının bu altınları bozdurarak davacıyı tedavi ettirdiğini, bu nedenle davalının bir borcu olmadığı sonucuna varmıştr.
Davacıya ait iki adet altın davalılardan Yücel tarafından alınıp bozdurularak bedeli davacının tedavi giderinde harcandığına göre anılan davalı bu altınları aynen geri vermek ya da bedelini ödemekle yükümlüdür. Yerel mahkemece anılan yön gözetilmeyerek yerinde olmayan yazılı gerekçe ile davalı Yücel yönünden de davanın tümden reddedilmiş olması bozmayı gerektirmiştir.
Sonuç: Temyiz olunan kararın yukarıda (2) nolu bentte gösterilen nedenle davalı Yücel aleyhine BOZULMASINA, öteki temyiz itirazlarının (1) nolu bentte gösterilen nedenlerle reddine ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 6/11/2003 gününde oybirliği ile karar verildi[63].
Davacı kadının dövülerek evi terk etme zorunda bırakıldığı anlaşıldığına ve giderken ziynet eşyalarını götürdüğü davalı tarafından kanıtlanamadığına göre ziynet eşyasının davalıda kaldığının kabulü gerekir.
Davacı C. Tezel vekili Avukat T. Bezek tarafından, davalı M. Tezel aleyhine 29.5.2000 gününde verilen dilekçe ile ziynet ve ev eşyasının aynen iadesi mümkün olmadığı takdirde bedellerinin istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 11.6.2002 günlü kararın Yargıtay'ca incelenmesi davacı vekili Avukat T. Bezek tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hâkimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kâğıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
Dava, eski eşinde kaldığı ileri sürülen bir kısım ev eşyası ile ziynet eşyasının istemine ilişkindir. Mahkemece ev eşyaları yönünden dava kabul edilmiş, ancak ziynet eşyaları yönünden reddedilmiştir.
Davaya konu ziynet eşyalarının bulunduğu ancak davacının dövülerek evden ayrılmak zorunda bırakıldığı sırada davacının bunları alamadan evi terk ettiği anlaşılmaktadır. Evlenirken davacı kadına takılan ziynet eşyaları ona aittir. Bu eşyalar kural olarak davacı kadının tasarrufunda olduğu kabul edilir. Ne var ki, davacının evden ayrılış şekli, davacı kadının davaya konu ziynet eşyalarını üzerinde ya da beraberinde götürmediğine karinedir. Bir başka anlatımla davacı kadının dövülerek evi terk etme zorunda bırakıldığı anlaşıldığına ve giderken ziynet eşyalarını götürdüğü davalı tarafından kanıtlanamadığına göre ziynet eşyasının davalıda kaldığının kabulü gerekir. Aksine düşünce ve gerekçelerle davanın reddi doğru değildir. Karar bozulmalıdır.
Sonuç: Temyiz olunan kararın yukarıda açıklanan nedenlerle davacı yararına BOZULMASINA ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 10/6/2003 gününde oybirliği ile karar verildi[64].
Ziynet karşılığı alınan eşya konusunda istek eşya alacağına ait olduğuna göre iddianın her türlü delille, dolayısıyla tanıkla ispatı mümkündür.
Dava: Davacı Zehra tarafından, davalı Ali aleyhine 24.6.2002 tarihinde verilen dilekçe ile dava konusu eşya ve ziynetlerin aynen iadesi veya bedellerinin tahsilinin istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 24.12.2002 tarihli kararın Yargıtayca tetkiki davalı vekili ile davacı taraflarından süresi içerisinde istenilmekle temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
Karar: 1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla kanuna uygun gerektirici nedenlere, özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik görülmemesine göre davalının temyiz itirazları reddedilmelidir.
2- Davacının temyiz itirazlarına gelince; dava, eşya ve ziynet alacağına ilişkindir. Yerel mahkemece dava kısmen kabul edilmiş, karar taraflarca temyiz edilmiştir.
Davacı davaya konu ziynetlerin davalı eşi tarafından zorla elinden alındığından bunların aynen veya mümkün olmadığı takdirde bedellerine hükmedilmesini ayrıca kendisine düğünde takılacak bilezikler karşılığında tarafların anlaşması ile buzdolabı, çamaşır makinası ve elektrikli fırın alındığını faturaların davalının babası adına düzenlediğini belirterek, bunlar da ziynet karşılığı alındığından aynen iadesi, olmazsa bedeline hükmedilmesini istemiştir. Yerel mahkeme ziynetlere yönelik istemi kabul etmiş, ancak bilezik karşılığı alınan eşya konusunda davalının kayınpederine ilişkin fatura bulunması ve senede karşı senetle ispat kuralı gereği yazılı delille ispatlanamayan istemin reddine karar verilmiştir. İstek eşya alacağına ait olduğuna göre iddianın her türlü delille, dolayısıyla tanıkla ispatı mümkündür. Gerek davacının dava dilekçesinde faturanın davalı babası adına düzenlendiğini bildirmesi, gerek bu eşyaların davalı tarafından davacıya alınacak bileziklerin yerine alınması ihtimali karşısında faturanın davalı taraf adına düzenlenmesi mümkündür. Şu halde reddedilen eşyalara yönelik davacı iddiası yönünden taraf tanıkları dinlenerek varılacak sonuca göre bir hüküm kurmak gerekirken usul ve kanuna aykırı gerekçe ile davanın reddi bozmayı gerektirmiştir.
Sonuç: Temyiz edilen kararın yukarda 2 no.lu bentte gösterilen sebeplerle davacı yararına BOZULMASINA, davalının temyiz itirazlarının 1 no.lu bentte gösterilen sebeplerle reddine ve temyiz eden davacıdan peşin alınan harcın istem halinde geri verilmesine 03.07.2003 tarihinde oybirliği ile karar verildi[65].
Delil olarak sunulan düğün kasetinin izlenmesinden ziynetler tespit edilebilir.
Dava: Davacı Lütfiye vekili Avukat Emin tarafından, davalı İbrahim İlgün aleyhine 12.6.2001 gününde verilen dilekçe ile eşya ve ziynet alacağının istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 20.2.2002 günlü kararın Yargıtay’ca incelenmesi davacı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
Karar: 1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere, özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik görülmemesine göre aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları reddedilmelidir.
2- Davacının diğer temyiz itirazlarına gelince; Dava, eşya ve ziynet alacağına ilişkindir. Yerel mahkemece dava kısmen kabul edilmiş, karar davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı davaya konu eşya ve ziynetlerin aynen, mümkün olmazsa, bedellerinin tahsiline karar verilmesini istemiştir. Yerel mahkemece eşyalara yönelik dava kabul; ziynetlere yönelik dava ise ispatlanamadığından reddedilmiştir.
Dava dilekçesinde belirtilen 3 adet 22 ayar ray bilezik, 2 adet 22 ayar ince ray bilezik ile delil olarak sunulan düğün kasetinin izlenmesinden de 9 adet Adana Burması bileziğin davacıya düğün sırasında takıldığı ve ona ait olduğu anlaşılmaktadır. Ne var ki dosya içerisindeki savunmalara göre bu bileziklerin satılarak bedelinin bir bölümünün düğünde yapılan borçlar için, diğer bölümünün ise ev kirası için kullanıldığı sabittir. Bu nitelikteki borç ve giderler Medeni Kanun'un Aile Hukuku hükümlerine göre davalı koca tarafından karşılanması gereken borç ve giderlerdendir. Bu nedenle davacı kadının malvarlığından bu giderlerin yapılması doğru değildir. Şu durumda yukarıda nitelik ve sayısı belirlenen ziynet eşyasına yönelik davanın da kabulü gerekirken yazılı gerekçe ile reddi usul ve yasaya aykırı görüldüğünden kararın bozulması gerekmiştir.
Sonuç: Temiz olunan kararın yukarıda 2 nolu bentte gösterilen nedenlerle davacı yararına BOZULMASINA, davacının diğer temyiz itirazlarının yukarıda 1 nolu bentte gösterilen nedenlerle reddine ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 13.03.2003 gününde oybirliği ile karar verildi[66].
Kocanın ziynetleri bozdurup borsada hisse senedi alması …
Davacı P.A vekili Avukat R.A. tarafından, davalı M.A. aleyhine 30.10.2000 gününde verilen dilekçe ile ziynet eşyasının aynen veya misliyle istirdadının istenmesi üzerine yapılan yargılama sonunda; Mahkemece davanın reddine dair verilen 30.4.2002 güllü kararın Yargıtay da duruşmalı olarak incelenmesi davacı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle, daha önceden belirlenen 4.2.2003 duruşma güllü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davacı vekili Avukat Metin Yüksel geldi, karşı taraftan davalı adına kimse gelmedi. Açık duruşmaya başlandı. Süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve hazır bulunanın sözlü açıklaması dinlendikten sonra tarafa duruşmanın bittiği bildirildi. Dosyanın görüşülmesine geçildi. Tetkik hâkimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kâğıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
Dava ziynet eşyalarının aynen veya misliyle istirdadı istemine ilişkindir. Mahkemece istem reddedilmiş, karar davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı dava dilekçesinde, davalı ile Temmuz 1999'da evlendiklerini, davalıdan kaynaklanan sebepler nedeniyle evi terketmek zorunda kaldığını, hediye edilen "80 adet küçük çeyrek altın, 5 adet yarımlık altın, 5 adet kesme bilezik, 8 adet ince burma bilezik, 2 adet kalın burma bilezik, 1 adet kalın fantezi bilezik, takım kalın set" ten oluşan ziynet eşyalarının davalı tarafından alınarak bozdurulduğunu bedellerini borsada kullandığını tahmin ettiğini baba evine geldiğinde bu ziynetlerin hiçbirini yedinde getirmediğini iddia etmiştir.
Davalı cevabında, davacının ziynet eşyalarım alarak evden ayrıldığını belirterek davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, davalı tanıklarının davacının ziynet eşyalarını evden ayrılmadan önce üzerinde gördüklerine ve kapıcı G.T.nın davacının ziynet eşyalarım üzerinde götürdüğüne dair beyanları esas alınarak bu çeşit ziynet eşyalarının kadının üzerinde olması ya da evde saklanması her zaman mümkün olacağından ve eşyaların davacı tarafça evden ayrılırken yanında götürülmesinin hayatın olağan akışına uygun düşeceğinden istemin reddine karar verilmiştir.
Dosya kapsamına ve tanıkların açıklamasına göre davalının daha önceki yıllarda borsada oynadığı para miktarının çok daha az olmasına karşın yanların eylemli olarak ayrılmalarından yaklaşık 1 ay öncesine ilişkin birikiminin yaklaşık 3.000.000.000 lira olduğu anlaşılmaktadır. Yeminli ve yeminsiz dinlenen davacı tanıkları da davalının altınları borsada barındığını söylediğini belirtmişlerdir. Mahkemenin hükmüne esas aldığı tanık (kapıcı) G.T.nın ve diğer davalı tanık beyanları da doğru olabilir. Yukarıda da açıklandığı gibi taşınabilen takıların üzerinde 1 ay öncesine kadar takılı olduğu doğru olabilir. Yine bu tanıkların açıklamaları şu yönde somut olaya uygun düşmemektedir ziynet eşyasının bir bölümünün zaten taşınması mümkün değildir. Bu da altınların davacı tarafından götürülmediğini gösterir. Şu durumda istemin kabulü gerekir.
Anılan yön gözetilmeden yazılı gerekçeyle istemin reddi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.
Sonuç: Temyiz olunan kararın yukarıda gösterilen nedenlerle BOZULMASINA ve temyiz eden davacı vekili için takdir olunan 275.000.000 lira duruşma avukatlık ücretinin davalıya yükletilmesine ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 4.2.2003 gününde oyçokluğuyla karar verildi.
Karsı Oy Yazısı:
Dava, 1999'da evlenen tarafların ortalama bir yıl kadar süren evliliklerinin eylemli olarak son bulduğu sırada açılan davacı eşin ziynet eşyalarının davalı kocasında kaldığı iddiasına dayalı eşyaların iadesi istemine ilişkindir.
Yerel mahkeme, davalı tanıklarının özellikle apartman kapıcısı olan tanığın açıklamalarını üstün tutarak davayı reddetmiştir.
Dairemiz kurulu çoğunluğun ise davalının borsada hisse senetleri alıp zarar ettiğini de gözeterek davanın kabulü gerektiği görüşüyle kararı kesin biçimde bozmuştur.
Davaya konu ziynet eşyalarının kullanımına göre iki gruba ayırmak mümkündür. Birinci grup, bilezik gibi kadının üzerinde taşınan nitelikte olanlar; ikinci grup ise, çeyrek altın gibi kadının takı olarak kullanamadığı ancak, saklanabilen altınlar.
Bu tür davalarda ziynet eşyalarının akıbeti hakkında inandırıcı kanıt bulunmadığı; (tanık ifadeleri çelişkili olduğu ki genellikle böyle olmakta) takdirde, uyuşmazlık karine ile çözümlenmektedir. Burada kural olarak, bir kadın müşterek evi zorla (kavga, kovulma gibi) terketmek durumunda kalırsa, ziynet eşyalarını götüremediği karinesi geçerli olur. Aksi takdirde, yani kadının evi terkinde kendi isteği varsa, terk anında zor yoksa kadının tasarrufundaki ziynet eşyaları beraberinde ya da üzerinde götürdüğü kabul edilir.
Somut olayda, davacı kadının evi terki sırasında "zor" bulunmadığı ve kanıt açıklamaları da çelişkili olduğuna göre takı özelliği taşıyan (bilezik gibi) eşyayı davacının üzerinde (ya da beraberinde) götürdüğünün kabulü gerekir. Davalı tanıklarının birbirini doğrulayıp tamamlayan ifadelerinden çıkarılan sonuç budur.
Davacı tanıklarının ifadelerini değerlendirmede, takı olarak kullanılmayan (80 adet çeyrek altın gibi) ikinci grup altınların da davalıda kaldığını, onun tarafından bozdurulduğunu düşünmek, dosya içeriğine uygun düşer. Çünkü bu tür altınların götürüldüğü, hatta terke yakın zaman içinde davacı tarafından bulunduğu kanıtlanamamıştır.
Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında davanın tümden reddi ya da tümden kabulü, olayların akışına dosya içeriğine ve adalet duygusuna ters düşer.
Kararın bozulması görüşüne katılmakla beraber, davanın tümden kabulü gerektiği biçimindeki çoğunluk düşüncesine katılmak mümkün değildir.
Karşı Oy Yazısı:
Davacı kadın kocası aleyhine açtığı davada, ziynet eşyasının davalıda kaldığını bildirerek bunun davalıdan alınmasını istemiş, yerel mahkeme davanın reddine karar vermiş, dairemizce karar yukarıdaki gerekçe ile bozulmuştur.
Bu konudaki doktrin görüşünden de yaralanan Yargıtay uygulamasına göre: Kural olarak herkes iddiasını ispat etmek durumda ise de bazı durumlarda ispat yükünün kimde olacağında tereddüt edilmekte, işin gereğine göre genel kuraldan ayrılabilmektedir. İşte eldeki dava türünde de genel kuraldan aşağıdaki nedenlerle ayrılınmaktadır.
Bu nedenler:
- İspat yükünün hayatın akışına aykırı iddia ve savunmada bulunana düşmesi,
- İleri sürdüğü bir vakıadan lehine haklar çıkaran kimsenin iddia ettiği olayları ispat etmesinin gerekmesi,
- İspat yükünün daha kolayı iddia edip başaran kimseye düşmesi,
Yukarıdaki özelliklere dikkat edildiğinde, hayat deneyimlerine göre olağan olan ziynet eşyasının kadın üzerinde olması ya da kadın tarafından evde saklanmış, muhafaza edilmiş bulunmasıdır. Diğer bir deyimle, ziynet eşyasının davalı kocanın zilyetlik ve siyanetine terk edilmiş olması olağana ters düşer. Diğer taraftan, söz konusu eşya rahatlıkla saklanabilen, taşınabilen, götürülebilen cinstendir. Onun için evden ayrılmayı tasarlayan kadının bunları önceden götürmesi, gizlemesi her zaman mümkündür. Davacı, dava konusu ziynet eşyasının varlığını, evi terk ederken bunların zorla elinden alındığını veya götürmesine engel olduğu eşyanın evde kaldığını ispat yükü altındadır. Bu uygulamanın daha açık anlatılması bakımından, davacı kadın evliliğin devamı sırasında eşyanın elinden alınmış olduğunu kocası veya yakınları tarafından bazı nedenlerle bunların bozdurulduğunu iddia ediyorsa veya bu ziynet eşyasının kullanılması ve muhafazasında örf ve adet gereği veya işin pratiği uyarınca, ziynet eşyasının koca veya kayınvalide tarafından muhafaza edilmekte olması davacı dışındaki aile fertlerinin bu eşyayı kasada saklaması gibi durumların varlığı iddia ediliyorsa, bu iddianın kadın tarafından ispat edilmesi gerekir.
Bu bilgilerin uygulaması bakımından eldeki davaya gelince; davacı, ziynet eşyasının evliliğin devamı sırasında kocası tarafından bozdurulduğunu iddia etmiş, bu iddiasını ispat edememiştir. Kocanın borsa ile meşgul olması gibi varsayımlara göre karar verilemez. Yerel mahkeme tüm deliller takdir ederek davanın reddine karar vermiş olup mahkemenin ulaştığı sonuç dosyadaki bilgilere uygun bulunmaktadır. Bu tespitin ötesinde, ziynet eşyası hakkında, takılan ve muhafaza edilen eşya gruplaması yapılarak iddianın kanıtlanması bakımından farklılık yaratılması da doğru olamaz. Bu özellikler içinde yerel mahkeme kararının onanması gerektiğini düşündüğümden bozma kararına katılamıyorum[67].
Kadın evden ağır hasta olarak veya zorla gönderildiğini ve bu nedenle eşyalarını alamadığını yasal delillerle ispatlayamamıştır. Mahkemece ziynet eşyalarına yönelik talebin reddine karar verilmesi gerekir.
Dava: Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne kısmen reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde taraflar avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşuldu düşünüldü.
Karar: Davacı evden ağır hasta olarak ayrıldığını, mehir senedindeki eşyaları ile özel eşyalarının kendisine verilmediğini, 10 dönümde kayınpederi Musa adına kayıtlı tarlası olduğunu ileri sürerek, tarlanın adına tescilini, olmadığı taktirde bedelini, diğer eşyaların da aynen veya rayiç bedellerinin ödetilmesini talep etmiştir.
Davalılar tapulu taşınmazın harici senetle devrinin geçersiz olduğunu, davacının giderken altınlarını götürdüğünü diğer eşyalarını ise gelip alabileceğini bildirerek davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece davanın kısmen kabulüne altınların aynen, olmazsa 1.032.000.000 TL. bedelinin davalılardan tahsiline, taşınmazla ilgili davanın atiye terk nedeni ile açılmamış sayılmasına fazla talebin reddine karar verilmiş; hüküm, taraflarca temyiz edilmiştir.
1- Davacı evden ağır hasta olarak ayrıldığını bu nedenle ziynet eşyalarını alamadığını ileri sürmüş, davalılar ise davacının giderken baygın olmadığını, elinde el çantası olduğunu ve ziynet eşyalarını götürdüğünü bildirmişlerdir. Ziynet eşyaları kolayca taşınabilecek türden eşyalar olup evi terk eden davacının bunları bıraktığının kabulü hayatın olağan akışına aykırıdır. Davacı evden ağır hasta olarak veya zorla gönderildiğini ve bu nedenle eşyalarını alamadığını yasal delillerle ispatlayamamıştır. Mahkemece ziynet eşyalarına yönelik talebin reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde kabulü usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
2- Bozma nedenine göre davacının temyiz itirazının incelenmesine şimdilik yer olmadığına karar verilmiştir.
Sonuç: Yukarıda 1.bentte açıklanan nedenlerle temyiz edilen hükmün davalı yararına BOZULMASINA, 2.bent gereği davacının temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, peşin harcın istek halinde iadesine, 13.03.2003 gününde oybirliği ile karar verildi[68].
Evlenme sırasında kadına armağan edilen ziynet eşyaları kadına aittir. Boşanma halinde geri verme yükümlülüğü yoktur.
Davacı B. G. ve M. G. tarafından, davalı F. G. aleyhine 8.6.2001 gününde verilen dilekçe ile altın eşyaların aynen iadesi olmazsa değerinin tahsilinin istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kabulüne dair verilen 10.4.2002 günlü kararın Yargıtay'ca incelenmesi davalı tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hâkimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kâğıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
Davacı M. davalı F. ile resmen evlendiklerini, evlenirken davalıya düğün hediyesi olarak ziynet eşyası taktıklarını, bir süre sonra davalının iktidarsızlık nedenine dayalı olarak boşanma davası açtığını, dava sonunda boşandıklarını ve davalının kızlığının bozulmadığını belirterek takılan ziynetlerin iadesini istemiştir. Mahkemece dava kabul edilmiştir.
Evlenme sırasında kadına armağan edilen ziynet eşyaları kadına aittir. Boşanma halinde geri verme yükümlülüğü yoktur. Mahkemenin davayı kabul gerekçesi olaya ve içtihatlara uygun değildir. Şu durumda, eşyaların geri alınması için bir neden olmadığına göre davanın reddi gerekirken yazılı şekilde kabul edilmiş olması bozmayı gerektirmiştir.
Sonuç: Temyiz olunan kararın yukarıda gösterilen nedenle BOZULMASINA ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 27.01.2003 gününde oybirliği ile karar verildi[69].
Kadının ziynet eşyalarını alma imkânı bulamadan zorla veya güç kullanılarak evden uzaklaştırıldığı ve ziynet eşyalarının kocada kaldığını gösteren bir delil bulunmadığından kadının altınlarını alarak evden ayrıldığı kabul edilmelidir.
Davacı N. Köse vekili Avukat M. K. Ağaoğlu tarafından, davalı E. Köse aleyhine 5.11.1998 gününde verilen dilekçe ile davalı eşte kalan eşyaların istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 12.12.2001 günlü kararın Yargıtay'ca incelenmesi davalı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere, özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik görülmemesine göre davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları reddedilmelidir.
2- Davalının diğer temyiz itirazlarına gelince; dava, davalı eşte kaldığı bildirilen ziynet ve ev eşyalarının bedelinin tahsiline ilişkindir. Mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilmiş ve karar davalı tarafından temyiz edilmiştir.
Normal yaşam kuralları ve hayatın olağan akışı içinde kadına ait ziynet eşyalarının üzerinde bulunduğu kabul edilir. Bunun aksi, yani ziynet eşyaların davalıda kaldığının davacı tarafından kanıtlanmalıdır. Dosyada mevcut bilgi ve belgeler ile özellikle boşanma davasındaki tanık beyanlarına göre, evlilik sonrası sadece bir aylık kısa bir süre birlikte aynı evde oturdukları, bu sürede dahi davacının çoğunlukla yakındaki annesinin evinde vakit geçirdiği, davalının başka bir ilçede iş bulup oraya gitmelerini istemesi üzerine de bunu kabul etmeyerek kendi isteği ile annesinin evine döndüğü anlaşılmaktadır. Böylece davacının ziynet eşyalarını alma imkânı bulamadan zorla veya güç kullanılarak evden uzaklaştırıldığı ve ziynet eşyalarının davalıda kaldığını gösteren bir delil bulunmadığından davacının altınlarını alarak evden ayrıldığı kabul edilmelidir. Mahkemece bu yön üzerinde durulmadan ziynet eşyalarının bedeline de hükmedilmiş olması bozmayı gerektirmiştir.
Temyiz olunan kararın (2) sayılı bentte açıklanan nedenle BOZULMASINA, davalının diğer temyiz itirazlarının ise (1) sayılı bentte açıklanan nedenlerle reddine ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 20.01.2003 gününde oybirliği ile karar verildi[70].
Bayram nedeni ile köyüne ailesini ziyarete giden kadının, hayatın olağan akışı gereği ziynet eşyalarını üzerinde götürdüğünün kabulü gerekir.
Davacı Huriye A. tarafından, davalı Hasan G. aleyhine 18.4.2000 gününde verilen dilekçe ile yoksulluk nafakası ile eşya bedeli alacağı istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; yoksulluk nafakası isteminin reddine, eşyaların teslim edilmiş olması nedeni ile konusuz kalan bu konuda karar verilmesine yer olmadığına, ziynet eşyalarına ilişkin davanın kabulüne dair verilen 7.6.2002 günlü kararın Yargıtay'ca incelenmesi davalı vekilleri tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hâkimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
Davacı, davalı eşi ile boşandıklarını, davalıda kalan ev eşyaları ile ziynet eşyalarının aynen iadesini ve yoksulluk nafakası bağlanmasını istemiştir.
Mahkemece şartları oluşmayan yoksulluk nafakası talebinin reddine, ev eşyalarının yargılama sırasında iade edilmesi nedeni ile konusuz kalan eşya alacağı hakkında karar verilmesine yer olmadığına, ziynet eşyaları hakkındaki davanın kabulüne karar verilmiştir. Kararı davalı yan temyiz etmiştir.
Olayda davacı altın ve ziynetlerin kocasında kaldığını ileri sürmüş, davalı taraf ise onun tarafından götürüldüğünü savunmuştur. Hayat deneylerine göre, olağan olan bu çeşit eşyanın kadının üzerinde olması ya da onun tarafından saklanmış, muhafaza edilmiş bulunmasıdır. Diğer bir deyimle bunların davalı tarafın zilyetlik ve siyanetine terk edilmiş olması olağana ters düşer. Diğer taraftan altın ve ziynetler, rahatlıkla saklanabilen, taşınabilen götürülebilen nevidendir.
Somut olayda, davacı ve davalı ayrı köylerden olup, evlenmekle davacı kadın kocasının köyüne yerleşmiştir. Davalı eşini bir arkadaşı ile birlikte köyüne bayram ziyaretine getirmiş, daha sonra gelip alacağını söylemesine rağmen bir daha arayıp sormamıştır. Davacı bu olay nedeni ile boşanma davası açmış, davalının kabulü ile şiddetli geçimsizlik nedeni ile boşanmışlardır. Davacı bayram nedeni ile köyüne ailesini ziyarete giderken, hayatın olağan akışı gereği ziynet eşyalarını üzerinde götürdüğünün kabulü gerekir.
Olayda davacı ziynet eşyalarının götürülmesine engel olunduğunu ve zorla elinden alındığını, daha öncede götürme fırsatını elde edemediğini ya da evden ayrılışının olağan bir biçimde olmayıp kavga, kovulma gibi olağan dışı biçimde olduğunu ispat edememiştir. Hal böyle olunca davaya konu altınların evde kaldığını düşünmek yaşam deneyimlerine uygun düşmez.
Açıklanan ilkelere ve somut olaya göre, davanın reddi gerekirken geleneklerle bağdaşmayacak biçimde, yazılı şekilde ziynet eşyaları yönünden davanın kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir.
Temyiz olunan kararın yukarıda açıklanan nedenle BOZULMASINA ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 25.12.2002 gününde oybirliği ile karar verildi[71].
Kanunun kocaya yüklediği görevler de dikkate alınarak bu sorumluluğu kaldıran özel bir anlaşma ispat edilmedikçe, ev harcamaları için yapılan ziynet karşılıklarını koca ödemek zorundadır.
Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen hüküm manevi tazminat ve ziynet eşyası yönünden temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü.
1-Karar altına alınan eşyanın tespit dosyasına atıf suretiyle hüküm kurulmuştur.
Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 388/5. maddesi, hükmün sonucu kısmında gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin istek sonuçlarından her biri hakkında verilen hükümle taraflara yükletilen borç ve tanınan hakların mümkünse sıra numarası altında birer, birer, açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesini emredici kural olarak getirmiştir. Gerekçeli kararın da kısa karara uygun düzenlenmesi zorunludur. (HUMK. m. 381/2).
Dava dilekçesi, bilirkişi raporu gibi herhangi bir belgeye atıf yapılarak hüküm kurulamaz. Gerek tefhim edilen ve zabıtla belirlenen kararda, gerekse buna uygun düzenlenmesi zorunlu gerekçeli kararda hüküm altına alınan eşyanın cins, nitelik, miktar ve değerlerinin ayrı ayrı gösterilmesi ve taraflara yüklenen borç ile tanınan hakkın infazda güçlük çıkarmayacak biçimde belirtilmesi gerekir. Bu yön gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır. Ancak bu yönden temyiz olmadığından bozma sebebi sayılmamıştır.
2-Boşanmaya yol açan olayla da tüm kusur davalıdadır. Davalı davacıyı dövmüştür.
Medeni kanunun 143/2. maddesi, boşanmaya sebebiyet vermiş olan hadiseler, kabahatsiz karı veya kocanın şahsi menfaatlerini ağır bir surette haleldar etmiş ise, hâkimin manevi tazminata hükmedebileceğini öngörmüştür. Toplanan delillerden evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına sebep olan olaylarda hiçbir kusurunun olmadığı, karşı taraf ise tam kusurlu olup, kişilik haklarına ağır saldırı teşkil etmektedir. O halde mahkemece, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, tazminata esas olan fiilin ağırlığı ile hakkaniyet kuralı (MK Md.4) dikkate alınarak kadın yararına uygun miktarda manevi tazminata hükmedilmesi gerekir. Bu yönün dikkate alınmaması doğru görülmemiştir.
3-Gerek davaya karşı verilen cevap ve gerekse tanık beyanları ile dava konusu ziynet eşyasının evlilik içerisinde harcandığı anlaşılmaktadır. 743 sayılı Türk Kanunu Medenisinin 152. maddesi çerçevesinde kanunun kocaya yüklediği görevler de dikkate alınacak bu sorumluluğu kaldıran özel bir anlaşma ispat edilmedikçe, bu harcamalar için yapılan ziynet karşılıklarını koca ödemek zorundadır. Bu yön gözetilmeden davacının ziynet eşyası yönünden talebinin reddi doğru görülmemiştir.
Sonuç: Hükmün 2 ve 3. bentte açıklanan sebeple BOZULMASINA temyiz peşin harcın yatırana geri verilmesine, 25.03.2002 gününde oybirliği ile karar verildi[72].
Kadının ziynetlere ilişkin ibraname vermesi …
Dava: Yukarıda tarihi, numarası, konusu ve tarafları gösterilen hükmün; Dairenin 31.3.2000 gün ve 1860-3978 sayılı ilamıyla onanmasına karar verilmişti. Sözü geçen Dairemiz kararının düzeltilmesi istenilmekle, evrak okundu, gereği görüşülüp düşünüldü.
Karar: 1- Temyiz ilamında yer alan açıklamalara göre davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan karar düzeltme istekleri yersizdir.
2- Davacı tarafından düzenlenen 1988 günlü ibranamenin geçerli olduğu ceza yargılaması sonucu verilen kararlar sabittir. Toplanan delillerden; kadının 1991 senesine kadar kayınpederi ile birlikte oturduğu ibradan sonra davanın konusunu oluşturan ziynetlerin koca tarafından 1989 sonbaharında elinden alındığı, iade edildiği konusunda da bir delil getirilmediği, vitrin ile yatak odası takımının da kayın pederin evinde kaldığı anlaşılmaktadır. Gerçekleşen bu durum karşısında; koca yönünden altın ve ziynetler hakkındaki davanın kayınpeder ve koca bakımından ise vitrin ile yatak odasına yönelik davanın kabulü gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsidir. İşin temyiz incelemesi sırasında bu yönün gözden kaçtığı ve hükmün onandığı görülmekle davacının bu yöne ilişkin karar düzeltme isteğinin kabulüne, onama kararının kaldırılmasına, hükmün yazılı gerekçe ile bozulmasına karar verilmesi gerekmiştir.
Sonuç: Hukuk Usulü Muhakemeleri Yasasının 440-442 maddeleri uyarınca davacının karar düzeltme isteğinin kabulüne, dairemizin onama kararının bu yöne ilişkin bölümünün kaldırılmasına, hükmün yazılı gerekçe ile BOZULMASINA, kararın bozma kapsamı dışında kalan yönlere ilişkin karar düzeltme isteğinin REDDİNE, temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine oybirliği ile karar verildi[73].
Koca ev alımında bozdurulan altınların kendisine iade edilmemek koşuluyla verildiğini, açıkçası bağışlandığını gösteren delil getiremediğine ve bu yönde bir iddiası da bulunmadığına göre iade ile mükelleftir.
Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü.
Mahkeme, “davacıya ait dava konusu altınların taraflar evlendikten sonra iki tarafın arzusuna uygun şekilde satılarak paraya çevrilip ev alındığını” kabul etmiş; “....davalının talebinin evlilik birliği içinde alınan eve yapılan yardım sebebiyle maddi tazminat talebine ilişkin olmadığını, açıkça altınlarını, olmadığı taktirde bedelini talep ettiğini, kendi arzusuyla sattığı altınların aynen kendisine iadesinin esasen söz konusu olmadığını, bedelinin de maddi tazminat olarak talep etme hakkının yasal olarak her zaman mevcut olduğunu” belirterek; davayı reddetmiş davacının evin alımına yapılan maddi katkı sebebiyle dava açmaktan muhtariyetine karar vermiştir.
Karar davalı tarafından temyiz edilmemiştir. Hükmü davacı temyiz etmiştir.
Mahkemenin “… dava konusu davacıya ait altınların iki tarafın arzusuyla evlenmelerinden sonra satılarak paraya çevrildiği ve ev alındığı” yönündeki kabulü, davalı tarafından temyiz edilmediğine göre, bu maddi vakıa yani “… davacıya ait altınların bozdurularak paraya çevrildiği ve ev alındığı” hususu gerçekleşmiş kabul edilmelidir. Zira davalı aleyhine olan bu tespit, davalı tarafından temyiz edilmemiştir, temyiz edenin aleyhine de bozma yapılamaz. O halde davalı altınların kendisine iade edilmemek koşuluyla verildiğini, açıkçası bağışlandığını gösteren delil getiremediğine ve bu yönde bir iddiası da bulunmadığına göre mahkemenin kabul şekli bakımından altınların bedellerinin tespiti aynen iadesi mümkün olmayan ziynetlerin mislen iadesinin mümkün olup olmadığının da araştırılarak hüküm altına alınmasına karar verilmesi gerekirken, (19.2.1947 tarih ve 7-7 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı) yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı görülmüştür.
Kaldı ki yarışan hakların bulunması halinde seçimlik hakkının davacıya ait olacağı da düşünülmeden yazılı şekilde hüküm kurulması da isabetsizdir.
Sonuç: Hükmün yukarıda gösterilen sebeplerle bozulmasına, temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine oybirliği ile karar verildi[74].
Davacı kadın altınlarını davalı kocasına borç olarak verdiğini ve onun onayı dışında kendi babasına kocası tarafından verildiğini kanıtlayamadığından davanın reddi gerekir.
Yukarıda tarihi, numarası, konusu ve tarafları gösterilen hükmün; Dairenin 27.4.2000 gün ve 3465-5405 sayılı ilamıyla bozulmasına karar verilmişti. Adı geçen Dairemiz kararının düzeltilmesi istenilmekle, evrak okundu, gereği görüşülüp düşünüldü.
Dava dilekçesiyle davacı, altınlarının davalı kocası tarafından borcu olduğunu ve yerine yenilerini alacağını belirterek almış ve iade etmemiş olduğunu belirtilmiştir.
Davalı ise altınların davacının babası tarafından Traktör değiştireceğim diye alındığını ve bir daha iade edilmediğini altınların davacıda olduğunu belirtmiştir.
Davacı altınları kocası davalıya borç olarak verdiğini kanıtlayamamıştır. Altınların davacının babasında olduğu tartışmasızdır. Olağan dışı bir durum bulunmadığı sürece kadının ziynetleri onun üzerinde kabul edilir. Ziynetlerin davacının babasına kim tarafından verildiği açıklığa kavuşmamıştır. Altınlarını babasına davacının vermediğine ilişkin bir açkılık da bulunmamaktadır. Ne var ki davacının muvafakati olmadan altınların el değiştirmesi mümkün değildir.
Davacının babası bu altınları doğum için yaptığı giderlere sayıştığını açıklamıştır.
Altınlar davacının babasındadır. Doğumdan kaynaklanan alacak davacının babası ile davalı arasındaki ayrı bir borç alacak konusudur. Davalı ile davacının babası arasında yapıldığı tanıklarca ifade edilen sulh anlaşması bu davaya etkili olamaz.
Davacının babası tarafından yapıldığı iddia edilen ve davacının doğum giderlerini kapsayan harcama bir babanın evladı için yapması gereken ahlaki bir görevin yerine getirilmesidir. Derhal istenebilir bir alacak değildir. (BK. md.62)
Açıklanan nedenlerle davacı altınlarını davalı kocasına borç olarak verdiğini ve onun onayı dışında kendi babasına kocası tarafından verildiğini kanıtlayamamıştır. Davanın reddinde yasal kurallara aykırılık bulunmamaktadır.
Sonuç: Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 440. ve devamı maddeleri gereğince davalının karar düzeltme isteğinin kabulüyle dairenin 27.4.2000 gün ve 3465-5405 sayılı bozma kararının kaldırılmasına ve hükmün yukarıda açıklanan sebeple onanmasına, aşağıda yazılı harcın davacı S.'ye yükletilmesine, peşin harcın mahsubuna, oyçokluğu ile karar verildi.
MUHALEFET ŞERHİ
Temyiz ilamında yer alan açıklamalara göre Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 440. maddesinde sayılan sebeplerden hiçbirisine uygun olmayan karar düzeltme isteğinin reddi düşüncesindeyiz[75].
[1] KURU Baki, Hukuk Muhakemesi Usulü, 6. Baskı, Cilt II, Demir Demir, Ankara, 2001, Sahife 1966
[2] PEKCANITEZ Hakan, ATALAY Oğuz, ÖZEKES Muhammet, Hukuk Muhakemeleri Kanunu Hükümlerine Göre Medeni Usul Hukuku, 13. Baskı, Yetkin, Ankara, 2012, Sahife 538
[3] 4721 s. Türk Medeni Kanunu, madde 6.
[4] PEKCANITEZ/ATALAY/ÖZEKES a.g.e. Sahife 561.
[5] 6100 s. Hukuk Muhakemeleri Kanunu, madde 190.
[6] KURU a.g.e. 2006 vd.
[7] GENÇCAN, Ömer Uğur, Mal Rejimleri Hukuku, Yetkin, Ankara, 2010, Sahife 452 vd.
[8] HGK 2008/6-824 2009/25 28.01.2009
[9] HGK 6-533/578 10.11.2010
[10] HGK 2-551/641 19.10.2011
[11] HGK 6-533/578 10.11.2010
[12] HGK 2008/6-824 2009/25 28.01.2009
[13] HGK 6-46/75 17.02.2010 (İstanbul Barosu Dergisi, Mayıs Haziran 2013, Cilt:87, Sayı: 2013/3, Sahife 297, Gönderen: Av. Talih Uyar, e.uyar.com)
[14] HGK 2-747/750 17.10.2007
[15] HGK 2003/4-328 2004/332 02.06.2004
[16] HGK 13-73/29 28.01.2004
[17] HGK 2-628/608 22.10.2003
[18] HGK 2-1102/1137 20.09.2000
[19] HGK 2-416/593 25.06.1997
[20] HGK 1993/2-964 1994/219 20.04.1994
[21] HGK 2-576/793 08.12.1993
[22] HGK 2-497/713 10.11.1993
[23] 6. Hukuk Dairesi 7861/10249 9.7.2012
[24] 6. Hukuk Dairesi 5339/10043 4.7.2012
[25] 6. Hukuk Dairesi 1232/4870 27.3.2012
[26] 6. Hukuk Dairesi 2011/12866 2012/1476 6.2.2012
[27] 6. Hukuk Dairesi 9380/13669 5.12.2011
[28] 2. Hukuk Dairesi 2010/15804 2011/16116 17.10.2011
[29] 6. Hukuk Dairesi 2010/11930 2011/5632 2.5.2011
[30] 6. Hukuk Dairesi 2010/13137 2011/5424 27.4.2011
[31] 6. Hukuk Dairesi 1782/3840 29.3.2011
[32] 2. Hukuk Dairesi 21108/21208 15.12.2010
[33] 6. Hukuk Dairesi 6059/12297 09.11.2010
[34] 2. Hukuk Dairesi 2008/14762 2009/19062 05.11.2009
[35] 6. Hukuk Dairesi 2007/14590 2008/3178 17.03.2008
[36] 2. Hukuk Dairesi 515/12539 24.09.2007
[37] 2. Hukuk Dairesi 6158/7434 07.05.2007
[38] 13. Hukuk Dairesi 1554/3471 12.03.2007
[39] 2. Hukuk Dairesi 2006/21292 2007/10446 20.06.2007
[40] 2. Hukuk Dairesi 2006/19791 2007/8428 21.05.2007
[41] 2. Hukuk Dairesi 09.04.2007 2006/17645 2007/5806
[42] 2. Hukuk Dairesi 16760/5028 27.03.2007
[43] 2. Hukuk Dairesi 2006/15844 2007/4089 15.03.2007
[44] 2. Hukuk Dairesi 2006/15557 2007/3400 06.03.2007
[45] 2. Hukuk Dairesi 11789/12573 27.09.2006
[46] 2. Hukuk Dairesi 4248/10885 06.07.2006
[47] 2. Hukuk Dairesi 40/6594 01.05.2006
[48] 2. Hukuk Dairesi 2005/18137 2006/5696 18.04.2006
[49] 13. Hukuk Dairesi 5056/10185 23.06.2005
[50] 13. Hukuk Dairesi 1615/8146 11.05.2005
[51] 2. Hukuk Dairesi 2994/4123 16.03.2005
[52] 2. Hukuk Dairesi 1236/3525 08.03.2005
[53] 2. Hukuk Dairesi 921/3143 02.03.2005
[54] 13. Hukuk Dairesi 2004/13041 2005/2092 14.02.2005
[55] 4. Hukuk Dairesi 2004/7026 2005/772 07.02.2005
[56] 2. Hukuk Dairesi 14449/15902 28.12.2004
[57] 4. Hukuk Dairesi 2004/6794 2005/157 24.01.2005
[58] 2. Hukuk Dairesi 4348/5613 29.04.2004
[59] 2. Hukuk Dairesi 101/1149 29.01.2004
[60] 4. Hukuk Dairesi 2003/14644 2004/6692 25.05.2004
[61] 13. Hukuk Dairesi 2003/15364 2004/3622 17.03.2004
[62] 4. Hukuk Dairesi 12873/12926 06.11.2003
[63] 4. Hukuk Dairesi 7255/12930 06.11.2003
[64] 4. Hukuk Dairesi 6569/7546 10.06.2003
[65] 4. Hukuk Dairesi 4177/8878 03.07.2003
[66] 4. Hukuk Dairesi 1826/2816 13.03.2003
[67] 4. Hukuk Dairesi 2002/10336 2003/1270 04.02.2003
[68] 13. Hukuk Dairesi 2002/13429 2003/2728 13.03.2003
[69] 4. Hukuk Dairesi 2002/10498 2003/770 27.01.2003
[70] 4. Hukuk Dairesi 2002/14964 2003/420 20.01.2003
[71] 4. Hukuk Dairesi 10081/14597 25.12.2002
[72] 2. Hukuk Dairesi 3428/4183 25.03.2002
[73] 2. Hukuk Dairesi 2271/3051 07.03.2002
[74] 2. Hukuk Dairesi 8055/9286 14.06.2001
[75] 2. Hukuk Dairesi 9248/10562 18.09.2000