Kambiyo Senetlerinde Mücerretlik (Soyutluk) İlkesi ve Uygulaması

Av. Mehmet Şerif Sağıroğlu (*)

Legal Hukuk Dergisi, Sayı 24, Yıl 2004

1. KIYMETLİ EVRAK

Kambiyo senetlerinde mücerretlik hususunu irdelemeden önce konuyu üst başlık olarak kıymetli evrak kavramı ile başlatmak, konunun kendi içeri­sinde bir bütünlük taşıması açısından önem arzetmektedir zira kambiyo se­netleri aynı zamanda kıymetli evraktır (1). Bu sebeple kıymetli evraka ilişkin kısa bir açıklama ile konuya giriş yapmak gerekir.

Kıymetli evrak tanımı Türk Ticaret Kanunu'nun (2) 557. maddesinde şu şe­kilde yapılmıştır; "Kıymetli evrak öyle senetlerdir ki, bunlarda mündemiç olan hak senetten ayrı olarak dermeyan edilemediği gibi başkalarına da devredile­mez".

Kanuni tanım, kıymetli evrakın birinci kavramsal unsurunun "evrak" ol­duğunu ortaya koymaktadır. Evrak yani kâğıt sözcüğü geniş yorumlanmalıdır. Şöyle ki, üzerine metin yazılmaya ve imza atılmaya müsait her türlü kâğıt, metal, tahta, mikrofilm bu kapsamda düşünülebilir. İkinci kavramsal unsur ise kâğıtta bir "hakkın mündemiç" olmasıdır. Burada yer alan "hak" ile bir özel hukuk hakkı kastedilmektedir. Mündemiç sözcüğü, hakkın kâğı­dın içinde yer aldığı, başka bir deyişle, hakkın "evraklandığı", yani hak ile kâğıdın birbirine kaynaştığı anlamına gelmektedir (3).

Kâğıt ile hak arasındaki bağlılık, hakkın kâğıtsız ( senetsiz ) devredi­le­memesi ve dermeyan olunamaması sonucunu doğurmakta (4), yani, hakkın devri, senedin devri ile yapılabildiği gibi hakkın aranması da kâğıdın ( sene­din ) ibrazıyla mümkün olabilmekte, ödeme veya daha geniş bir deyişle ifa, kâğıda    ( senede ) karşı olabilmektedir. Bu da kâğıda doğrudan ve dolaylı zilyet bulun­mayı gerekli kılmaktadır. Kâğıt ile hak arasındaki bu bağlılık kıymetli evrakı adi borç ve ispat senetlerinden ayırmaktadır. Kıymetli evra­kın ayırt edici nite­liği, kâğıt ile hak arasındaki bu özel bağlanmadır (5).

1. 1. Kıymetli Evrakın Özellikleri

1. 1. 1. Kıymetli evrakın içerdiği hak bir başkasına devredilebilir. Kıy­metli evraka ilişkin önemli bir özellik olan hak ancak ve yalnız devir kabili­yetini haiz bir hak olmalıdır. Bu itibarla kişilik hakları kıymetli evraka konu oluşturmaz.

1. 1. 2. Kıymetli evrakın içerdiği hak parasal değeri olan bir hak olma­lı­dır (6). Parasal değer, nesnel ( objektif ) olmalı kişiden kişiye değişmemelidir.

1. 1. 3. Kıymetli evrakta hak ile senet arasında kuvvetli bir bağ vardır. Kıymetli evraka konu hak bazen senetle birlikte yaratılır, bazen senetten önce de vardır, fakat bir defa senet yaratılınca hak ile senet birleşir ve bu iki unsur birbirinden ayrılmaz. Hak senedi, senet hakkı izler. Senet olmaksızın hak devir ve dermeyan edilemez (7, 8).

1. 1. 4. Kıymetli evrakta mücerretlik ( soyutluk ) ilkesi yürürlüktedir. Konu, özelliği itibariyle aşağıda  (9) ayrı bir başlık altında incelenecektir.

1. 1. 5. Kıymetli evrak tipleri yasada sınırlayıcı olarak sayılmıştır. Böy­lece herhangi bir kişi, yasada öngörülmeyen bir tip kıymetli evrak yara­tamaz.

1. 1. 6. Kıymetli evrak ağırlaştırılmış şekil şartlarına tabidir. Kıymetli evrak tiplerinin daha çok el değiştirme işlevi görme için yaratılması nedeni ile bu el değiştirmede güveni sağlama amacı (10) ile her kıymetli evrak tipi için ge­rekli şekil koşulları yasada açık olarak sayılmıştır. Bu koşullardan biri veya birkaçı yerine getirilmemişse, kanunda başkaca bir hükmün olmaması halinde, kıymetli evrak doğmamış sayılır (11). Bu itibarla, her tip kıymetli evrakta şekil şartları çok önemlidir, küçük bir ihmal veya dikkatsizlik senetten doğan hakkın yitirilmesi sonucunu doğurur (12).

1. 2. Kıymetli Evrakta Mücerretlik (Soyutluk) İlkesi

Kıymetli evrakı düzenlenmelerine sebep olan hukukî muamele ile ilgisi bakımından mücerret ( soyut ) kıymetli evrak ve illî ( sebebe bağlı ) kıymetli evrak olarak ikiye ayırmak mümkündür.

İlli kıymetli evrakta temeldeki asıl borç ilişkisi senede etkilerini devam ettirir. Asıl borç münasebetinin rengi, bir bakıma, bu münasebet dolayısıyla düzenlenmiş bulunan kıymetli evraka yansımaktadır. İllî kıymetli evraka örnek olarak hisse senedi ve deniz ödüncü senedi gösterilebilir. Meselâ, hamiline yazılı bir hisse senedini iktisap eden üçüncü şahıslar, şirket esas sözleşmesinin bütün sınırlamalarının kendilerine karşı dermeyanına tahammül etmek zorun­dadırlar. Bu sınırlamaları iktisap anında bilip bilmediklerinin bir önemi yok­tur (13).

Mücerret kıymetli evrak, doğumuna sebep olan ilişkiden bağımsız ve so­yuttur. Kıymetli evrak bir defa doğduktan sonra, doğumuna sebep olan ilişki­deki bir aksaklık veya bozukluk kıymetli evrakın geçerliliğine etkili olmaz (14).

Kıymetli evrakta mücerretlik ilkesi denilen bu ilke gereği, senette yer alan hak ile bu hakkın oluşumuna neden olan temel borç ilişkisi arasındaki bağ ortadan kalkmaktadır. Senet temel borç ilişkisinden soyutlanmış, bağımsız bir varlık kazanmıştır. Kıymetli evrakın soyut ( mücerret ) oluşu Ticaret Hu­kuku'nun kendine özgü bir kavramıdır. Senet düzenleyenin düzenlediği senetle borçlanmasının doğal sonucu olan temel borç ilişkisindeki sakatlığı ileri süre­meme hali yani soyutluk ilkesi, yalnızca kıymetli evrakta mevcuttur. Bu özellik genel anlamdaki senetlerde yoktur (15).

Ticaret Hukuku bakımından kıymetli evrak soyutluğu özel bir kavram olup, sonuçları bakımından Medeni Hukuk alanındaki "soyutluk" ilkesine göre bazı farklılıklar gösterir.

Medeni Hukuk alanındaki "ispat soyutluğu veya mücerretliği", sebebi gösterilmeksizin geçerli olan bir borcun, sebebinin yok ya da sakat olduğunu ispatlamayı borçluya yüklemiştir. Sebebi gösterilmeyen borç vaadinin so­yut­luğu, sebebin yokluğu veya geçerli olmadığı bilinse bile veya borçlu tara­fından ispat edilse dahi, alacaklının talep hakkının bundan etkilenmeyeceği anlamına gelir. Alacağın temlikinin soyutluğu ise, borçlunun, alacağı temlik edenle dev­ralan arasındaki temel ilişkideki sakatlığı ileri sürerek ödemeden kaçınamaya­cağını ifade eder. Havale soyutluğunda ise, havale ödeyicisinin kabulünün, kendisi ile havale eden arasında temel borç ilişkisinden etkilen­meyen bir borç doğurduğunu ifade eder. Medeni Hukuk'da soyutluk, bir kazandırıcı işlemin soyutluğudur, kazandırıcı işlemi etkilemez, onu geçersiz kılmaz. Bu tür işlem­ler, hukuki sebeplerden çözülmüş, ayrılmış ondan so­yutlanarak bağımsız hale gelmiştir (16).

Mücerret kıymetli evrak, senedin tanzimine sebep olan asıl borç ilişki­si­nin ( temel borç ilişkisi ) senetten anlaşılmasına imkân bulunmayan kıy­metli evraktır. Bu tariften de anlaşılacağı üzere, mücerret kıymetli evrak bir temel münasebete dayanmayan senetler değildir (17). Başka bir deyişle, mücer­ret kıy­metli evrak da belli bir sebebe dayanır. Bu temel münasebet olmadan kıymetli evrak düzenlenmesi düşünülemez (18). Böyle bir şey, sebepsiz bir takım şeylerin varolabileceğini kabul etmek demektir. Temel münasebet herhangi bir akit olabilir. Meselâ, satış, karz, vedia, sigorta, taşıma akti vs... gibi. Senet bu hu­kuki muamelelerden doğan alacağı ihtiva etmektedir, ona tedavül kabiliyeti vermektedir. Ancak, senetten bu senedin düzenlenmesine yol açan asıl borç ilişkisinin ne olduğunun bilinmesine imkân yoktur.

Bu sebeple, herhangi bir ihtilaf halinde, hamil, dâvasını sadece bu kıy­metli evraka dayandırabilir; temelde yatan asıl borç ilişkisinin varlığını ve ma­hiyetini ispat zorunda değildir. Geçerli bir temel münasebetin bulun­madığını ispat yükünü ve bundan doğacak defilerin dermeyanını borçluya bırakır. De­mek oluyor ki, mücerretlik, borçlunun temel münasebetin geçer­siz olduğunu, mevcut bulunmadığını veya hiç doğmadığını dermeyan etme­sine engel "yarat­mamaktadır" (19). Bu gibi durumlarda, borçlunun sebepsiz zenginleşme def'ini ileri sürmesi mümkündür. Yeter ki, senedin iyiniyetli bir üçüncü şahsa devri sebebiyle def'i dermeyanı imkânını kaybetmiş olma­sın (20).

Bazı durumlarda senedin mücerretliği esasına kanun yapıcı özel önem vermiştir. Bunun tipik örneğini ticari senetlerde görmek mümkündür. Ger­çekten bir poliçenin, bononun veya çekin mücerret olmaması düşünülemez. Poliçenin unsurlarını gösteren TTK. m. 583/2, "Muayyen bir bedelin öden­mesi hususunda kayıtsız şartsız havale..." şeklindeki ifade bu hususun açık beyanı­dır. Aynı hüküm, çek hakkındaki TTK. md. 692/2'de yer almıştır. Keza bonoya ilişkin TTK. m. 688/2 "kayıtsız şartsız muayyen bir bedeli ödemek vaadi"nden söz etmiştir. Bu sebeplerle, senetteki havalenin veya ödeme vaadinin temel münasebete bağımlı kılınması halinde, bu senetler geçersiz olur.

Buna karşılık, hamile yazılı bir tahvilin ihtiva ettiği alacak hakkının te­mel münasebete bağlanması veya bağlanmaması ihtiyarîdir. Buna göre tahvil illî ya da mücerret bir senet şeklinde tanzim edilebilir. Gerçekten, tahvillerin şeklini gösteren TTK. m. 427, sadece kanun yapıcının tahvilde bulunmasını istediği birkaç hususa işaret etmiş, bunun dışında nelerin yazı­labileceği, özel­likle nelerin yazılamayacağı hususu üzerinde durulmayarak, ilgililere diledik­leri şekilde hareket imkânı bırakılmıştır (21).

2. KAMBİYO SENETLERİ

Türk Ticaret Kanunu, üçüncü kitabının dördüncü faslını ayırdığı po­liçe, emre muharrer senet ya da bono ve çeki "Kambiyo Senetleri" terimi altında toplamıştır.

Kambiyo senetleri yasal olarak emre yazılı senetlerdendir (TTK. md. 593, 690, 700). Kambiyo senetlerinin nama yazılabilmeleri için, lehdarın is­minden sonra açıkça, nama yazılıdır, emre değildir, gibi bir ibarenin bulunması gerekir (TTK. m. 700). Kambiyo senetlerinden sadece çek hamile yazılabilir (22), poliçe ve bono hamile yazılamazlar (TTK. m. 593, 690)(23).

Kambiyo senetleri bir el değiştirme ve ödeme aracıdırlar.

2. 1. Tanım

2. 1. 1. Poliçe; Belirli bir kişi emrine diğer bir kişiye verilen ödeme yet­kisini havi bir senettir. Senedi düzenleyen ( keşideci ), üçüncü bir kişiye ( mu­hatap ) veya onun emrühavalesine, vadede belirli bir meblağı ödeme em­rini, kanunun aradığı şekil şartlarını yerine getirmek kaydıyla, yöneltir. Mu­hatap poliçeyi kabul etmedikçe kambiyo ilişkisine girmez ve poliçeyi kabule zorla­namaz, fakat kabul ettikten sonra senedin esas borçlusu haline gelir. Lehdarın hakkını kullanabilmesi için senedin kendisine teslimi gerektiğin­den, bu kişiye ilk hamil de denildiği olur. Lehdar poliçeyi saklayarak vadede ödeme talep edebilir. Poliçe esas itibariyle emre yazılı bir senet olduğundan devri de ciro ve teslim ile gerçekleşir (24).

2. 1. 2. Emre Muharrer Senet ( Bono ); Bono, poliçe gibi bir kambiyo senedidir. Poliçenin bir nevi havale ilişkisi teşkil etmesine karşılık, bono bir ödeme vaadidir. Bonoda poliçede olduğu gibi üçlü bir ilişki olmayıp, ikili bir ilişki vardır. Bonoyu düzenleyen, lehtara veya emrine, muayyen bir meblâğ ödeme vaadinde bulunur (25, 26).

Bono hukuki mahiyeti itibariyle mücerret bir borç ikrarıdır (27). Nitekim TTK.nun 688. maddesinde bononun şekil unsurları sayılırken "... bir bedeli ödemek vaadi" ifadesiyle bu husus açıkça belirtilmiştir. Bu haliyle bono şekil şartları ve etkileri arttırılmış bir borç taahhüdünden başka bir şey değildir (28).

2. 1. 3. Çek; Çekte üçlü bir ilişki vardır. Keşideci muhataba ( Türk hu­kukunda daima bankadır ) senette yazılı meblağı ismen gösterilmesi zorunlu bulunmayan bir kişiye ödemesini emreder (29). Çek, bir ödeme aracı olarak, po­liçe ve bonodaki kredi fonksiyonuna sahip değildir.

Çek, daima bankadaki mevcut üzerinden ödemeler yapılmasına imkân verir. Diğer bir ifadeyle, çek, nakit kullanılmaksızın ödeme yapılmasını sağ­lar (30).

2. 2. Kambiyo Senetlerinde Ehliyet

Konunun önemine binaen kısa bir açıklama yapmak gerekirse; Kam­biyo senetlerinde ehliyet hususu TTK.nun 582. maddesinde düzenlenmiştir. Mad­dede "Akit ile borçlanmaya ehil olan kimse; poliçe, çek ve bono ile borçlan­maya da ehildir." denilmek suretiyle, Medeni Kanun anlamında fiil ehliyetini haiz herkesin kaideten (31) kambiyo senedi düzenleyebileceği ifade edilmiştir.

2. 3. Kambiyo Senetlerinde Mücerretlik (Soyutluk) İlkesi

Kambiyo senetlerinde senetle bütünleşen hak, ilk lehtardan sonra gelen iyiniyetli hamiller için soyut ( mücerret ) bir haktır (32).

Kambiyo senetleri doğumlarına neden olan hukuki işlemle bağlı du­rumda bulunmayan senetlerdir. Bu nedenle, senedin doğumuna neden olan hukuki işlemdeki sakatlık hali kambiyo senedine yansımaz. Senedin devrinde hamil, cirantanın esas borç ilişkisinden kaynaklanan haklarını değil senette yazılı olan hakları devralır (33). Bunun sonucu olarak, temel işlem sakat veya geçersiz olsa bile soyut kambiyo senedinin geçerliliğine zarar gelmez. Alacaklı, uyuşmazlık durumunda talebini ve davasını sadece senede dayandırıp, senedin verilmesine neden olan temel borç ilişkisini ileri sürmek durumunda değildir. Asıl borç ilişkisinin bulunmaması, gerçekleşmemesi yahut butlanla malûl olması, borçlu ile ilişkide bulunan senet lehtarına ve senedi bilerek borçlunun zararına iktisap eden hamile karşı ileri sürülebilen bir def'idir. Bu sebeple, bu def'i senet borçlusu ile bir ilişkisi olmayan diğer senet alacaklılarına karşı ileri sürülemez (34, 35).

Kambiyo senetlerinde talep hakkı asıl borç ilişkisinden ayrı olarak dev­redildiğinden, kambiyo senedinde mündemiç hak, alt ilişkiyi belirleyen kural­lara göre değil fakat kambiyo senedinin kendine özgü kurallarına tabidir.

Kambiyo senetlerinin soyutluğu ( mücerretliği ) prensibi hakkında hukuk sistemlerinde farklı anlayış ve değişik tanzim tarzları hâkim olmuştur.

Alman Hukuku'nda; kambiyo senetlerinin mücerret bir alacak ihtiva et­tiği kabul edilmektedir. Kambiyo senetlerinin mücerretliğinden, hâkim olan kanaate göre şu iki hususun anlaşılması gerekir. Kambiyo senedine yazılı ala­cak, temelde yatan illî alacağın varlığına ve geçerliliğine bağlı olmayan ve bundan ayrı olarak devredilebilen bir alacaktır. İkincisi, kambiyo alacağı, mu­ayyen bir akit tipine, mesela, satış ve karz akti tipine tâbi tutulması mümkün olmayan "renksiz" bir para alacağından ibarettir. Binaenaleyh kambiyo taah­hüdü, ihdasidir ve hukukî sebebin varlığına ve gerçekleşmesine bağlı değildir. Bununla birlikte borçlu bakımından sebepsiz iktisap hükümleri saklıdır (36).

Fransız Hukuku'nda; değişik bir anlayış hâkimdir. Fransız Medeni Ka­nunu, Alman Hukuku anlamında mücerret bir taahhüt tanımamakta ve sebebi gösterilsin yahut gösterilmesin borç aktinin hüküm ve sıhhatini, muteber bir hukuki sebebin varlığına ve gerçekleşmesine bağlı tutmaktadır.

İsviçre Hukuku'nda; Kambiyo senetleri "mücerret" olarak vasıflandırıl­maktadır. Borçlu doğrudan münasebetlerde borcun sebebinin bulunmadığını veya gerçekleşmediğini ispat yükü altındadır. İsviçre'de kambiyo taahhütleri Alman Hukuku'nda olduğu gibi maddi anlamda mücerret değil, bilakis illî ve fakat Fransa'da olduğu gibi asıl borç münasebetinden "müstakil" bir borcu ihtiva eder(37).

Türk Hukuku'nda; bazı hukukçular, Alman sisteminin benimsendiği gö­rüşündedirler. Bu yazarlara göre Alman Hukuk sisteminde "mücerretlik" ilke­sinin dayanağı olan BGB § 821. maddesi hükmüne BK. md. 66/II. fıkrasında aynen yer verilmiştir. Gerçekten bu fıkra hükmüne göre "Eğer mal iktisabı, mutazarrır olan taraf aleyhine bir borç teşkilinden ibaret ise borçlu, mutazarrı­rın hakkı müruruzaman ile sakıt olsa bile bu borcu ifa etmez". İşte bu hüküm borç ikrarının muteber bir sebebi bulunmaması veya gerçekleşmemesi halinde alacaklının sebepsiz iktisabını kabul etmektedir. Şu halde borç ikrarının ihdas edici bir tesiri vardır ve borçlu iddialarını sebepsiz iktisap kaidelerine dayandı­rabilir. Bir kısım hukukçular da, bu görüşe katılmamakla, "BK. md. 66/II. fıkrası hükmü ile iktisap bir alacaktan ibaretse, borçlunun devamlı bir def'i hakkına sahip olacağı ifade edilmekte, yoksa borç ikrarına ihdas edici bir vasıf verilmemektedir. Eğer borcun sebebini ihtiva etmeyen bir borç ikrarı bahis konusu ise, bunun muteber bir sebebi bulunmayan ikrarın da borç ihdas edeceği şeklinde anlaşılmaması gerekir. İkrara rağmen borcun sebebinin bulunmadığını veya gerçekleşmediğini ispat yükü, borçluya düşer. Diğer bir ifade ile, Türk Hukuku'nda İsviçre'de olduğu gibi mücerret borç ikrarının kanuni dayanağı olan BK. md. 17, alacaklı lehine sadece ispat mücerretliğini tanımaktadır. Kambiyo senetleri BK. md. 17 anlamında mücerrettir. Ancak kambiyo taah­hüdü, asıl borç münasebetinden müstakil bir borç doğurur. Bu sebeple doğru­dan doğruya münasebet içinde bulunmayanlar arasında şahsi def'iler ileri sü­rülemez (38).

Borçlar Kanunu'nun 17. maddesine kısaca değinirsek;

Madde, "Borcun sebebini ihtiva etmemiş olsa bile borç ikrarı muteber­dir." şeklinde olup, borcun sebebinin açıklanmasının mutlaka şart olmadığı belirtilmiştir. Ancak sebebi açıklama zorunluluğunun bulunmaması, onun mutlaka sebepsiz olması anlamına gelmez. Maddenin kapsamına sadece mev­cut bir borcun ikrarı değil, yeni bir borç vaadi ve taahhüdü de girer (39).

Bir kimse diğerine karşı taahhüt ettiği borcun sebebini göstermemiş ise sebebi gösterilmeden bir borç ikrarı söz konusu olur. Böyle bir ikrarın mu­teberliği bir şekle tâbi değilse de çok kere böyle bir taahhüt senette yer alır. Bu tarz bir borç ikrarı genellikle, taraflar arasında mevcut bir borç ilişkisin­den doğan bir alacağın elde edilmesini kolaylaştırmak için yapılır. Bir borç ilişki­sinden doğmuş alacak, sebep gösterilmeden ikrar edilince, temel ilişki­den doğan alacağın yanında bir de soyut ( mücerret ) bir alacak doğar. İkinci alacak birincinin ifasını hedef alan bir alacaktır. Bu mücerret alacak öde­nince, temel ilişkideki alacak da sona erer (40).

Sebebi gösterilmeden borç ikrarı muteber olduğu için, alacaklı bunun se­bebini belirtmek ve ispat zorunda olmadan alacağını takip edebilir. Ancak borçlu borç ikrarında bulunduğu tarihte bu borcun muteber sebebinin bu­lunma­dığını ileri sürerek ifadan kaçınabilir. Muteber sebebin bulunmadığını ispat borçluya düşer (41). Bu hususta borçlu, borç ikrarına yol açan sebebe ilişkin itiraz ve def'ilere dayanabilir (42). Şayet alacak bir üçüncü şahsa temlik edilmiş ise iyiniyetli üçüncü şahısları koruyan hükümler ( BK. md. 18/2, TTK. md. 593, 599 ) saklıdır (43).

Kambiyo taahhütleri asıl borç ilişkisine bağlı tutulamaz, tutulursa batıl olur. Muhtelif kambiyo taahhütlerinin sebebini teşkil eden temel borç müna­sebeti farklılıklar gösterebilir. Meselâ, A, B'ye borcunu itfa maksadıyla bir poliçe verebilir. C, muhatap olarak bu poliçeyi A'ya olan, satın aldığı mal, borcundan dolayı kabul edebilir veya B senedi satarak D'ye ciro edebilir. Po­liçe ve çekte keşideci ile lehtar arasındaki asıl borç münasebetine bedel müna­sebeti, keşideci ile muhatap arasındaki illî münasebete de karşılık mü­nasebeti denir. Yukarıdaki örnekte A ve B arasındaki bedel münasebeti karz, A ve C arasındaki münasebet ise bir satış sözleşmesidir (44).

Kambiyo senetleriyle asıl borç münasebetinden müstakil bir borcun doğması, senette yazılı hakkın dermeyanını kolaylaştırır ve senet alacaklı­sına emniyet sağlar. Senedin ibrazı hakkın dermeyanı için gerekir ve yeter. Alacaklı ayrıca illî münasebete dayanmak zorunda değildir. Kambiyo bor­cunun müstakil borç olması dolayısıyla senet üzerine atılan imzalardan biri­nin geçerli olma­ması yüzünden diğer imzaların sıhhatine halel gelmez (45), geçerli imza sahipleri taahhütlerinden dolayı sorumlu kalmakta devam ederler. Bunun gibi, senet metninin tahrif edilmiş olması halinde değiştir­meden sonra senede imza koy­muş olan kimseler değişmiş metin gereğince ve ondan önce imzasını koyanlar ise eski metin gereğince sorumlu olurlar (46).

2. 4. Kambiyo Taahhüdü ve Asıl ( Temel ) Borç Münasebeti

Bir kambiyo senedinin düzenlenmiş olduğu hallerde, taraflar arasında kaideten iki ayrı borç münasebeti oluşur.

Bütün mücerret alacaklarda olduğu gibi, ticari senet ( kambiyo senedi ) alacağı da prensip olarak uygun bir asıl borç ilişkisine, bir illî ilişkiye daya­nır. Bir kambiyo senedi düzenleyip veren veya elindeki kambiyo senedini devreden ve alan herkes, bütün bu hukukî işlemlerin yapılmasına temel teş­kil eden bir gayeye ulaşmak istemektedir. Senedi alan şahsın, bu senede sahip olup olma­yacağı, yani senette mündemiç hakkı iktisap edip etmeye­ceği bu gayeye bakıla­rak tespit olunur. Dolayısıyla söz konusu gaye, bir kambiyo senedinde münde­miç hakkın doğumu veya devri açısından hukukî sebebi teşkil eder. Senet bu gaye yönünden ifa amacıyla ( mevcut bir borcu ifa için ) veya mevcut borcun yerine kaim olmak üzere verilmiş olabilir. Senedin teminat amacıyla veya başka bir maksatla ( kredi, hibe... ) verilmesi de mümkündür. Senedin tedavülü sırasında da, her el değiştirdiğinde aynı esas caridir, dolayısıyla, ne kadar devir varsa, o kadar asıl borç ilişkisi ve bu temel ilişkiden kaynaklanan temel talep söz konusu olur. Mesela, keşide­ciyle muhatap arasında, keşideciyle lehtar arasında, lehtarla ilk ciranta ara­sında, ilk cirantayla sonraki ciranta arasında hep bu nev'iden asıl borç iliş­kileri ve temel talepler mevcuttur. Bütün bu hallerde poliçeden kaynaklanan talebin geçerliliği, temel ilişkiden kaynaklanan temel talebin ve bununla ilgili olarak taraflar arasında varılmış amaca ilişkin mutaba­katın geçerlili­ğinden tamamen bağımsızdır. Poliçeden doğan talep hakkına poliçe hukuku, temel talebe ise, bu talebin ait olduğu hukuk kuralları uygula­nır (47).

Poliçeden kaynaklanan alacak haklarının mücerretliği, bunların asıl borç ilişkisinden tamamen ve her yönden kopmuş olmaları şeklinde anlaşıl­mamalı­dır; her hâlükarda asıl borç ilişkisinin tarafları arasında durum böyle olma­maktadır. Bu şekilde, asıl borç ilişkisiyle bağlantının devam etmesi, etkilerini, bu ilişkinin borçlusunun, ilişkinin geçersizliği veya sonradan or­tadan kalkması halinde sebepsiz zenginleşme hükümlerine ( BK. md. 61 vd. ) dayanarak (48) se­nedi geri isteyebilmesi ( doğrudan ilişkide, ilk hamilden ) şeklinde gösterir. İlk hamilin ( senedin verildiği şahıs, doğrudan ilişkide senedi alan ) poliçeye daya­narak yönelteceği bir talebe karşı sebepsiz zen­ginleşme def'inin dermeyanı mümkündür. Bundan başka, senedin verilmesi sırasında, tarafların bu işlemin gayesi konusunda varmış bulundukları muta­bakattan, ilk hamilin asıl borç ilişkisinden kendisi lehine doğan herhangi bir hakkın talebi yönüne gitmeye­ceği hususu da anlaşılmakta olabilir. Mesela, bir satış bedelinin ödenmesi ama­cıyla poliçe verildiğinde, hamil, ifa tale­binde bulunması için bir sebep yokken ( malı teslim etmemiş veya geri al­mış ) senedin ödenmesini isteyemez. Mücer­retlik, asıl borç ilişkisinin taraf­ları arasında görüldüğü üzere, ispat yükünün yer değiştirmesi yönünden bü­yük önem taşımaktadır(49). Ancak, kıymetli evrakta mücerretliğin sadece bu noktada önem taşıdığı sonucuna varmak hatalı olur. Bir takım kıymetli evrağın mücerret senetler olarak kabulü, aslında çoğu zaman yanlış yapılan değerlendirmelerin aksine, sadece teorik bir konu değil, son de­rece önemli hukuki sonuçları olan dahiyâne bir hukuk tekniğidir. Nitekim mü­cerretliğin, bu işaret ettiğimiz hususun dışında önem taşıdığı başka yerler de vardır; mesela, asıl borç ilişkisinden kaynaklanan zamanaşımı def'ini anlamsız hale sokar; zira, poliçenin hamili, başka ve kendi zamanaşımına tabi bir alacağa sahip olmuştur; bu sonuca sebepsiz zenginleşme esasıyla varmağa ise imkân yoktur. Keza Borçlar Kanunu'nun 197. ve her hâlükarda Medeni Kanun'un 2. maddelerine de işaret etmek gerekir. Bu maddenin getirdiği esaslar dâhi­linde, borçlu, poliçenin verilmesi sırasında varlığını "bildiği" def'ileri esas itibariyle kaybeder. Görüldüğü üzere mücerretlik, ispat yükünün yer değiş­tirmesi dı­şında, bazı hallerde asıl borç ilişkisinden kaynaklanan bir takım def'ilerin ta­mamen kaybına yol açmaktadır (50).

Normalde, senedin ilk hamili ( lehtar ) tarafından devriyle, borçlu, asıl borç ilişkisindeki eksikliklerden ve bu ilişkinin tarafları arasında işlemin ama­cına yönelik olarak varılmış bulunan mutabakattan kaynaklanan def'ilerini üçüncü şahıs müktesiplere karşı dermeyan imkânını kaybeder ( Görünüşe İti­mat Prensibi ). Bununla beraber sonraki hamilin senedi iktisap ederken bile bile borçlunun zararına hareket etmesi halinde (51) ( TTK. md. 599 ), bu sınırlama kalkar. Bundan başka, istisnaî olarak bazı hallerde, asıl borç ilişkisinin yoklu­ğunun veya bağlayıcı olmamasının, mücerret poliçe alacağına etkili olduğu görülür. Mesela, gabin, kumar ve bahis, evlenme tellallığı, borsa oyunları, ya­zılı şekilde yapılmamış bir hibe vaadi bu şekilde etkilidir. Bu gibi hallerde, taahhüdün geçerliliğine ilişkin def'ilerin derme­yanı, iyiniyetli hamillere karşı, görünüşe itimat prensibi gereği mümkün olmamaktadır (52).

Taraflar arasında, bir asıl borç ilişkisinin ve bir de kambiyo münase­beti­nin meydana gelmesi, Borçlar Kanunu'nu 114/2'de ( Hususiyle mevcut bir borç için kambiyo taahhüdünde ... bulunmak tecdidi tazammun etmez. Bununla beraber, bu hükmün aksine dair akdolunan mukaveleler muteber­dir. )açıkça hükme bağlanmıştır.

Bir borç için borçlu alacaklıya bir kambiyo senedi verirse bununla adi borç sona ermez (53). Alacaklı eski adi alacağını muhafaza etmekle beraber kam­biyo senedindeki alacağa da sahip olur. Şu kadar ki, kambiyo senedin­deki alacak tahsil edilince âdi alacak de sona erecektir. Fakat taraflar kam­biyo senedinin verilmesi ile âdi borcun sona ermesini kararlaştırırlarsa eski alacak sona ermiş, yerine kambiyo senedindeki alacak geçirilmiş, yani tecdit yapılmış olur (54).

Kambiyo taahhüdünün ifa yerine yüklenmesi halinde, borç yenilenmiş olur ve temel borç düşer, onun yerine kambiyo borcu geçer. Temel borçla bera­ber ona bağlı ayni ve şahsi teminatlar da son bulur. Kambiyo alacağının öden­mesi ( tahsili ) halinde, alacaklının temel alacak bakımından tam olarak tatmin olup olmadığına da bakılmaz (55).

Kambiyo taahhüdünün ifa uğruna girişilmesi halinde, tarafların yeni­leme konusunda anlaştıkları kesin bir şekilde belli değilse ya da şüpheli bir durum varsa veya bu hususta herhangi bir anlaşma ve iddia yoksa BK. md. 114/2 hükmü gereğince, kambiyo taahhüdüne ifa yerine değil ifa uğruna girilmiş ol­duğunun, temel borç ilişkisinden doğan talep hakkının ortadan kalkmayıp bu hakka paralel ve mütelâhik ( yarışan ) bir kambiyo talep hak­kının doğduğunun kabulü gerekir. Bu durumda alacaklıda iki türlü talep hakkı vardır. Fakat alt ilişkiden doğan talep hakkı, kambiyo hakkı kullanı­lıncaya kadar donmuş ve böylece vadesi, kambiyo alacağının vadesine kadar uzatılmış durumdadır (56).

Kambiyo senedi dolayısıyla, başvurma mümkün olunca, adi alacağı da talep hakkı doğar. Alacaklı bu haklardan birini veya ötekini kullanmak zo­runluluğunda değildir ve seçim yapmakta serbesttir. Fakat adi alacağı talep ederse, kambiyo senedini borçluya geri vermekle yükümlüdür (57, 58).

BK. md. 114/2'deki düzenleme, teorik olmaktan çok fiilen mevcut ih­ti­yacı karşılamak amacıyla yapılmıştır. Mevcut bir borç için kambiyo senedi düzenlendiğinde, bu, büyük bir çoğunlukla ödeme amacıyla olmaktadır. Ayrıca gözden de kaçırılmamalıdır ki, senedin verilmesiyle henüz ödeme gerçekleşmiş değildir; hattâ belki de gerçekleşmeyecektir. Bu sebeple, mev­cut borç ilişkisini sona erdirmek, özellikle, bu ilişkide alacaklı lehine tesis edilmiş teminat varsa, yerinde olmaz (59).

Alacaklı ve borçlu, aralarında aksine anlaşmış olmadıkça, asıl borç iliş­kisi, alacaklı tatmin edilinceye kadar devam eder. Kendisine ödeme ama­cıyla senet verilen alacaklıların, sık sık "Karşılığı tahsil edilmek kaydıyla" şeklinde ve benzeri bir ihtirazî kayıt koymak yoluna gittikleri görülür. Bu durumda se­nedin tamamen borcun ifası için kabul edildiği anlaşılır. Ancak böyle bir kayıt düşülmesi şart değildir. Senedin ifa yerine kaim olmak üzere verilmesi çok nadirdir. Bu bakımdan senedin böyle bir amaçla verildiğini, verenin ispat et­mesi gerekir. Bu hususun kabulü halinde borçlu artık sadece poliçeyle sorumlu tutulabilir; eski borca dayanarak talepte bulunma imkânı kalmaz (60).

Biri asıl borç münasebetinden, diğeri kambiyo münasebetinden doğan iki ayrı talep hakkının ( dolayısıyla iki ayrı borcun ) birbirine paralel ve aynı yön­deki bu durumları sebebiyle hakların telâhukundan ( yarışmasından ) söz edilir. Burada hamil alacağını dilerse kambiyo ilişkisine, dilerse asıl borç ilişkisine dayanarak talep edebilir (61). Zira her iki talep hakkının da amacı birdir ve borçlu ancak bir defa ödemekle mükelleftir. Kambiyo senedi dü­zenlenmiş olması dolayısıyla ortaya çıkan hakların telâhukunda, iki hakkın birbiriyle olan karşı­lıklı durumları şu şekilde belirtilebilir (62).

Alacaklı mevcut bir borcun ödenmesi için verilen kambiyo senedini al­dığında, işin mahiyeti icabı, alacağını ilk önce kambiyo senedine dayana­rak talep etmeyi kabullenmiş olur. Asıl borç münasebetinin vadesi, kambiyo bor­cunun vadesine kadar uzatılmış sayılır. Başka bir deyişle asıl borç müna­sebe­tine ilişkin talep hakkı, kambiyo ilişkisinden doğan talep hakkı kullanı­lıncaya kadar, yani onun vadesine kadar, donmuş vaziyettedir, kambiyo ta­ahhüdünün vadesinden önce talep olunamaz. Dolayısıyla, asıl borç ilişkisine dayanılarak yapılan bir talep veya açılan bir dava, o borç dolayısıyla bir "kambiyo senedi verilmiş olduğu" def'iyle karşılanır (63).

Kambiyo senedinin verilmesi suretiyle yapılan ödeme teşebbüsü, ala­cak­lının nihaî şekilde tatmini ile sonuçlandığı takdirde, asıl borç ilişkisi ni­hayet bulur.

Senedi alan, bu senet vasıtasıyla alacağını elde etmek imkânını bula­mazsa, senedin iadesi şartıyla, asıl borç ilişkisine yönelebilir.

 

 

 

(*) İstanbul Barosu Avukatlarından

(1) Kambiyo senetleri kıymetli evraktandır fakat her kıymetli evrak kambiyo senedi değildir. (12. HD. 20.10.1983 Tarih, E.5446, 7759 K.) Prof. Dr. Erdoğan Moroğlu, Notlu-İçtihatlı Türk Ticaret Kanunu ve İlgili Mevzuat, 6. Baskı, Filiz Kitabevi, İstanbul, 1999

(2) Kısaca TTK. olarak ifade edilecektir.

(3) Poroy / Tekinalp, Kıymetli Evrak Hukuku Esasları, 14. Baskı, Beta, İstanbul.

(4) TTK.nun 557. maddesine göre, kıymetli evraktaki hak senetten ayrı olarak dermeyan edilemez. Bu sebeple, senetlerin ihdasına ilişkin keşideci ile lehdar arasındaki hukuki ilişki senetten ayrı olarak lehdar ile keşideci arasında hüküm ifade eder. Yine 596. ve 598. maddeler hükümlerine göre, ciro suretiyle hamile bonodan doğan haklar devredilmiştir. Bunun dışında keşideci ve lehdar arasındaki hukuki ilişkiden doğan hakların devri sözkonusu olamaz. Binaenaleyh 12.12.1972 tarihli satış senedindeki muacceliyet şartından hamilin faydalanmasına hukuki imkân yoktur... Vadesi takip sırasında henüz hulûl etmemiş senetler yönünden ileri sürülen itirazın kabulü gerekir. (Y. 12. HD. Tarih, 5.7.1974, E.6367, 7002.K) Prof.Dr. Erdoğan Moroğlu, age.

(5) Poroy / Tekinalp, age.

(6) Kural olarak kişinin davranış özgürülüğü, hukuk ve genel ahlak kuralları ile sınırlıdır. Daha açık bir deyimle, Türk Hukukunun başlangıç noktası olan sözleşme özgürlüğü, ancak bu sınırlar içinde kalabildiği ölçüde gerçerlik kazanır. T.C. Anayasası'nın 40. maddesi, herkesin dilediği alanda sözleşme hürriyetine sahip olduğu ve bunun ancak kamu yararı amacı ile sınırlanabileceği yolundaki hükmü, anılan ana kuralın belirgin bir ifadesidir. İnsan kişiliğinin himayesi ile ilgili MK.nun 23.maddesinde de, aynı doğrultuda hüküm sevkedilmiştir. Kuşkusuz, bu sınırlama kişinin kendi eylemi için olduğu kadar, başkalarının dıştan eylemlerini de kapsamaktadır. Sözleşme özgürlüğünün hukuka aykırı olarak aşılması veya etkilenmesinin müeyyidesi BK.nun 19 ve 20.maddelerinde gösterilmiş ve böyle bir bağıtın hükümsüz olduğu kabul edilmiştir. Kişinin dilediği kimse ile evlenmesi, yasanın öngördüğü sınırlar içinde, temel hak ve hürriyetinin bir gereğidir. Normal ve iyi bir ortamda kızın dilediği erkekle evlenmesi, yasaların ona sağladığı temel haklardan olduğu kadar, onun evlilik yapmasına rıza göstermek baba ve ananın da görevidir. Kızın babasının evlenmeye razı olmasının karşılığı olarak ( başlık ) adı altında aldığı mal veya para, bu ölçüler içinde hukuka aykırı düşeceğinden, bunu sağlayan bağıt ve taahhütler de hükümsüz sayılmalıdır. Dairemizin kökleşmiş içtihatları da bu doğrultudadır. ( 15.11.1976 gün ve E.4887 K.4912 ). Emre yazılı senet borç ödeme vaadi niteliğinde bir yükümlülüğü ifade etmesine ve henüz ödenmemiş bulunmasına göre, BK.nun 65. maddesinin de olayda uygulama olanağı yoktur. Bu nedenlerle başlık edimine ait borç ödeme yükümlülüğü niteliğinde olan emre yazılı senedin iptali hukuk ve genel ahlak kurallarına uygun bulunduğuna göre davanın kabulü gerekirken aksine düşünce ile kanıtlanmadığından bahisle davanın reddine karar verilmesi isabetsizdir. (Y. 11. HD. Tarih, 11.2.1980, E.620, 620.K) www.kazanci. com.tr

(7) TTK.nun 557. maddesine göre kıymetli evraktaki hak senetten ayrı olarak dermeyan edilemez. 12. HD: 5.7.1974 Tarih, E.6367, 7002 K.

(8) TTK.nun 557. maddesinde kıymetli evrakta yerleşik hakkın senetten ayrı olarak dermeyan edilemeyeceğine ilişkin hüküm, senedin geçerliliğini koruduğu ve ona dayanma olanağı bulunduğu sürece temel borç ilişkisinin dava konusu yapılamayacağı anlamındadır. Çünkü, bu durumda borçlu, senedin ibrazını istemek hakkına sahiptir. (Y. 11. HD. Tarih, 25.4.1978  E.2055, 2164K.) Prof.Dr. Erdoğan Moroğlu, age.

(9) Bkz. Sahife 5

(10) Ticari senede davalı menfi tesbit davasının yasal dayanağını İİK.nun 72. maddesi oluşturmaktadır. Bu dava senet borçlusu tarafından sadece senedin lehdarı aleyhine açılabileceği gibi, yalnız hamile veya hamillere yahut da lehdar ile hamil aleyhine birlikte açılması mümkündür. Davanın sadece lehdar aleyhine açılması halinde davacı HUMK.nun 290 ve müteakip maddelerine göre senedin karşılıksız olduğunu kanıtlamakla yükümlü olduğu halde, lehdarla hamil aleyhine açılması halinde usul hükümlerine göre önce lehdara karşı senedin bedelsiz olduğunu ispat edecek, bilahare hamile karşı da bedelsiz senedin bile bile kendisinin zararına hareketle iktisap edildiğini kanıtlayacaktır ( TTK. 599). Bu aşamada iddianın yerleşmiş Yargıtay içtihatlarına göre tanıkla bile kanıtlanması mümkündür ( Bkz., Y. 11. HD. 13.5.1992 gün ve E. 1781, K. 2264; 7.10.1986 gün, E. 4559, K. 5041 ). Buna karşılık dava sadece hamil aleyhine açılırsa davacı hem usul hükümlerine göre ( HUMK. 290 ) senedin bedelsiz olduğunu ve hem de davalı hamilin bile bile kendisinin zararına hareketle senedi iktisap ettiğini kanıtlamak zorundadır. Buradan çıkan sonuç menfi tesbit davalarının kişiyi izlediğidir. Başka bir deyişle dava kimin hakkında açılmış ise, inceleme ona göre yapılmakta ve sonuçta verilen kararda sadece onun bakımından bir hüküm ifade etmektedir. Dava sonunda davacı ticari senet borçlusu haklı çıkacak olursa o senetten dolayı davalıya borçlu bulunmadığına karar verilir ve senet de sadece davalı yönünden iptal edilmiş sayılır. Yoksa davada taraf olmayan hamillerin durumunu etkilemez. Bu husus ticari senetlerin güvenli tedavül etmesinin de tabii bir sonucudur. (Y. 15. HD. Tarih, 14.9.1992, E. 620, 3977.K), www.kazanci.com.tr

(11) Bonoda şekil şartları TTK m 688'de sayılmıştır. Bunlar; "Bono"yada "Emre Muharrer Senet" ibaresi, kayıtsız şartsız bir bedel ödeme vaadi, vade, ödeme yeri, lehtar, keşide yeri ve tarihi, keşidecinin imzasıdır. Bunlardan vade ve ödeme yeri esaslı şekil şartlarından değildir. Bu zorunlu şekil şartlarının yanında seçimlik şartlarda vardır. Zorunlu şartlardan biri eksik olduğu takdirde, senedin bono niteliği kaybolur. Buna karşılık bonoya isteğe bağlı olarak, faiz bedelinin nakden yada malen alındığı veya yetkili mahkeme kayıtları da konabilir. (Y. HGK. Tarih, 9.4.2003, E. 19-290, 286.K) www.kazanci.com.tr

(12) Prof.Dr. Oğuz İmregün, Kara Ticaret Hukuku Dersleri, Filiz Kitabevi, İstanbul, 1996

(13) Prof.Dr. Fırat Öztan, Kıymetli Evrak Hukuku, 2. Baskı, Turhan Kitabevi, Ankara, 1997

(14) Prof.Dr. Oğuz İmregün, age.

(15)  Halil Can/Semih Güner, Kıymetli Evrak Hukuku, Siyasal Kitabevi, Ankara, 1999

(16) Prof. Dr. Hasan Pulaşlı, Kıymetli Evrak Hukuku, 5. Baskı, Nobel Kitabevi, İstanbul, 2001

(17) Ticari senetlerden ( kambiyo senedi ) olan bono bir mücerret kıymetli evraktır. Ancak, senedin mücerret oluşu temel bir hukuki ilişkiye dayanmayacağı anlamına gelmez. Fakat kambiyo senedi düzenlenmekle taraflar arasında temel ilişki ve kambiyo ilişkisi olmak üzere iki ayrı ilişki meydana gelmiş olur. Bu durumda, kural olarak, alacaklı hakkını dilerse temel ( asıl ) borç ilişkisine, dilerse kambiyo ilişkisine dayanarak talep edebilir. ( Hakların Telahuku-Yarışması ). (Y. 11. HD. Tarih, 22.3.1984 E. 1005, 1656.K) www.kazanci.com.tr

(18) TTK. ile benimsenen kambiyo hukuku sisteminde bononun temelinde esas borç ilişkisinin varlığı kabul edilmiştir. Keşideci ve lehdar arasında temeldeki ilişkinin kambiyo senedine dönüştürülmesi yolunda yaptıkları ek bağıt önceki alacak ve borçluluğun biçimsel açıdan yeni bir görünüme bürünmesi amacına yöneliktir. Yoksa, temeldeki borç ilişkisini sona erdirmez ve yeni den ortaya çıkarmaz. Çünkü, BK.nun 114. maddesi gereğince, mevcut bir borç için kambiyo taahhüdünde bulunmak, kural olarak tecdidi tazammun etmez. Böyle olunca, TTK.nun 557. maddesindeki ana kural dışında kalan ve senede dayanma olanağı bulunmayan istisnai hallerde alacaklı kambiyo senedini bir tarafa bırakarak esas borç ilişkisini ileri sürebileceği gibi, hem senede, hem de temel borç ilişkisine dayanmağa da hakkı vardır. Gerçekten, TTK.nun 557. maddesinde kıymetli evrakta yerleşik hakkın senetten ayrı olarak dermeyan edilemeyeceğine ilişkin hüküm, senedin geçerliliğini koruduğu ve ona dayanma olanağı bulunduğu sürece temel borç ilişkisinin dava konusu yapılamayacağı anlamındadır. Çünkü, bu durumda davalı senedin ibrazını istemek hakkına sahiptir. (11. HD. 25.4.1978 Tarih, E.2055, 2164 K.) TTK.nun 557. maddesine göre kıymetli evraktaki hak senetten ayrı olarak dermeyan edilemez. Bu sebeple, senetlerin ihdasına ilişkin keşideci ile lehdar arasındaki hukuki ilişki senetten ayrı olarak lehdar ile keşideci arasında hüküm ifade eder. (12. HD. 5.7.1974 Tarih, E.6367, 7002 K.) Prof.Dr. Erdoğan Moroğlu, age.

(19) Bono, bağımsız borç ikrarını içeren bir senettir. Bu nedenle bir illete bağlı olması gerekmez ve kural olarak ispat yükü senedin bedelsiz olduğunu savlayan tarafa aittir. Ancak, bir defa bir mal alışverişine dayandığı "malen" kaydıyla yada bir alacak borç ilişkisine dayandığı "nakten" kaydı ile senede yazılmışsa, artık buna uyulmak gerekir. Bu kayıtların aksinin savunulması senedin ta'lili ( nedene, illete bağlanması )anlamına gelir ki, böyle bir durumda kanıt yükümlülüğü yer değiştirir. Senedi talil eden, savını kanıtlamak yükümlülüğü altına girer. ( Y. 11. H.D. Tarih, 4.5.1984 E.2517, 2601.K.), www.kazanci.com.tr.

(20) TTK.nun 690. maddesi yoluyla uygulanması gerekli bu yasanın 599. maddesi hük¬münce bonodan dolayı kendisine müracaat olunan kimse, keşideci veya önceki hamillerden biriyle kendi arasında doğrudan doğruya mevcut olan münasebetlere dayanan def'ileri müracaatta bulunan hamile karşı ileri süremez. Meğerki hamil, bonoyu iktisap ederken bilerek borçlunun zararına hareket etmiş olsun. (Y. 12. HD. Tarih, 24.5.1976, E.3932, 6589.K), Corpus

(21) Prof.Dr. Fırat Öztan, age.

(22) TK.nun 697. maddesi uyarınca çekler, kanunen emre yazılı senetlerdendir. Çek, nama, emre yada hamile yazılabilir. Hamile yazılı senetlerde, hak sahipliğinin ( alacaklılık, temsil yetkisini haiz olmak ) senet vasıtasıyla ispatı, "hamile teşhis kaydı"nın sonucu olarak, yalnızca senedin ibrazı suretiyle olur. Muhatap, emre yazılı senetlerde, hamilin meşrû hamil olup olmadığını cirolar arasında bulunması gereken teselsülün tetkikiyle tespit edebilir. ( TTK. 713 ) Lehtarlardan başlıyarak son hamilde nihayet bulan cirolardan ilki lehtarın imzasını ve daha sonrakiler ise, bir evvelki cirodaki lehtarın imzasını taşımak suretiyle devam ediyorsa, ciro silsilesi muntamaz sayılır. Hamile yazılı çeklere gelince; burada muhatabın araştırma mükellefiyeti adeta kaldırılmış gibidir. TK.nun 703 maddesi hükümlerine göre hamile yazılı çek,menkul mülkiyetinde olduğu gibi tarafların anlaşmaları ve zilyetliğin devri ile bir başkasına devredilebilir. ( MK. 687 ) Hamile yazılı bir çekin cirosu esas itibariyle devri gösteren bir ispat vasıtası olarak anlam taşıyabilir fakat hakkı devredici bir fonksiyonu yoktur. Hamile yazılı çekte, hak sahipliği senedi elinde bulundurmakla tesis edildiğinden böyle bir cironun ayrıca hak sahipliğini teşhis fonksiyonu da mevcut değildir. Hamile yazılı çekteki cirolar arasındaki muntazam bir ciro zincirinin varlığı önem taşımaz. Bu gibi çeklerde mündemiç olan hak muntazam ciro zinciriyle değil, sadece, senedin verilmesiyle intikal eder. ( Prof. Dr. Fırat Öztan, Kıymetli Evrak Hukuku 2. Bası s.1148 vd.Y.12.H.D. 15.9.1992 gün E.2520, K.10324, Y.11.H.D.27.6.1994 gün E.1710, K.5517 ) (Y. HGK. Tarih, 5.6.2002, E.19-443, 474.K) www.kazanci.com.tr

(23) Prof.Dr. Oğuz İmregün, age.

(24) Poroy / Tekinalp, age.

(25) Poroy / Tekinalp, age.

(26) Bono, ödeme vaadi niteliğinde bir kambiyo senedidir. Bu nedenle bonoyu düzenleyen, asıl borçlu durumundadır ( TTK m 691/1 ). (Y. HGK. Tarih, 9.4.2003, E. 19-290, 286.K) www.kazanci.com.tr

(27) Bono ( emre muharrer senet ), mücerret borç ikrarını havi bir belge olup, lehdarının ticari defterlerinde kaydının bulunmaması, o bono ile alacaklı olunmadığını göstermeyeceği gibi, bonodan dolayı bir alacağın varlığını ispat külfetini lehdara yükleme sonucunu da doğuramaz. (Y. 19. HD. Tarih, 28.2.1996, E. 4740, 1622.K), www.kazanci.com.tr

(28) Prof.Dr. Fırat Öztan, age.

(29) Prof.Dr. Oğuz İmregün, age.

(30) Prof.Dr. Fırat Öztan, age.

(31) Karşılıksız çek keşide eden sanığın suçu işlediği tarihte onsekiz yaşını bitirmediği anlaşıldığı takdirde, kanuni mümessilinin rızası olmaksızın düzenlediği çek, TTK.nun 582. maddesi hükmüne göre geçersiz olacağından, karşılıksız çek nedeniyle mahkumiyetine hükmedilemez. (Y. 10. CD. Tarih, 7.11.1994, E.9487, 12757.K) Prof.Dr. Erdoğan Moroğlu, age.

(32) Halil Can/Semih Güner, Kıymetli Evrak Hukuku, Siyasal Kitabevi, Ankara, 1999

(33) Türk Ticaret Kanunu'nda kambiyo senetleri arasında düzenlenen çek, temel ilişkide bir sözleşmenin bulunup bulunmamasından bağımsız olarak, kambiyo hukukuna özgü borç doğuran özel bir havaledir. Hatır senetlerinde olduğu gibi, taraflar arasında herhangi bir sözleşme ilişkisinin bulunmadığı veya temelde yer alan sözleşmenin geçersiz olduğu durumlarda çek, başlı başına borç kaynağı biçiminde ortaya çıkabilmektedir. Ayrıca, haksız fiil veya sebepsiz zenginleşmeden kaynaklanan bir borç için dahi çek keşide edilebilmektedir. Çeki elinde bulunduran hamil, keşideci ile lehdar arasındaki temel ilişkiden kaynaklanan bir alacağı değil, doğrudan doğruya çekten doğan bir hakkı iktisap etmektedir. O halde, çek ilişkisi bizzat sözleşme olmadığı gibi, çekin temelinde her zaman bir sözleşme bulunması da zorunlu değildir. Temelde bir sözleşme ilişkisinin bulunduğu durumlarda ise, çekte bu ilişkiden bağımsız ve sözleşme olarak nitelendirilemeyecek bir kambiyo taahhüdü söz konusudur. Borçlu, temel ilişki ne olursa olsun borcunu ödemek için çek kullandığında, asıl borç ilişkisi dışında kambiyo ilişkisi doğmaktadır. (AYM. Tarih, 11.12.2002, E.165, 195.K), RG. Tarihi, 26.4.2003, RG. Sayısı, 25090

(34) Halil Can/Semih Güner, age.

(35) TTK.nun 690. maddesi yoluyla uygulanması gerekli aynı Kanunun 599. maddesine göre keşideci ile lehtar arasındaki kişisel ilişkiden doğan savunmaların hamile karşı ileri sürülmesi olanaksız olduğu gibi, hamilin ciroyu kötü niyetli olarak kabul ettiği de iddia ve ispat olunmadığına göre, borçlunun itirazının reddine karar verilmesi gerekirken... (Y. 12. HD. Tarih, 28.10.1980, E.6344, 7718.K) Corpus

(36) Prof.Dr. Naci Kınacıoğlu, Kıymetli Evrak Hukuku, 5. Baskı, Nobel, Ankara, 1999

(37) Prof.Dr. Naci Kınacıoğlu, age.

(38) Prof.Dr. Naci Kınacıoğlu, age.

(39)Turgut Uygur, Açıklamalı-İçtihatlı Borçlar Kanunu, I. Cilt, Seçkin Yayınevi, Ankara, 2003

(40) Prof. Dr. M. Kemal Oğuzman / Prof. Dr. M. Turgut Öz, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 2. Baskı, Filiz Kitabevi, İstanbul, 1998

(41) ... Sebebi gösterilmeyen bir borç ikrarı senedinin bedelsizliğini ileri süren borçlu önce borcun sebebini, daha sonra da bu sebebin gerçekleşmediğini veya ortadan kalktığını yazılı delille ispat etmelidir. (Y. 11. HD. Tarih, 30.4.1992, E. 7972, 5770.K)

... Sebebi gösterilmeyen bir borç ikrarı senedinin bedelsizliğini ileri süren borçlu, önce borcun sebebini, daha sonra da bu sebebin gerçekleşmediğini yazılı delille ispat etmeli, böyle bir delili yoksa hasmına bir yemin teklif etmelidir. (Y. 11. HD. Tarih. 12.2.1991, E.5810, 868.K)

... Olumsuz tespit davasında, kural olarak ispat yükü senedin bedelsiz olduğunu iddia eden davacı tarafa aittir. Ancak, dava konusu, 18.7.1990 vadeli senedin düzenlenme sebebi "malen" olduğu hâlde, davalı senedin, davacının "borç" olarak aldığı para karşılığında düzenlenmiş senet olduğunu açıklamak suretiyle senedi "talil" etmiş olduğundan, ispat külfeti yer değiştirmiştir. Başka bir anlatımla, bu durumda borç para verdiğini davalının kanıtlaması gerekir. (Y. 19. DH. Tarih, 24.9.1992, E.8082, 4430.K) Turgut Uygur, age.

(42) Borç ikrarını mutazammın beyyine aleyhine delil ikamesi caiz olup, ancak ikrarda borcun sebebi musarrah ise, müddeialeyh bu sebebin tahakkuk etmediğini ispat edebilir. Eğer borcun sebebi tayin olunmamış ise, müddeialeyh evvela ikrarın bir sebebi muayyeni bulunduğunu, saniyen bu sebebin tahakkuk etmediğini ispat hakkını haizdir. Şu hâle göre, senede müstenit iddiaya karşı yukarıda yazılı def'i dermeyan edip bu def'ini alelusul ispat edemeyen müddeialeyhin hasmına bir yemin teklifine hakkı olduğu ekseriyetle takarrür etmiştir. (YİBK., Tarih, 12.4.1933, E.30, 6.K) Turgut Uygur, age.

(43) Prof. Dr. M. Kemal Oğuzman / Prof. Dr. M. Turgut Öz, age.

(44) Prof. Dr. Naci Kınacıoğlu, age.

(45) Bono arkasındaki ciro zinciri incelendiğinde, bono lehtarı E'in cirosunun bulunmadığı açıkça belli olmaktadır. Diğer bir deyişle, bir kambiyo senedi olan bono, lehtarı tarafından tedavüle arz edilmiş değildir. Yine, TTK.nun 690 ncı maddesi hükmü yollaması ile bonolarda da uygulanması gereken aynı Yasanın 598 nci maddesi hükmü uyarınca son hamil, ancak kendi hakkı müteselsil ve birbirine bağlı cirolardan anlaşıldığı takdirde bonodan kaynaklanan tüm hakları kullanabilecek yetkili hamil sayılabilir. O halde, mahkemece de kısaca değinildiği gibi, ciro kopukluğu halinde ve dava konusu olayda olduğu gibi, tedavüle yasaya uygun bir şekilde arz edilmemiş bonoda davacının yetkili hamil bulunmadığı açıkça bellidir. Davacı vekili, her ne kadar yargılama sırasında ve temyiz dilekçesinde ciro kopukluğundan sonraki cirantalara müvekkilinin başvurabileceğini ileri sürmekte ise de, imzaların istiklali prensibi olarak ifade edilen ve TTK.nun 589 ncu maddesinde ifadesini bulan bu ilke, ancak ciro zincirinin şeklen tam olarak gözüktüğü ve fakat bu imzalardan birinin veya bir kaçının sahte imza ve ehliyetsiz kimselerin imzasını taşıması ve fakat bu hususların hamil tarafından bilinmemesi hallerinde uygulanması mümkün bulunduğundan, davacı vekilinin bu yöne ilişen temyiz itirazları da yerinde görülmemiştir. (Y. 11. HD. Ta¬rih, 24.6.1999, E.3636, 5724.K), www.kazanci.com.tr

(46) Prof. Dr. Naci Kınacıoğlu, age.

(47) Prof. Dr. Fırat Öztan, age.

(48) Davacı, dava dilekçesinde kambiyo senedine değil, açıkça ödünç ( karz ) sözleşmesine dayanmış ve bonoyu ödünç ilişkisinin delili olarak göstermiştir. Her ne kadar kararda davacının sözleşmeye dayanmadığı yazılı ise de 17.9.1976 günlü ara kararında davacının sözleşmeye dayandığı ve bu sözleşmeyi ispat edecek belgesi bulunmadığından davalıya yemin teklifine hakkı olduğu mahkemece kabul edilmiştir. Ödünç, Borçlar Kanununun düzenlediği sözleşme türlerinden biridir. Ticari senetlerde keşideci ile lehdar arasında Ticari senet ilişkisinden önce kural olarak bir asıl borç ilişkisi bulunur ( Ödünç, satış vesaire gibi ). Asıl borç ilişkisinin kurulmasından sonra veya borç ilişkisi kurulurken bir Ticari senet düzenlenmiş olması Borçlar Kanununun 114. maddesinde sözü edilen yenileme ( tecdit ) anlamına gelmez. Kambiyo taahhüdünde bulunmakla asıl borç ilişkisinin düşmesi ancak bu hususun senette açıkça yazılmış olması ile mümkündür. Olayımızda böyle bir açıklama bulunmamaktadır. O halde davacı ile davalı arasında biri asıl borç ( ödünç sözleşmesi ), diğeri Ticari senet olmak üzere iki hukuki ilişki mevcuttur. Burada hakların telahuku söz konusu olup alacaklı birbirinden ayrı olan bu haklardan birisini kullanmakta serbesttir. Davacı bu haklardan sözleşme ( ödünç ) ilişkisine dayanmıştır. Asıl borç ilişkisine dayanılan hallerde o ilişkiye ait zamanaşımı uygulanmak gerektir. Davada dayanılan ödünç sözleşmesi on yıllık zamanaşımına tabi olduğundan olayda zamanaşımı sözkonusu olamaz. Öte yandan kambiyo senedi alacağının zamanaşımına uğraması hakkı büsbütün ortadan kaldırmaz. Temel ilişkiye ve gerektiğinde Türk Ticaret Kanununun 644. maddesindeki sebepsiz zenginleşme kurallarına dayanılabilir ve zamanaşımına uğramış alacağa delil olarak ibraz edilebilir. ( Bakınız: Prof. Dr. Yaşar Karayalçın, Ticaret Hukuku - Ticari Senetler - 1970 baskı sahife 57-58 ve 259-260, Prof. Dr. Hayri Domaniç - Kıymetli Evrak Hukuku 1975 baskısı, sahife 338 ). Davanın delili olarak ibraz edilen bonoda ( bedeli nakten ) alınmıştır, denilmektedir. Davacı ödünç verdiğini ileri sürdüğüne göre bu bono iddianın ispatına yeterli yazılı bir belgedir. Davacıdan başka bir delil istenmesine ve davalıya yemin teklifine gerek yoktur. Yargıtay Özel Dairelerinin Kökleşmiş İçtihadı ve Hukuk Genel Kurulunun 6.12.1969 gün ve T/1131 E., 860 K. sayılı kararı da bu doğrultudadır. (Y. 13. HD. Tarih, 31.3.1977, E.1254, 1836.K), www.kazanci.com.tr

(49) Yerleşik Yargıtay İnançlarında kabul edildiği gibi, bonolara özgü seçimlik unsurlardan biri de, temel borç ilişkisinden kaynaklanan borcun dayandığı nedenin gösterilmesine yönelik "bedel kaydı"dır. Temel borç ilişkisinin bir sözcükle senede yansıtılması, senedin bono niteliğini etkilemez. Bu tür kayıtlar, bonoyu düzenleyenin, "lehtardan karşı edimi aldığını" belirtmeğe yarar. Kambiyo hukuku yönünden önemi yoktur. Bedel kayıtları daha çok bonoyu düzenleyenle, lehtar arasındaki iç ilişki yönünden ve ispat konusunda (HUMK.md.290) önem kazanır ve kişisel defi nedenlerinin varlığının kanıtlanmasını kolaylaştırır. Sözü edilen kayıtlar özel¬likle ispat hukuku açısından ilgilileri bağlayıcı niteliktedir. Bedel kaydı içeren bononun lehtarı, artık senedin "kayıtsız ve koşulsuz bir borç ikrarı olduğu" yolundaki soyutluk kuralına dayanamayacaktır. (Y.11.H.D.7/10/1982 gün ve 1982/4034-3688 sayılı ilamı). Borç ikrarını içeren bir belge aleyhine kanıt sunulabilir. Ancak; ikrar borcun nedenini içeriyorsa, sadece bu nedenin gerçekleşmediğinin kanıtlanması gerekir (Y.İBK. 12/4/1933 gün ve 1933/30-6 sayılı ilamı). Bono, bağımsız borç ikrarını içeren bir senettir. Bu nedenle bir illete bağlı olması gerekmez ve kural olarak ispat yükü senedin bedelsiz olduğunu savlayan tarafa aittir. Ancak, bir defa bir mal alışve¬rişine dayandığı "malen" kaydıyla yada bir alacak borç ilişkisine dayandığı "nakden" kaydı ile senede yazılmışsa, artık buna uyulmak gerekir. Bu kayıtların aksinin savunulması senedin ta'lili (nedene, illete bağlanması) anlamına gelir ki, böyle bir durumda kanıt yükümlülüğü yer değiştirir. Senedi talil eden, savını kanıtlamak yükümlülüğü altına girer. (Y. 11. H.D. 4/5/1984 gün 1984/2517-2601 sayılı ilamı). Senette borcun nedeni "mal" yada "nakit" olarak belirtilmişse, davacının yazılı borç sebebine dayanmaya hakkı olacağından, ispat yükü bunun aksini ileri süren tarafa ait olacaktır. Eğer yanlardan biri senet metninde yazılı kaydın doğru olmadığını söylüyorsa, lehine olan senet karinesi çürümüş sayılacak, bunun sonucu olarak da, iddiası paralelinde ispat yükünüde üstlenecektir. Buna senedin ta'lili denmektedir. Bu anlamda ta'lil senet metninde açıklanan düzenleme (ihdas) nedenine aykırı beyanda bulunma anlamına gelir. "Malen" ibaresi bulunan bir bonoda malın teslim alındığı, borçlu tarafından ikrar edilmiştir. Alacaklının teslim ettiğini kanıtlamak yükümlülüğü yoktur. Yazılı ikrarın aksini diğer bir deyişle, malın teslim edilmediğini borçlu kanıtlamak yükümlülüğündedir.(Yargıtay Ticaret Dairesinin 10.4.1967 gün 558-1967 sayılı ilamı ve 23.11.1970 gün ve 2787-4659 sayılı ilamı, 11.H.D.nin 22/3/1983 gün ve 1983/772-1384 sayılı ilamı). Borçlu bonodaki "bedeli malen almıştır" kaydına rağmen bononun iptalini ister ve alacaklı bedelin mal olarak verilmediğini kabul, fakat nakden verildiğini iddia edecek olursa ispat külfeti hangi tarafa ait olacaktır? Eş söyleyişle alacaklı mı borçluya nakit verdiğini, yoksa borçlu mu alacaklıdan nakit almadığını kanıtlayacaktır. Bu ispat hangi koşullarda olacaktır? Mal kaydı bulunan bonoda borçlu alacaklıdan mal almadığını iddia, alacaklıda borçluya mal vermediğini kabul ederse borçlunun iddiası sabit olmuştur. Alacaklının başka bir iddiası varsa, diğer bir deyişle alacağının bir alacak borç ilişkisine dayandığını iddia ediyorsa bunu ispatlamak yükümlülüğündedir. (Dr. Fadıl Cerrahoğlu Hukuki Bahisler Bononun Temel İlişki Açısından Delil Niteliği ve Bonoda Bedel Kaydı makalesi, İstanbul Ticaret Odası Ga¬zetesi 7 Nisan 1972 s.8) Yargıtay'ın yerleşik görüşü de bu yöndedir (19.H.D. 14.4.1992 gün ve 1992/8081-4430 sayılı ilamı, Y.11.H.D.nin 21.12.1983 gün ve 1983/5668-5790 sayılı ilamı. 11 HD. 16.6.1983 gün ve 1983/3004-3130 sayılı ilamı). Somut olayda dosya kapsamından anlaşıldığına göre; taraflar arasında süregelen ticari ilişkide davalı satıcı hiçbir bedel almadan davacı alıcıya mal göndermekte, alıcı, fatura düzenlenip para ödeninceye kadar geçen süre içinde geçerli olmak üzere, teslim aldığı malların bedeline mahsuben avans olmak üzere, satıcıya (davalı-alacaklıya) bir bono düzenleyip vermekte, fatura d&