Resmi Vasiyetname Nedir, Nasıl Yapılır?
Resmî vasiyetname, iki tanığın katılmasıyla resmî memur tarafından düzenlenir. Resmî memur, sulh hâkimi, noter veya kanunla kendisine bu yetki verilmiş diğer bir görevli olabilir. Mirasbırakan, arzularını resmî memura bildirir. Bunun üzerine memur, vasiyetnameyi yazar veya yazdırır ve okuması için mirasbırakana verir. Vasiyetname, mirasbırakan tarafından okunup imzalanır. Memur, vasiyetnameyi tarih koyarak imzalar[1].
Vasiyetnameye tarih ve imza konulduktan hemen sonra mirasbırakan, vasiyetnameyi okuduğunu, bunun son arzularını içerdiğini memurun huzurunda iki tanığa beyan eder[2].
Tanıklar, bu beyanın kendi önlerinde yapıldığını ve mirasbırakanı tasarrufa ehil gördüklerini vasiyetnameye yazarak veya yazdırarak altını imzalarlar[3].
Vasiyetname içeriğinin tanıklara bildirilmesi zorunlu değildir.
Mirasbırakan vasiyetnameyi bizzat okuyamaz veya imzalayamazsa, memur vasiyetnameyi iki tanığın önünde ona okur ve bunun üzerine mirasbırakan vasiyetnamenin son arzularını içerdiğini beyan eder. Bu durumda tanıklar, hem mirasbırakanın beyanının kendi önlerinde yapıldığını ve onu tasarrufa ehil gördüklerini; hem vasiyetnamenin kendi önlerinde memur tarafından mirasbırakana okunduğunu ve onun vasiyetnamenin son arzularını içerdiğini beyan ettiğini vasiyetnameye yazarak veya yazdırarak altını imzalarlar[4].
Fiil ehliyeti bulunmayanlar, bir ceza mahkemesi kararıyla kamu hizmetinden yasaklılar, okuryazar olmayanlar, mirasbırakanın eşi, üstsoy ve altsoy kan hısımları, kardeşleri ve bu kişilerin eşleri, resmî vasiyetnamenin düzenlenmesine memur veya tanık olarak katılamazlar.
Resmî vasiyetnamenin düzenlenmesine katılan memura ve tanıklara, bunların üstsoy ve altsoy kan hısımlarına, kardeşlerine ve bu kişilerin eşlerine o vasiyetname ile kazandırmada bulunulamaz.
Resmî vasiyetnameyi düzenleyen memur, vasiyetnamenin aslını saklamakla yükümlüdür.
[1] DAVA: Esas ve birleşen dava dilekçelerinde vasiyetnamenin iptali istenilmiştir. Mahkemece davanın ve birleşen davanın reddi cihetine gidilmiş, hüküm davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
KARAR: Birleşen her iki davada da, mirasbırakan tarafından 27.12.2001 tarihinde Tarsus 4. Noterliğinde düzenlenen vasiyetnamenin mirasbırakan H. T.'ın ehliyetsizliği, tehdit ve zorlamayla yapıldığı, okuma yazma bilmeyen murise ait vasiyetnamenin şekil şartlarına aykırı olduğu, noter imzasının bulunmadığı ileri sürülerek iptali istenilmiş, mahkemece, istemin reddine karar verilmiş. Dairemizin 2009/13844-14561 Sayılı kararıyla eksik araştırma sebebiyle bozulmuştur. Mahkemece bozmaya uyulmuş, tanık noter başkatibi S. S. davaya konu vasiyetnameyi kendisinin düzenlediğini ve bu sebeple kendisinin onayladığını beyan etmekle davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
T.M.K. 533-534. maddelerine göre: Mirasbırakan, arzularını resmi memura bildirir. Bunun üzerine memur, vasiyetnameyi yazar veya yazdırır ve okuması için mirasbırakana verir. Vasiyetname, mirasbırakan tarafından okunup imzalanır. Memur, vasiyetnameyi tarih koyarak imzalar. Vasiyetnameye tarih ve imza konulduktan hemen sonra mirasbırakan, vasiyetnameyi okuduğunu, bunun son arzularını içerdiğini memurun huzurunda iki tanığa beyan eder. Tanıklar, bu beyanın kendi önlerinde yapıldığını ve mirasbırakanı tasarrufa ehil gördüklerini vasiyetnameye yazarak veya yazdırarak altını imzalarlar.
Görüldüğü gibi resmi vasiyetname düzenlenmesi yasada sıkı şekil şartlarına bağlanmış olup, bu maddeler kamu düzenine ilişkindir. Bu sebeple resmi vasiyetnamede düzenlenmesine iştirak eden kişilerin kimliği önem taşıdığı gibi, kanun, bazı işlemlerinde bizzat resmi memur tarafından yapılmasını emretmiştir. Söz konusu kişinin bu işle vazifeli resmi memur olup olmadığı, engelinin ( T.M.K.md.536) bulunup bulunmadığı kimliğinin tereddüt yaratmayacak bir biçimde belli olmasına bağlıdır. Resmi memurun yaptığı işlemler tevsik işlemi olduğu için baştan itibaren aynı memur tarafından yapılması ve son imza işleminin de beyanı alan, okuyan ve vasiyetçiyle şahit sözlerini dinleyen, yazdıran memur tarafından yapılması zorunludur. Bu yön işlemlerde birlik prensibinin ( 2.HD.12.11.1965, 3008/5432 Sayılı kararı) zaruri bir sonucu olmaktadır.
Somut olayda, söz konusu vasiyetname düzenlenirken vasiyetname içeriğinde gerekli olan bütün yerlerde Tarsus 4. Noteri F. K. ismi yazılmıştır. Ancak onay işlemleri. Noter vekili Başkatibi S. S. adına kaşe basılarak onun imzasıyla yapılmıştır.
Bu hal söz konusu vasiyetnameyi düzenleyen kişinin kimliği hakkında tereddütler yaratmaktadır. Böyle olunca takriri alanın ve düzenleme yapanın Noter F. K. olduğunu kabul etmek zarureti ortaya çıkmakta olup söz konusu kişinin imzasını muhtevi olmayan belgeyi de resmi vasiyetname olarak nitelemek doğru olmaz. Şu halde yasaya uygun düzenlenmeyen belge bütünlüğü çelişkili vasiyetname şekil şartlarını taşımadığından davanın kabulü gerekirken reddi usul ve kanuna aykırıdır.
SONUÇ: Bu itibarla yukarda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu sebeplerle yerinde olduğundan kabulüyle hükmün H.U.M.K.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istenmesi halinde temyiz edene iadesine, 03.11.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. 3. HUKUK DAİRESİ E. 2011/6433 K. 2011/17282 T. 3.11.2011
DAVA: Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle evrak okunup, gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR: Vasiyet resmi senet ile veya vasiyet eden kimsenin el yazısı ile yapılabileceği gibi sözlü dahi yapılabilir ( TMK. mad. 531 ). Resmi vasiyet senedi, iki tanık huzurunda sulh hakimi, noter yahut kanun en bu husus ile tavzif edilen memur tarafından tanzim edilir ( TMK. mad. 532 ). Vasiyet eden kimse, arzularını resmi memura takrir edip onun tarafından yazıldıktan veya yazdırıldıktan sonra okuması için kendisine verilir ( TMK. mad. 533 ). Vasiyet eden kimse vasiyetnameyi okuyamaz ve imza edemez ise resmi memur tanıklar huzurunda vasiyetnameyi kendisine okur. Vasiyetçi vasiyetnamenin son arzularını içerdiğini beyan eder ( TMK. mad. 535 ). Vasiyetname vasiyet eden kimse tarafından okunur ve imza olunduktan sonra resmi memur tarafından tarih yazılarak imzalanır ( TMK. mad. 533 ).
Görüldüğü gibi resmi vasiyetname düzenlenmesine iştirak eden kişilerin kimliği önem taşıdığı gibi, kanun, bazı işlemlerinde bizzat resmi memur tarafından yapılmasını emretmiştir. Söz konusu kişinin bu işle görevli resmi memur olup olmadığı, engelinin ( TMK. mad. 536 ) bulunup bulunmadığı kimliğinin tereddüt yaratmayacak bir biçimde belli olmasına bağlıdır. Resmi memurun yaptığı işlemler tevsik işlemi olduğu için baştan itibaren aynı memur tarafından yapılması ve son imza işleminin de tahriri alan, okuyan ve vasiyetçi ile tanık sözlerini dinleyen, yazdıran memur tarafından yapılması zorunludur. Bu yön işlemlerde birlik prensibinin ( Y.2.HD. 12.11.1965 gün 3008/5432 sayılı kararı ) zaruri bir sonucu olmaktadır. Öte yandan noterlik işlemlerinde, ilgilinin imzasının ve noterin onayını taşımayan çıkıntılar geçerli değildir. Çıkıntılar el yazısı ile yapılamaz ( Noterlik Kanunu mad. 81 ).
Söz konusu vasiyetname düzenlenirken gerekli olan bütün yerlerde ç. Birinci Noteri A.T'nin ismi yazılmıştır. Ancak birinci sahifenin başında yer alan bu isim ikinci sahifede imza mahallindeki isim altında "vekili O.Ş.'nin" kaşesinin basıldığı ve onun tarafından imzalandığı görülmektedir.
Bu hal söz konusu vasiyetnameyi düzenleyen kişinin kimliği hakkında tereddütler yaratmaktadır. İkinci sayfadaki onayın Noter A.T.'ye ait olmadığından yukarıda açıklanan kural uyarınca geçerli değildir.
Böyle olunca takriri alanın ve düzenleme yapanın N.A.T. olduğunu kabul etmek zarureti ortaya çıkmakta olup söz konusu kişinin imzasını muhtevi olmayan belgeyi de resmi vasiyetname olarak nitelemek doğru olmaz. Şu halde davanın kabulü gerekirken reddi usul ve kanuna aykırıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 18.07.2005 gününde oybirliğiyle karar verildi. 2. HUKUK DAİRESİ E. 2005/8654 K. 2005/11578 T. 18.7.2005
[2] DAVA: Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen hüküm temyizen müdafaa icrası suretiyle tetkiki istenilmekle duruşma için tayin olunan 15.01.2008 günü Abdullah ve Ark. Vekili geldi. Karşı taraf tebligata rağmen gelmedi. Zühal vekili mazeret dilekçesi verdiği görüldü. Murat'ın tebligatı Tebligat Kanunu'nun 21. maddesine göre tebliğ edildiği, komşusunun imzasının bulunmadığı, usulsüz olduğu görüldü. Av. VK'ya soruldu. "Biz murafaa talebimizden vazgeçiyoruz" dedi. Beyanı okundu, imzası alındı. Vazgeçme nedeniyle murafaa isteği reddedilerek dosya üzerinde inceleme yapılmasına karar verildi. Bugün dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR: Vasiyetname 29.04.1998 tarihinde resmi memur tarafından düzenlenmiştir.
Vasiyetnamenin düzenlendiği tarihte düzenlenmesinden önce Türkiye Kızılay Derneği Üsküdar Şubesi'nden alınan Ruh ve Sinir Hastalıkları Uzmanı tarafından tanzim edilen 29.04.1998 tarihli 480 protokol numaralı raporda; "vasiyetçinin lenf kanseri olduğu ve konuşamadığı sorulara yazılı yanıt verebildiği" bildirilmiştir. Hal böyle iken resmi memurun, vasiyetçinin son arzularının kendisine sözlü olarak beyan etmiş gibi vasiyetname düzenlendiği görülmektedir.
Vasiyetçinin notere gelmeden vasiyet edeceği hususları bir kâğıda not ettirmiş olması, dairede, buna uygun düzenlenen vasiyetnamenin geçerliliğine engel bir sebep oluşturmaz. Ancak, kâğıda yazılanların tamamının vasiyetnamenin baş tarafına geçirildikten sonra kendisine tanıklar önünde okunup içindekilerini onaylamış olması gerekir. Düzenlenen vasiyetname açıklanan hususları gösterir nitelikte değildir. O halde, lenf kanseri olması ve şua tedavisi görmesi sebebiyle vasiyetnamenin düzenlendiği tarihte konuşamadığı, sorulan sorulara yazı ile yanıt verebildiği tıbben belirlenen vasiyetçinin, son arzularını resmi memura sözlü olarak takrir etmiş gibi vasiyetname düzenlenmesi yasaya aykırı olup düzenlenen vasiyetnameyi geçersiz kılar. Bu itibarla vasiyetnamenin iptali gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır.
SONUÇ: Hükmün yukarıda gösterilen sebeple BOZULMASINA, bozma sebeplerine göre davacıların tenkise ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, iş bu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 21.07.2008 gününde oybirliğiyle karar verildi. 2. HUKUK DAİRESİ E. 2008/11440 K. 2008/10969 T. 21.7.2008
[3] DAVA: Dava dilekçesinde vasiyetnamenin iptali istenilmiştir. Mahkemece davanın kabulüne dair verilen hükmün temyiz incelemesinin duruşmalı olarak yapılması davalı vekili ve olunan tarafından istenilmekle; taraflara yapılan tebligat üzerine duruşma için tayin olunan günde temyiz eden davalı vekili geldi. Aleyhine temyiz olunan Davacı Hazine vekili ile ihbar olunan E.B. geldiler. Gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendikten sonra işin incelenerek karara bağlanması için saat 14.00'e bırakılması uygun görüldüğünden, belli saatte dosyadaki bütün kağıtlar okunarak, Tetkik Hakimi’nin açıklamaları dinlenip, gereği düşünüldü:
KARAR: Davacı ( Maliye Hazinesi ) vekili, dava dilekçesinde; miras bırakanın, mirasçısı bulunmadığından mirasın hazineye kaldığını; 08.06.2006 tarihinde vefat eden miras bırakanın, düzenlediği 28.12.1999 tarihli vasiyetnamesi ile davalı R.A.'ı atanmış mirasçı tayin ettiğini; ancak, vasiyetnamenin usulüne uygun düzenlenmediğini; zira, şahitlerin beyanlarında eksiklik bulunduğunu, bu nedenle şekil yönünden geçersiz olduğunu iddia ederek; vasiyetnamenin iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde; vasiyetnamede şekil eksikliğinin olmadığını, miras bırakanın gerçek iradesine uygun noterlikçe düzenlenmiş bir vasiyetname bulunduğunu savunarak; davanın reddini istemiştir.
Mahkemece; “... vasiyetçi A.K.'ın son arzularını içeren 28.12.1999 tarihli resmi vasiyetnamede şahit beyanlarına ilişkin kısımda; tanıkların vasiyetçinin kimlik ve kişiliğine ve vasiyetnamenin vasiyetçinin isteklerine uygun olarak yazıldığına tanıklık ettiklerini, ancak vasiyetçiyi tasarrufa ehil gördüklerine dair bir açıklamaları olmadığı, tanıkların vasiyetçiyi tasarrufa ehil gördüklerinin Şerhte yazılmamış olmasının vasiyetnamenin iptalini gerektiren bir şekil eksikliği niteliğinde olduğu, gerekçesiyle” davanın kabulü ile vasiyetnamenin iptaline karar verilmiş, hüküm davalı vekili ve ihbar olunan tarafından süresinde temyiz edilmiştir.
Dava konusu 28.12.1999 tarihli vasiyetnamede “... verilen bu takriri ben yeminli noter istek gibi bir asıl üç nüsha olarak tanzim ettim. İlgiliye ve tanıklara ayrı ayrı verdim okudular, ilgiliye ve tanıklara hukuki kelimelerini izah ettim. İlgili tanıklar huzurunda gerçek arzularına uygun olarak yazıldığını beyan etti. Tanıklarda ilgilinin kimlik, kişilik ve beyanına tanıklık ettiklerini bildirmeleri üzerine altını hep birlikte imzaladık, mühürledim.” ifadelerinin yer aldığı görülmüştür.
Ölüme bağlı tasarrufların ne şekilde düzenleneceği TMK.’nun 531 ve devamı maddelerinde hükme kapanmıştır. Kanunun 534. maddesinde; “Vasiyetnameye tarih ve imza konulduktan hemen sonra mirasbırakan, vasiyetnameyi okuduğunu, bunun son arzularını içerdiğini memurun huzurunda iki tanığa beyan eder.
Tanıklar, bu beyanın kendi önlerinde yapıldığını ve mirasbırakanı tasarrufa ehil gördüklerini vasiyetnameye yazarak veya yazdırarak altını imzalarlar.
Vasiyetname içeriğinin tanıklara bildirilmesi zorunlu değildir.” hükmüne yer verilmiştir.
TMK'nun 534. maddesindeki öngörülen ilkeler geçerlilik şartıdır. Bunlardan birinin eksikliği vasiyetnameyi geçersiz kılar. Bununla birlikte, vasiyetnamenin yorumunda murisin iradesini ayakta tutacak bir yol izlenmelidir. Vasiyetin mümkün olduğu kadar ayakta tutulması aynı zamanda vasiyetçinin iradesine duyulan saygınında açık bir ifadesi olacaktır.
TMK'nun 1. maddesi, “Kanun, sözüyle ve özüyle değindiği bütün konularda uygulanır” hükmünü içermektedir.
Dava konusu olayda uyuşmazlık; vasiyetname düzenlenirken tanıklara ilişkin kanun metninde geçen “miras bırakanı tasarrufa ehil gördüklerini” ifadesinin söz olarak aynen yazılmamış olmasının şekil eksikliği olarak nitelendirilip nitelendirilmeyeceği hususundadır.
Vasiyetname bütün olarak incelendiğinde; miras bırakanın, kanunen bu işlemi yapma yeteneğinin bulunduğu noter tarafından ifade edilmiş; ayrıca, T.C. Sağlık Bakanlığı Taksim Hastanesi’nin 28.12.1999 tarih ve 2963 nolu kurul raporunu da ibraz ettiği vasiyetnameye dercedilmiştir. Vasiyetnameye tarih ve imza konulduktan hemen sonra da “Noter tarafından vasiyetçinin isteklerine uygun olarak yazıldığına ve okunup anlatıldığına ve ilgilinin kimlik, kişilik ve beyanını tanıklık ederiz” ifadesinin yazılıp tanıklarca imza edildiğine yer verildiği anlaşılmıştır.
Tanıkların beyanlarında geçen “Kişilik” kavramının irdelenmesinde fayda mülahaza edilmiştir. TMK'nun Birinci Kitabı “Kişiler Hukuku” nu oluşturmaktadır. Birinci bölümü ise “Kişilik” başlığını taşımaktadır. “Kişilik” başlığını taşıyan birinci ayrımda kişilere tanınan hak ve fiil ehliyetleri, hısımlık, yerleşim yeri, kişiliğin korunması, kişiliğin başlangıcı ve sonu gibi konular düzenlenmiştir. Kanunun 8. maddesi hak ehliyetini, 9 ve devamı maddeleri ise fiil ehliyetini düzenlemektedir. Kişiliğin Korunması başlığı altında yer alan 23. maddesinde de “Kimse, hak ve fiil ehliyetlerinden kısmen de olsa vazgeçemez” hükmüne yer verilmiş bulunmaktadır.
Bu durumda, vasiyetnamede geçen “Kişilik” kavramının aynı zamanda “534. maddede geçen; miras bırakanı tasarrufa ehil gördüklerini” ifadesini de kapsadığını (geniş manada bu ifadeyi de içerdiğini) kabul etmek gerekmektedir. Aksi takdirde, sadece sözle yetinmek, kanunun özünü unutmak anlamına gelir ki, bu durum miras bırakanın gerçek iradesinin ayakta tutulması ilkesiyle de bağdaşmaz.
Mahkemece, vasiyetname bir bütün olarak değerlendirilip, tanıklarla ilgili beyan edilen ifadenin özü itibariyle kanunun aradığı şekil şartlarına uygun olduğu düşünülmeksizin, yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde vasiyetnamenin iptaline karar verilmiş olması doğru görülmemiş bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar göz önünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.’nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, Yargıtay duruşmasında vekille temsil edilen davacı taraf için duruşma tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi Hükümlerine göre takdir edilen 750 TL vekâlet ücretinin davalıdan alınıp davacı tarafa verilmesine ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 28.09.2010 tarihinde oybirliği ile karar verildi. 3. HUKUK DAİRESİ E. 2010/7829 K. 2010/15359 T. 28.9.2010
[4] DAVA: Dava dilekçesinde vasiyetnamenin iptali istenilmiştir. Mahkemece davanın reddine dair verilen hükmün temyiz incelemesinin duruşmalı olarak yapılması davalar vekili tarafından istenilmekle; taraflara yapılan tebligat üzerine duruşma için tayin olunan günde temyiz eden davacılar vekili geldi. Aleyhine temyiz olunan davalı vekili geldi. Gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendikten sonra işin incelenerek karara bağlanması için saat 14.00'e bırakılması uygun görüldüğünden belli saatte dosyadaki bütün kağıtlar okunarak, Tetkik Hakimi’nin açıklamaları dinlenip, gereği düşünüldü:
KARAR: Davacılar vekili dilekçesinde; müvekkillerinin, vasiyetçinin mirasçıları olan kardeşleri olduğunu; murisin Tekirdağ 1.’nci Noterliğinin 22.05.2003 tarih, 6129 Yevmiye Nolu vasiyetnamesi ile, vasiyete konu taşınmazlarını ve banka hesaplarındaki paralarının tamamını davalı ( yeğeni ) H.'a vasiyet ettiğini; vasiyetçinin okur yazar olmadığını, bu durumda dava konusu vasiyetnamenin kanunun aradığı şekil şartlarını taşımazı gerektiğini; oysa vasiyetnamenin noter tarafından vasiyetçiye okunduğu belirtilmediği gibi, vasiyetnamede; şahitlerin, vasiyetname metninin kendileri önünde resmi memur tarafından vasiyetçiye okunduğu hususunda beyanlarının da bulunmadığı; bu nedenle, vasiyetnamenin şekil şartlarına uygun olmadığını; ayrıca vasiyetçinin yaşlı olup vasiyetname yapma ehliyetinin de bulunmadığını iddia ederek; vasiyetnamenin iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Mahkemece; vasiyetnamenin yapılış şekli, içeriği ve tanık beyanları vasiyetçinin vasiyetinin kendi iradesi ile düzenlendiğini yansıttığından bahisle, davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacılar vekili tarafından süresinde temyiz edilmiştir.
Miras bırakanın okuryazar olmadığı anlaşılmaktadır. Bu durumda, vasiyetçinin, düzenlenen vasiyetnamenin son arzularına uygun olduğunu beyan etmesi yeterli değildir. Tanıkların da, vasiyetçinin kendi önlerinde beyanda bulunduğunu ve onu tasarrufa ehil gördüklerini ifade edip, bu sözlerin yazılması ile de yetinilmeyip vasiyetnamenin kendi yanlarında resmi memur tarafından vasiyetçiye okunduğunu ve onun vasiyetnamenin son arzularını içerdiğini beyan ettiğini de belirtmeleri ve bu beyanlarının altını imzalamaları gerekmektedir. TMK.’nun 535. maddesindeki öngörülen ilkeler geçerlilik şartıdır. Bunlardan birinin eksikliği vasiyetnameyi geçersiz kılar. Tanıkların, vasiyetnamenin vasiyetçiye kendi yanlarında resmi memur tarafından okunduğuna ilişkin bir beyanları bulunmamaktadır. Aksine, okuryazar olmayan vasiyetçinin vasiyetnameyi kendisinin okuduğu ifade edilmektedir.
Dava konusu vasiyetname kanunda açıklanan şekil kurallarına uygun olarak yapılmamıştır. O halde, vasiyetnamenin iptaline karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar göz önünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.’nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, Yargıtay duruşmasında vekille temsil edilen davacı taraf için duruşma tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi hükümlerine göre takdir edilen 750 TL vekalet ücretinin davalıdan alınıp davacı tarafa verilmesine, ve peşin alınan temyiz harcının istek; halinde temyiz edene iadesine, 27.04.2010 tarihinde oybirliği ile karar verildi.