Tasarı Üzerine Yapılan Görüşmeler

Türkiye Büyük Millet Meclisi

Genel Kurul Tutanağı

24. Dönem 2. Yasama Yılı

75. Birleşim 07/Mart /2012 Çarşamba

 

MHP GRUBU ADINA

RUHSAR DEMİREL (Eskişehir)

 

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Ancak bir sitemimi ifade etmek istiyorum. Böyle bir yasanın, kadına şid­detin konuşulduğu bir oturuma başta kadın milletvekillerimizin duyarsız ve ilgisiz kalmalarından ötürü hakikaten hicap duyuyorum. Mecliste şu anda sayı­nın artmış olması hep dile getiriliyor kadın milletvekili sayımız arttı diye ama kadın milletvekillerimiz, kadınla ilgili bir yasanın konuşulduğu oturuma ilgi göstermiyorlarsa bu, başta çoğunlukla bulunan siyasi partideki kadın milletve­killerimizin konuya bakışını da gösteriyor diye düşünüyorum ve bu konunun Türkiye Büyük Millet Meclisi kameramanları tarafından milletimize de göste­rilmesini rica ediyorum.

Efendim, bugün, burada, biliyorsunuz, kadına şiddet konusuyla ilgili bir yasa tasarısı üzerine konuşacağız ancak bu yasa tasarısının Meclis gündemine gelmeden önceki arka planını paylaşmak istiyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisinde muhtelif komisyonlar var. Bunlardan biri de Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu. Ancak kadınlarla ilgili daha eşitlikçi bir yaşam sürdürmeleri adına yapılmaya çalışıldığı ifade edilen bu ya­sal düzenleme bile asli komisyon olarak Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyo­nuna yönlendirilmedi. Sayın Meclis Başkanımız bu yasanın Adalet Komisyo­nunun asli komisyon olarak değerlendirilmesini uygun bulmuşlar. Bu konudaki çekincemizi, komisyonun elverdiği ölçüdeki o iki saatlik görüşme süresinde ifade etmeye çalıştık çünkü alt komisyon olmasına rağmen kadın erkek fırsat eşitliği konusunda, başta kadın konusunda bilirkişi bile olabilecek durumda olan komisyon üyelerinin yeterince konuyu tartışmalarına bile mahal vermeden, ta­nınan iki saatlik süre içinde bu konunun bir an önce toparlanıp Adalet Komis­yonuna yollanmasını isteyen komisyondaki yetkili arkadaşlarımıza da sitemi­mizi ifade ettik. Ancak o gün orada başka konular da konuşuldu ve sonuçta Adalet Komisyonuna hep beraber gittik ve o gün tanık olduğum bir olay gös­terdi ki, 8 Marta yetiştirilmeye çalışılan bu yasa tasarısından ötürü, 8 Martın, Parlamento çatısı altındaki milletvekillerimiz tarafından çok da iyi bilinmediği. Çünkü bir parlamenterimiz şöyle bir ifade kullandı. Bu konuyu çok da uzatma­nın lüzumu olmadığına dair bir imayla, kelimeler bu olmasa da "Bu güzel güne biz o yasayı yetiştirelim." dedi. 8 Mart güzel bir gün değildir. 8 Martın anla­mını, 8 Martın neden tespit edildiğini bilmeyen parlamenterlerimiz olduğuna göre, bence, 8 Martın ne olduğunu konuşmak gerekir diye düşünüyorum.

8 Mart, 1857 yılında New York'ta bir tekstil fabrikasında çalışma koşulla­rının kötü olması nedeniyle grev yapan işçilerle ilgili bir gündür ve o işçiler, polis müdahalesi sırasında fabrikaya kilitlendiklerinden daha sonra çıkan yan­gında kendilerini kurtaramamış ve ölmüşlerdir. 129 tane ölen kadın adına, 1857 yılında olan bu olay, ta ki 1977'lerde dünyada kadınların, emekçi kadınların günü diye tespit edilmiştir. Dolayısıyla 8 Mart güzel bir gün değildir ama ben o zihniyeti çok da kınamıyorum çünkü maden ocağında ölenlere "Güzel öldüler." demekten çok farklı bir şey değildir. Ancak şöyle bir durum da var tabii. Neden yapıldığını, ne amaçla tespit edildiğini, yani öyküsünü bilmediğimiz günler için "kutlama günleri" tabirini kullanıyoruz. Oysa öyle günler, öyle olaylar yaşanı­yor ki memleketimizde, hafızalarımızda o kadar canlı ki bunlar, başka ülkelerin kadınlarının ölümleri üzerine yapılan günleri anarken kendi kadınlarımızı atlı­yoruz. Bakın, ben size birkaç isim okuyacağım: Güldane Çiftçi, Özlem Ünal, Bircan Karataş, Naciye Karadeniz, Nebahat Salkım, Altun Yüksek, Fikriye Özentürk ve Nuriye Can. Sanıyorum, bu kişileri, bu merhumeleri tanıyanlar dışında hemen hiçbiriniz hatırlamıyorsunuz. Tarih çok eski değil, 9 Eylül 2009. İstanbul'da bir sel felaketinde, Trafik Kanunu'na aykırı bir şekilde düzenlenmiş bir servis aracında, taşımaya uygun olmayan bir servis aracında, çalıştıkları tekstil fabrikasına gitmeye çalışırken araçta sel felaketi sırasında kilitli kalarak ölen 8 tane kadın. 1857 yılında New York'ta kilitli kalıp ölen kadınlar için 1970'lere kadar varan bir mücadele sürdüren dünyanın farklı ülkelerindeki in­sanlar kendi kadınlarının ölüm günlerinin bütün dünyada anılması için çalışır­ken, biz, daha Eylül 2009'da ölmüş 8 tane kadınımızı hiç hatırlamıyoruz. E, peki, biz hatırlamıyoruz da başkaları hatırlıyor mu?

Mahkeme tutanaklarından ben size birkaç cümle okumak istiyorum. İş yeri sahibi, iş yerinin idare amiri, bunlar mahkemede ifade verirken bu 8 tane sel felaketinde ölen kadın işçi için şunları söylemişler… "Maalesef kader ağla­rını örünce insan neticeye mâni olamıyor. Ateşin çaresi su, suyun çaresi yok. Beraatimi talep ediyorum." diyen yöneticilerin olduğu bir ülkedeyiz. Dolayı­sıyla, başkalarının günlerini kutlama konusunda, başkalarının tespit ettiği gün­leri yâd etme anlamında çok cevval davranıyoruz: Aman, 8 Marta bir yasa ye­tiştirelim!

Hanımefendiler, beyefendiler; 25 Kasıma şiddetle ilgili sözleşmeyi imza­layıp yetiştirdik; sizce hayatımızda ne değişti, şiddet mi azaldı? Hiç azalmadı. Bakınız gazete sayfalarına, bakınız televizyon ekranlarına ve kulağınızı sokağa çeviriniz. Her yer şiddet içinde. Pozantı'yı hiçbirimiz konuşmuyoruz ama 8 Marta bir şey yetiştirmeye çalışıyoruz.

8 Mart -dünyadaki herkesin insan olması, dünyadaki her insanın kıymetli olması bir mutlak kabulümüz olmakla beraber- 1857 yılında New York'ta ölmüş 129 tane kadının anısına yapılan bir gün. Peki, biz bugün yaşayanlarımızı koru­yabiliyor muyuz? Yaşayanlarımızı korumak adına ne yapıyoruz? Aslında bu yasa tasarısına baktığınızda, şiddete uğradıktan sonra sağ kalma becerisi göste­rebilmiş şiddet mağdurları için yapılmış bir düzenleme olduğunu hepiniz çok da kolaylıkla göreceksiniz. Ama bir şeyi tekrar ifade etmek istiyorum: Pozantı'yı hiç unutmayınız çünkü şiddet kadın, çocuk, genç, yaşlı, engelli hiç hiç bunların birini ayırt etmiyor. Her gün her an karşımızda bir şiddetle karşılaşıyoruz. Bu şiddetin, sözel, yazılı, fiziksel, ruhsal olması hiç önemli değil. Evrensel bazı tanımlar var ama bu tanımlara sığınıp bunları detay detay konuşmaya da gerek yok. Aslında şiddet, bizatihi, insanın kendi iradesi dışında genel sağlığına etki eden, olumsuz yönde etkileyen her tür eylem. Niye böyle söylüyorum? Çünkü sağlık, topluma ifade edildiği gibi, hastaneye erişme, doktora kavuşma değildir. Sağlık, insanların fiziken, ruhen, sosyal çevresiyle bir bütün hâlinde iyilik hâli­dir. Dolayısıyla, şiddet mağduru hiç kimse sosyal çevresiyle, bence, iyilik hâ­linde değildir. O yüzden daha kısa, daha özet olması adına böyle bir tanım yapmayı uygun buldum ve 8 Mart, 1977 yılında bu yana dünyada kutlanan bir gün, anılan bir gün ama ne olarak anılıyor? Kadınların sürdürdüğü eşitlik müca­delesinin bütün süreç içindeki çabaları anlatılmakla beraber, kadınların güncel sorunlarının bir kez daha dile getirildiği bir gün olarak anılıyor, sorun çözen bir gün değil, geçmiş mücadelelerin tekrarı, mevcut sorunların dile getirilmesine sebep olan bir gün. Biz de bu yasa tasarısıyla -gördüğümüz kadarıyla- bir sorun çözmeye değil, yalnızca "'8 Martta biz bu konuda bir yasa çıkardık.' demeye çalışıyoruz." diye bir kaygım var. Bu kaygımı destekleyen sebepleri sizlerle paylaşmak istiyorum.

Öncelikle, bu yasa tasarısının Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu'nun asli komisyon olarak belirlenmemesi konusundaki gönül kırgınlığımızı, ben, bütün kadın parlamenterlerimiz adına tekrarlamak istiyorum çünkü ben, inanı­yorum ki, her partideki kadın milletvekillerimiz bu konuda gönüllerinde bir kırgınlık yaşıyorlar.

İkincisi: Yasanın genel gerekçesinde, 4320 sayılı Ailenin Korunması Ka­nunu'na ve CEDAW'a, kadına karşı eşitsizliklerin önlenmesiyle ilgili uluslara­rası sözleşmeye atıf olmakla birlikte, işte o 25 Kasıma yetiştirilerek imzalanan İstanbul Sözleşmesi'ne atıf olmaması da sanıyorum bir eksiklik, ya genel ge­rekçe daha önce yazıldı ya da imzaladığımızı birileri unuttu!

Bu yasa tasarısındaki maksat, ismi her ne olursa olsun, başında "Ailenin Korunması" olmakla beraber, önlemeyi içermeyen, şiddeti önlemek için bir tedbir getirmeyen, yalnızca koruma, tedbir ve yargılamayla beraber kovuştur­mayı içine alan bir süreç. Şiddeti önlemeye dair bazı ibarelerin bulunmadığını detaylı baktığımız zaman hepimiz görebiliriz, biraz sonra ben sizlerle bunu paylaşacağım. Bu şiddetle ilgili tasarıda, toplumsal cinsiyet eşitliğine, kadın-erkek eşitliğine, kadın-erkek fırsat eşitliğine ve mobbinge hiç yer verilmiyor. Mobbinge yer verilmemesini ironi de olsa anlayabiliyorum, çünkü istihdamda kadın bırakmadınız, hamdolsun! Dolayısıyla mobbing muhakkak ki düşüyor ama bu toplumsal bir sorun. Çünkü şiddet bir halk sağlığı sorunu, şiddet bir sağlık sorunu.

Ben "şiddeti önleme ve izleme merkezleri" adı altında bir kuruluştan söz edildiğini görüyorum yasa tasarısında, sizlerin de dikkatini çekmiştir sanıyo­rum. İşte bu şiddeti önleme ve izleme merkezlerinin tamamlayıcısı konumun­daki sığınma evlerinden tasarılarda söz edilmemesi de enteresan. Onların göz ardı edilmesi, çok ufak detaylarla geçiştirilmiş olması da bizim için en büyük sorunlardan biri.

Bu arada tasarının 16'ncı maddesinin 3'üncü bendinde, şiddeti önlemenin değil oluşacak şiddetle mücadele etmek için bir çabanın olduğunu hepimiz gö­rüyoruz. Çünkü, o 3'üncü bentteki ifadelerden sonra 6'ncı bentte müfredattaki düzenleme var. Müfredattaki düzenlemeyi kendi başımıza yapamayız ta ki madde 22'de Millî Eğitim Bakanlığını bu sistemin içine sokmuyorsak. Evet, eğitim şiddetin önlenmesi için mutlaka olmalı. Elbette ki 16'ncı maddedeki bu eğitim birimlerinin, eğitimle ilgili müfredat düzenlemelerinin bulunması hepi­mizin talebi ancak Millî Eğitim Bakanlığını işin içine dâhil etmezsek, yalnızca Adalet Bakanlığını, İçişleri Bakanlığını, Sağlık Bakanlığını ve Maliye Bakanlı­ğını kapsam içine alırsak, Millî Eğitim Bakanlığını burada zikretmezsek yapa­cağımız müfredat düzenlemesini kiminle yapacağız? Ben Sayın Bakandan bu konuda bir cevap istiyorum.

Millî Eğitim Bakanlığının en kısa sürede o kapsama alınması hepimizin arzusu çünkü, hatırlayacaksınız, Sayın Millî Eğitim Bakanı göreve geldiğinden hemen sonra, ağustos ayında Talim Terbiye Kuruluyla yaptığı bir çalışmanın neticesinde millî eğitim müfredatında daha önce bulunan CEDAW ve empati konularını millî eğitim müfredatından çıkardı. Dolayısıyla Sayın Bakan, sizin o maddede eğitimin yer alması konusundaki talebiniz, hep beraber o gün dile ge­tirdik, burada yer almasından mutluyuz ama Sayın Millî Eğitim Bakanını sanı­yorum bu konuda ikna etmek ve ona bu konuda gereklilikleri izah etmek so­rumluluğu düşecek size çünkü Millî Eğitim Bakanı CEDAW'ı ve empatiyi çıka­rırken, müfredata ne koymuştu hatırlıyorsunuz, toplam kaliteyi. İşte, biz de sanki bir toplam kalite çalışması yapıyoruz. Bizim bir şiddet önleme yasamız var mı? Evet, var, toplam kalite anlamında bir artı ama niteliği nedir, neyi elde etmeye çalışıyoruz, "şiddeti önlemek" derken ne yapmaya çalışıyoruz, bunların detayı yok.

Ayrıca ülkemizde zorunlu bir askerlik sistemi hâlihazırda varsa ve asker­lik kaçırılmış fırsatlarla dolu bir zaman dilimiyse bu fırsatı kaçırmamak adına Millî Savunma Bakanlığıyla iş birliği yapılması da sanıyorum bu düzenlemeler içinde yer almalı.

Ayrıca yükseköğretim kurumlarının eğitim müfredatlarına bu konularda bir bilgilendirme konulmasının neden atlandığını da ben anlamakta güçlük çek­tim ama sanıyorum, eğitimi bir bütüncül zihniyet altında düşünmüyoruz, ne Millî Eğitim Bakanlığı var o düzenlemenin içinde ne Yükseköğretim Kurumu ne Millî Savunma Bakanlığı. Ben Sayın Bakanın bu konuları dikkate alıp Ba­kanlar Kurulunda gündeme getirmesini arzu ediyor ve umuyorum.

Ayrıca, bu yapılan düzenlemeyle kadınlara maddi yardım yapılacağına dair bir ibare var. Sayın Bakan gayet iyi hatırlayacaktır, bütçe görüşmelerinde de bu konuyu dile getirmiştik hepimiz, Bakanlığının yaklaşık 8 milyar bütçesi var, bunun 4,1 milyarı görev zararı diye görünüyordu bütçe yapılırken. Bütçe zamanı zaten Bakanlığın bütçesinin yarısı zarardı. Peki, Sayın Bakan, bu ko­nuda kaynakları nereden bulacaksınız? Bu konuda bir çalışmanız var mıdır? Çünkü Sayın Maliye Bakanının bütçe görüşmeleri sırasında yaptığı bir konuşma var, dağıtılan kitapçıklarda da mevcut, istihdamın üzerindeki yükü azaltmak adına kreş açma zorunluluğunu esnetmek gibi bir yaklaşımı olduğunu Sayın Maliye Bakanı Şimşek o toplantılarda zikretmişti. Ancak siz bu parayı nereden bulacaksınız; bu kadınlara bunu vadederken gerçekleştirme yüzdeniz ne ola­caktır; ben merak ediyorum. Ama bir şeyi de hatırlatmak isterim: Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak, benim de imzamın bulunduğu, Sayın Mehmet Şandır ve Zuhal Topçu Hanımefendi ile birlikte verdiğimiz nafaka alacakların­dan doğan hak kayıplarının telafisi için sunduğumuz bir yasa tasarısı var, belki o yasa tasarısı size kaynak bulma konusunda yardımcı olur. Biz umuyoruz ki bir an önce o yasa tasarısı Meclisin gündemine gelsin ve nafaka alacaklarından doğan hak kayıpları telafi edilsin.

Koruma anlamında şiddeti önleme ve izleme merkezlerinin açılacağı -az önce de söyledim- var. Tabii ki, bunların destek kurumları olan sığınma evle­rine daha fazla atıf yapılabilirdi ancak bu merkezlerin pilot uygulaması eğer daha önceki tasarı nedeniyle gördüğümüz 14 tane ille sınırlı kalacaksa bu 14 il neye göre seçildi; Batman gibi kadın intiharlarının çok yüksek olduğu bir il bu kapsama neden alınmadı; ben merak ediyorum.

Medyayla ilgili, orada detaylı ifade ettiğiniz "Televizyonlarda haftada 90 dakika" sözünün ötesinde yazılı basınla ilgili ne gibi bir çerçeve çiziyorsunuz? Yazılı basındaki şiddet objelerinin, şiddete dair ifadelerin ve haberlerin ne şe­kilde düzenleneceğini bizimle paylaşırsanız memnun olacağız.

Aile mahkemesi kaç tane ilimizde var, kaç tanesinde yeterli personel var, ben bu bilgiye sahip değilim. Sanıyorum Sayın Bakan bu bilgiye sahiptir ama aile mahkemelerinin olmadığı yerlerde sanıyorum asliye cezalar uygun yerler olacaktır. Ama yine yasa tasarısında unutulan bir şey var; azmettiriciler. Hiç kimsenin değinmediği bir konu bu. Yalnızca şiddeti yapan değil, şiddeti azmet­tirenlerin de bir şekilde bu şiddetle mücadeleyle ilgili olduğunu umut ettiğimiz yasa tasarısının kapsamına alınmasını istiyor ve diliyoruz.

Sonuç olarak, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına yasa tasarısıyla ilgili çekincelerimizi, önerilerimizi komisyon toplantılarında, bire bir görüşmeleri­mizde Sayın Bakan ve diğer partilerdeki milletvekili arkadaşlarımızla paylaştık. Ancak bir konudaki talebimizi Sayın Meclis Başkanına buradan iletmek istiyo­rum: Eğer kadın gündem konusuysa, eğer bir yasa tasarısının öznesinde kadın varsa, eğer bir yasa tasarısı kadın-erkek arasındaki eşitsizlikleri, fırsat eşitsiz­liklerini, hakkaniyetsizlikleri bir nebze de olsa iyileştirecekse Kadın Erkek Fır­sat Eşitliği Komisyonunun asli komisyon olarak görevlendirilmesi sanıyorum buradaki bütün kadın parlamenterlerin birinci derecede talebidir. Bu talebi ben buradaki bütün kadın milletvekilleri adına ve bütün Türk kadınları adına Sayın Meclis Başkanına bir talep olarak iletiyorum.

Evet, bu defa bu tasarı geçti komisyondan. Ama bu tıpkı da referandum­larda birilerinin söylediği gibi "Yetmez ama 'evet'." şeklinde geçti Sayın Baş­kan. Biz kadın parlamenterler yalnızca sayı olarak ifade edilmek istemiyoruz, biz bildiğimiz konuda yetkili ve asli komisyon olmak istiyoruz.

Bir sözüm de erkeklere: Bu tasarı gündeme geldiğinden beri elektronik posta adreslerimize, telefonlarımıza pek çok erkek ulaştı ve şunu söylüyorlardı: "Hep kadını konuşuyorsunuz. Biz erkeklere pozitif ayrımcılık yapılmayacak mı?" diye. Ben bana ulaşan erkeklerin birçoğuna şu soruyu sordum, bence tele­vizyon başındakiler ve bu salondaki erkekler de bunu kendine sormalı: "2010 referandumunda hanım kardeşlerimize ayrımcılık yapacağız. Bu, eşitsizlik sa­yılmaz." denilen referandum maddelerine "evet" derken beyler, bunu hiç dü­şünmemiş miydiniz? Yasa tasarısı mevcut hükûmet eden partinin milletvekille­rinin sayısının çok olması nedeniyle mutlaka geçecek ama eksikleri var. Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu eksiklerin tamamlanması konusunda bizden bir yardım istenirse her zaman hazırız.

Nafakayla ilgili yasa tasarımızı da tekrar hatırlatıyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

 

BDP GRUBU ADINA

SEBAHAT TUNCEL (İstanbul)

 

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun Tasarısı geneli üzerine Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Benden önce Sayın Milletvekilinin ifade ettiği gibi, aslında buradaki tab­loya baktığımızda, izleyicilere ya da buradaki katılıma, özellikle iktidar partisi­nin hem kadın milletvekillerinin hem erkek milletvekillerinin bu yasaya ilgisine baktığımızda neden bu yasanın isminin değiştiğine de anlam vermek mümkün çünkü bu Genel Kurulda aslında genel olarak kadın sorunlarının, kadın politika­sının konuşulmasına dair bir yaklaşım yok, daha çok gündelikçi, toplumsal baskı genelinde işte yapılan değişiklikleri "Alelacele yapalım." yaklaşımı var. Ben de bunu eleştirerek başlamak istiyorum çünkü bu sadece kadınları ilgilendi­ren mesele değil, aslında bir bütün toplumun hepsini ilgilendiren bir mesele ve de Türkiye Büyük Millet Meclisini ilgilendiren bir mesele çünkü buradan baş­lamak lazım toplumsal cinsiyet eşitliğine, eşitlik politikalarına. Buradan başla­mayınca tabana kadar da farklı yansımaları oluyor.

Sayın milletvekilleri, yasa tasarısı hakkındaki görüşlerimizi belirtmeden önce, yarın 8 Mart Dünya Kadınlar Günü, birçok çevre de "Dünya Emekçi Ka­dınlar Günü" olarak ifade ediyor. Ben bu vesileyle bir kez daha 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü tüm kadınlara kutlu olsun diyorum ve 8 Mart dolayı­sıyla alanlarda olan, eşitlik, demokrasi ve özgürlük talebini haykıran kadınlara da buradan sevgilerimizi ve selamlarımızı iletiyoruz.

Diğer bir konu, biliyorsunuz, "KCK" adı altında yürütülen siyasi soykırım davalarında en çok kadınlar, politika yapan, siyaset yapan kadınlar zarar gördü. 500'e yakın kadın şu an tutuklu. Bu Parlamentonun 2 kadın üyesi şu an tutuklu ve açlık grevindeler. Bu, Parlamentonun gündemi değil tabii, hiçbir zaman bu­rada, Barış ve Demokrasi Partisi Grubu dışında arkadaşlarımız buna değinme gereği bile duymadılar. Cezaevinde bulunan 2 arkadaşımız, Profesör Büşra Ersanlı ve Ayşe Berktay, kimlik ismi Ayşe Hacımirzaoğlu, bu arkadaşlarımız, bu yıl PEN Duygu Asena Ödülü'nü kazandılar. Ben, bu arkadaşlarımız şah­sında, tüm cezaevinde bulunan kadınların, hem politik nedenlerle hem adli ne­denlerle cezaevlerinde bulunan tüm kadınların 8 Mart Dünya Kadınlar Günü'nü kutluyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yine, aslında bu kanun tasarısı gün­deme geldiğinde, benden önce Milliyetçi Hareket Partisinden Sayın Milletvekili de ifade etti, görüşülen komisyon meselesi de bizim açımızdan eleştiri konusu­dur. Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu bunu tali komisyon olarak değer­lendirdi, asıl komisyon Adalet Komisyonu oldu. Biz, Komisyonda da buna iti­raz ettik, asıl olması, asıl konuşulması gereken komisyonun Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu olması gerektiğini söyledik. Hatırlarsanız, aslında Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu kurulduğunda da burada ciddi anlamda sorun­lar yaşadık. O zaman, kadın erkek eşitlik komisyonu olarak kadınlar çalıştı, bunu bin bir emekle getirdik ve buradan bütün partilerin ortaklaşmasıyla, üste­lik o zaman komisyonda da kadın erkek eşitlik komisyonu olarak çıkmıştı ama buraya geldi, fırsat eşitliğine dönüştü burası, yine AKP'nin oylarıyla. Burada da benzer bir yaklaşımı gördük aslında çünkü AKP karar vermişti nerede görüşüle­ceğine dair. Sayın Bakan da buna hukuki bir gerekçe yaratmaya çalıştı. Biz bu­radan bir kez daha gördük ki Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu hikâye. Kadınlar adına dair bir konuyu bile konuşamıyoruz, tartışamıyoruz. En çok ka­dın üyenin olduğu komisyon, Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu sayın milletvekilleri ama kadınlara dair şeyi Adalet Komisyonunda biz görüştük. Adalet Komisyonundaki kadın üye sayısına baktığınızda aynı derecede değil. Bu, ciddi bir sorun.

İkincisi, ikinci eleştiri konumuz bu kanun tasarısına ilişkin, kadın örgütle­riyle o kadar çok çalışma yürütüldü, Sayın Bakanımız bu konuda altı ay önce­sinde bazı çalışmalar yürüttü. Parlamentoda bulunan milletvekilleriyle kahval­tılar yaptı. Bu kahvaltının faturası kamuoyuna da yansıdı. O, kadın örgütleriyle yapılan kahvaltının faturası mıydı, bilmiyorum. Yine, kadın örgütleriyle gö­rüştü. 237 kadın örgütü diyelim ki o kadar çalışma yürüttü ve kadın örgütleri bu konuda, gerçekten, kadına yönelik şiddetin önlenmesi konusunda, yine, şiddete dair önleyici tedbirler alınması konusunda çok önemli çalışmalar yürüttü.

Bu altı ayın sonunda gördük ki en azından, kadın örgütlerinin 12, 13 ve 15 Şubat 2012 tarihinde ve 31 Ocak tarihine kadar Bakanlığın önerisi, taslağı üzerinde yaptığı çalışmalar ve Başbakanlığa sunulan tasarı bile Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonuna geldiğinde tamamen değişmişti. Bu ciddi bir du­rum. Yani hem Bakanlık kadın örgütlerinin bu konudaki çalışmasını kabul et­medi, "Tamam, biz sizin çalışmanızı kabul etmiyoruz ama bizim çalışmamız üzerinde çalışabilirsiniz." denildi hem bu çalışma da sonra kuşa çevrildi. Sonra da kadın örgütlerine bari… Yani kadın örgütleri bu tasarıyı bile eksik ve yeter­siz görmüşken, "Komisyonda düzeltebiliriz, bunun mücadelesini verebiliriz." diye bu konuda Komisyonda görüşülürken bile "Bari Başbakanlığa giden ol­sun." denildi. Şimdi, orada da kısmen bu düzenlemeler yapıldı ancak hâlâ ismi değişmedi.

Bu yasa tasarısı "Kadın ve Aile Bireylerinin Şiddetten Korunması Yasa Tasarısı" iken Komisyona gelirken Başbakanlıktan… Ki muhtemelen Sayın Başbakan buna müdahale etmiştir -Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonunda da böyle olmuştu- ya da erkek yöneticiler müdahale etmiştir buna. Çünkü ka­dınlar olarak, Sayın Bakanın da ben kadın erkek fırsat eşitliğine inandığını dü­şünüyorum. Çünkü uzun süre kadın politikaları yürütmüş, kadın kolları başkan­lığını yapmış, kadın politikalarını bildiğim için, onun bu referansına da güveni­yorum; muhtemelen erkek arkadaşlarının düşüncesini değiştiremediği için "aile" kavramı oldu. "Aile ve Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesi" bu da temel eleş­tiri konusu.

MAHMUT TANAL (İstanbul) - Kahrolsun erkeklerin bu düşüncesi o zaman.

SEBAHAT TUNCEL (Devamla) - Sayın milletvekilleri, arkadaşlarımız şunu diyebilir: "Yani isimde bu kadar ne var, önemli olan içerik." Aslında öyle değil, önemli olan isim.

4320 sayılı Kanun'da da aslında kadın örgütleri ailenin korunması mese­lesine bu kadar itiraz ettiler. Dediler ki: "Mesele ailenin korunması değil çünkü aileyi korudukça siz aile içerisindeki şiddeti görünmez kılıyorsunuz." Bu ciddi bir problem. Bugün aslında Bakanlık da bir şekilde bunu kabul etmiş durumda. Biz, bu konudaki eleştirilerimizi de Sayın Bakana iletmek istiyoruz.

Sayın Bakan, bu 237 kadın örgütünün emeği değil, bu AKP İktidarının düzenlemiş olduğu bir kanun tasarısı. Biz kadınlar, günde 5 kadının öldürül­düğü bir Türkiye'de bir an önce kadına yönelik şiddetin önlenmesi ve bu konuda koruyucu tedbirler alınması gerektiğini tabii ki savunuyoruz. O açıdan, bu ya­saya ilişkin, mümkün olduğunca, gün boyunca konuşulduğunda yasanın daha etkin olması konusunda yine önerilerimizi sunacağız. Umuyorum, AKP İktidarı ve Sayın Bakan bu konudaki görüşlerimizi en azından dikkate alır diye düşünü­yorum.

Diğer bir nokta, aslında AKP İktidarının sürekli yaptığı bir şey. Bu kanun tasarısında öncesinden bunu reddediyor yani ölümü gösterip sıtmaya razı etmek gibi bir durum. Şimdi bize yapılan şey de bu. Bu ciddi bir sorun.

Sayın milletvekilleri, bu yasanın en temel problemi, toplumsal cinsiyet eşitliğini esas almaması, kadın-erkek eşitliğini esas almaması. Kadın örgütleri­nin itirazlarıyla bu kelimeler yasaya girdi kısmi olarak ancak bu, bu zihniyetin değiştiğini göstermiyor. Kadın-erkek eşitliğine inanmayan, kadın-erkek eşitliği perspektifinden bir siyaset yürütmeyen ve buradan bakmayan hiçbir yasanın toplumsal olarak karşılığı yok. Genelgeler çıkartmak, yasalar yapmak, bu konu­daki ne yazık ki sorunlarımızı çözmüyor. Biz, bugüne kadar bunu çok gördük. En çok AKP İktidarı döneminde genelgeler çıktı, kadına yönelik şiddet konu­sunda çalışmalar yürütüldü ama görüyoruz ki AKP döneminde kadına yönelik şiddet de yüzde 1.400 arttı, günde 5 kadın öldürülür hâle geldi. Öyle Sayın Ba­kanın ifade ettiği gibi "Eskiden de kadın ölümleri vardı, şimdi görünür oldu." meselesi büyük bir aldatmacıdır.

Evet, eskiden de kadına yönelik şiddet vardı ama sizin döneminizde arttı çünkü sizin döneminizde kadın-erkek eşitliğine dair ortaya çıkan durum kendi elinizle ortadan kaldırıldı. Bu ciddi bir sorun diye düşünüyoruz ve bundan bir an önce vazgeçilmesi gerekiyor. Mesele çünkü sadece bu yasa değil, bundan sonra da birçok çalışmalar yürütülecek. Eğer böyle olmadığı takdirde önümüz­deki dönem kadınlar hâlâ şiddete maruz kalacaklar, her gün kadınlar öldürüle­cek, her gün aslında biz kadına yönelik şiddeti konuşuyor durumda olacağız. Biz bunları istemiyoruz kadınlar olarak. O yüzden de kadına yönelik şiddet me­selesini de siyasi partiler üstü, kadın politikalarını siyaset üstü ele alıyoruz. Ka­dına yönelik yapılacak her türlü düzenlemeyi Barış ve Demokrasi Partisi olarak destekleyeceğimizi ifade ettik.

Sayın milletvekilleri, kadın örgütlerinin bu yasa tasarısına ilişkin birkaç önemli tespiti var, eksik olarak, hâlâ eski yasa tasarısı sanki görüşülüyormuş gibi denilse de bunları birkaç başlıkta sizlere sunmak istiyorum.

Kadın örgütlerinin yasaya ilişkin başlıca talepleri şudur: Ayrımcılık ya­sağı, fiili eşitsizlikler gibi şiddetin arkasındaki dinamiklere dair düzenlemelere yer verilmesi, cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği ifadesinin yasaya eklenmesi, mağdur yakınlarının ve şiddete tanıklık edenlerin de koruma kapsamına alın­ması, kadın örgütlerinin şiddet ile ilgili her türlü davada müdahilliklerinin kabul edilmesi, sığınaklar ve cinsel şiddet kriz merkezlerine ilişkin düzenlemeler yer alması, tedbir kararlarının gerektiğinde süresiz verilmesi, çocukların velayet hakkının koruma sürecinde kadının talebiyle şiddet mağduru tarafından kulla­nılacağı, çocukların şiddet uygulayan ile kişisel ilişkisinin bu süre boyunca kal­dırılacağı veya denetime tabi tutulacağı düzenlemelere yer verilmesi, şiddet uygulayanların yanı sıra şiddeti azmettirenlere ve yardım edenlere karşı da ted­bir alınması ve bu kişilerin de tedbir kararına aykırılıktan ötürü cezalandırıl­ması, hâkim ve savcılar dahil olmak üzere bu vakalarda görev alacak herkese yönelik kadının insan hakları, toplumsal cinsiyet, kadın erkek eşitliği konularını içeren eğitimler verilmesi. Bu yasada kısmen eğitim düzenlemesi var ancak bu eğitimi kim yapacak, hangi kadroyla yapılacak, nerede başlayacağı meseleleri çok muğlak çünkü hâkim ve savcılar çoğu zaman kadınları aslında geleneksel toplumsal cinsiyet algısına göre, erkek algısına göre yargılamakta, bu ciddi bir sorun.

Yine şiddetle ilgili yasal başvuru süreçlerinde taraflar arasında ara bulu­culuk ve uzlaşma girişiminde bulunamayacağının düzenlenmesi. Bu ara bulu­culuk meselesi ciddi bir durum, yasada yok ancak genel olarak zihniyette ka­dınlar şiddete uğradığında genel de evine gönderiliyor "Gidin bu işi çözün." ya da ara bulucular bulunuyor. En son mesela Adana'da yaşanan olay. Genç kadın 8 defa savcılığa suç duyurusunda bulunmuş ama sonra ölümden kurtulamadı çünkü savcılık gereğini yerine getirmedi. Birçok vakada benzer durumla karşı­laşıyoruz. Yani başvuru var, bunun dışında gereğini yapmıyor çünkü oradaki kolluk kuvvetleri, idare amiri, hâkim, savcı aslında erkek egemen zihniyete göre yaklaşıyor, erkekçe düşünüyor, dolayısıyla ona göre karar veriyor. Bütün duy­gusu, hissiyatı buna göre olduğu için bunun önlenmesi gerekiyor, bu konuda mutlaka eğitim verilmesi şart.

Yine, yasanın uygulanmasını etkili şekilde izleyecek ve denetleyecek "şiddet önleme ve izleme merkezleri"nin kurulması ve kadın örgütleriyle eş güdümlü çalışması… Bu merkezler kuruluyor aslında, bu kanun teklifinde ama kadın örgütleriyle eş güdümlü çalışması önemli. Çünkü kadınların olmadığı yerlerde, ne yazık ki kadınlar lehine kararlar alınmıyor sayın milletvekilleri. Madem burada bir yasa düzenliyoruz, kadınların yaşamını etkileyecek, dolayı­sıyla aslında toplumun yaşamını etkileyecek, onun için daha sağlıklı şeyler yapmak gerekirdi.

Biz, bu yasa tasarısı konuşulurken Sayın Bakana söyledik. Tamam, 8 Marta ulaştırmak, kadınlara bu konuda müjde vermek önemli bir şey, biz de bunu isteriz. Ancak bu yasayı iyi çalışalım, birlikte çalışalım ve gerçekten bir daha düzenlenmemek üzere bir yaklaşım sergileyelim. Sanırım, Meclis Başka­nımız söylemişti; artık her gün yasa şeyine döndü burası, sürekli yasalar çıkartı­yoruz çünkü çıkarttığımız yasalar yeterli olmuyor, sonra onu düzenlemek için yasalar çıkartıyoruz, fiiliyatta bu eşitliği sağlayamıyoruz.

Yine, sayın milletvekilleri, tabii biraz önce de söyledik: Mesele yasalar değil, mesele bu yasaları uygulayan kişiler. Eğer uygulayan kişiler gerçekten eşitlik politikalarına inanmıyorsa, bu ülkede kadın ve erkeğin eşit olduğuna inanmıyorsa yapacağı uygulamalar da buna göre geliyor. Dolayısıyla, bu ülke­nin yapması gereken temel şeylerden birisi kadın ve erkek eşitliğini sağlamak. Bu Parlamento, Avrupa Sözleşmesi'ni, kadına yönelik sözleşmeyi, Avrupa Kon­seyi İstanbul Sözleşmesi'ni ilk imzalayan ülke olmakla övünüyor. O sözleşme çok önemli; evet, kadın erkek eşitliğini içeren bir nokta. Özellikle "özel alan" diye tabir edilen, aile içi şiddete yönelik önlemlerin alınması konusunda önemli kararları var. Biz, bu Parlamentonun bunu uygulamasını bekliyoruz. Sadece imzaladık, burada kalsın değil, bunun için de burada zihniyet değişimi önemli.

Yine, sayın milletvekilleri, tabii ki kadınların sorunları sadece işte bu ya­salarla düzenlenecek sorun değil, sadece şiddet sorunu değil, kadınlar birçok alanda aslında ciddi olarak sorunlarla karşı karşıya kalıyor. Özellikle kadın is­tihdam sorunu Türkiye'nin en büyük sorunlarından birisidir. Türkiye 2011 Temmuz ayı istatistiklerine göre yüzde 30 kadın istihdamı oranıyla Avrupa Bir­liği ülkelerindeki yüzde 62'nin çok gerisinde yer almakta. Yine kadınların işgü­cüne katılım oranı yüzde 30'larda seyretmektedir, işsizlik oranı tüm Türkiye için yüzde 11'lere çıkmış durumdayken kadınlar için bu oran yüzde 13'lerde.

Kadınların işgücüne katılım oranlarına baktığımızda ise tablonun 2002 yılından beri hiç değişmediğini görmekteyiz. Yani, o kadar yasal düzenlemeler yapıyoruz sözde, kadınlarla lehine etkinlikler yapıyoruz ama bu 2002'den beri, yani sizin iktidarınızdan beri hiç değişmiyor bu tablo ve kadınlar giderek yok­sullaşıyor. Aslında bu yoksulluk ayın zamanda kadına şiddet olarak dönüyor, bu, şiddet politikalarının ortadan kaldırılması meselesi açısından da önemli.

OECD Kadın Raporu'na göre yüzde 20'lerin altına düşmektedir Türkiye'­deki kadınların istihdam oranı, oysa bu oran Avrupa Birliği ülkelerinde yüzde 45 civarındadır. Biz her yasayı Avrupa'ya göre çıkarıyoruz ya, niye istihdamı Avrupa'ya göre düzenlemiyoruz o zaman ? Yani, Avrupa Birliği sürecinde bü­tün yasalarımıza oradan atıfta bulunuyoruz. Bu çok ciddi bir sorun, bunların geliştirilmesi bizim temel sorunlarımızdan birisi.

Yine, diyelim ki ev eksenli çalışan kadınların durumu çok daha vahim. Hani genel tablo vermek istemiyorum ama bu kadınlar işçi bile sayılmıyor, sö­mürüleri var, diyelim ki bir evde çalıştığı için pencereden düşüp hayat mücade­lesi verenler var ve ne sigortası karşılanıyor, çünkü bunlar kayıt dışı çalışıyor ve bu kadınların… En azından ILO'nun 189'uncu maddesinin imzalanması konu­sunda kadın bakanlığımızın, daha doğrusu kadın bakanlığı değil Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının, daha etkin görev alması gerekir diye düşünüyorum çünkü mesele sadece istihdamdaki kadınlar değil, yaşamın alanındaki tüm ka­dınlardan bu şeyden bahsetmek önemli diye düşünüyorum.

Sayın milletvekilleri, tabii ki, yani bu Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı neler yapabilir meselesinde, aslında bunları yapabilir. Aileyi ve sosyal politika­ları yanına getirdiğinizde, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının ortaya çıkar­tacağı yasa tasarısı da ailenin korunması yasa tasarısı olur doğal olarak. Oysa aileyi korumanın temel şeylerinden birisi aile bireylerinin daha etkin birey ola­bilme koşullarını sağlayabilmektir. Şimdi, siz "Aileyi koruyalım." derken as­lında, aile içerisindeki sorunları örtüyorsunuz çünkü aile içerisindeki hiçbir şey yansımıyor. Bu yaklaşımla yapılacak yasal düzenlemelerde ne yazık ki önce aile korunacak, sonra birey korunacak.

Yine, bu, aile kavramı nasıl olacak? Sadece evli olanlarla mı ifade ede­ceksiniz? Bu, aile bireyleri içerisindeki durum nedir? Evli olmayan ve birlikte olanlar, diyelim ki imam nikâhlı olanlar -Türkiye'de böyle bir gerçeklik de var- yine diyelim ki bu ülkede eş cinseller gerçeği var, bütün bunları nasıl olacak da bu, aile kavramı içerisine koyacaksınız, çok merak ediyoruz. Dolayısıyla, bu yasa tasarısı, Türkiye'nin ihtiyacını, kadınların ihtiyacını karşılayan bir yasa tasarısı değildir. Bölümlerde de bu konudaki önerilerimizi, değişiklik önerileri­mizi ifade edeceğiz maddelere ilişkin. Bu, ciddi bir sorun.

Son olarak, sayın milletvekilleri, tabii, bu Parlamentonun 550 milletveki­linden sadece 78'i kadın. Şu an kadın konusuyla ilgilenen 6 tane kadın var, top­lam 10 tane kadın yok, erkekler zaten yok; demek ki ciddi bir sorun.

MAHMUT TANAL (İstanbul) - Yok olur mu, olur mu?

SEBAHAT TUNCEL (Devamla) - Ben sizi katmıyorum.

Dolayısıyla, bu, ciddi bir problem. Yani şu an yüzde 14,2'yle övünüyoruz Parlamentodaki temsil konusunda. Özellikle, bu konuda, AKP İktidarı döne­minde politika yapan kadınların ne büyük bir baskıya uğradığını en çok biz bili­yoruz. Şu an 500'den fazla kadın arkadaşımız, siyaset yapan, politika yapan kadın arkadaşımız tutuklu ve bu kadınlar siyaset yaptıkları için tutuklu, Türkiye gündeminde de kadın politikası yaptıkları için tutuklu çünkü AKP İktidarının Barış ve Demokrasi Partisini tek yenemediği konu kadın konusu. Yüzde 40 cinsiyet kotası uyguluyoruz, eş başkanlık uyguluyoruz. Bu ülkede 26 kadın be­lediyesi var, bunun 14 tanesi BDP ama şimdi 3 tane kadın belediye başkanımız tutuklu. Parlamentoda diyelim ki yüzde 30 üzerinde temsil, bizim temsilimiz. Avrupa'da sorduklarında bir tek diyorlar ki: "Barış ve Demokrasi Partisine biz kadın konusunda bir şey diyemiyoruz." Peki, ne yapacağız o zaman? BDP'li kadınları tutuklayacağız, kadın da olsa, çocuk da olsa gereğini yapacağız. Ka­dınlara siyasetin önünde nasıl engel olacağız yaklaşımından öte bir şey değildir.

Eğer böyle olmasaydı dün Sayın Bakan, Roboski'ye gitti, bu ülkenin te­mel sorunu Kürt sorunu, oradan, oradaki annelerle ağlarken barış mesajları ver­diler. Bu ülkenin temel sorunu bu, bu kadınlar barış meselesiyle ilgilendikleri için tam da gözaltına alındılar, tutuklandılar, bu insanlar "Kürt sorunu çözül­sün." dedikleri için… Madem öyle, o kadınların acılarını anlıyorsunuz, o ka­dınların gözyaşını anlıyorsunuz, o zaman gelin önce politika yapan kadınları özgürlüğüne kavuşturun, en azından 8 Martta onlara açık görüş izni verin. Şimdi, böyle yapmayacaksınız, onun üzerinden gidip politika yapacaksınız, barış meselesine geldiğinizde kılınızı kıpırdatmayacaksınız, sonra diyeceksiniz ki, "Biz kadınlar üzerinde politika yapıyoruz, kadınların gelişmesini istiyoruz." diye… AKP'nin tek derdi, biz bu konuda nasıl reklam yapabiliriz, şunu yaptık, bunu yaptık, dolayısıyla bazı gelişmeler sergiledik diye…

Bu konuda ben bir kez daha özellikle kadınların siyasete katılımı önün­deki engellerin kaldırılması, TMK'nın bir an önce kaldırılmasını da kadınlar lehine talep ediyorum ve sözlerimi bitirirken bir kez daha tüm kadınların 8 Mart Günü'nü kutluyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

 

CHP GRUBU ADINA

AYŞE NEDRET AKOVA (Balıkesir)

 

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ailenin Koruması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun Tasarısı hakkında konuşmak üzere CHP Grubu adına söz almış bulunmaktayım.

4320 sayılı Kanun 4 maddeden ibaret iken bugün Türkiye Büyük Millet Meclisine getirilen 181 sıra sayılı Yasa Taslağı 25 maddeden ibaret olup bu olumlu bir gelişmedir ve önemlidir. Sayın Bakanın da gayret ve çalışmalarını biliyoruz. Ancak muhalefetin, kadın kuruluşlarının, sivil toplum örgütlerinin görüşleri de yeterince yansıtılmamıştır.

Kadın ve çocuklarımızın maruz kaldığı şiddet, tehdit, sindirme, baskı ve zulmün engellenmesi için bir kanunun çıkartılmasına uzun zamandır toplumun bütün kesimleri tarafından ihtiyaç duyulmaktaydı. Kadına karşı şiddeti engel­lemek için çıkarılmak istenen bu kanunun Dünya Kadınlar Günü'ne yetişmesi için komisyonlardan çok hızlı geçirtilerek Genel Kurul gündemine getirilmesi birçok eksikliği de beraberinde getirmektedir.

Hazırlanan kanun tasarısında, taslağında kadınları şiddete karşı korumak için çok önemli adımlar atılmıştır. Şiddet veya şiddet uygulanma tehlikesinin varlığı hâlinde herkesin bu durumu resmî makam veya mercilere ihbar edebil­mesinin yolunun açılması çok önemli bir değişikliktir.

Şiddet uygulanan kişi çoğu zaman korku, eğitim yetersizliği ve maddi imkânsızlıklar yüzünden kendisine şiddet uygulandığını ihbar etmemekte, şid­dete karşı devlet tarafından korunabileceğini bilmediğinden dolayı da şiddete boyun eğmektedir. Şiddetle mücadele yollarının varlığından habersiz olan mağ­durun hayatı ve vücut bütünlüğü çoğu zaman da tehlikeye girmektedir. Bu va­him sonuçları ortadan kaldırabilmek için şiddet veya şiddet uygulanma tehlike­sinin varlığı durumunda şiddet uygulanan kişinin haricindekilerin de yetkili mercilere ihbarda bulunabilmesi çok önemlidir.

Kolluk görevlilerinin, konuyla ilgili görev yapacak kamu kurum ve ku­ruluşlarının personelinin çocuk ve kadının insan hakları, kadın erkek eşitliği konularında eğitim almaları gerektiğinin kabulü kanunun amacına uygun şe­kilde görevlerini yerine getirmeyi kolaylaştıracaktır elbette.

Grubumuzca verilen değişiklik önergesiyle koruma tedbirinde korunan kişinin şikâyeti olmasa dahi hâkim kararıyla tedbirlerin devamına karar veril­mesi konusu çok önemlidir.

Yine grubumuzca verilen değişiklik önergesiyle ilköğretim, ortaöğretim müfredatına toplumsal cinsiyet, kadının insan hakları ve kadın erkek eşitliği konusunda eğitime yönelik derslerin konulmasının kabul edilmesi, toplumsal zihniyet değişmesinde önemli bir adım olacaktır.

Toplumsal zihniyet değişimi için erken yaşta çocuklara bireyin cinsiyet temelinde ayrımcılığa uğramaması, kamusal ve özel hayatın tüm alanlarında her iki cinsin de eşit şekilde yer alması, görülebilmesi, güçlenmesi, temsil edilebil­mesi ve katılım hususlarında verilecek eğitimle erken yaşta bilinçlerde kadın erkek eşitliği sağlanarak kadına ve ev içi şiddete karşı önleyici tedbir alınmış olunacaktır.

Kanun maddeleri her ne kadar mükemmel olsa da toplumsal değişiklik, toplumsal zihniyet değişimine neden olacak eğitim hükümleri düzenlenmeden kadına karşı şiddetle mücadele etmek mümkün değildir.

Toplumsal cinsiyet eşitliği hususunda gerek ilköğretim seviyesinde veri­lecek zorunlu ders ile gerekse ilgili kamu kurum ve kuruluşlarında çalışan per­sonelin alacağı toplumsal cinsiyet eşitliğine dayalı eğitim çalışmaları ile kadına karşı şiddetle ilgili çok daha etkili adımlar atılması ve kanunun uygulanabilirli­ğinin artırılması mümkün olacaktır.

Bakanlığın özellikle kreş imkânı sağlama ve sağlık alanında kabul ettiği yükümlülükler ile girdiği bütçe yükü takdir edilmektedir. Ancak Ailenin Ko­runması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun Tasarısı'nın uygu­lanmasından sorumlu Bakanlık olarak, içinde kadın ismi geçmeyen bir Bakanlı­ğın sorumlu olmasını ve Kanunun adında bile önceliğin "Ailenin Korunması" verilmesini şiddetle eleştiriyoruz.

Başta, kadın aile kavramı içerisine hapsedilerek, tek başına yaşayabile­ceği ve birey olabileceği kabul edilmemekte, aile kavramı içinde değilse dikkate alınmayacağı ve korunmayacağı mesajı verilerek, şiddete örtülü destek olun­maktadır.

Kanunun adının İstanbul Sözleşmesi ile uyumlu olması için Kadın ve Aile Bireylerinin Şiddetten Korunması ve Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun Tasa­rısı olarak değiştirilmelidir. Bu konuda Gaziantep Milletvekilimiz Sayın Meh­met Şeker'in de kanunun adının değiştirilmesi ve kadın adının konulması konu­sunda bir kanun teklifi vardır. Gelin, hep birlikte bu Kanun Tasarısı'nda birlikte olarak kanunun adını değiştirelim ve kadının adını Kanuna ekleyelim.

Benzer şekilde, Kanunun adının da "Ailenin Korunması" olarak başla­ması, kadın şiddet görse de öncelik aile birliğinin korunması, kolun kırılıp yen içinde kalması mesajını toplumsal zihniyete işlemektedir.

Kadın şiddet görse de aile birliğinin devamına öncelik verilmektedir. Mü­kemmel yasalar hazırlansa dahi bu şekilde gizlenen mesajlar ile yola çıkılınca, kadını ikinci sınıf gören, evinde, en az çocuğa bakmakla yükümlü kılan gele­neksel, toplumsal zihniyetin değişimine hiçbir katkı yapılamayacaktır.

Kanun tasarısının "Ailenin Korunması" ifadesiyle başlaması yasanın evli olmayan, nişanlı, sevgili, boşanmış ya da evlilik birliği olmadan birlikte yaşa­yan kadınları korumama, hâkimlerin kanaatini bu konuda kullanmama olasılı­ğına mahal vermektedir. Kadını şiddete karşı korumada kadının içinde bulun­duğu duruma göre ayrım yapılması, bizzat şiddete davetiye çıkarmaktadır. Ay­rıca, tasarının adı, CEDAW'ın kadınların medeni durumlarına bakılmaksızın gerekli tedbirlerin alınması yükümlülüğünü yerine getirmekten uzaktır. Tasarı­nın adı, yanlış algılamalara ve psikolojik baskılara gayet açıktır. Kadınlara Yö­nelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi'ni imzalayan ve Türkiye Büyük Millet Meclisinde onaylayan ilk ülke olmaktan her yerde gururla bahsediyorsak, bunun iç huku­kumuzda karşılığını da vermekten çekinmemeliyiz. Avrupa Konseyi Sözleşme­si'nin, diğer Avrupa Konseyi üyelerinin yeteri kadar imzası olmadığı için, yü­rürlüğe girmediğini hatırlarsak bu Sözleşme'de kabul ettiğimiz çok önemli yü­kümlülüklerin bu kanun tasarısıyla hayata geçirilmesi gerekliydi. İstanbul Söz­leşmesi'yle kabul ettiğimiz devletin şiddete uğrayan vatandaşın zararını tazmin etmesi gerektiği, sığınma evleri açmanın zorunlu hâle getirilmesi, uyuşmazlık çözüm yollarının uygulanamaz olmasının kabul edilmesi, tek taraflı ve resen yargılamalar için gerekli hukuki ve diğer tedbirlerin alınması gerektiği, mağ­durların ücretsiz adli yardım ve destek alma haklarının sağlanması haklarına bu kanun tasarısında yer verilmemiş, ilk imzalamak ve onaylamakla övündüğümüz Sözleşme de görmezden gelinmiştir. Buradan çıkan sonuç, iç hukukumuzda bu Sözleşme'yi uygulamaktan kaçınıldığıdır.

Üstelik, kanun tasarısında "Amaç, Kapsam ve Temel İlkeler" başlığı al­tında uluslararası sözleşmelerin, özellikle Avrupa Konseyi Sözleşmesi'ndeki diğer kanuni düzenlemelerin esas alınacağının belirtilmesine rağmen, bu hüküm kanunun diğer hükümleri tasarlanırken dikkate alınmamıştır. En temel insan hakkı olan yaşam hakkının korunması için devletimiz, uluslararası sözleşme­lerle de kabul ettiği görevi ve sorumluluğu yerine getirmek için daha geniş kap­samlı yasalar çıkartmalı, uygulamada başarılı olabilmek için eğitim ile destek­leyerek toplumsal zihniyet değişimini de mutlaka ve acilen sağlamalıdır.

İlk tasarıya göre "şiddet" tanımı daha kapsamlı hâle getirilmesine rağmen, yazılı tutum ve davranışları içeren şiddet unsuruna dikkat edilmemiştir. TRT ile ulusal, bölgesel ve yerel yayın yapan özel televizyon kuruluşları ve radyoların ayda en az doksan dakika yapacağı yayınların içeriğinde, konular daha net be­lirtilmeliydi. "TV yayınlarının toplumsal cinsiyet eşitliği veya kadın-erkek eşit­liği, çocuk ve kadının insan hakları konularında yayın yapması." ifadesi açıkça tasarıda yer almalıydı. Keyfiyete bırakılan her türlü düzenleme, ileride daha büyük sorunlar yaratacak şekilde ortaya çıkacaktır. Görüşler alınabilir ama zih­niyet, yine istediği gibi yoluna devam edebilir.

Sığınma evi açma zorunluluğunun getirilmesi gerekliydi. İstanbul Söz­leşmesi 30'uncu maddede kabul ettiğimiz gibi, devlet, çocuk ve kadını şiddetten koruyamıyorsa tazminat ödeme yükümlülüğünü kabul etmelidir.

Şiddet sonucu bedeni zarar görmüş ya da sağlığı bozulmuş olan ve uğra­dıkları zarar, faiz, sigorta ya da devlet tarafından finanse edilen sağlık ve sosyal hizmetler gibi diğer kaynaklar tarafından karşılanmayanlara yeterli miktarda tazminatı da devletin ödemesi gerekmektedir.

İstanbul Sözleşmesi 48'inci maddede de kabul ettiğimiz gibi, her türlü şiddete ilişkin olarak, ara buluculuk ve uzlaştırma dâhil olmak üzere, zorunlu alternatif uyuşmazlık çözüm süreçlerini yasaklamak üzere, gerekli hukuki veya diğer tedbirlerin alınması kanun tasarısında yer almalıydı.

Zaten baskı altında olan kadın şiddete karşı koyamazken, ara buluculuk ve uzlaştırma baskısıyla karşı kalınca alacağı tavrın da sonucu bellidir. Bu sefer, devletin aracı olacağı baskıyla, kadın farklı bir tür şiddet ile de karşı karşıya kalacaktır.

Şiddet mağdurunu korumak ve şiddet uygulayana gerekli tedbir kararla­rını etkin bir şekilde uygulayabilmek için tasarıda yer alan, önemli bir yenilik olan "zorlama hapsi"nin altı ay süreyle geçerli olması ise bir eksikliktir. Altı aydan sonra mağduriyet devam ederse ne olacağı belirsiz kalmıştır. Yani şiddet uygulayan kişi altı ay dişini sıkarsa zorlama hapsi kalkacaktır, suçu önlemek için gerekli, önemli bir tedbirin etkinliği de yok olacaktır.

Tasarıda kullanılan "kadın erkek eşitliği" kavramı eğer daha geniş bir an­lam içeren "toplumsal cinsiyet eşitliği" kavramını da kapsayacak şekilde kulla­nılıyorsa, neden aslı yerine süreci kullanılmaktadır? "Toplumsal cinsiyet eşit­liği" kavramından neden çekinildiği, Sayın Bakanım, anlaşılamamaktadır.

Kolluk birimleri içinde kadın ve çocukları şiddetten koruma özel birimle­rinin kurulmaması yine büyük bir eksikliktir. Kadını şiddetten korumak için kolluk birimlerine bu kanun tasarısıyla önemli görevler veriliyorsa, bu görevle­rin özel birimler tarafından yerine getirilmesi gerekliydi.

Kadın ve çocuğa karşı şiddetle mücadele için, bu konuda eğitim alıp ihti­saslaşmış, kadını ve çocuğu şiddetten koruma özel birimlerinin kurulması zo­runluluktur.

Özel kolluk birimlerinin görevini tüm sorumluluğuyla yerine getirebil­mesi için, sadece bu kanunda belirtilen hizmetlerle ilgili değil, işin felsefi temeli hususunda da eğitim alması gereklidir.

Özel kolluk birimleri, toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda alacağı eğitim ile kişinin cinsiyet temelli olarak ayrımcılığa uğramaması, kamusal ve özel ha­yatın tüm alanlarında her iki cinsin de eşit şekilde yer alması, görülebilmesi, güçlenmesi, temsil edilmesi ve katılımı hususunda bilinçlendikten sonra, ka­nundan doğan yükümlülükleri hakkaniyetle yerine getirebilir.

Şiddet gören kadın çalışmıyor, öğrenim görüyor olabilir. Bu yüzden, şid­dete uğrayan bireyin sadece iş yerinin değiştirilmesi değil, eğer öğrenim görü­yorsa öğrenim yerinin de değiştirilmesi çok önemlidir.

Korunan kişi çalışmıyorsa, ekonomik açıdan bağımlığının azaltılması için istediği takdirde istihdam edilmesinin sağlanması devletin yükümlülüğü altında olmalıdır çünkü bireyin ekonomik açıdan yetersizliği şiddet görmesini ve şid­detin sürdürülebilmesini kolaylaştırmaktadır. Şiddet gören mağdur ekonomik açıdan bağımsızlığını elde ederse şiddete karşı devlet tarafından da aynı za­manda korunmuş olacaktır.

Sadece şiddet uygulayan değil, şiddet uygulayana yardım edene de yöne­lik olarak önleyici tedbirlerin uygulanması gereklidir. Toplumumuzda şiddet uygulayan kocaya ailenin diğer bireyleri tarafından da destek verildiği hepimiz tarafından gayet açık bilinmektedir. Mağdur şiddet görürken ev içindeki diğer bireyler de şiddet uygulayana yardım ederek veya aile dışındaki başka bireyler de şiddet uygulayana yardım ederek şiddetin boyutunu arttırmaktadır.

Bu yüzden şiddet uygulayana yardım edene yönelik olarak da önleyici tedbir kararı hâkim tarafından gerekli görüldüğü durumlarda mutlaka alınmalıdır.

Geleneksel bir toplumda yaşayan kadının şiddete maruz kalınca bunu ya­şadığı ortamdan dışarı taşıması ve buna karşı tedbir alınması için mücadele et­mesi çok zordur. Gelenekler çerçevesinde şiddet olmamış gibi hayatına devam etmesi hatta böyle bir ortamda aile birliğini devam ettirmesi baskısıyla karşı karşıya kalması da hepimizin çok iyi bildiği vakadır. Burada kadını şiddete karşı korumak için en büyük sorumluluk, kolluk kuvveti, mülki amir, hâkim, Bakanlığın il ve ilçe müdürlüklerine aittir. Şiddete karşı kadını koruyucu ve önleyici tedbirlerle korumakla görevli kişiler aldıkları sorumlulukları yerine getirmezlerse mutlaka tazminat ödeme yükümlülüğü altına girilmelidir. Tazmi­nat ödeme yükümlülüğü altında oldukları bilinciyle görevlerine karşı daha so­rumlu davranacaklardır.

Kusursuz bir anayasa ve kurumlar oluştursak, uluslararası ve ulusal bütün yasalar kadın-erkek eşitliği, kadın ve çocuğun korunması ve güçlenmesi için mükemmel bir şekilde düzenlense dahi demokrasiye uygun bir siyasal kültür ortamı olmadan ve kadını aşağılayıp eve kapatıp en az üç çocuk doğurmakla yükümlü kılan, güçsüzleştiren, kocanın yanında sesini çıkarmadan oturmasını nasihat eden toplumsal zihniyette değişim olmadan kadın ve çocuklarımız husu­sunda var olan sorunlar giderek de ağırlaşıp devam edecektir. Her ne kadar ya­sal zeminde kadın ve çocuğumuzun hakları korunup insanca yaşamak için ge­rekli düzenlemeler yapılsa da uygulamada bunlar hayata geçmeden yine biz bu sorunları konuşup duracağız.

Eşitlik ilkesi tasarıdan çıkarılmış olan "kadın-erkek eşitliği", "fiilî eşitlik", "toplumsal cinsiyet eşitliği" ve "ev içi şiddet" gibi kavramlar mutlaka Sayın Bakanım, tekrar konulmalıdır. Uluslararası insan hakları standardı, uluslararası insan hakları belge ve sözleşmelerinin olduğu gibi tasarıda kadın-erkek eşitli­ğine atıf yapılmalıdır.

Koruma: Türkiye'de kamuya ait sığınak sayısı 40, yetersizdir. Önce, her ilde mutlaka sığınak yapılması mecburiyeti getirilmeli ve mevcut sığınaklar da iyileştirilmelidir acilen diyoruz.

2008 yılında yapılan kadına yönelik aile içi şiddet araştırmasına göre Türkiye'de kadınlarımızın yüzde 42'si yaşamın herhangi bir döneminde fiziksel veya cinsel şiddete maruz kalmıştır. Dünya Ekonomik Forumu Cinsiyet Uçu­rumu Endeksi 2011 yılı derecelendirmesine göre 135 ülke arasında Türkiye 122'nci sıradadır.

Bu nedenle, biz diyoruz ki, kadınların her alanda erkeklerle eşit hakları elde etmesi, her türlü istismardan ve şiddetten korunması, karar alma mekaniz­malarında yer alması, siyasette temsil oranının yükselmesi bir demokrasi, hu­kuk, eğitim ve toplumsal zihniyet dönüşümü sorunudur.

Saygıdeğer milletvekilleri, ben Kadın-Erkek Fırsat Eşitliği Komisyo­nunda da bilgilendirdim. Geçmişte bir lisede müstahdem olarak çalışan bir mü­vekkilimin kocasından şiddet görmesi nedeniyle, hiçbir avukat ücreti almadan, masraflarını da karşılamak kaydıyla şiddetli geçimsizlikten boşanmasını karar altına aldım ancak tehdit ve şiddet devam etmişti, karakollara müracaat ettik, savcılıkla müracaat ettik ancak, tabii, biz bunu önleyemedik. Ne oldu? Benim müvekkilim köprü başında kocası tarafından öldürüldü. Bundan sonra da mü­vekkilimin sorumluluğunu taşıyarak ailesinin yine vekâletini aldım, yine hiçbir ücret almadan müdahil oldum ve öldükten sonra müvekkilimin haklarını sa­vunmaya ve devam ettirmeye çalıştım.

Onun için hepimizin yaşadığı olaylar vardır, etkilendiği olaylar vardır. Ben bu kadına şiddet konusunu çok önemsiyorum. Hakikaten önemli bir geliş­medir, önemli bir gelişme olduğunu da kabul ediyorum ancak bizlerin ve kadın örgütlerinin verdiği maddeler üzerindeki değişiklik tekliflerinin dikkate alınarak daha mükemmel bir yasa yapılacağını tahmin ediyorum ve bu konuda hep bir­likte olacağımızı ve destek istiyoruz sizlerden birlikte.

Yine, Samsun ilinde diz seviyesinin altında Kılık Kıyafet Yönetmeliği'ne uygun olarak giyilen bir eteğe bile tahammül gösteremeyen ve bu nedenle kadın bir meslek elemanını işinden eden, Van depremi nedeniyle oluşturulan kriz ma­sasında bile akşamları kadınlar ve erkeklerin bir araya gelmesini yasaklayan zihniyet kamusal alanda var oldukça kadınlara karşı işlenen şiddet de devam edecektir maalesef diyorum.

Bu nedenle, bu kanun tasarısı üzerinde yürütmenin daha fazla sorumluluk alması, Dünya Emekçi Kadınlar Günü arifesinde bu konuda daha duyarlı olaca­ğınızı bekliyor, selam ve saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

 

AK PARTİ GRUBU ADINA

AZİZE SİBEL GÖNÜL (Kocaeli)

 

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan 181 sıra sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun Tasarısı üzerine AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım.

Tüm dünya ve ülkemiz kadınlarının eşitlik kalkınma ve daha huzurlu ya­şam özlemlerini dile getirdikleri 8 Mart Dünya Kadınlar Gününü kutluyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, az önceki konuşmacı arkadaşlarımızın, milletve­killerimizin, bu kanunun görüşmelerinde Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyo­nunun esas komisyon olmaması konusundaki görüşlerine katılmakla birlikte, komisyonumuzun, bu kanunun uygulamada, özellikle uygulama konusunda hassasiyetler konusunda izleyici ve takip edici bir esas komisyon olarak görev yapacağını buradan duyurmak istiyorum.

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, kişinin dokunulmazlığı, maddi ve ma­nevi varlığının tanımlandığı 17'nci maddesi ile herkesin yaşam hakkını garanti altına almayı ve kimsenin insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya mu­ameleye tabi tutulamayacağını taahhüt eder. Kadına karşı şiddet bu anayasal hakkın ihlali anlamına gelmekte, bu ihlalin önlenmesi için devlete önemli so­rumluluklar düşmektedir.

Yine Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'na göre ülke sınırları içinde yaşayan herkesin sağlıklı bir çevrede yaşayabilmesi bir devlet görevidir. Biyolojik ve fiziksel çevrenin yanında sosyal çevrenin de sağlıklı olması bireyin en temel anayasal hakkıdır.

Bu bakımdan şiddetin tanımına bakacak olursak, şiddet, kişinin, fiziksel, cinsel, psikolojik veya ekonomik açıdan zarar görmesi ve acı çekmesiyle so­nuçlanan veya sonuçlanması muhtemel hareketleri, buna yönelik tehdit ve bas­kıyı ya da özgürlüğün keyfî engellenmesini de içeren, toplumsal, kamusal veya özel alanda meydana gelen fiziksel, cinsel, psikolojik, sözlü veya ekonomik her türlü tutum ve davranış biçimi olarak tanımlanmaktadır.

Kadına yönelik şiddet ise, kadınlara yalnızca kadın oldukları için uygula­nan veya kadınları etkileyen cinsiyete dayalı bir ayrımcılık ile kadının insan hakları ihlaline yol açan her türlü tutum, davranış ve şiddet biçiminde tanım­lanmaktadır.

Şu bilinmelidir ki kadına yönelik şiddet sorunu ne Türkiye ile başlamıştır ne de Türkiye'ye özgüdür.

Dünya Sağlık Örgütü tarafından on ülkede 24 bin kadınla görüşülerek gerçekleştirilen araştırmaya göre, eşleri tarafından fiziksel şiddete maruz kalan kadınların oranı ülkeden ülkeye yüzde 13 ile yüzde 61 arasında değişmektedir. Bir başka araştırmada ise Amerika Birleşik Devletleri'nde her 15 saniyede 1 kadının kocasının, partnerinin fiziksel şiddetine maruz kaldığı ortaya konul­muştur.

Türkiye'de Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu tarafından 1993 ve 1994 yılları arasında yürütülen "Aile İçi Şiddetin Sebep ve Sonuçları" adlı ilk ulusal çaptaki araştırmadan sonra, 2006-2007 yılları arasında Altınay ve Arat tarafın­dan yürütülerek TÜBİTAK'ın desteğiyle on sekiz ayda tamamlanan "Toplumsal Cinsiyete Dayalı Şiddet: Sorun Tespiti ve Mücadele Yöntemlerinin Analizi" adlı ulusal çaptaki 2'nci araştırmada kadına yönelik şiddet konusunda çok çar­pıcı sonuçlara ulaşılmıştır. Araştırmaya göre, hayatı boyunca eşinden an az 1 defa şiddet görmüş kadınların oranı Türkiye örnekleminde yüzde 35, Doğu ör­nekleminde yüzde 40'tır. Bunların Türkiye örnekleminde yüzde 49'u, Doğu ör­nekleminde ise yüzde 63'ü bu durumdan kimseye bahsetmediğini söylemiştir yani Türkiye'de kadınların 1/3'ü fiziksel şiddete maruz kalmakta, bunların da sadece 1/4'ü açığa çıkmaktadır. Dolayısıyla, yaşanan şiddet çoğunlukla gizlen­mekte, şiddet gören kadınlar bununla tek başına mücadele etmek durumunda kalmaktadırlar.

Kadına yönelik şiddet uluslararası toplumun gündemine "kadının insan hakları" kavramı çerçevesinde girmiştir. Türkiye'de ise özellikle 80'lerden sonra kadına yönelik şiddetle mücadele için yürütülen kampanyalarla konu kamuoyu gündeminde yer almıştır. 90 yılında Kadının Statüsü Genel Müdürlüğünün ku­ruluşu bu konudaki ilk somut ve önemli gelişme olmuştur.

Toplumsal yaşamın her alanında kadın-erkek eşitliğinin sağlanmasını ve kadın-erkek rollerine dayalı ön yargıların ve ayrımcılık içeren uygulamaların ortadan kaldırılmasını amaçlaması nedeniyle "kadınların insan hakları beyan­namesi" olarak da tanımlanan Birleşmiş Milletler Kadına Karşı Her Türk Ay­rımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi Türkiye tarafından 1985 yılında imzalanmış ve 86 yılından itibaren de yürürlüğe konulmuştur. Birleşmiş Milletler Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Komitesi'nin 99'da aldığı 12 sayılı Genel Tavsiyesi devletleri kadına yönelik şiddetle mücadele etmeye davet et­miştir. Bu konuda istatistiksel verilere ihtiyaç duyulduğunu belirlemiştir. Ko­mitenin 92 yılında 19 sayılı bir tavsiyesi ise -genel tavsiyesi ise- toplumsal cin­siyete dayalı şiddeti, kadınların erkeklerle eşit hak ve özgürlüklerden faydala­nabilmelerini engelleyen bir ayrımcılık türü olarak tanımlamıştır. Bu karar, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından yayınlanan kadına yönelik şiddetin önlenmesi bildirgesine de temel teşkil etmiştir. Bu bildirge, devletlerin "gele­nek, görenek veya din" gibi gerekçeler öne sürerek kadına yönelik şiddetle mü­cadele alanındaki sorumluluklarını aksatmamaları gerektiğini vurgulamıştır.

Aile içi şiddete maruz kalan kadınların korunması amacıyla 98 yılında yü­rürlüğe giren ve 2007 yılında yeniden düzenlenen 4320 sayılı Ailenin Korun­masına Dair Kanun'la önemli bir adım atılmış ve hem "aile içi şiddet" kavramı ilk kez hukuksal bir metinde tanımlanmış hem de aile içinde şiddete maruz ka­lan bireylerin korunmasına yönelik olarak aile mahkemesi hâkimleri tarafından alınabilecek tedbirler düzenlenmiştir.

Bu gelişmeleri takiben, 11/10/2005 tarihinde Türkiye Büyük Millet Mec­lisinde töre ve namus cinayetleri ile kadınlara ve çocuklara yönelik şiddetin sebeplerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir komisyon kurulmuş ve komisyonun raporu esas alınarak kadına yönelik şidde­tin ortadan kaldırılması için alınması gereken önlemler ve sorumlu olacak ku­ruluşların belirlendiği 2006/17 sayılı Başbakanlık Genelgesi yayınlanmıştır. 2006/17 sayılı Başbakanlık Genelgesi konunun ülke gündemine oturması ve en üst düzeyde sahiplenilmesi bakımından bir milat olmuş, kadına yönelik şiddetle mücadeleyi bir devlet politikası hâline getirmiştir. Uygulamanın geliştirilmesi için Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü tarafından Kadına Yönelik Aile İçi Şid­detle Mücadele Ulusal Eylem Planı hazırlanmıştır.

Türkiye'nin hazırlanmasına öncülük ettiği Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi ya da kısa adıyla İstanbul Sözleşmesi olarak anılan Sözleşme Mayıs 2011 tarihinde İstanbul'da imzaya açılmış ve Türkiye'nin de aralarında bulun­duğu on üç ülke tarafından imzalanmıştır. Sözleşmeyi imzalayan ilk ülke olan Türkiye, Meclisinde 25 Kasım 2011 tarihinde onaylayarak yasalaştıran ilk ülke olmuştur.

Değerli milletvekilleri, Başkanlığını yaptığım Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu, kadınının sağlık hakkı, insan hakkı, maddi ve manevi bütünlük hakkı, kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı, çalışma hakkı gibi temel hak ve öz­gürlüklerinden tam olarak yararlanmasını engelleyen ve toplumun kanayan bir yarası olan kadına yönelik şiddet konusunda duyarsız kalmamıştır. Bu bağ­lamda, Komisyon olarak, kadına yönelik şiddetin önlenmesinde mevzuattaki ve uygulamadaki noksanlıkların tespitine ilişkin bir alt komisyon oluşturulmuş, konuyla ilgili uzman kişiler dinlenilmiş, yerinde incelemeler gerçekleştirmiş ve bütün bu görüşmelerden elde edilen bulgulara dayalı olarak da, kadına yönelik şiddetin önlenmesine ilişkin mevzuattaki ve uygulamadaki noksanlıklar tespit edilip çözüm önerileri geliştirilmiştir. Söz konusu rapor ilgili tüm kurumlara gönderilmiştir.

Yine bu dönemde, bu çalışma döneminde İnsan Hakları Komisyonu tara­fından, kadına yönelik şiddetin önlenmesi amacıyla "Kadın ve Aile Bireylerine Yönelik Şiddetin İncelenmesi" başlıklı bir alt komisyon kurulmuştur, komisyon çalışmalarını tamamlamıştır.

Tüm bunların ışığında, 4320 sayılı Kanun'un ihtiyaçlara cevap vermemesi gerçeğinden hareketle ve reformist bir anlayışla yeni bir kanun tasarısı hazır­lanmıştır. Tasarının hazırlanmasında şiddet konusu olay ve süreçlerden, konuyla ilgili STK'ların gözlem, talep ve önerilerinden, akademik çevrelerden ve yargı pratiğinden en üst düzeyde yararlanılmıştır. Yani tasarı toplumsal katılımı ve birikimi esas alan bir zeminde geliştirilmiş ortak bir çabanın ve iş birliğinin somut bir neticesidir.

Tasarının amacı ise şiddete uğrayan veya uğrama tehlikesi bulunan ka­dınların, çocukların, aile bireylerinin ve tek taraflı ısrarlı takip mağduru olan kişilerin korunması ve bu kişilere yönelik şiddetin önlenmesi amacıyla alınacak tedbirlere ilişkin usul ve esasları düzenlemektir.

Tasarının 1'inci maddesinde amaç ve kapsam açık bir şekilde ortaya ko­nulmaktadır. Salt evlilik birliğinden kaynaklanan şiddetin engellenmesi değil, aksine 4721 sayılı Kanun uyarınca kurulmuş bir evlilik birliğinden ari olarak maddede zikredilen şiddet mağdurları da korunduğundan CEDAW'ın taraf devletlere yüklediği "kadınların medeni durumlarına bakılmaksızın gerekli ted­birlerin alınması" yükümlülüğü de yerine getirilmiş olmaktadır.

Diğer taraftan, şiddetin engellenmesi ve önlenmesi amacıyla gerek mülki amirlere gerek hâkimlere ve gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde de kolluk amirlerine tedbir alabilme yetkisi verilerek en hızlı şekilde sonuç alınmasının yolu açılmaktadır yani 4320 sayılı Kanun'da şiddetin engellenmesi ve önlenme­sine ilişkin tedbirler yetersiz olmasına rağmen tasarıda kapsamlı ve sonuç odaklı tedbirlere yer verilmiştir.

Etkin uygulamayı sağlamak için tasarıda yer alan önemli yenilik ise zor­lama hapsidir. Zorlama hapsi, bir suç karşılığı uygulanan ceza yaptırımı değil, aksine şiddet uygulayanı tedbir uygulamaya zorlamayı amaçlayan önleyici nite­likte bir müessesedir. Mevcut uygulamada tedbir gereklerine aykırı davranıl­ması hâlinde oluşan suç nedeniyle açılan davaların uzun sürmesi ve öngörülen hapis cezalarının ise çok nadiren uygulanması dolayısıyla caydırıcılık etkisi olmadığı yolundaki haklı eleştiriler tasarıda zorlama hapsi müessesesi ile gide­rilmektedir.

Bu tasarının getirdiği en önemli yeniliklerinden bir tanesi de şiddete ma­ruz kalmış bireyin mağduriyetinin çok kısa sürede giderilmesi, hizmetlerden ücretsiz yararlanması ve şiddeti uygulayanın da rehabilite edilmesidir.

Kanun tasarısı, imza koyduğumuz ve Meclisimizden geçerek yasalaşmış uluslararası anlaşmalara uygun olarak, şiddete maruz kalan kadınlarımızla ilgili koruyucu ve önleyici tedbirlerle, sadece şiddete maruz kalan kadın hakkında tedbir almak değil bu şiddetin meydana gelmesini önleyici tedbirleri de almayı hedeflemiştir. Bununla birlikte, şiddete maruz kaldıktan sonra ikincil bir mağ­duriyete maruz kalmaması da bu tasarının getirdiği önemli düzenlemelerden biridir.

Verilecek koruyucu tedbir kararlarının takibinin teknik araç ve yöntemler kullanılmak suretiyle de yapılabileceği, buna ilişkin usul ve esasların yönetme­likle düzenleneceği öngörülmüştür. Teknik yöntemlerle takip, şiddet uygulayan veya uygulama ihtimali olan kişiye yönelik olarak çeşitli alternatifler aslında görüşülmüştür. Bunu bugün kanunda da belki detaylandıracağız. Elektronik kelepçe veya bileklik, korunan kişinin sabit ev içi ikaz cihazı veya mağdura hareket özgürlüğü tanıyan ev dışında da kullanılabileceği telefon görünümlü mobil cihazın kullanılması gibi yöntemlerle de yapılabilecektir.

Değerli milletvekilleri, koruyucu ve önleyici tedbirlerin etkin olarak kul­lanılmasına yönelik destek hizmetlerinin verildiği ve izleme çalışmalarının yedi gün yirmi dört saat esası ile yürütüldüğü şiddet önleme ve izleme merkezlerinin kurulması öngörülmüştür. Mağduru korumaya yönelik sadece koruyucu ve ön­leyici tedbirlere karar vermek değil, aynı zamanda bu tedbirlerin uygulanabilir­liği ve takibi anlamında bu merkezlerin kurulmuş olması şiddetle mücadelede önemli bir adımdır.

Bu tasarı ile hâkim tarafından alınacak koruyucu ve önleyici tedbirlere geniş bir şekilde yer verilmiştir. Tedbir kararlarının hızlılığı ve gizliliği için düzenlemelere gidilmiş olması da bu tasarının önemli yeniliklerindendir. Bu­nunla birlikte, sadece şiddete maruz kalmış kişileri değil aynı zamanda asılsız bir şekilde suçlanan tarafları da koruyucu itiraz müessesine de yer verilmiştir.

Değerli milletvekilleri, tasarıda ihbar mükellefiyetinin getirilmesi önemli yeniliklerden yine bir tanesidir. İhbarı alan kamu görevlisi için de gecikmeksi­zin kanun kapsamında görevini yerine getirmek yükümlülük hâline getirilmiştir.

Son olarak da bu kanun kapsamında mağdura yönelik geçici maddi yar­dım yapılmasıyla nafaka ile kolaylaştırıcı hükümlere harç, masraf ve vergiler­den muafiyet, şiddet mağdurunu korumaya yönelik düzenlemeler olduğu belir­tilmektedir.

Ben öncelikle tasarıda emeği geçen başta Aile ve Sosyal Politikalar Ba­kanlığımıza, komisyonlarda görev yapan değerli milletvekili arkadaşlarımıza, sivil toplum kuruluşlarımıza, akademisyenlerimize, bürokratlarımıza velhasıl emeği geçen herkese teşekkür etmek istiyorum. Kanunumuzun milletimize, ülkemize ve ülkemiz kadınlarına hayırlı olmasını temenni ediyorum ve özellikle şiddet konusunda, gerek kadına karşı şiddet gerek toplumsal şiddet konusunda toplumun tüm katmanlarının ve kurumlarının hassasiyetle bu konu üzerine eğilmesi gerektiğini düşünerek bu konuda topyekûn bir mücadele verilmesini başta Meclisin şiddetle ilgili, topluma örnek olacak davranışları sergilemesini, bu davranış kalıplarının düzeltilmesi konusunda topyekûn bir çalışma yapılması gerektiği inancımla, yine bir son dörtlükle sizleri selamlamak istiyorum, diyo­rum ki:

"Kavgayı ağacın yaprağına yazmak isterdim,

Sonbahar gelsin yapraklar dökülsün diye.

Nefreti bulutların üstüne yazmak isterdim,

Yağmur yağsın bulutlar yok olsun diye.

Öfkeyi karların üstüne yazmak isterdim,

Güneş açsın karlar erisin diye.

Sevgiyi ve dostluğu yeni doğmuş, tüm bebeklerin kalbine yazmak isterdim,

Onlar büyüsün tüm dünyayı sarsın diye."

Sevgiyle, dostlukla kalın diyorum, hepinize saygılar sunarım.

(AK PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)

 

ŞAHSI ADINA

TÜRKAN DAĞOĞLU (İstanbul)

 

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun Tasarısı hakkında şahsım adına söz almış bulunuyorum.

Öncelikle, Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Başkan Ve­kili olmamın yanı sıra bir kadın olarak Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şid­detin Önlenmesine Dair Kanun Tasarısı hazırlığında emeği, kararlılığı ve ente­lektüel birikimlerini cömertçe ortaya koyan tüm ilgili arkadaşlara, Aile ve Sos­yal Politikalar Bakanı Sayın Fatma Şahin'in şahsında tüm Bakanlığa tebrik ve teşekkürlerimi iletmek isterim.

Bu anlamda, seçim beyannamemizde, kadının sorunlarını parti olarak çözme yönündeki kararlılığımızı da belirtmiş, kadına yönelik şiddetin önlenme­sini öncelikli politikalarımız arasına almıştık. 4320 sayılı Ailenin Korunması Kanunu'ndaki boşluklardan ve değişen koşullardan da yararlanarak kadın cina­yetlerinin ne boyutlara vardığına hepimiz şahit olduk. Erkekler, her ay onlarca kadını öldürme, onlarcasını yaralama ve tacizde bulunma hakkını kendilerinde bulabiliyorlardı. İşte, bu yeni kanun tasarısının yasalaşmasıyla birlikte, kadının statüsünün güçlendirilmesine yönelik tüm tedbirler bir bütünsellik ve güncellik içinde gündelik hayatımıza girecek ve kadınlara zarar verme hakkını kendinde bulan da en ağır yaptırımlarla cezalandırılacaktır. Türkiye'de kadına yönelik şiddet ile ilgili tartışmalarda çok sık dillendirilen bir eleştiri, bu şiddetin yeni yasalar getirerek önlenmesinin mümkün olmadığı, pratiğe, uygulamaya dönük bir modele geçilmesi gerektiği fikridir. Bu anlamda, söz konusu yasa tasarı­sında, Batı'nın mevcut en iyi uygulamalarını derinlemesine incelemek suretiyle Avusturya modelinin örnek alınmasını oldukça önemsiyorum. Keza bu model, yasa ile uygulama arasındaki boşlukların, yasalarla paralel çalışan kurumlar getirerek söz konusu boşluğun önüne geçmeyi öngörüyor. Örneğin karakollarda kadın bürolarının açılması ve şiddet gören kadına temin edilen sabit ev içi ci­haz, ikaz cihazlarının acil arama tuşuna basılmasıyla birlikte söz konusu büro­nun devreye girmesi oldukça yenilikçi ve etkin bir çözüm olacaktır.

Birleşmiş Milletler Kadınlara Yönelik Şiddetin Önlenmesi Bildirgesi, ka­dına yönelik şiddeti, toplumsal cinsiyete dayalı ve bir kadına sırf kadın olduğu için yöneltilen ya da orantısız bir şekilde kadınları etkileyen bir şiddet olarak tanımlıyor.

İktidar partisi olarak, şiddeti sadece fiziksel şiddetle sınırlandırmayıp ka­dının onurunu zedeleyen, haysiyetini kıran her türlü şiddet biçimini de önlemeyi son derece önemsiyoruz. Bu anlamda yeni yasa tasarısında şiddetin tanımını genişleterek şiddet tehdidi, hakaret gibi davranışları da şiddet kapsamına dâhil ediyoruz.

Değerli milletvekilleri, kadına karşı şiddetle mücadele etmek ve elde etti­ğimiz olumlu sonuçları kalıcı hâle getirmek için bir zihniyet devrimini gerçek­leştirmeliyiz. Bu anlamda, yeni yasa tasarısıyla da kabul edilen, şiddet uygula­yan kişiye zorunlu öfke kontrolüne dair rehabilitasyon programları uygulan­ması, Diyanet İşleri Başkanlığının cuma hutbelerini kadına yönelik şiddete ayırması bence önem taşıyor.

Dolayısıyla erkeklerde zihniyet devrimini tetikleyecek ve şiddete yöne­limi sorgulayacak bir zihinsel ortam yaratmalıyız. Ailenin korunmasına, kadına yönelik şiddette çocukların varlığını da unutmayarak bu yeni yasa tasarısıyla birlikte korunan kişinin çalışması durumunda çalışma yaşamına katılımını des­teklemek üzere varsa çocukları için iki aylık süreyle gerektiğinde ücreti karşı­lanmak üzere kreş imkânı sağlanabilecektir. Öte yandan şiddet mağruru kadın­ların birer yaralı ruh olarak varlıklarını sürdürmesinin önüne geçmek için bu yasa tasarısıyla da birlikte psikolojik, mesleki, hukuki ve sosyal bakımdan reh­berlik ve danışmanlık hizmeti verilebilecektir. Şunu unutmayalım ki: Türk kül­türünde kadın her zaman son derece önemli bir yere sahip olmuştur. Bunun bi­lincinde olan bizler de gerek bu tür yasal tedbirleri alarak gerekse Avrupa Bir­liği, Birleşmiş Milletler gibi kuruluşlardan sağlanan hibe programlarından da yararlanıp kadının sosyoekonomik gücünü ön plana çıkartarak bu iradesini en başından beri sergilemektedir.

Şiddete uğrayan kadının sessizlik çemberini kırması için AK PARTİ ola­rak elimizden gelen özveriyi gösteriyoruz ve göstereceğiz. Bunun için de kadı­nın ekonomik anlamda güçlenerek kocasının karşısında daha dik bir duruş ser­gilemesi için birçok önemli girişimde bulunuyoruz. Uzun süredir yürütülen mikro kredi projelerinin özellikle kırsal alanda kadının aile içinde statüsünün güçlendirilmesi açısından başarısı aşikârdır. Bunun yanı sıra şubat ayında Ça­lışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı arasında imzalanan protokolle İŞ-KUR'un toplum yararına yürüttüğü çalışma programlarında kadın sığınma evlerinde kalan şiddet mağduru kadınların iş edinmelerine öncelik verilecektir. Kadına yönelik şiddetin tam anlamıyla önle­nebilmesi için yasal ve uygulamaya dönük düzenlemelerin yapılması elbette bir kazançtır ancak yeterli değildir. Bu anlamla ilgili tüm paydaşların bu süreçte ellerini taşın altına koymaları gerekir. Örneğin, barolar ve kadın sivil toplum kuruluşları kanun konusunda bilgilendirme toplantıları düzenlemelidir. Kırsal kesimdeki kadınlara erişmede görsel ve yazılı medya, yasa ile gelen haklar hak­kında bilgilendirmelerde bulunmalıdır.

Değerli milletvekilleri, bütün dünler bugünleri aydınlatan fenerlerdir. Ka­dına karşı şiddetin önlenmesinde, geçmişte yaşanan cinayetler, şiddet vakaları, intiharlardan ders çıkararak hataları tekrarlamamak adına hangi partiden, hangi ideolojiden, hangi cinsiyetten olursa olsun herkesi bu insanlık görevinde bir rol üstlenmeye davet ediyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

 

HÜKÜMET ADINA

AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI

FATMA ŞAHİN (Gaziantep)

 

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 181 sayılı, Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun Tasarısı üzerinde Hükûmet adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, Parlamentonun bütün milletvekillerine, bütün partilere, grup başkan vekillerine bu konudaki şükranlarımı sunmak istiyorum çünkü kadın meselesinin toplumsal bir mesele olduğu, kadına yönelik şiddetle mücadelenin toplumsal bir mesele olduğu, bu yüzden topyekûn hareket edebilmemiz gerek­tiği, hızlı bir şekilde sürecin hazırlanması, komisyonlarda çalışılması; katılımcı demokrasi adına sivil toplumla, üniversitelerle, herkesle, bu konuda fikri olan herkesle iş birliği yaparak çok uzun bir hazırlık sürecini geçirmiş bulunuyoruz. Hızlı bir şekilde de Parlamentoya getirdik ve bugün inşallah bütün partilerin buradaki mutabakatıyla da bu süreci götüreceğiz, kadına yönelik şiddetle ilgili önemli bir hukuki temelin altyapısını oluşturacağız.

Nedir bizim 4320'de eksiğimiz, neden buna ihtiyaç hissettik demeden önce, bizim on yıllık siyasi geçmişimizde gördüğümüz bir şey var ki, toplumsal huzur ve barış kadının ve erkeğin, toplumun her kesiminin potansiyelini kul­lanmaktan ve sürdürülebilir kalkınmadan geçmektedir. O yüzden 74 milyonun potansiyelinin kullanıldığı, burada hiçbir ayrımcılığa gitmeden, kadın demeden, erkek demeden, engelli demeden, engelsiz demeden, yaşlı demeden, genç de­meden herkesin olan kapasitesini kalkınma hamlesinin içerisine koymak için bu yola çıktık, çıktığımız günden beri söylediğimiz bir şey var ki "Kadını dışlayan siyaset, siyasete olmaz." dedik, "Kadına karşı her türlü ayrımcılığı reddediyo­ruz." dedik, kadınla ilgili olan sürecin bir insan hakkı süreci olduğunu ve kadına yönelik şiddetin de bir insan hakkı ihlali olduğunu düşündük.

Her türlü ayrımcılığı reddederken kadınımızın renginden, kılığından kıya­fetinden dolayı yaşadığı bütün sorunların da önemli bir sorun olduğunu ve mutlaka hızlı bir şekilde düzeltilmesi, çözülmesi gerektiğine inandık. O yüzden biz kadına yönelik mücadelemizi de bugün yalnızca şiddetle bir mücadele ola­rak değil, bir medenileşme, bir demokratikleşme, bir çağdaşlaşma mücadelesi olarak gördük.

Biz kadınlarla ilgili süreçte bir taraftan şiddetle ilgili süreci yönetirken bi­rey olarak kadının güçlenmesinde üç kalemi çok önemsedik, onurluca yaşam mücadelesinde kız çocuklarının eğitilmesini, eğitimle ilgili fırsat eşitliğinin mutlaka hayata geçmesine inandık. O yüzden son on yılda herkesin ama herke­sin desteğiyle "Eğitim olmazsa olmaz." dediğimizde büyük kampanyalar dü­zenledik, Millî Eğitim Bakanlığıyla beraber yapılan çok olumlu çalışmalar so­nucunda ve Anayasa'nın 10'uncu maddesinin bize getirmiş olduğu pozitif ay­rımcılığı eğitim hakkını artırmada kullandığımız için, beraber, birlikte bir şeyi başardık. Bugün yüzde 98 temel eğitime ulaşmış, temel eğitimde kız çocukla­rıyla erkek çocuklarına eşit fırsatlar sunmuş bir ülkeyiz.

Sağlıkla ilgili, her doğan çocuğun sigortalı doğduğu ve herkesin, 74 mil­yonun sağlık imkânlarından eşit bir şekilde istifade ettiği bir Türkiye için re­formlar yaptık, çok radikal tedbirler aldık. Bugün, Avrupa Birliği standartla­rında "2015 hedefi" dediğimiz anne ve çocuk ölümü hızlarındaki oranı, bugün yakaladık. Anne ve çocuk ölümü hızlarını yüzde 76 gibi, son on yılda, hızlı bir şekilde düşürdük çünkü can hakkı, yaşam hakkı, bizim "Olmazsa olmazımız." dedik.

İstihdamla ilgili kadının birey olarak eğitim hakkını kullanırken ekono­mik olarak mutlaka desteklenmesi gerektiğine inandık. O yüzden, İş Kanu­nu'nda çıkarttığımız eşit işe eşit ücretle beraber başlayan süreçte istihdamla il­gili, 2008'de çıkan istihdam paketinin içerisinde kadın ve gençlerimiz, engellile­rimiz için konan pozitif ayrımcılıkta son iki yılda iş gücü piyasasında kadının oranını yüzde 4 arttırdık. Çok net bir artıştır bu ve ilk kez şeytanın bacağını kırarak yüzde 30'lara çıktık. Bu gelişmeleri, bu değişimi ve her alanda ama her alanda aktif ve etkin bir şekilde, kılacak şekilde kadınımızı, sürecin takipçisi oluyoruz.

Neden bu kanunu yapma ihtiyacımız oluştu, diyecek olursak, aslında şid­detle mücadeleye de bugün başlamadık biz. Özellikle Töre ve Namus Cinayeti Araştırma Komisyonu Başkanlığı yaptığım sırada, o sırada Millî Eğitim Baka­nımız olan, daha önceden de Devlet Bakanımız olan Sayın Bakanımızın, Sayın Çubukçu'nun da o gün verdiğimiz mücadeleyle başlayan bir süreçtir bu süreç ve ondan sonra 2008'de çıkan Başbakanlık Genelgesiyle "Kadına yönelik şiddet toplumsal bir sorundur ve derhâl gereği yapılmalıdır." anlayışı önemli bir siyasi iradenin başlangıcıdır çünkü "Kol kırılır yen içinde kalır." anlayışıyla toplum olarak, hep üç maymunu oynadık. Duymadık, görmedik, işitmedik. Bunların bu şekilde devam edemeyeceğine, toplumsal kalkınma hamlesinde artık sorunların çözülebilmesine, bunların mutlaka görülmesi gerektiğine inandık.

2008'de çıkan o Başbakanlık genelgesiyle beraber bugün çok önemli bir hukuki temelin altyapısını da oluşturuyoruz. 4320, 1998'de çıkmış bir kanundu ama 2003 yılında aile mahkemesi hâkimliği oluşmasıyla uygulaması başladı. Uygulama başladığı zaman… Bir de 2003'te hep beraber bu Parlamento TCK'da otuz beş yıl sonra önemli bir değişim yapıp kadının insan hakkıyla ilgili ceza­larda ve çocukların hakkıyla ilgili cezalarda önemli artırımlar getirince, uygu­lamalarda kadın artık hakkının, hukukunun korunduğunu, karakola gittiği za­man "Sen ne yaptın da bunu hak ettin?" veya "Kocan sever de döver de" anlayı­şının bittiği, kurumsal manada her birimin, Adalet Bakanlığının, İçişleri Bakan­lığının, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının, Sağlık Bakanlığının, Millî Eği­tim Bakanlığının aktif bir şekilde, diğer bütün bakanlıkların da desteğiyle bu süreç bir toplumsal çalışmaya, bir kurumsal mutabakata dönüşmeye başlayınca uygulamalarda Ayşe Paşalı gibi birçok olayın yaşanmaya başladığını ve koru­yamadığımızı gördük. Boşanma öncesi ve boşanma sonrasında yaşanan bu olaylar ve yaşanan kadın sığınma evlerinde yaptığımız görüşmelerde, cezaevin­deki erkeklerle yaptığımız görüşmelerde yeni bir kanunu mutlaka hazırlamamız gerektiğine inandık.

Bu kanunun temeline baktığınız zaman koruyucu ve önleyici tedbirlerin hayata geçtiği, koruyamadığınız ve önleyemediğiniz zaman da kurumsal ma­nada kim, nasıl hareket edecek, kadının yaşam hakkını derhâl nasıl koruyacağız, bunun temel bir mantığını görüyorsunuz. Tanımı genişlettik, "kadın, aile birey­leri ve çocuk" diye ısrarlı takibi de koyduk.

Özellikle Osmaniye'de, yaklaşık bir on gün önce olan ve hepimizin içini, canımızı yakan bir kız çocuğumuzun, on altı yaşındaki kız çocuğumuzun bun­dan sonra hukuki temelde böyle bir boşluk var diyeceği boşluğu doldurduğu­muz, tek taraflı ısrarlı takibe de önlem alan ve mağdur erkekse… Bakın "Aile Bakanısınız, siz hep kadınları korumaya çalışıyorsunuz." diyorlar. Mağdur er­kekse aile bireyi olarak biz erkekleri de koruyacağız. Erkekler "Ben mağdu­rum." dediği ölçüde bu kanunun bütün haklarından da istifade edecekler.

İstanbul Anlaşması'nda koyduğumuz şiddet tanımını -psikolojik, ekono­mik- uluslararası sözleşmeye uygun tanımı genişlettikten sonra "Nasıl koruma tedbiri koyacağız?" dediğimizde, özellikle gece yarısı olan ve bu noktada yaşa­dığımız sıkıntıda, kadınların elindeki koruma kararıyla öldürüldüğü olayları yaşadığımız zaman derhâl korumada mülki amirlere yetki vermemiz gerektiğini gördük. Daha da ileri gittik, bir kolluk kuvvetindeki birisinin "Burada yaşam hakkıyla ilgili bir sorun var ve hemen tedbir alınmalı, hemen geçici barınma, mali yardım ve ihtiyacı olan desteğin verilmesi." dediği bir sistemi hayata ge­çirdik. Hâkimlerimizin koruma tedbirinde de iş yerini değiştirme hakkını, bera­berinde aile konutu şerhinde de şerh koyabilmesinin fırsatını bugün bu kanunda koyuyoruz.

Önleyici tedbir: Bir erkek sürekli şiddet uyguluyorsa bunun öfke kontro­lüyle, stresle mücadele etme gibi bir sorunu vardır yani hastadır ama hasta ol­duğunun da farkında değildir. Önleyici tedbirde de burada kadın istediği tak­dirde psikolojik desteğin verileceği, erkeğe de beraber psikolojik destek verile­ceği, bunun da bütçesinin Bakanlığımız tarafından karşılandığı önemli radikal tedbirleri hayata geçiriyoruz.

Çocuğun gizlilik bilgisiyle, okula yaklaşmadan ve oradan kadına ulaşma­dan dolayı farklı hayati tehlikenin yaşanmasına karşı önlem alıyoruz.

Eğer silah bulunduruyorsa, kendini kontrol edemiyorsa o silahı elinden alacak şekilde tedbirler alıyoruz. Hele bir de kolluk kuvvetiyse, silah bulun­durma onun zaten görev alanı içerisindeyse onun da silahını elinden alarak önemli yaptırım güçlerini hayata geçiriyoruz.

"Koruyamadığımız ve önleyemediğimiz zaman, bu olay olduğunda peki ne olacak?" diyecek olursanız; hâkimlerimizin verdiği kararla altı aylık tedbir getiriyoruz. Tedbire ya uymuyorsa, hâkim karar vermesine rağmen, alkollü bir şekilde, uyuşturucu alarak, her şekilde, ne şekilde olursa olsun o mahkeme kara­rına rağmen yeniden eve ulaşıyorsa, burada önemli bir, yeni bir tedbir kararı getiriyoruz "Zorlama hapsi" dediğimiz bir hapis. Hâkim "Kardeşim, ben sana bu eve yaklaşma diyorum. Sen buna rağmen yaklaşıyor ve benim kararıma uymu­yorsan, ben temel hak ve özgürlüklerinden de seni yoksun bırakıyorum." dedi­ğimiz, aslında bunun caydırıcı olduğu ve eve yaklaşmasını da engelleyecek bir sistem olduğu, üç günle on gün arasında bir zorlama hapsini de bu Kanun Tasa­rı'mıza koymuş oluyoruz.

Biz peki Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı olarak ne yapacağız? Biz tamamen burada Koordinasyon Bakanlığı olarak görev yapacağız. Bunun için de Kadın İzleme Merkezleri dediğimiz pilot çalışmalarla veri tabanlarının oluşturulduğu, UYAP sisteminin takip edildiği, Adalet Bakanlığındaki mahke­melerle ilgili sürecin takip edildiği, profesyonel ekiplerle bu olayların tamamen izlendiği, değerlendirildiği ve kimin ne yapması gerektiğini, yapmaması duru­munda da Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı olarak da ne tür destek vermemiz gerektiği 15 maddelik önemli bir değişim olarak Bakanlığımız burada görev almıştır.

Geçici mali yardımı önemsiyoruz; çünkü sığınma evlerine gittiğimiz za­man, kadınlarla görüştüğümüz zaman "Bakanım, zaten ekonomik olarak ciddi sorunumuz var. Okumamız, yazmamız yok. Mesleğimiz yok. Bu süreci geçi­rene kadar, bizim bu süreçte yanımızda olmanızı, ekonomik destekle bizim bu süreci daha kolay atlatmamıza, bize yardımcı olun." talebine karşı geçici mali desteklerle, kadınımızın hayatını normalleştirene kadar ve kendi ayakları üze­rinde durana kadar yanında olduğumuz ve radikal tedbirler aldığımız bir Kanu­nun altyapısını oluşturuyoruz.

Nafaka sistemini kolaylaştırıyoruz. Sosyal güvenlik sisteminin içindeyse ihtiyacı ve talebi, daha doğrusu talebi olmadan, otomatik olarak nafaka sistemi­nin çalışmaya başladığı önemli bir yasal düzenlemeyi hayata geçiriyoruz.

Konuşmamın içinde söylediğim gibi, bütün sağlık tedbirlerinin, sosyal güvenlik sistemi olsun olmasın, Bakanlık olarak biz bunun takipçisi olacağız.

Çalışan kadınlarımızla ilgili, eğer şiddet görüyorsa, çocuğu da varsa, bu süreçte onlara kreş desteği vererek çocukların daha az mağdur edildiği önemli bir yan desteği de hayata geçirmek istiyoruz.

Aslında bu yasanın temeline baktığınız zaman, hakikaten çok olumlu, po­zitif bir tarafı var ama ben bunu hazırlayan ve buna emek çekmiş bir Bakan olarak biliyorum ki uygulamada bunu hızlı bir şekilde çözmemiz çok kolay de­ğil. Bu, topyekûn bir seferberlik istiyor, iyi bir zihinsel dönüşüm istiyor. Kadı­nın ve erkeğin, birbirinin nimetinin ve külfetinin eşit bir şekilde paylaşıldığı, kadının insan hakkının, erkeğin insan hakkının, ikisinin de insan olduğu ve bu­rada, ortak alanlarda, ortak paylaşım alanlarının normalleştiği bir sistemi hayata geçirmediğimiz, kafalarımızı bu şekilde, zihinlerimizi bu şekilde aydınlatmadı­ğımız sürece, dünyanın en iyi, hakikaten en kapasiteli bir yasasını da çıkarmış olsak, en mükemmel yasasını da çıkarmış olsak buna mutlaka toplumun inan­ması, bilincinin yükselmesi, farkındalığının artırılması gerektiğine inanıyoruz. O yüzden, kamu spotlarıyla da bir ayda doksan dakika -günlük ortalama bir buçuk dakikadan- hem kanunla ilgili, değişimle ilgili bilgilendirmenin olduğu hem Bakanlığımızla ilgili, "Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı nedir, kapsama alanı nedir, aile nasıl korunacaktır, nasıl tedbirler alınacaktır?" kısa filmlerle bunları halkımıza, radyo ve televizyon aracılığıyla duyuracağımız kampanyala­rın düzenlendiği yeni bir dönemin de başlangıcındayız.

İnşallah bugün, nasıl 2003'te TCK'yı çıkardığımızda önemli bir devrim yaptıysak, nasıl aile mahkemelerinin hâkimlerini çalıştırmaya başladığımız za­man uygulamalarda önemli bir değişim yaptıysak bugün hep beraber şiddetle mücadelede de önemli bir hukuki devrimi yapacağımıza ben bütün gönlümle inanıyorum. Diğer devrimler için de el ele vermemiz gerektiğine, insan olma ortak paydası içerisinde kadını ve erkeği güçlendiren destek mekanizmalarını mutlaka hayata geçirmemiz gerektiğine inanıyorum. Desteklerinizden dolayı, katılımlarınızdan dolayı, bugüne kadar verdiğiniz bilgi birikiminiz ve tecrübele­rinizle uygulamalardaki yaşadığınız olayların çözümünde gelen bütün destekten dolayı bütün milletvekili arkadaşlarıma bütün kalbimle teşekkür ediyorum. Yasa tasarısının ülkemize ve ülkemizin tüm kadınlarına hayırlı uğurlu olmasını temenni ediyor, saygılar sunuyorum.

(AK PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)

 

ŞAHSI ADINA MESUT DEDEOĞLU (Kahramanmaraş)

 

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 181 sıra sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun Tasarısı'nda şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.

Dünya üzerinde değişen toplum düzeni ve beraberinde getirmiş olduğu şartlar ülkemizde de ailenin konumunu yakından etkilemiştir, kadını iş dünya­sında yer almaya zorlamıştır. Sanayi Devrimi'ne kadar kadınların görevleri ara­sında ev, bahçe ve tarla gibi işlere yer verilmiştir. Sonraki dönemlerde kadınla­rın toplumdaki yeri giderek değişmiştir. Özellikle 1980'li yıllardan itibaren Tür­kiye'de kadınlar ekonomik ve sosyal alanda daha aktif bir şekilde yer almaya başlamıştır. Batı ülkelerindeki kadar olmasa da kadınlar yalnızca belli bir mes­lek kolunda çalışan olarak değil, aynı zamanda bir girişimci olarak da yetenek­lerini ortaya koymaya başlamışlardır. Türkiye'deki kadınların iş gücüne katılım oranı oldukça düşüktür. Bunun tek nedeni "Evin geçimini erkek sağlar." anlayı­şıyla kadınların iş hayatına çok geç atılmalarıdır. Zaten ülkemizde eğitime eri­şim de kızlar açısından önemli bir sorun olarak devam etmektedir. Kırsal ke­simde kız çocuklarının eğitim ve öğretime tüm çabalara rağmen istenilen dü­zeyde ulaşamayışı, kadınları hem eğitim hem de istihdam konusunda erkeklerin gerisinde bırakmıştır.

Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi 2010 yılı verilerine göre Türkiye'nin toplam nüfusunun yüzde 50,2'si erkekler ve yüzde 49,8'i de kadınlardan oluş­maktadır yani erkek nüfusu ile kadın nüfusumuz neredeyse birbirine eşit du­rumdadır. Nüfusumuza göre erkek ve kadın dağılımı bu şekildeyken ülkemizde kadınların iş gücüne katılımı ve ekonomik özgürlüğünü kazanması oranı daha düşüktür. Türkiye'de kadınların iş gücüne katılım oranı erkeklerin iş gücüne katılım oranının üçte 1'i kadardır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yine Türkiye İstatistik Kurumunun 2011 yılı Ekim ayı verilerine göre 11,9 milyon düzeyindeki ev hanımı sayısı Kasım ayında 150 bin kişilik bir artış göstererek 12,1 milyon düzeyine çıkmış­tır. Aynı dönemde kadınların iş gücüne katılım oranı ise yüzde 28'den yüzde 27,5'e düşmüştür. Kadınların annelik görevlerinin yanı sıra toplumun büyük bir kesimi tarafından eş ve ev hanımı olarak görülmesi kadınların ücretli bir işte çalışması önündeki en büyük engellerden birini oluşturmaktadır. Hâlbuki pek çok konuda olduğu gibi savaş yıllarında vatan hizmetlerinde bulunmuş kahra­man Türk kadınları vardır. Bunlar hem cephede hem de cephe gerisinde büyük kahramanlıklar yapmışlardır. Balkan Savaşı, Çanakkale Savaşı ve Kurtuluş Sa­vaşı'nda yaralı askerlerimizin bakım hizmetlerini üstlenen kadınlarımız, kimi zaman sırtlarında cephane taşımış, kimi zaman da en ön cephelerde erkeklerle birlikte işgal güçlerine karşı cesur bir şekilde mücadele etmişlerdir.

Bugün gelinen noktada ülkemizde ekonomik ve sosyal sorunlar artmış, 2000 yılında 34.862 olan ülkemizdeki boşanma sayısı 2010 yılında 118.568'e yükselmiştir.

Ülkemizde intihar olaylarında da artış meydana gelmiştir. Yine, 2000 yı­lında 1.802 olarak gerçekleşen intihar olay sayısı, 2010 yılında 2.933'e çıkmış­tır. Her gün ağırlaşan ekonomik şartlar, ülkemizde açlık ve yoksulluk sınırı al­tında kalan kişi sayısını da artırmıştır.

Bugün ülke nüfusumuzun yüzde 17'si yani 12,5 milyon insan yoksulluk sınırı altında yaşamaktadır. Ekonomik alanda yaşanan bu sıkıntılar sosyal alanda da kendisini göstermektedir.

Değerli milletvekilleri, Türkiye genelinde hizmet veren 89 yetiştirme yurdunda 4.342 korunmaya muhtaç çocuk kalmaktadır. Ayrıca 53 sevgi evinde 3.004 ve 448 adet çocuk evinde ise 2.994 olmak üzere toplam 5.998 korunmaya muhtaç çocuk da ayrıca bulunmaktadır.

Bütün bu gelişmeler, Türk aile yapısına zarar verdiği gibi kadına karşı gösterilen şiddeti de artırmaktadır.

Hükûmet tarafından ekonomik ve sosyal alanda uygulanan yanlış politi­kalar, toplumun pek çok kesiminde yaralar açmıştır; açılan bu yaralar giderek de derinleşmektedir. Tüm dünyaya örnek teşkil eden Türk aile yapısında, bugün -maalesef üzülerek belirtmeliyiz ki- kadına karşı gösterilen şiddet olayları arta­rak devam etmektedir.

Ülkemizde kadına şiddet, fiziksel olarak görülebildiği gibi ekonomik, sosyal, sözel, psikolojik ve cinsel olarak da farklı şekillerde ortaya çıkmaktadır.

Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü tarafından 51 ilimizde ve 24 bin kişi üzerinde, kadına karşı aile içi şiddet konusunda bir araştırma yapılmıştır. Kadı­nın Statüsünün bu araştırmasına göre, Türkiye genelinde kadınların yüzde 39'u hayatlarında en az 1 defa fiziksel şiddete, yüzde 15'i cinsel şiddete, yüzde 23'ü ekonomik şiddete, yüzde 44'ü duygusal ve psikolojik şiddete maruz kalmışlardır.

Ayrıca, eğitim seviyesi düşük kadınların yüzde 56'sı şiddete maruz kalır­ken lise ve üstü okul mezunu kadınlar da şiddete maruz kalmaktadırlar.

Refah seviyesinin düştüğü ailelerde kadının şiddete maruz kalma oranı yüzde 50 olarak gerçekleşmektedir.

Kadının, sırf kadın olmasından dolayı şiddete maruz kalmasının teme­linde yatan nedenler ülkemizde pek çok kurum tarafından araştırma konusu yapılmıştır. Bugüne kadar gerçekleştirilen yasal düzenlemeler ve açılan kadın konuk evleri, kadına karşı şiddetin önüne geçememiştir. Kadına uygulanan şid­det, belirli bir süre sonra bazı ailelerde cinayete dönüşmektedir.

Kadın cinayetleri son on yıl içinde ülkemizde artmıştır. Gazete ve tele­vizyon ekranlarında "Devlet yine koruyamadı." şeklinde haberlere sık sık şahit olmaktayız. Devlet koruması isteyen kadınların bile cinayete kurban gitmesi, insanı daha da fazlasıyla üzmektedir. Ülkemizde kadına karşı gösterilen şiddet, genelde toplumun erkek egemen yapısından kaynaklanmaktadır. Aynı zamanda toplumsal, hukuksal, sosyal ve ekonomik nedenlerden dolayı da yine kadınlar şiddete maruz kalmaktadırlar.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; uygulanan şiddet, boyutuna göre, kadını intihara sürükleyebileceği gibi cinayete kurban gitmesine de neden ol­maktadır.

Şiddetin fiziksel ve ruhsal boyutu ise sosyal ve duygusal olarak bireyi, aileyi ve toplumu tümünü olumsuz yönde etkilemektedir.

Türkiye'deki araştırmaya göre şehirlerde evli kadınların yüzde 18'i, köy­lerde ise yüzde 76'sı eşleri tarafından dövülmektedir. Kadınların yüzde 57'si, evliliklerinin ilk gününden şiddete maruz kalmaktadırlar.

Yine, ülkemizde aile içi suçların yüzde 90'ını, kadına karşı işlenen suçlar oluşturuyor.

Başbakanlık Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü tarafından yapılan bir araştırmaya göre, aile içi şiddetin yüzde 87'si kadınlara karşı işlen­mektedir. Şiddetin yüzde 34'ü fiziksel, yüzde 53'ü sözlü olarak gerçekleşiyor. Bu oran gecekondu semtlerinde yüzde 97'ye kadar çıkabilmektedir. Kadınların yüzde 20'si okuryazar değil. Lise ve daha üstü eğitimli on beş-yirmi dört yaş grubunda bulunan kadınların yüzde 39,6'sı işsiz durumdadır. Kadınların yüzde 43'ü görücü usulüyle evleniyor. Yüzde 20'si ise nikâhsız yaşamaktadır. Bu ne­denle hükûmetler uyguladıkları ekonomik ve sosyal politikalarda refahı arttırıcı düzenlemelere ağırlık vermelidirler.

Köylerden şehirlere yapılan göçler çok önemlidir. Kadın konukevleri, sığınmaevlerinin işlevi artırılmalı ve ilgili kurumlarla koordineli çalışma sağ­lanmalıdır. Kamuda ve özel sektörde kadın istihdamına ağırlık verilmelidir. Kadın konukevi ve sığınmaevlerinden ayrılan kadının devlet imkânıyla bağım­sız yaşaması sağlanmalıdır. Yoksulluğu ve işsizliği yönetmek yerine ortadan kaldırılması konusunda çalışmalar yapılmalıdır.

Bu duygu ve düşüncelerle yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.

 

SORU – CEVAP BÖLÜMÜ

 

SORULAR

 

AYLA AKAT ATA (Batman)

Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Aracılığınızla Sayın Bakanıma sorumu ifade edeyim: Sayın Bakanım, kolluk güçleri tarafından toplumsal eylem ve etkinliklerde "genel müdahale" adı altında uygulanan şiddet ne yazık ki yediden yetmişe herkesi hedef almakta, ağır yaralanmalara ve hatta ölümlere sebebiyet vermektedir. Ben de bu şiddete defalarca kez maruz kalmış olan bir kadın olarak bu şiddete maruz kalan ka­dınların kendilerini ifade etmeleri ve konuyu yargıya taşımalarının önünde ger­çekten ciddi sorunlar olduğunu görebiliyoruz. Bu konuda Bakanlığınız tarafın­dan hem bu şiddeti görünür kılmak hem kadınları bu şiddete karşı koruma nok­tasında ve kendilerini yargıya taşıyacak mekanizmalara güç vermek ve ulaşıla­bilir olmalarını sağlamak adına herhangi bir çalışma var mıdır öğrenmek istiyo­ruz?

Teşekkürler.

 

REŞAT DOĞRU (Tokat)

Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Altmış beş yaş üzerindeki 2022 sayılı Kanun'la muhtaçlık aylığı alan va­tandaşlara verilen aylık çok düşüktür. Bunun yükseltilmesi noktasında, en az asgari ücretin yarısının verilmesi noktasında bir çalışma yapmayı düşünür mü­sünüz?

İkinci olarak da, altmış yaş üzerindeki bakıma muhtaç anne ve babaların yaşlı bakım merkezlerinde bakılmaları çok zordur ve çok da ciddi sıralar vardır. Bu noktada kendi çocuklarının veyahut da akrabalarının yanında bakılmasıyla ilgili olarak bunlara herhangi bir maddi yardım yapılamaz mı? Hani özürlülere verilen, özürlülerin ailelerin yanında bakılması gibi yaşlı insanların da kendi ailesinin yanında bakılmasıyla ilgili bir çalışmanız var mıdır?

Bunu öğrenmek istiyorum. Teşekkür ederim.

 

OKTAY VURAL (İzmir)

Teşekkür ederim efendim.

Grubumuz adına konuşma yapan Ruhsar Hanım bir sual tevcih etti: "Bu yasa tasarısında birtakım maddi yardımlar öngörüyorsunuz. Bu maddi yardımlar eğer bu sene başlayacaksa bunların kaynağı nedir acaba?" Çünkü bütçenin -8 milyar TL- 4,1'i de görev zararı. Kaynağını nereden bulacaksınız?

Bir de, altmış beş yaş üzerinde dul kadınlara iki ayda bir ödeme yapıla­cağı ifade ediliyor. Bu konudaki düzenlemenin kapsamını ve kimleri kapsaya­cağı konusunda bir bilgi verebilir misiniz?

AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI FATMA ŞAHİN (Gazi­antep) - Eşi vefat edenlere mi?

OKTAY VURAL (İzmir) - Evet.

 

MEHMET ŞEKER (Gaziantep)

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Taslağın adı "Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesi." Kadınlar zaten aile içinde şiddetle karşı karşıya geliyorlar. Bu durumda, hem ailenin hem de kadının korunması tabii ki mümkün değil. Kadın örgütleri tasla­ğın adının İstanbul Sözleşmesi'yle uyumlu olması için "kadın ve aile bireyleri­nin şiddetten korunması ve şiddetin önlenmesine dair kadın tasarısı" olarak de­ğiştirilmesini istiyorlar. Türkiye'de her gün kadınlar öldürülüyor. Öldürenler de eş, sevgili, baba, erkek kardeş gibi ailenin bireyleri. Burada temel sorun kadının bağımsız bir birey olarak görülmemesi, kadının sadece ailenin bir parçası olarak değerlendirilmesi. Oysaki kadını bağımsız bir birey olarak gören bakanlığın adının "kadın, aile ve sosyal politikalar bakanlığı" olması gerekirdi ve buna göre de yapılandırılmalıydı.

Buna ilişkin verdiğim kanun teklifini de bu vesileyle desteklemenizi bekler, saygılarımı sunarım.

 

VELİ AĞBABA (Malatya)

Sayın Bakan, ben geçtiğimiz hafta sonu Bakırköy Kadın Cezaevini ziya­ret ettim. Oradaki izlenimlerimden birkaçını sizlerle paylaşmak istiyorum.

Yasemin Karadağ, tutuklu, bir böbreği yok, bir böbreği yüzde 18 çalışı­yor, beyin kanaması geçirmiş, tutuklu olmasına rağmen, her türlü raporu olma­sına rağmen serbest bırakılmıyor. Fatma Tokmak, kalp hastası, hayati risk taşı­yor cezaevinde yatmaktan dolayı. Hediye Aksoy, iki gözü görmüyor, kanser hastası, tek başına kendi yaşamını idame ettirmekten yoksun. Bu hasta tutuklu­lar hakkında bir şey yapmayı düşünüyor musunuz?

Bir de Şeyma Özcan, Boğaziçi tarihte okuyor, Türkiye'nin en parlak öğ­rencilerinden birisi. Tutuklanmasındaki tek kanıt avukatla telefonla görüşmek. Avukat serbest. Derya Gönen, yine ona benzer bir öğrenci. Öğrencilerin öğre­nim hakkıyla ilgili bir şey düşünüyor musunuz?

Yine aynı cezaevinde Nazire Ayata Civelek ve Serpil Aslan Düzgün is­minde 2 tane anne çocuklarıyla beraber cezaevinde yaşıyorlar. Bunların yaşam kalitesini yükseltmeyle ilgili bir projeniz var mı, çocuklu tutuklularla ilgili?

Bir de buradan huzurunuzda Bakırköy Cezaevi Müdürüne ve yönetimine ve oradaki savcıya teşekkür ediyorum.

 

İLHAN DEMİRÖZ (Bursa)

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Gündem dışı konuşmalar bölümünde bir dakikalık söz alacaktım ancak Anıtkabir'deki Artvinlilerin törenine katılmam nedeniyle bu bölümde konuşuyo­rum.

Bugün 7 Mart, Artvin'in düşman işgalinden kurtuluşunun 91'inci yıl dö­nümü. Tüm hemşehrilerimin bu kurtuluş gününü kutluyorum.

Bursa Milletvekiliyim. Doğduğum, büyüdüğüm il Artvin, doyduğum yer Bursa. Artvin ve Bursa'ya selam ve saygılar.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

SEBAHAT TUNCEL (İstanbul)

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Aracılığınızla Sayın Bakana soruyorum. Birincisi, bu Parlamentonun 2 tane kadın milletvekili şu an cezaevinde. Acaba Aile ve Sosyal Politikalar Ba­kanlığı, bir grup kadınla birlikte -siyasi partilerden olabilir- bu kadın milletve­killerimizi ziyaret etmeyi düşünüyor mu?

İkincisi, bu kadar kadın meselesini konuşuyoruz. Kadınların siyasette ka­tılımını artırmak için kotanın yasal güvenceye kavuşması konusunda herhangi bir çalışma yapılması düşünülüyor mu?

Üçüncüsü de: Biraz önce konuşmamda da bahsetmiştim, Türkiye'de iş gücünün yaklaşık yüzde 10'unu oluşturan ev eksenli çalışan kadınların öncelikli olarak "işçi" olarak tanımlanmaları ve sosyal olarak sosyal güvenceye alınma­ları konusundaki talepleri konusunda herhangi bir çalışmaları var mı ya da as­lında bu statüde çalışan kadınların sayısı yani ne kadar kadın çalışıyor bu ko­nuda, kayıt dışı istihdamı konusunda bir bilgi var mı? Çünkü bu konuda ciddi bir mağduriyet var. Ev hizmetlerinin İş Yasası kapsamında yeri yok. Bu konuda bir çalışma yapacak mısınız?

 

MAHMUT TANAL (İstanbul)

Teşekkür ederim Başkan.

1) Yasamanın 24'üncü Döneminde kaç tane müsteşar var, bunların kaçı kadındır?

2) Yasamanın 24'üncü Döneminde kaç tane müsteşar yardımcısı vardır, bunların kaçı kadındır?

3) Bugün itibarıyla bürokrasinin başında kaç tane genel müdür vardır, bunların kaçı kadındır?

4) Bugün itibarıyla kaç tane bölge müdürü vardır, bunların kaçı kadındır?

5) İçişleri Bakanlığında en üst seviyede 11 bürokrat olduğu söyleniyor, arasında hiç kadın olmadığı söyleniyor; doğru mudur, değilse doğru bilgi nedir?

6) Türkiye'deki öğretmenlerin yüzde 40'ı kadındır. Millî Eğitim Bakanlı­ğında en üst düzeyde, 27 kişi arasında hiç kadın yok denilmektedir; doğru mu­dur, değilse doğrusu nedir?

7) Türkiye'deki mühendislerin yüzde 35'i, doktorların yüzde 30'u kadın olmasına rağmen Tarım Bakanlığında, Enerji Bakanlığında, Ulaştırma Bakanlı­ğında, Sağlık Bakanlığında üst düzey pozisyonda tek kadın bürokrat olmadığı söyleniyor; bu doğru mudur, doğrusu nedir?

8) Ülkedeki avukatların yüzde 33'ü kadın olmasına rağmen Adalet Ba­kanlığında üst düzeyde bürokrat bulunmamaktadır; doğrusu nedir efendim?

Teşekkür ederim.

 

ABDULLAH LEVENT TÜZEL (İstanbul)

Sayın Bakan, kadına şiddeti ve ailenin korunmasını konuşuyoruz. Pozantı Çocuk Tutukevinde Kürt çocuklarına dayak, taciz ve tecavüzde yaşadığımız insanlık dramı bugün gazetelerde. Bu çocukların Sincan Cezaevine nakledilme­siyle üzeri örtülmek, kapatılmak isteniyor. Şimdi, burada asıl sorumluyu hep birlikte sorgulamalıyız. Bize göre, Adalet Bakanlığı ve Ceza Tevkifevleri Genel Müdürlüğüdür çünkü İnfaz Kanunu çok açık bir şekilde çocuk tutukluları suç tipine göre gruplandırmayı gerektirir. Toplumsal olaylardan dolayı tutuklanmış bu çocukların adli suçlular içerisine atılması, cezaevinde güvenlik ve otorite mülahazasıyla yapıldığı açıktır. Oysa ki, çocukların fiziksel, ruhsal bütünlüğü gözetilmeliydi. Sindirme ve ıslah etme yöntemi olarak bunun yapılmış olma­sında Bakanlık birinci dereceden sorumludur. Şimdi bu çocuklar Sincan'a nak­ledildi. Bu çocukların aileleri, avukatları ve yargılamayı yapacak olan mahkeme bu ulaşımı nasıl sağlayacak, bu savunma hakkı nasıl yerine gelecek? Bunu ya­nıtlamanızı bekliyoruz.

 

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak)

Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.

Öncelikle, bugün, Çetin Emeç'in öldürülmesinin yıl dönümü. Ben hem faili meçhul tüm cinayetler için hem Çetin Emeç için buradan Adalet Bakanlı­ğına ve tüm yetkililere bir çağrı yapmak istiyorum: Bu faili meçhullerin artık katilleri bulunmalı, bu insanların kanı yerde kalmamalı verilen sözler tutulmalı. Çetin Emeç'in ailesine de başsağlığı diliyorum.

Onun dışında, Sayın Bakanım, biliyorsunuz, Adalet Komisyonunda bu konuyu görüşürken, İstanbul Sözleşmesi çerçevesinde, devletin, cismani zarar­lar ve yaşamsal tehlike söz konusu olduğunda bu zararların -şiddet görenin bu zararlarının- karşılanmasıyla ilgili bir tazmin yükümlülüğü var. Bunu, biz, ne yazık ki, bu tasarıya koyamadık. Bu konuda ileride herhangi bir değişiklik yapmayı düşünüyor musunuz? Ne zaman böyle bir değişikliği yapabilirsiniz? Çünkü insanlar, gerçekten, çok zor şartlarda yaşıyorlar hem şiddet görüyorlar hem yaşamlarını tehlikeye atıyorlar ve de ölüyorlar ama devlet onlara yeterince sahip çıkmıyor diye düşünüyorum.

Onun dışında, Sayın Bakanım, bir de…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

CEVAPLAR

 

AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI

FATMA ŞAHİN (Gaziantep)

Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Ayla Akat Hanımın sorusuna cevap vererek, Sayın Vekilimin soru­suna cevap vererek başlamak istiyorum: Özellikle şu anda emniyet teşkilatı­mızda -toplumsal olaylara müdahaleyle ilgili Çevik Kuvvet birimlerinin tüm personelinin- insan ve kadın haklarıyla ilgili ciddi bir eğitim çalışması başla­mıştır. Bu işin, topyekûn bir eğitim seferberliğiyle düzeleceğine ben de inanıyo­rum. Biz Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı olarak da, Birleşmiş Milletlerle beraber İçişleri Bakanlığıyla, kolluk kuvvetiyle, 45 bin polisimizin hem kadının insan haklarıyla ilgili hem de şiddetle mücadelede kolluk kuvvetine düşen gö­revlerle ilgili önemli bir eğitim kampanyasının çalışmasını tamamladık. Hukuk devleti olmak, tabii ki hukuki temeli oluşturmak ama sizin de belirtmiş olduğu­nuz gibi, kadının insan hakkında ve bu tür toplumsal olaylarda da gerekli hassa­siyeti göstermek gerektiğine ben de inanıyorum. Biz de Bakanlık olarak sizinle aynı hassasiyette sürecin takipçisi olacağız.

Sayın Doğru'nun altmış beş yaş aylığıyla ilgili, bakıma muhtaçlar aylı­ğıyla ilgili sorusuna cevap vermek istiyorum. Burada biz, altmış beş yaş aylığı­nın miktarıyla ilgili ne yapılabilir diye Sosyal Yardımlaşma Genel Müdürlü­ğünde bir çalışma başlattık. Maliye Bakanlığımızla beraber, elimizdeki bütçe imkânlarına göre nasıl bir yol gideceğiz, bunun çalışmasını yapıyoruz, ilerlediği süreçte de sizinle bunu paylaşacağız. Yaşlı olsun, genç olsun, bizim herkesin, özellikle yaşlılarımızın yanında olmak ve ekonomik desteğini sağlamak adına bir politikamız ve irademiz var. Bu konuda da önümüzdeki günlerde gerekli çalışmaları yapıp tamamlayacağız.

Sayın Ruhsar Hanım'ın mali yardımın kaynağıyla ilgili sorduğu bir soru vardı. Biz bu kanunla ilgili süreci başlattığımızda, Bakanlığımızın vereceği mali destekle ilgili kısımda Maliye Bakanlığımızın onayını aldık. Kendi bütçemiz imkânları içerisinde bunu tamamlayacağız. tamamlayamadığımız, talep fazla geldiği zaman da Maliye Bakanlığımızdan destek alacak şekilde süreci takip edeceğiz. 2012 ve 2013 bütçesinde de bu gelen talepler doğrultusunda bütçe­mizi revize edeceğiz.

Eşi vefat edenlerle ilgili mali destekteki çalışmamız da şudur: Yaklaşık bir buçuk yıl önce Boğaziçi Üniversitesiyle bir çalışma yapılmıştır. Eşi vefat eden kadınların şu andaki ekonomik durumları, sosyal durumları, çocuklarıyla ilgili durumlar; buradaki yapılan araştırmanın sonunda, 150 bine yakın eşi vefat etmiş kadınımızın eşleri vefat ettiği zaman ekonomik olarak da ciddi bir sorun yaşadığı, çocuklarıyla ilgili, eğitimleriyle ilgili de ciddi bir sorun yaşadığı araş­tırmamızda çıkınca biz bunu Sayın Başbakanımıza ilettik. Sosyal Yardımlaşma Genel Müdürlüğü bütçesi içerisinde zaten bizim Fon Kuruluyla beraber oluştur­duğumuz bir bütçeleme var. Bu bütçelemede bunlarla ilgili kısmı, ne kadar destek vererek düzenli yardıma geçmemiz gerektiğini gördük çünkü zaten bir kısmı da bizim Sosyal Yardımlaşmadan destek alan haneler bunlar. Bunların gelir-gider dengesine baktığımız zaman, 250 TL aylık düzenli yardıma geçtiği­miz zaman sosyal devlet olarak onların yanında olacağımız gördük, bu kararı verdik. Sosyal Yardımlaşma SOYBİS Sistemi, bilgi ve teknoloji altyapısı, TÜ­BİTAK'la beraber çalışıldı. Nisan ayı itibarıyla artık gelip kaymakamlık önünde beklemeden, valiye söylemeden evlerine düzenli yardım ulaşacağı bir sistemi hayata geçiriyoruz. Bunun hakikaten sosyal devlet olma adına ve kadınlarımız adına, yanlarındaki çocuklar adına da önemli bir çalışma olduğunu düşünüyo­ruz. Mali olarak gerekli çalışmayı yaptık ve 250 TL'yi bizim şu anda bütçemizin kaldırdığını gördüğümüz için de bu kararı verdik. Sayın Başkanım, bilgisine sunuyorum.

Sayın Şeker ailenin korunmasıyla ilgili, isimle ilgili süreçte sorduğu so­ruyu ve kanun teklifini söyledi. Aslında bunu çok konuştuk. 4320 Ailenin Ko­runması Kanunu'yla ilgili süreçte bize özellikle 4320'yi, Ailenin Korunması Kanunu'nu bilen, 183'le beraber, Alo Şiddet hattıyla beraber toplumun farkındalığının arttığı, bilincinin yükseldiği bir süreçte tamamen biz bunu ka­dına yönelik şiddet diye devam ettiğimiz zaman geçmişe yönelik bütün süreci toplumsal hafıza olarak bitireceğimizi, bu yüzden hem 4320'nin revize edilmesi manasında bu ismi koyup, yanına da kadına yönelik şiddetle de tamamladığı­mızda ve ikisini birleştirdiğimiz zaman kanunun ruhuna aykırı olmadan süreci yönetmeye çalıştık. Ailenin korunması, kadının zayıflaması anlamına kesinlikle gelmiyor. Biz güçlü ailenin güçlü kadın, güçlü çocuk, güçlü erkekten oluştu­ğunu, ailenin güçlenmesinin kadını zayıflatmadığına inanıyoruz. İsimlerin içe­riklerine baktığımız zaman da, kadın üzerindeki şiddetle mücadelede yapılan yapısal dönüşümlere de baktığınız zaman da buradaki, bizim, içerikte ne kadar güçlü bir kadını koruyan ve kadının yanında olan bir desteği güçlendirdiğimiz bir yasal altyapının da olduğunu yeniden hatırlatmak istiyorum.

Sayın Ağbaba'nın Bakırköy Cezaevindeki kadın hastalarla ilgili, yaşlılarla ilgili, cezaevindeki çocuklarla ve öğrencilerle ilgili sorduğu soruya cevaben şunu söylemek istiyorum: Adalet Bakanlığımız yaptığı çalışmada… Bir kısmı komisyonlara ve Meclise sevk edildi, bir kısmı şu anda Bakanlık bünyesinde çalışıyor. Bu konuda neler yapılabilir? Özellikle hakikaten kendi başına artık kalamayacak, aşırı hasta olan ve bakıma muhtaç olan tutuklularımız ve hü­kümlülerle ilgili Adalet Bakanlığımızın yeni bir yapılandırması var, yeni bir çalışma sistemi var. Bu, hayata geçtiği zaman da Sayın Ağbaba'nın gördüğü birçok örneğin düzeltildiği yeni bir sistemi hayata geçireceğimizi umuyoruz ve biz de Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı olarak da bu işin rehabilitasyonunda sosyal çalışmacılarımızla, çocuk psikiyatrlarımızla, psikolojik ve psikososyal desteklerimizle de, rehabilitasyon sistemlerimizle de Adalet Bakanlığımızla beraber çalıştığımızı ifade etmek istiyorum.

Sayın Tüzel'in Pozantı'daki çocuklarımızla ilgili söylediği ve son gün­lerde kamuoyunda dikkatle takip edilen bir süreç var. Ben orada "Kürt çocuğu" kavramının doğru olmadığını, çocuğun "Kürt" ve "Türk" diye ayrılmayacağını, çocuğun, bizim, 74 milyonun hepsinin, bizim çocuğumuz olduğunu ifade etmek istiyorum. Adalet Bakanlığı bu konuda zaten gerekli idari ve adli soruşturmayı başlatmıştır. Sayın Bakanımız bunun sonucunda çıkacak aydınlatılmamış hiçbir şeyin karanlıkta kalmayacağını bir irade beyanı yapmıştır. Şu andaki rehabili­tasyon, Sincan'daki sistem de yaşlarına göre, cinsiyetine göre ve mağdur ve failin suç gruplarına göre rehabilite edildiği, yeni bir sistemle çalışıldığı bir sis­tem hayata geçecek. Biz de yine Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı olarak bu sistemin takibinde, koordinasyonunda, izlenmesinde, bunun birebir takipçisi olacağımızı ifade etmek istiyorum.

Sayın Tuncel'in sorusuna cevap vermek istiyorum. Tabii, kayıt dışılık bi­zim en önemli sorun alanlarımızdan bir tanesi. Özellikle kadınlarla ilgili, çalışan kadınlarımızın kayıt dışı oranlarının daha yüksek olmasıyla ilgili de sosyal gü­venlik sistemiyle ve Çalışma Bakanlığımızla önemli çalışmaların şu anda taki­bini yapıyoruz. Burada, kayıt dışını nasıl önleyeceğiz, nasıl radikal tedbirler alacağız, nasıl yapısal dönüşümler yapacağız, sosyal güvenlik sistemiyle ilgili kısmı olgunlaştığı zaman da yeniden sizlerle paylaşmak istiyoruz.

İki önemli çalışmayı, hem Çalışma Bakanlığımızla hem Sanayi Bakanlı­ğımızla yaptık. Özellikle Sanayi Bakanlığımızla, organize sanayide kadın çalı­şanların fazla olduğu konfeksiyon, tekstil, gıda gibi alanlarda kreş açılarak çalı­şan kadının çocuk desteği almasıyla ilgili çalışmamızı ve protokolümüzü yaptık. Şu anda, Sayın Bakanımızla beraber, hangi illerde bunu yapacağız, uygulamada bunu nasıl takip edeceğiz, bunun çalışmasını yapıyoruz. Aynı şekilde, Çalışma Bakanlığımızla da bizim kadına yönelik şiddetle mücadelede kadın sığınma evlerinde meslek kurslarının açılması, Millî Eğitim Bakanlığımızla okuma yazma kursu veya eğitimine devam etmek isteyenlere orada kurs açılacağı ve şiddet görmüş kadına İŞKUR bağlantısıyla öncelik verileceği ve daha hızlı iş bulacağı, uygulamada da yasal altyapıyla beraber bunu takip edeceğimiz bir çalışmayla…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

 

BİRİNCİ BÖLÜM

(MADDE 1 – 13) ÜZERİNDE YAPILAN GÖRÜŞMELER

 

MHP GRUBU ADINA

RUHSAR DEMİREL (Eskişehir)

 

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Malum, 8 Marta yasayı yetiştirmeye çalışıyoruz. Dolayısıyla bazı hatalar, bazı yol kazaları da var. Ben, daha önce parti grubumuz adına yirmi dakikalık bir konuşma yaptım. O konuşmam sırasında bir konuyu altını çizerek de ifade ettim. Komisyon görüşmeleri sırasında eğitim konusundaki talebimizin Bakan­lık tarafından değerlendirildiğini ve metne bu konuda bir ibare konulduğunu ancak Millî Eğitim Bakanlığının unutulduğunu söylemiştim. Dolayısıyla benzer şey ihbar konusunda da var. "İhbar" diye bir madde konulmuş ama metin içinde hiçbir şekilde ihbar konusu ele alınmamış.

Bakın, size metinden bir cümle okuyorum: "İlgilinin talebi üzerine tedbir kararının verilmesi." Efendim, eğer "İhbar" maddesini koyduysak "ilgilinin ta­lebi" ya da "ihbar üzerine" diye bunu detaylandırmamız lazım.

Sayın Bakan, aceleye getirmek her zaman fayda sağlamıyor. Hatırlarsınız, geçtiğimiz günlerde de aceleye getirilmiş bir organ nakli faciası yaşadık. Ben eminim ki yarın 8 Mart itibarıyla bütün gazeteler bu yasanın eksiklerini, bu ya­sanın yanlışlıklarını tartışacak. İsterdik ki hepimiz daha sağlam, daha ayakları yere basan, ihtiyaca cevap veren, hiç değilse bir grup kadının hayatını koruyan, bir grup çocuğun daha sağlıklı bir aile ortamında yaşamasına sebep olabilecek bir yasa tasarımız olsun ancak maalesef bunu bu metinde göremiyoruz. Ama ben bir şey ifade etmek istiyorum: Sıklıkla aile ve kadın konuşulurken ülke­mizde bebek ve anne ölümlerinin azaldığına atıf yapılır. Türkiye'deki anne ve bebek ölümlerinin azaltılması hiçbir bakanın, hiçbir kabinenin "Ben", "Biz" diye ifade edebileceği bir durum değildir ve kimsenin de haddi değildir.

Türkiye, 1961'de çıkan 224 sayılı Yasa'yla beraber 1978 yılında Almaata'da dünyaya örnek gösterilmiştir bu konuda ve dünya döndüğü sürece, gelişmeler yürüdüğü sürece nasıl ki insan ömrümüz artmışsa bebek ölümlerimiz ve anne ölümlerimiz de azalmaktadır ancak aile hekimliğine yüzde yüz geçil­diği günden bu yana "Ne kadar bebek kaydedilmemiştir, ne kadar gebe tespit edilmemiştir?" diye bakarsak ben size bazı örneklerle anlatayım. Tespit etmedi­ğiniz gebe sizin değilse ölmüş anneyi de kayda alamazsınız. On bir, on iki yaş­larında gebe kızlar bulundu biliyorsunuz ülkemizde, biri de Sayın Bakanın memleketi Antep'teydi ve Sayın Bakan hemen refleks gösterdi "Bunların kemik yaşı on yedi." diye. Sayın Bakan, eğer bu kızların gebelikleri gebelik kaydına geçmiyorsa, Sağlık Bakanlığı bunları doğru takip etmiyorsa sizin onların yanlış bilgilendirmesiyle şu kürsüde "Bebek ölümlerini, anne ölümlerini düşürdük." ifadesini kullanmanızdan ben hicap duyarım çünkü bazı gerçekler istatistiklerde göründüğü gibi değildir eğer bir gebeyi kaydetmiyorsanız o gebe sizin için za­ten ölemez, bir bebeği doğduğunda kaydetmiyorsanız o bebek sizin için zaten hiç var olmamıştır ama siz diyorsunuz ki: "Can hakkı, yaşam hakkı bunlar bi­zim için önemlidir." Can hakkı ve yaşam hakkı sizin için önemliyse bu küçük yaşta hamile bulunmuş genç kızların yaşam hakları, hayata daha sağlıklı baş­lama hakları ve o an itibarıyla doğuracakları çocukların daha refah bir aile or­tamında yaşama hakları önemli değil miydi ki bu kızlar için "On yedi yaş kemik yaşı" dediniz? Siz bu kızlar için eğer "On yedi yaşında kemik yaşları var bunla­rın." diyorsanız bir başkası da cinayet işleyen bir delikanlı için "Bunun kemik yaşına bakalım demez mi? Münevver Karabulutlar böyle ölmedi mi? Yalnızca Ayşe Hanımı, merhumeyi hatırlamak burada yetmiyor. Bu şekildeki cinayetler de var. Bu ülkede bir kez insanların kemik yaşına bakmaya kalkarsanız birileri insanların zeka yaşına, akıl yaşına bakar. Dolayısıyla siz kadınla ilgili konuları da içeren Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı olarak kadının adının geçtiği her yerde refleks olarak telefona sarılıyorsunuz, takdir ediyoruz ama sizin telefona sarılmanızı beklemekle geçmesin bu kadınların, çocukların hayatı. Ne Pozantı'­dakilerin ne Osmaniye'de okul servisinde öldürülen kızlarımızın ne diğer ka­dınlarımızın. Mesela hep ısrarla söylüyorsunuz "Kamu personelini eğittik, em­niyet mensuplarını eğittik, yargı mensuplarını eğittik." Peki İzmir'de karakolda dövülen kadına ne oldu da böyle bir şey oldu? Ne oldu da onu döven insanlara ceza verilmedi. "Bazılarını eğittik, bazılarını eğitmedik." derseniz eğer bunu hepimiz kabul ederiz ama "Biz yıllardır bu insanları eğitiyoruz." diyorsunuz. O zaman, eğitim programınızda ne vardır? Biz hiçbir şey göremedik burada, eği­tim programınıza dair hiçbir ibare yok.

TRT'nin yayın yapacağını söylüyorsunuz. TRT'nin şu anda bir sürü kanalı var. TRT'nin hangi kanalıyla, ne yapmayı düşünüyorsunuz?

Diyebilirsiniz ki "Kazuistik bir yasa çıkarmayalım." dedik. Eğer öyleyse bu yasada o kadar detaycı ifadeler var ki onlardan yola çıkarak diyebilirim ki ben de öyleyse, sözlü diye şiddete tanım getirirken sözlü şiddet de yasada yer alıyorsa yazılısı da bulunsun, yazılısı bulunuyorsa görseli bulunsun. Bu kadar detaya girmeyelim ama daha genel, daha kapsayıcı bir ifadeyle, mesela azmetti­ricileri yasa tasarısına bir önergeyle koymayı düşünür müsünüz? Kolluk kuv­vetleri görevini ihmal ederse ne olacak, bunun yaptırımı nedir? 362 personelle bütün Türkiye'de ne yapmayı düşünüyorsunuz?

Bu yasayla beraber izleme birimleri kuracağınızı ifade ediyorsunuz, hangi illerde? İki yıl uzun bir süre değil mi? "Türkiye'de kadınlar hiç ölmesin, çok acelemiz var, 8 Marta yasayı yetiştirelim." diyorsunuz; arkasından, yasa tasarı­sında iki yıl sonra kurulacak izleme komitelerinden bahsediyorsunuz. Madem kadınlar için biz 8 Marta bir şey yetiştiriyoruz, bu kurulacak kuruluşların -ki bunlar sığınma evlerinin destekçisi, sığınma evlerinin yardımcısı olacaktır diye düşünüyorum- bu kuruluşların çok daha öncelikle kurulması, İstanbul, Ankara, İzmir gibi büyük illerin ilçelerinde de kurulması gerekmez mi? Ama personel kısıtlılığınızı gördüğümde, o zaman kaynak kısıtlılığınız için söylediğiniz şeye inanmakta güçlük çekiyorum: "Maliye Bakanlığıyla görüşüldü, kaynağımızı verecek." Siz personel alamıyorsunuz Sayın Bakan, 362 tane personel. Bu per­sonelle hiçbir şey yapamazsınız, ancak yaptığınız bir pansuman olur, hastalığı çözemezsiniz. Bizlerin, hepimizin derdi bence şu anda bu konuda katkı sağla­mak.

Ama ben tekrar, ilk konuşmamda da ifade ettim ve Meclis TV'nin kame­ramanlarından tekrar rica ediyorum: Şu Genel Kurulu vatandaş görsün. Bu ya­sayı bu memlekette pek çok insan bekliyor, pek çok insanın emeği var bunda. Bu yasa Türkiye'de belki de çıkan en önemli yasalardan biri. Hepimiz bir aile­nin içinde dünyaya geldik. Hayatımızdaki ilkler hep ailelerimizle oldu. İlk gülü­şümüz, ilk ağlayışımız, ilk yemeğimiz, ilk açlığımız, ilk üzüntümüz, ilk sevin­cimiz, ilk adımımız, ilk düşmemiz, ilk ağlamalarımız hepsi bu ailelerin içinde oldu ve bizler bu ailenin güçlenmesiyle millet olarak bir bütün, bir güçlü duruş sergilemek için kültürünün getirdiği birikimi paylaşmaya çalışan bir milletiz fakat milletin bu kadar derinden ilgilendiği bir konuya sayın parlamenterlerin bu kadar kayıtsız kalmasını anlamakta güçlük çekiyorum.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) - Kendi grubuna bak!

RUHSAR DEMİREL (Devamla) - İnteraktiviteyi her zaman takdirle kar­şılamışımdır ama "sen" hitabıyla kurulmuş cümlelere cevap bile vermeye tenez­zül etmeyeceğimdir, çünkü "sen" deme samimiyetimizin olduğunu düşünmüyo­rum Beyefendiyle.

Dolayısıyla, aile kavramının bu kadar önemli olduğu bir toplumda yaşıyo­ruz, hepimiz bir aile içinde dünyaya geldik ve bu aileleri yaşatmaya çalışıyoruz, tek yaşayan kadınlar, tek yaşayan erkekler de olsak hepimiz büyük ailelerin içindeyiz. Dolayısıyla, ben bütün Parlamentonun, bütün parlamenterlerin bu yasa tasarısına katkı sağlayacaklarını umardım, burada bulunarak çekincelerini, doğru bulduklarını, desteklediklerini ifade etmelerini isterdim, özellikle kadın parlamenterlerden.

Son cümle olarak şunu söylemek istiyorum: Biz Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak bundan sonraki süreçte de ailenin güçlendirilmesi, kadının, çocu­ğun, dezavantajlı tüm grupların desteklenmesi için yapılacak her tür yasal dü­zenlemede destek olmaya, bildiğimizce, bilgi birikimimizle katkı sağlamaya çalışacağız. Ancak, bu katkılarımızın yapılan düzenlemelerde yer alacağını umarak bu cümleleri sarf ediyorum çünkü geçtiğimiz günlerde komisyonlarda yapılan ifadelerin büyük bir kısmı bu sözleşmelere, bu yasalara, bu yürütmelere uygulanmıyor.

Mevzuatı düzenlemekten öte mevzuatı yürütmek çok önemli, dolayısıyla yasa yapmak bizlerin görevi ama bu yasayı yapıldıktan sonra yürütmede nasıl gittiğini, denetimini yapmak Sayın Bakanın sorumluluğunda. Bu ağır bir so­rumluluk ama bu sorumlulukta destek isterlerse, dediğim gibi Milliyetçi Hare­ket Partisi olarak her zaman kendilerine katkı vermeye hazırız.

Ben yasa tasarısının milletimize, bütün Türk ailesine, çocuklarına, kadın­larına, hepsine hayırlı uğurlu olmasını temenni ediyorum. Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

 

BDP GRUBU ADINA

AYLA AKAT ATA (Batman)

 

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 181 sıra sayılı Ailenin Korunmasına ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun Tasarısı'nın birinci bölümü üzerine Barış ve Demokrasi Partisi adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, konuşmama başlamadan önce 8 Martın geçmi­şinde eşitlik için direnin kadın gerçeğinin olması ve yaşanan bir katliamın söz konusu olması dolayısıyla, bugüne kadar kadın özgürlük mücadelesinde yaşa­mını yitiren tüm kadınların anısı önünde saygıyla eğiliyorum.

Yine, siyasi iktidarlar tarafından, yönetenler tarafından korunamadıkları için, önleyici tedbirler alınamadığı için, düzenlemeler yapılamadığı için katle­dilen tüm kadınlara Allah'tan rahmet diliyorum, ailelerine de sabır diliyorum.

Değerli milletvekilleri, tasarının oluşum sürecine baktığımızda Sayın Ba­kanımızın gerçekten mesaisini harcayarak, yine meşakkatli bir çalışma, özverili bir çalışma ortaya koyduğunu ifade edebiliriz. Hem Parlamentoda grubu bula­nan tüm siyasi partilerin konu hakkında bilgi sahibi olmasının ve görüşlerini ifade etmesinin önü açılmıştır hem de Parlamento dışında kadına yönelik şidde­tin önlenmesi noktasında çalışma yürüten tüm kadın kurumlarının bir şekilde ilgisi ve dikkati çekilmiş, yine bu konu hakkındaki görüş ve önerileri alınmıştır. Ama tasarının oluşum sürecinde alınan bu katkı tasarının şu anki metnine yan­sımamıştır. Bu nedenledir ki iki yüz otuz yedi kadın örgütünün bir araya gelerek oluşturduğu Şiddete Son Kadın Platformu ve buna destek veren diğer kadın platformları yasanın bu hâlinden ne yazık ki rahatsız olmuşlardır.

Yine, şunu ifade etmek gerekir: Bu tasarının Başbakanlıkta, Bakanlıkta ve hatta kadın örgütleri ifade ediyorlar ki Parlamentoda bir odadan diğerine gider­ken bazı değişikliklere uğraması üzüntü vericidir ve buna tanıklık etmiş olmak­tan dolayı da kaygı duyduklarını ifade ediyorlar.

Sayın Bakanım burada "Müdahaleyi kim gerçekleştirdi?" diye düşünmek lazım. Biz bu konuda siniz iyi niyetinize ve samimiyetinize inanıyoruz ama bu müdahale kimin tarafından gerçekleşmiştir? Şunu kabul etmek gerekir: Sadece sayısal olarak değil Parlamentoda da Hükûmet içerisinde de erkek egemen bir anlayış vardır ve bu anlayış, işte, bu yasa gündeme geldiğinde, bu yasanın olu­şum sürecinde titiz davranılmış olmasına rağmen şu an önümüze gelen tasarı metninden açığa çıkıyor ki hâlâ bu anlayış tüm Türkiye'nin izlediği ve belki de birtakım sonuçların çıkması için umut beklediği bu Meclis çatısı altında da yine o erkek egemen bakış açısının, eril anlayışın var olduğunu ortaya koymaktadır.

Tabii, bundan üzüntü duyuyoruz ama bu bizim bir mücadele gerekçemiz olmalıdır hem Parlamentodaki kadın vekillerin sayısının arttırılması süreci, ki bunun yöntemi tabii ki kotanın -siyasi partilerin liderlerinin iki dudağı arasında olmaması gerekiyor kadın temsiliyet oranının- en kısa zamanda yasal bir statüye kavuşması ve bu vesileyle de bunun erkeklerin ya da siyasi parti liderlerinin insafına değil kadınların yürüttükleri örgütlü mücadele sonucu yasada yapa­cakları değişim vesilesiyle gerçekleşmesi gerekiyor.

Diğer bir boyutu, değerli milletvekilleri, bu kadın kuruluşları tabii ki, ya­sanın oluşum sürecinde heyecan duydular ve bizler Parlamentoda 23'üncü Dö­nemde de görev aldık. 23'üncü Dönem öncesinde de biliyorum ki buradaki bir­çok kadın arkadaşımız kadın özgürlük, eşitlik mücadelesinin değişik alanların­dan geliyorlar ve yine, bu mücadelenin örgütlü yapıları içerisinde gönüllü ola­rak ya da örgütlü olarak görev yaptılar. Ama şu anki tasarı metinine baktığı­mızda yasanın ismi dahi bu ortaya konulan örgütlü kadın mücadelesini ne yazık ki dikkate almıyor.

2005 yılında Türk Ceza Kanunu'muzda düzenleme yapılırken -ki o dö­nemde de kadın örgütleri gerçekten ciddi bir mücadele yürütmüşlerdi- yasada, o güne kadar, 765 sayılı TCK'da Sekizinci Bap'ta "Adabı umumiye ve nizamı aile aleyhinde cürümler" başlığı altında yer alan kadına yönelik şiddet hükümleri, düzenlemeleri yasanın, 5237 sayılı TCK'da İkinci Kısım'da "Kişilere Karşı Suçlar" babının altıncı bölümünde "Cinsel Dokunulmazlığa Karşı Suçlar" şek­linde değiştirildi. Bugün İstanbul Protokolü'nde bile -ki bugün bu yasanın çık­masına vesile olan protokoldür- "Kadın ve Aile Bireylerinin Korunması ve Ka­dına Yönelik Şiddetin Önlenmesi" başlığı taşınırken biz tekrar yasanın ismini aileyi koruma şeklinde ele aldık.

Sayın Bakanım, 2002 yılında yani ilk seçildiği dönemde, AKP iktidara ilk geldiği dönemi "Acemilik dönemi" olarak ifade ediliyor ama sadece kadına yönelik şiddetin önlenmesi boyutuyla değil birçok alanda sizin acemilik dönemi pratikleriniz şu anki pratiklerinizden çok çok daha iyi.

Biz o dönemde TCK'da yapılan değişikliğin de tarafıydık, mücadele ettik, örgütlü bir kadın mücadelesiydi, Türkiye'deki tüm kadın hareketleri bu sürecin içerisinde yer aldılar ve bu bir olması gerekendi Türk Ceza Kanunu'muzda. Ka­dına yönelik şiddetin karşısında korunan kamu düzeni olmamalıydı, aile olma­malıydı ve düzenleme gerçekleşti. Ama bugün bakıyoruz, böyle bir yasada -ki referans aldığı İstanbul Protokolü'dür- İstanbul Protokolü'ne de aykırı bir şe­kilde aileyi korumak esas alınmıştır. Bu konudaki eleştirilerimiz de kadın ör­gütleriyle benzerdir.

Yine Saygıdeğer Bakanım, şiddete uğrayan kadınların tek adımda yardım ve koruma alabileceği yedi gün yirmi dört saat çalışacak merkezlerin teşkilat, görev ve kadrolarının kadın örgütlerinin talepleri doğrultusunda düzenlenme­diği gerçeğiyle karşı karşıyayız. Bu önemli bir konu. Öncelikle, her yıl sonunda bütçe belirleniyor, kadına yönelik şiddetin önlenmesi noktasında ayrılan, Ba­kanlığınıza ayrılan bütçe ortadadır. Bunun yetersiz olduğunu bütçe görüşmeleri sırasında söylüyoruz. Aynı şekilde, her bakanlığın ilgili birimleri içerisinde bu politikaların, eşitlik politikalarının hayata geçirilmesi için bir bütçe ayrılması gerektiğini söylüyoruz.

Eğer biz kadına yönelik şiddeti gerek kamusal alanda gerek özel alanda yaşanan şekliyle bir toplumsal sorun olarak görüyorsak, bu sorunun çözümü için ortaya koyacağımız politikaların ya da iradenin gerçekçi olması gerekir.

Sayın Bakanım, biz başarı istiyorsak bir kadromuzun olması gerekir, ba­şarı istiyorsak bir ekonomimizin olması lazım. Bir ekonomi ve kadro ve bunun özerk bir şekilde tanımlanması gerekiyor ki, bir bağımlılık ilkesinden kurtulsun ve gerçekten açığa çıkarmış olduğu çalışma sonuç alıcı olsun.

Sonuçta, bunlar ifade edilirken bir eğitim boyutu var. Tabii, bu merkez­lere giden kadınların karşılaşacağı uygulama da çok önemlidir çünkü hâlâ top­lumumuzda -biz çok iddia etsek de siz bunun kalktığını söylediniz ama maale­sef öyle değil, gönül ister ki, öyle olsun ama maalesef öyle değil- kadın gitti­ğinde hâlâ "Sen kadınsın, kocan sever de döver de." anlayışı hem kollukta hem yargıda karşısına çıkıyor. Hâlâ aile içinde yaşananın aile içinde kalması gerek­tiği ve sorunun çözüm yerinin sorunun yaşandığı yer olan aile olması gerektiği noktasında bir irade var ama bizim şunu kabul etmemiz lazım: İçinde yaşadığı­mız toplum dinin yanlış yorumlanması ve yine feodal değer yargılarının ger­çekten hâlâ yaşamda var olması olumsuz olanların, işte berdel gibi, töre cinayeti gibi, beşik kertmesi gibi değer yargılarının hâlâ kendini koruyor olmasından kaynaklı kadına yönelik şiddet konusunda elimizdekinden fazlasını hayata ge­çirmemiz gerekiyor. Ama şu durumda bakıyoruz, bu merkezlerin çalışma usulü, içinde barındıkları kadrolar ve sadece "Eğitim vereceğiz, bunu gidereceğiz" anlayışı ne yazık ki, yeterli değil. Bizim rol model olarak da rolümüzü oyna­mamız gerekiyor.

Kendisine kota sorulduğunda Ruanda'yı örnek gösteren bir Başbakan ya da bir toplumsal eylemdeki bir genç kızımız için "Kadın mıdır, kız mıdır belli değildir" diyen bir Başbakan ne yazık ki topluma ya da kadına "Üç çocuk do­ğur" diyen bir Başbakan ne yazık ki, kadının toplumsal konumu noktasında değişim, dönüşümün öncülüğünü üstlenebilecek bir model ortaya koymamakta­dır. Birçok insan kendini örnek alıyor, bir Başbakansınız; bunun sorumlulu­ğuyla hareket etmeniz lazım.

Eğer şiddeti bir sorun olarak, kadına yönelik şiddeti bir sorun olarak gö­rüyorsanız, ortaya koymuş olduğunuz pratikte, hem eylemde hem sözde samimi olmanız gerekiyor ve yine yasada Cinsel Şiddet Kriz Merkezlerinin yer alması var.

Biz, kadına yönelik şiddet boyutuyla cinsel şiddeti ayrı değerlendiriyoruz. Çünkü cinsel şiddetin hem ilk karşılaşıldığı anda hem de yargıya taşındığı me­kanizma boyutuyla da gerçekten ayrı değerlendirilmesi, bununla ilk ilgilenen psikologdan tutun sosyal hizmet uzmanına ve yine hukukçuya kadar daha özenli, daha eğitimli bir şekilde ele alınması gereken bir konu. Bu merkezlerin ne yazık ki, yasada yer almamasını da biz eleştiriyoruz. Cinsel şiddetle ilgili daha özgün bir çalışmamızın olması gerekiyor. Çünkü bu alanda yaşanan şiddet daha çok aile içerisinde kalıyor. Her ne kadar, Yasada kadın örgütlerinin vermiş olduğu mücadele dolayısıyla Yasa'mızda bir değişiklik yapıldıysa da aile içeri­sinde de, evlilik içi tecavüz vakası kabul edildiyse de henüz kadının bu konuda konuşmasını sağlayacak, yaşadıklarını anlatmasını ve bunun için koruyucu ön­lem talep ettiğinde karşılık bulmasını sağlayacak mekanizmalar hayata geçiril­miş değildir.

Yine Sayın Bakanım, şunu ifade edelim: Kadın örgütlerinin şiddet ve ci­nayet davalarına katılımı; bizim bu davalara müdahilliğimiz kabul edilmedi. Bizim ulaşamadığımız koruma altına alınan kadınlara faillere ulaştılar, katillere ulaştılar. Bu bizim için can alıcı bir noktadır. Bu kadınların kimsesizler mezar­lığına gömülmesini ya da davaları takip edilirken yalnız olmalarını bizler kabul etmiyoruz. Bu davalara müdahilliğimizin mutlaka ama mutlaka yasal statüye kavuşması gerekiyor, ki edilmese de kadın örgütleri bu kadınları yalnız bırak­mayacaklar, isimlerini yaşatacaklar.

Tekrar saygılarımı sunuyorum, teşekkür ediyorum. (BDP sıralarından al­kışlar)

 

CHP GRUBU ADINA

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak)

 

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Yarın 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü. Tüm dünyanın ve ülkemin emekçi kadınlarına selam olsun, günleri kutlu olsun diyorum.

8 Mart 1857, Amerika'nın New York kentinde 40 bin dokuma işçisi ka­dın, daha iyi çalışma koşulları için greve gittiğinde polisin saldırısına uğramış, çıkan yangında 129 kadın işçi can vermiştir. İşte bu nedenle 8 Mart günü, 1910 yılında toplanan Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı'nda alınan karar uyarınca tüm dünyanın emekçi kadınlarının mücadele günü olmuştur.

İşte, böylesine anlamlı bir mücadele gününde, Türkiye'deki kadınların, kadın örgütlerinin büyük uğraşıları ve emekleri sonucunda Türkiye Büyük Millet Meclisinde, bir insanlık suçu olan kadına karşı şiddetin önlenmesi tasarı­sını görüşüyoruz. Ülkemizde son yıllarda kadın cinayetleri, kadına karşı şiddet o denli arttı ki artık bu insanlık dışı duruma daha fazla seyirci kalınamazdı. Ne­dendir kadına karşı bu kadar şiddet? Nedir eşlerin, babaların, kardeşlerin bu büyük vahşetinin nedeni? Nedir kadın cinayetlerinin temelinde yatan şey? Bu kadın cinayetlerinin ve kadına yönelik şiddetin nedeni, görünürde, töre, namus, öfke gibi nedenler gösterilse de asıl neden, erkekler tarafından kadının, üzerinde hak iddia ettikleri bir mal gibi görülmesi, ikinci sınıf bir insan gibi görülmesidir. İşte bu nedenlerle erkekler, kadınlara yaptıkları her türlü ezayı cefayı kendi hakları gibi görüyorlar. Cumhuriyet dönemiyle beraber kabul edilen Medeni Kanun kadını ilk kez eşit haklara sahip bir birey olarak görmüş, bizim kadınla­rımız Avrupa'daki pek çok ülkeden daha önce seçme ve seçilme hakkına ka­vuşmuşlardır. Ancak bu haklar kadınların Amerika'daki gibi dişe diş mücadelesi sonucunda alınmadığından, ne yazık ki bu hakların içi doldurulamamış, kadın­lar bu hakları yeterince kullanamamışlardır. Cumhuriyetinin kurulmasının üze­rinden seksen dokuz yıl geçmesine rağmen, ülkemizde hâlen töre, namus ve öfke cinayetleri oluyorsa kadını ve erkeğiyle herkesin kendisini sorgulaması gerekmektedir. Bizlerin, bu ülkeyi yönetmeye talip olmuş 550 milletvekilinin bu ülkenin insanlarına, kadınlarına, erkeklerine, çocuklarına ve yaşlılarına karşı sorumluluğumuz var, bu ülkenin var olan sorunlarını görüp arkamızı döneme­yiz, görmezden gelemeyiz. İşte bu nedenle, Türkiye'deki kadınlara uygulanan şiddetin önlenmesi, kadını ve erkeğiyle tüm bireylerin eğitilmesi, kadın erkek eşitliği konusunda farkındalık yaratılması ve zihniyet dönüşümünün sağlanması için her türlü önlemi almak zorundayız. Bugün görüştüğümüz tasarı -işte bu sorumluluğumuzun gereği- bireyin üzeride özenle durmamız gereken bir tasarı­dır. Her türlü siyasi kimliğimizi bir tarafa bırakarak bu tasarının eksiklerini ta­mamlayıp en iyi şekilde toplumun önüne sunmalıyız.

Bu tasarının hazırlanma sürecinde Sayın Bakan Fatma Şahin'in kadın ör­gütleriyle birlikte yaptığı katılımcı ve yapıcı çalışma yöntemlerinin tüm bakan­lara örnek olması gerektiğini düşünüyorum ve Sayın Bakan Fatma Şahin'e bu tasarıya verdiği emek için teşekkür ediyorum. Her ne kadar kadınlar tarafından ilk taslakta daha sonra bazı değişiklikler olmuş olsa da Bakanın ve bizlerin de çok ciddi çabaları sonucunda taslak yeniden daha kabul edilebilir bir hâle geti­rilmiştir. Bu nedenle de bütün arkadaşlara, bütün kadın örgütlerine bu konuda harcadıkları çaba için de teşekkür ediyorum.

Bugün görüştüğümüz tasarı şu anda yürürlükte bulunan 4320 sayılı Aile­nin Korunmasına Dair Yasa'ya göre daha ayrıntılı düzenlenmiş olup daha geliş­tirilmiş olmasına rağmen, kadının ve şiddet mağdurlarının korunmasını tam olarak sağlayamayabilir. Çünkü şiddete başvuran ve bunu alışkanlık hâline geti­ren, yaptığı davranışları haklı gören, ısrarcı şiddet uygulayıcılarını caydırıcı nitelikte değildir. Bu nedenle, grubumuz tarafından

verilen önergelerin kabulü eksiklerin tamamlanmasında katkı sağlayacak­tır. Bu konuda Adalet Komisyonundaki görüşmeler sırasında da önergeler ver­memize rağmen ne yazık ki o önergelerimizi kabul ettiremedik.

"Zorlayıcı hapis" diye bir hapis cezası var; koruma tedbirlerine uymayan, şiddet uygulayanlara her seferinde on beş ila otuz gün arasında bir zorlama hapse getirilebiliyor ama bu zorlama hapsi en fazla altı ayla sınırlandırılmış durumda.

Ben, burada şimdi bütün arkadaşlarıma soruyorum: Bir şiddet uygulayan kişi, düşünün her seferinde gitti karısının iş yerinde kendisini rahatsız etti, oku­lunda rahatsız etti ve her seferinde otuz gün üzerinden hâkim kendisine bir hapsen tazyik cezası verdi. Peki altı aylık süre dolduğunda, 7'nci kez yaptığında, aynı işi yaptığında, aynı şekilde rahatsız ettiğinde ve koruma tedbirlerine uyma­dığında ne olacak? İşte bu nedenle şiddet uygulayıcılığını ısrarlı hâle getirmiş olan kişiler açısından ne yazık ki bu yasada yetersizlikler vardır. Öncelikle tasa­rının ismine ilişkin kamuoyunun, kadın örgütlerinin ve Grubumuzun itirazları hiç dikkate alınmamıştır. Kamuoyunda yaygın bir şekilde tasarının adının "Ka­dın ve Aile Bireylerinin Şiddetten Korunmasına Dair Kanun Tasarısı" olması yönündeki istemler makul ve haklı bir gerekçe gösterilmeksizin reddedilmiştir. Sayın Bakanımızın bu konuda söylediği gerekçeler ne yazık ki yeterince doyu­rucu değildir.

Tasarının dayanağı olan uluslararası anlaşmanın ismi "Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi" olmasına rağmen bu dahi göz ardı edilmiştir. Söz konusu uluslararası anlaşmayı İstanbul'da ilk imzalayan ülke olmaktan ve Türkiye Bü­yük Millet Meclisinde ilk onaylayan ülke olmaktan haklı olarak gurur duyarken, aynı duyarlılığın tasarının hazırlanması ve isimlendirilmesi konusunda göste­rilmemesi ciddi ve sorgulanması gereken bir çelişkidir. Bu durumda "Uluslara­rası anlaşma sadece Türkiye'nin imajını düzeltmek amacıyla mı imzalandı?" diye sormak gerekiyor çünkü Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından 9 Haziran 2009 tarihinde Nahide Opuz davasında Türkiye kadına karşı şiddeti önleyememekten dolayı ilk ve tek mahkûm olan ülke unvanını almıştır. Bu du­rum doğal olarak ülkemizin uluslararası itibarını zedelemiş ve ardından ise Ka­dınlara Yönelik Şiddetin Önlenmesine Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi İstan­bul'da imzalanmıştır. Ancak, uluslararası anlaşmaların imzalanması ve Türkiye Büyük Millet Meclisinde onaylanması, ne yazık ki ülkemizde kadına, çocuklara ve aile bireylerine yönelik şiddeti ortadan kaldırmaya yetmeyecektir. Öncelikle bu konuda bir zihniyet dönüşümü gerekmektedir. İşte bunun içindir ki tasarının adı "kadın ve aile bireylerinin şiddetten korunmasına dair kanun tasarısı" olma­lıdır yani kadın önce eşit haklara sahip bir birey olarak kabul edilmelidir.

Aile içinde ya da dışında, evli, boşanmış, bekâr ya da on sekiz yaş altında çocuk yaşta olsun, öncelikle kadının şiddetten korunması düşünülmelidir. Ka­dına ve çocuğa uygulanan her türlü şiddetin bir insan hakkı ihlali olduğu kabul edilmelidir. Yani "Ailenin korunması adına, kadına ve çocuğa, diğer aile birey­lerine yapılan şiddete ve eziyete göz yumabiliriz." gibi bir anlam çıkabilecek bu tasarının ismi değiştirilmelidir.

Öncelikle tasarıya dayanak olarak aldığımız İstanbul Sözleşmesi'ne tasa­rının gerekçesinde yer verilmemiş, atıf dahi yapılmamıştı. Bu nedenle, uluslara­rası anlaşmaların yanında İstanbul Sözleşmesi'ne de tasarıya dayanak anlaşma olması nedeniyle yer verilmesi gerektiği önerilmiş ve bu önergemiz komisyon tarafından kabul edilmiştir.

Tasarıda uluslararası bu Sözleşme'ye atıf yapılması çok önemlidir çünkü yasayı uygulayan hukukçular genel olarak yasa metnine bakmakta ve Anayasa gereği de olsa uluslararası anlaşmaları göz ardı etmekte ya da bilmemektedirler. Bu durumda ise uygulamadan kaynaklanan tereddütler uluslararası anlaşmalar dikkate alınmaksızın hâkimin takdirine göre çözümlenebilmektedir. Bu nedenle, Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesine ve Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi'ne tasarının 1'inci maddesinde yer verilmesi, uygulayıcılara yol göstermek, uluslararası anlaşmaların hukukumuzdaki yerinin anlaşılması ve bir iç hukuk kuralı olarak da uygulanmasının sağlanması sonu­cunu doğuracağından, yerinde ve doğru bir karar olmuştur.

Tasarının en önemli eksiklikleri ise, dayanak İstanbul Sözleşmesi'nde ol­masına rağmen "devletin şiddete uğrayan vatandaşın zararını tazmin, sığınma evlerini açma zorunluluğu, ara buluculuk ve uzlaştırma yasağı, şikâyete bağlı olmama, hukuki ve adli yardım" hükümlerine tasarıda yer verilmemiş olmasıdır.

Tümü hukukçu olan komisyon üyeleri tarafından, Türkiye Büyük Millet Meclisinde 24 Kasım 2011 günü onayladığımız Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesine İlişkin Sözleşme'nin bir iç hukuk kuralı olduğu bilinmesine rağmen, işbu Uluslararası Anlaşma'da açıkça düzenlenen haklara tasarıda yer verilmemesi, bu hakların iç hukukumuzda uygulanmaması, gözden kaçırılması sonucuna neden olabilecektir.

Bu durumda uluslararası kamuoyuna, Türkiye'nin "ileri demokrasi" pro­pagandası yapılırken gerçekte bu kuralların uygulanmayabileceği gizlenmekte, bu durum ise AKP'nin ileri demokrasi ve sosyal devlet anlayışını açıkça gözler önüne sermektedir diye düşünüyorum.

Grubumuz tarafından…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Yılmaz, teşekkür ediyorum efendim.

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Devamla) - Teşekkür ederim arkadaşlar, sağ olun. (CHP sıralarından alkışlar)

 

AK PARTİ GRUBU ADINA

RAMAZAN CAN (Kırıkkale)

 

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 181 sıra sayılı Kanun Tasarısı üze­rine söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

"Sizin en hayırlınız eşine en iyi davrananınızdır. Eğer içerinizden biri eşine karşı el kaldırıyorsa bilesiniz ki o hayırlı değildir." hadisi şerifi ile konuş­mama başlamak istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; netameli konulara el atan, gerçekten gayretkeş, çalışkan, başarılı Bakanımız bu konuyu da gündeme getirdi. Huzurla­rınızda Sayın Bakanımıza da özellikle teşekkür etmek istiyorum.

Gerçekten netameli bir konuydu. Bu netameli konuya bu zamana kadar el atılmadı. Her ne kadar 4320 sayılı Kanun 1998 yılında yürürlüğe girmiş olsa da üzerinden yaklaşık on dört yıl geçti. Bu on dört yıl süre zarfında teknolojik, içtimai ve sosyal alanda bir sürü gelişmeler oldu. Bu gelişmelere ayak uydura­mayan iyi niyetli hazırlanmış bu kanunun uygulamasındaki sıkıntılarından mü­tevellit yeni bir kanun hazırlama ihtiyacı hasıl olmuştu. Gerçekten, Sayın Baka­nımıza da bu konudaki gayretlerinden dolayı teşekkür ediyorum.

Özellikle Anayasa'nın 41'inci maddesine göre, aile Türk toplumunun te­melidir ve eşler arasında eşitliğe dayanır. Devlet, ailenin huzur, refahı ile özel­likle ananın ve çocukların korunması için gerekli tedbirleri alır ve teşkilatı kurar.

Burada Sayın Bakanım haricindeki konuşmacıların kahir ekseriyeti özel­likle kadın vurgusu üzerinde mesaj vermek istedi. Hâlbuki aile Türk toplumu­nun temelidir. Aile olmadan kadın olmaz, erkek olmaz. Burada bir sıralama yapmak gereği hasıl olacaksa -katılmıyorum ama- bu sıralamada aile ön planda olmalıdır diye düşünüyorum. Sonra çocuklar, sonra kadın-erkek… Eğer eşitler arasında önde gelen olmak, sıralamak gerekiyorsa hadi kadınları öne alalım diyorum ama aile Türk toplumunun temelidir. Eğer bir toplumda aile çatırdaya­cak olursa o ülkenin geleceği, o milletin geleceği de tehlikededir diye düşünü­yorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasa'nın 41'inci maddesinde devlete aileyi korumak üzere görev verilmiştir. Yine TCK 86'ncı maddesinde kasten yaralama suçunun üst soya, alt soya, eşe ve kardeşe karşı işlenmesi hâ­linde şikâyet aranmaksınız verilecek ceza yarı oranında arttırılır hükmü… Yine cumhuriyet savcıları tarafından aile içi şiddete maruz kalındığının öğrenilmesi hâlinde bu konuda herhangi bir şikâyet de gerekmediğinden derhâl soruştur­maya geçilmesi, koruma kararı için derhâl aile mahkemesine bilgi verilmesi, mahkeme tarafından tedbir içeren koruma kararı verilen hâllerde kararın uygun bir biçimde infazının sağlanması da mevzuatımızda vardır. Ayrıca, kadınlar lehine pozitif ayrımcılık içeren, referandumdan geçen Anayasa'nın 10'uncu maddesinde de lehe düzenlemeler yapılmıştır.

Gerçekten kadının, zulmedilen, baskı altında tutulan bir insan olarak bu­lunması her şeyden önce temel insan haklarına aykırılıktır. Fakat kadına karşı pozitif ayrımcılık uygulayalım derken kadının aile içerisindeki statüsünü zayıf­latmaya, dolayısıyla aileye zayıflatmaya sebep olacak şeylerden de kaçınmalı­yız. Unutulmamalı ki her kadın aslında bir aile bireyidir. Kadının birey olarak hakkı elbette önemlidir fakat ailenin dağılmaması daha önemlidir. Kadına pozi­tif ayrımcılık tanınması durumundaki bütün hâller de ailenin hukukunu muha­faza etmek şartıyla bir anlam ifade eder çünkü biz eğer kadını koruyorsak insanı koruyoruz, oysa insanı korumanın birinci önceliği aileyi sağlıklı olarak muha­faza etmektir. Pozitif ayrımcılık uygulamaları boşanmayı kolaylaştıracak, aile­nin çabucak dağılmasına sebep olacak uygulamalara dönüştürülmemeli, bir denge gözetilmesi, tercih yapılması, birey olarak kadının haklarıyla birlikte ai­lenin hakları ve hukuku muhafaza edilmelidir diye düşünüyorum.

Bu meyanda, televizyonlardaki evlilik programlarının kadın onuruna ya­kışmadığını, TV'lerin buna riayet etmelerini özellikle istirham ediyorum. Her türlü aşırı tavırdan ve uçtan uzak durulmalı. "Erkeğin otoritesini, egemenliğini kıralım." derken feminizme de davetiye çıkarmamak gerekir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tüm dünya kadınlarının ülkemizin vefakâr, cefakâr, onurlu kadınlarının 8 Mart Kadınlar Günü'nü yürekten tebrik ediyorum. Dokuz yıldır Türkiye'de AK PARTİ olarak her alanda gerçekten çok yoğun bir mücadele yürütüyoruz. Yurt içinde demokrasinin standartlarını daha ileri seviyelere taşımanın, ekonomiyi büyütmenin, huzur, güvenlik, istikrar, pekiştirmenin mücadelesini veriyoruz. Eğitim, sağlık, adalet ve emniyet başta olmak üzere Türkiye'yi her alanda çok daha huzurlu, kalkınmış, müreffeh bir ülke hâline getirmek için gayret ediyoruz, çalışıyoruz. Hiç kuşkusuz, bütün bu mücadeleyi insanlık için, adalet için veriyoruz. Ama bu mücadelede kadınların ve çocukların özellikle gözetildiğini, dikkate alındığını, her ne yapıyorsak ön­celikle onlar için yaptığımızı vurgulamak istiyorum.

Dünyanın neresinde olursa olsun, savaşlar ve çatışmalar en önce kadınları ve çocukları hedef alıyor, en fazla onları vuruyor. Ekonomik krizler toplumda en fazla kadınları ve çocukları etkiliyor. Terör, göç, yoksulluk, aynı şekilde herkesten önce kadınları ve çocukları hedef alıyor. Antidemokratik uygulama­lar, baskılar, zulümler, dayatmalar, kısıtlamalar maalesef en çok kadınlarımızı ve çocuklarımızı tahkir ediyor.

İşte, AK PARTİ olarak Türkiye'de dokuz senedir gerçekleştirdiğimiz re­formlar, yaptığımız yatırımlar, uygulamalar ve icraatlar, attığımız adımlar her­kesten çok kadınları mutlu etti, onların yaşamlarında âdeta sessiz devrimler gerçekleştirdi. Eğitim imkânlarından en önce kadınların, kızların istifade etme­sini amaçladık. Dokuz yılda eğitim noktasında, kızların okuma noktasında önemli başarılar elde ettik. Kızların okullaşma oranını yükselttiğimiz kadar üni­versitelerde kız çocuklarına kılık kıyafetlerinden dolayı uygulanan faşizan da­yatmaya ve baskıya biz son verdik. Sağlık alanındaki reformlarla en çok anne­leri, çilekeş Anadolu kadınlarını biz gözettik. Terörle mücadeleyi "Bu ülkenin anneleri ağlamasın, kadınları dul kalmasın, çocukları yetim kalmasın." diyerek kadınlarımız adına bir daha azimle, kararlılıkla yürüttük, yürütmeye devam ede­ceğiz.

İşkenceye sıfır tolerans gösterdiğimiz kadar kadınlara yönelik şiddete sıfır tolerans gösterdik. Bu tasarıyla da kadınlara yönelik şiddete en kapsamlı, en kararlı şekilde önlemler getiriyoruz. Tabii burada sadece "kadın" demeyeceğiz, "mağdur" diyeceğiz çünkü bu kanun kapsamında gerek çocuklar gerekse er­keklerin de yararlanma durumu vardır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ olarak sadece Türki­ye'de değil, bölgemizdeki, dünyadaki kadınların da haklarını en güçlü şekilde savunan biz olduk. Tunus'un, Fas'ın, Cezayir'in kadınları için sesimizi yükselt­tik. Afganistan'ın, Somali'nin, Bosna'nın, Irak'ın, Filistin'in, Suriye'nin kadınları için, çocukları için biz yüreğimizi ortaya koyduk.

8 Mart Dünya Kadınlar Günü vesilesiyle özellikle Van'ın kadınlarını, depremzede hanım kardeşlerimizin, Uludere'de çocuklarını kaybetmiş mahzun annelerimizin, Kuzey Afrika'nın, Somali'nin, Orta Doğu'nun yüzyıllardır çile çeken kadınlarının, Filistin'in, özellikle Gazze'nin, Şam'ın, Halep'in, Hama'nın, Humus'un, Itlip'in, Dera'nın mazlum ama mağrur kadınlarının 8 Mart gününü de tebrik ediyorum.

Anadolu'nun elleri nasır tutmuş emektar annelerimizin de günlerini tebrik ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biz bu yasayla neler getiriyoruz? Bu yasayla getirmek istediğimiz en büyük şey, özellikle kurmuş olduğumuz aile merkezleriyle birlikte, şiddete maruz kalan kişinin, öncelikle şiddet uygulayanla arasındaki husumeti derinleştirmemek babından, öncelikle adliyeye gitmeden önce bu merkezlerde gerekli rehabilite ve eğitim çalışmalarına önem verilecek­tir. Dolayısıyla adliyeye gidildikten sonra yapılacak koruma tedbirlerinin belki de ailenin bir araya gelmesine, buradaki huzursuzluğu derinleştireceğinden do­layı bu önleyici bir tedbirdir, önemlidir diye düşünüyorum.

Milliyetçi Hareket Partisi sözcüsü, burada eğitimle ilgili herhangi bir şey olmadığından bahsetti. Hâlbuki "Eğitim ve koordinasyon" başlıklı madde var­dır. Diğer taraftan da ilköğretimde ve ortaöğretimde kadın fırsat eşitliğine inanmış, kadın haklarını üstün, hukukun üstünlüğünü kabul eden müfredatı, Millî Eğitim Bakanıyla Sayın Bakanımızın da protokolü çerçevesinde inşallah müfredat programına da bu eklenmiştir ve burada öncelikle neslimiz bu konuda bilgilendirilecektir, bu konuda desteklenecektir diye düşünüyorum ben. Özel­likle kız çocuklarımızın eğitimi alanında, okula yöneltilmeleri anlamında Sayın Bakanımızın özellikle katkıları oldu, bu desteklerinden dolayı teşekkür ediyo­rum.

Netice itibarıyla, bu kanunun öncelikle Türk milletine, Türk ailesine, ka­dınlarımıza, gençlerimize, çocuklarımıza hayırlı olmasını temenni ediyorum. İnşallah bu kanun neticesi itibarıyla şiddetin bir daha tansiyonu artmaz, şiddet bitirilir.

SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) - İnşallah önce sizi değiştirir, sonra…

RAMAZAN CAN (Devamla) - Ama her şeyden önce şunu söylemek isti­yorum ben: Aile bireyleri arasında sadakate, nezakete ve saygıya, sevgiye önem verdiğimiz sürece şiddet önlenecektir diye düşünüyorum ben. Tabii ki Türk milleti yapı itibarıyla muhafazakâr bir aile geleneklerine, göreneklerine, dinî değerlerine, millî örf ve ananelerine bağlı bir ailedir. "Ailemizi önemsemeliyiz." diyorum.

Tekrar, bu duygular içerisinde tasarının kanunlaşmasını diliyor, "Hepi­mize hayırlı uğurlu olsun." diyor, teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

 

ŞAHSI ADINA

SERMİN BALIK (Elâzığ)

 

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 181 sıra sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun Tasarısı hakkında görüşlerimi bildirmek üzere şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu vesile ile Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum.

Toplumumuzda ne yazık ki var olan fiziksel, cinsel, psikolojik ve sözlü şiddetin artık yaşanmaması ve önlenmesi, en temel insan hakkı olan yaşam hak­kının korunması, siyaset üstü olarak düşündüğümüzde hepimizin ortak paydası­dır. Bu bakış açısıyla, topluma şekil veren, yeni nesiller yetiştiren kadınlarımı­zın, geleceğimizin umudu çocuklarımızın ve şiddetin her türüne maruz kalmış insanlarımızın korunması ortak hassasiyetimizdir.

Bugün görüştüğümüz bu kanun tasarısının amacı, şiddete uğrayan veya şiddete uğrama tehlikesi bulunan kadınların, çocukların, aile bireylerinin ve tek taraflı ısrarlı takip mağduru olan kişilerin korunması ve bu kişilere yönelik şid­detin önlenmesi amacıyla alınacak tedbirleri düzenlemektedir. Bu tasarıyla bir­likte, şiddetin engellenmesi ve önlenmesi amacı ile mülki amirlere, hâkimlere ve kolluk amirlerine tedbir alabilme yetkisi verilerek hızlı bir şekilde sonuç alınabilmesinin yolu açılmaktadır. Tasarıdaki ana amaç şiddetin önlenmesidir, ancak aksi durumlarda da, şiddete maruz kalan mağdurların korunması ve şid­det uygulayanlarla ilgili tedbir kararlarının süratle alınması ve etkin bir biçimde uygulanmasıdır. Tasarıyla, şiddet mağdurlarının şiddetten korunması ve sonra­sında toplumsal hayatta var olabilme mücadelelerine yönelik tedbirler alınmak­tadır. Bu tedbirler geçici maddi yardım, sağlık yardımlarından faydalandırıl­ması, barınma ihtiyaçlarının karşılanması, meslek edindirilmesi, çocuklarının kreş ihtiyaçlarının giderilmesi, adli yardımda bulunulması ve hatta, gerekirse, kimlik değiştirilmesi olarak sıralanabilir.

Bu tasarıdaki yeniliklerden biri de şiddet uygulayanlara yönelik düzenle­nen önleyici tedbirlerdir. Bu tedbirler "süre kısıtlaması olmaksızın müşterek konuttan veya bulunduğu yerden uzaklaştırılması ve konutun korunan kişiye tahsis edilmesi, uzaklaştırılma emrinin çıkarılması, öfke kontrolüyle ilgili eği­tim ve rehabilitasyon programlarına katılması, herhangi bir bağımlılığı olması hâlinde tedavi olması, meslek edindirme kurslarına katılması" olarak sıralana­bilir. Elbette ki, etkin uygulamayı sağlamak için de en önemli yenilik zorlama hapsidir. Bu tedbir, bir suç karşılığı uygulanan bir ceza yaptırımı değil, aksine, şiddet uygulayanı tedbirlere uymayı zorlamayı amaçlamaktadır. Önleyici ve caydırıcı bir uygulamadır. Mevcut uygulamada tedbir kararına aykırı davranıl­ması hâlinde gelen suç, açılan ceza davalarının uzun sürmesi ve öngörülen hapis cezasının çoğu zaman verilememesinden, uygulanmamasından dolayı etkin olunamazken bu kanun tasarısıyla, zorlama hapsinin uygulanması caydırıcı ola­caktır. Şiddeti önlemek ve koruyucu tedbirleri etkin olarak uygulamak için destek ve izleme hizmetlerinin verildiği, "yedi gün, yirmi dört saat" esasına dayalı, tercihen kadınların istihdam edileceği şiddet önleme ve izleme merkez­leri bu tasarıyla hayata geçirilecektir. Bu merkezlerle birlikte, destek hizmetleri ve ilgili kurumlar arası koordinasyon sağlanarak çağrı merkezleri kurulacak, kayıt altına alınan vakaların izlenmesi sağlanacak ve bu şekilde kanunun daha etkin bir biçimde uygulanması sağlanacaktır.

Bugün bu tasarıyı görüşmemiz vesilesiyle, fedakâr, cefakâr ve onurlu ka­dınlarımızın Dünya Kadınlar Günü'nü kutlarım.

Çıkacak bu kanun ile birlikte Gül Dünya, N. Ç. ve Ayşe Paşalı olaylarının yaşanmadığı, herkesin birbirinin yaşam hakkına saygı duyduğu bir dünya di­leklerimle, bu tasarıda emeği geçenlere teşekkür eder, hayırlara vesile olmasını diler, Meclisimizi saygılarımla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

 

 

ŞAHSI ADINA

NURDAN ŞANLI (Ankara)

 

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 181 sıra sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun Tasarısı'yla ilgili ben de şahsım adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, hepimizin bildiği üzere, 8 Mart yani yarın Dünya Kadınlar Günü. Ben bugün burada, söz almam vesilesiyle, tüm kadınlarımızın bu özel gününü yürekten kutluyorum. Dünya Kadınlar Günü'nün kutlanmasının yanı sıra 8 Mart ve onu izleyen günlerde kadın haklarından daha etkili bir bi­çimde söz etmeli ve gündeme getirmeliyiz.

Kadın hakları ilk kez 18'inci Yüzyıl düşünürleri tarafından gündeme geti­rilmiş ve kadın haklarını savunmaya başlamışlardır. Kadın haklarının en önem­lilerinden birisi kadın erkek eşitliğidir ve bu eşitliğin sağlanmasıdır. Çağdaş devlet olabilmenin en temel fonksiyonlarından birisi kadın erkek eşitliğinin sağlanmasıdır. Demokratik çağdaş bir devlet olabilmenin yolu bu anlayışın ger­çekleşmesinden geçer ve bu anlayış tüm insanlığın ortak davranış biçimlerinden birisi olmalıdır.

Değerli milletvekilleri, ülkemizin en önemli sorunlarından birisi de ka­dına uygulanan şiddettir. Bu bağlamda, bugün burada Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun Tasarısı'nı görüşmekteyiz ve bunun amacı, şiddete uğrayan ve şiddete uğrama tehlikesi bulunan kadınların, çocukların, aile bireylerinin ve tek taraflı ısrarlı takip mağduru olan kişilerin korunması ve bu kişilere yönelik şiddetin önlenmesi amacıyla alınacak tedbir­lere ilişkin usul ve esasları düzenlemektir. Özellikle kadınlara karşı uygulanan şiddet yalnızca ülkemizin değil, tüm dünyanın ortak sorunlarından birisidir. Tarih boyunca erkek egemenliğine dayanan toplumlar kadınları dışlamış ve onları ikinci sınıf olarak görmüştür. Şiddetin önlenmesine yönelik çalışmalar ancak 1970'li yıllardan sonra gündeme gelebilmiştir. Savaşta, yoklukta ve tüm zorlu anlarda kadınımızın erkeklerle beraber analık duygusunun da vermiş ol­duğu güçle nasıl kahramanlık gösterdiği bilinen bir gerçekken kendilerine ya­pılan zulmü anlamak mümkün değildir. Özellikle kadınlar başta olmak üzere yaygınlaşan şiddet olaylarının boyutları küçümsenemeyecek boyutlardadır. Ge­rek yazılı gerekse görsel medyada sık sık gördüğümüz dayak, işkence ve öl­dürme olayları konunun ne kadar vahim olduğunun önemli bir göstergesidir. Elbette ki bu eylemlerin ekonomik, toplumsal, kültürel, psikolojik ve birçok nedeni bulunmaktadır. Aile ve toplum bu tür davranış biçimlerinden fevkalade olumsuz şekilde etkilenmektedir. Ayrıca töre cinayetleri de kabul edilemez, feodal bir anlayışın ürünüdür.

Şiddetin azaltılmasının, hatta yok edilmesinin en önemli güvencelerinden birisi de eğitimdir. Uygulamaya koyduğumuz "Haydi Kızlar Okula", "Baba Beni Okula Gönder", "Ana-Kız Okuldayız" kampanyalarıyla kazanılan ilerleme ve ülke genelinde başlatılan eğitim seferberliği bu tip anlamsız ve çağ dışı alış­kanlık ve gelenekleri yok edecek ve daha çağdaş, daha eğitimli bir toplumu kazanmamızda önemli bir aşama olacaktır. Ne var ki daha çağdaş, daha insancıl değerleri kazanmamızda eğitimin yanı sıra ilgili kurum ve kuruluşlara, basına, sivil toplum örgütlerine ve tüm toplum kesimlerine büyük görevler düşmekte­dir. Herkes üzerine düşen görev ve sorumlulukları layıkıyla yerine getirirse eminim ki çok önemli mesafeler katedebileceğiz.

Kişinin fiziksel, cinsel, ekonomik veya psikolojik açıdan zarar görmesiyle veya acı çekmesiyle sonuçlanan veya sonuçlanması muhtemel hareketleri, buna yönelik tehdit ve baskıyı ya da özgürlüğün keyfî engellenmesini, fiziksel, cin­sel, psikolojik, sözlü veya ekonomik her türlü tutum ve davranışı ifade eden, şiddeti önlemeye yönelik hazırlanan kanun tasarısı çok önemli bir gelişmedir. Bu kanunla birlikte şiddetin önleneceğine inancımla, ailenin korunması ve ka­dına karşı şiddetin önlenmesine dair yapılan bu düzenlemenin ülkemize hayırlı olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

 

SORU – CEVAP BÖLÜMÜ

 

SORULAR

 

BÜLENT BELEN (Tekirdağ)

Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, özel bir TV kanalında yayınlanmakta olan polisiye bir dizi var, adı da "Behzat Ç." Bu dizide Türk ailesinin temeline dinamit konulu­yor. Bir savcı, üstelik kamu görevlileri; birisi savcı, diğeri emniyet görevlisi, evlenmeden, nikâhsız bir şekilde birlikte yaşıyorlar ve emniyet görevlisi, savcı rolündeki bayana karşı rolü gereği çok sert davranıyor, kadını aşağılayıcı sözler ve davranışlarda bulunuyor. Bu konuda Bakanlığınız herhangi bir girişimde bulunmuş mudur? RTÜK'ten veya ilgili bakanlıktan bu dizideki bu tür sahnele­rin çıkartılmasını isteyecek misiniz? Bunun örneği daha birçok dizide var. Bir­çok dizide maço erkekler kadına karşı şiddet uygulamaktadır. Bu konuda bir şey yapmayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

AYLA AKAT ATA (Batman)

Sayın Başkanım, teşekkürler.

Aracılığınızla, Sayın Bakanıma sorumu yöneltiyorum:

Sayın Bakanım, maddi ve manevi kayıpları tartışmasız olan, henüz savaş mı, çatışma mı, şiddet mi tartışmalarını bile tüketemediğimiz Türkiye gerçeği­nin demokratik, barışçıl bir temelde çözümü noktasında, ne yazık ki Parlamento rolünü oynamamaktadır. Aile ve sosyal politikalardan sorumlu Bakan olarak yaşanan büyük acılar düşünüldüğünde, en çok ailenin etkilendiği gerçeğiyle ortak bir barış dili ve yaklaşımının açığa çıkması için yürüttüğünüz bir çalışma var mıdır? Eğer yoksa bu konuda herhangi bir planlamanız mevcut mudur?

Teşekkür ediyorum.

 

SEBAHAT TUNCEL (İstanbul)

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Biraz önce, Sayın Bakana iki sorumun cevabını alamadım. Bir soruma ek yapıyorum. Cezaevindeki milletvekillerini ziyaret etmeyi düşünüyor musunuz diye, buna belediye başkanlarımızı da ekliyorum. Sayın Bakanımız, belediye başkanlarımızı ve milletvekillerimizi ziyaret etmeyi düşünüyor mu? Bu konuda eğer bir heyet oluşturursa bu heyette biz de yer almak isteriz tabii.

İkincisi, bu kanun tasarısında, şiddeti önleme merkezleri var ancak ka­dınların birçoğu cinsel şiddete maruz kalıyorlar ve bunu ifade edecekleri meka­nizmalar yok. Kadın örgütleri ısrarla bunu çok istediler. Cinsel şiddeti izleme ve önleme merkezleri kurmayı düşünüyor musunuz? Bu kanun kapsamında bu olmadı ama bu çok ciddi bir sorun.

Üçüncüsü yine, biz çok uğraştık ama kanunda yer almadı, bu eşcinsellere yönelik, LGBT bireylerine yönelik herhangi düzenleme yok ve bunlar en çok şiddete maruz kalanlar. Özellikle trans bireyler çok yoğun…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) - …şiddete maruz kalıyorlar. Bu konuda herhangi bir çalışma yapmayı düşünüyor musunuz?

 

REŞAT DOĞRU (Tokat)

Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Son yıllarda, çeşitli sebeplere bağlı olarak boşanmalar artmış, aileler da­ğılmaktadır. Bundan da en çok çocuklar zarar görmektedir. 2011 yılında kaç aile boşanmıştır? Ayrılan ailelerin çocuklarına ve eşlere psikolojik destek ve­rilmesi düşünülüyor mu? Ayrıca, 2011'de boşanma sebepleri nelerdir, bunları öğrenmek istiyorum.

Bir diğer soru da eşi vefat eden kadınlara maaş bağlanacağı ifade edildi. Aynı durumda olan erkeklere de maaş bağlanamaz mı?

Teşekkür ederim.

 

ALİM IŞIK (Kütahya)

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, özellikle son dört yıldır Hükûmetin değişik bakanları ve Sayın Başbakan tarafından şehit ve gazi ailelerine ikinci bir iş istihdamı konu­sunda verilen sözler ne aşamadadır? Şu anda Bakanlık olarak sizin de kamuo­yuna yaptığınız açıklamalar doğrultusunda iş bekleyen şehit ve gazi ailelerine nasıl bir müjde vermeyi düşünüyorsunuz?

İkinci sorum: Pozantı Çocuk Cezaevinde meydana gelen insanlık dışı olaylar hakkında Bakanlığınızın nasıl bir müdahalesi olmuştur? Altı yedi aydır kamuoyundan gizlendiği iddia edilen bu konuyla ilgili açıklamanız nedir?

Teşekkür ederim.

 

ALTAN TAN (Diyarbakır)

Sayın Bakan, iki sorum var. Bunlardan birincisi Pozantı'da yaşanan reza­letle alakalı. Bu çocukların uğradıkları bu mağduriyetle ilgili şu ana kadar neler yapıldı? Ciddi bir yaptırım var mı?

İkincisi: Şırnak'ın Uludere ilçesinde 34 vatandaşımızın katledildiği olayda katledilenlerin büyük bir çoğunluğu çocuk yaştaki vatandaşlarımızdan oluş­maktadır. Bunların aileleriyle bir irtibat kurdunuz mu? Geride kalanlarla ilgili bir rehabilitasyon çalışması yaptınız mı? Ve bu çocukların mağduriyetlerinin giderilmesi, katillerinin bulunması için neler yaptınız?

Teşekkür ederim.

 

ABDULLAH LEVENT TÜZEL (İstanbul)

Sayın Bakan, Anadolu Ajansında çalışan kadın basın emekçileriyle ilgili son zamandaki gelişmeleri sizle paylaşmak istiyorum. Bugün Başbakanın ko­nuşmasında da Türkiye Gazeteciler Sendikası, Gazetecilere Özgürlük Platformu ve tutuklu gazetecilerden bahsedilmiştir bu konuyla ilgili. Bir zamandır Başba­kan Yardımcısı Bülent Arınç'a bağlı Anadolu Ajansı Genel Müdürü Kemal Öztürk'ün sürdürdüğü âdeta bir operasyon söz konusudur. Özellikle sendikanın bu faaliyetlerinden ötürü Genel Başkan Ercan İpekçi'yi hedef alır şekilde, sen­dikayı suçlayan bir metne imza toplanmakta ve bu metni imzalamayan Anadolu Ajansı çalışanları "Haritadan yer seçin." diyerek tehdit edilmekte. Bir zamandır toplu emekliliğe, sürgüne ve sendikadan istifaya zorlanan Anadolu Ajansı emekçileri üzerindeki bu baskı sendikal hak ve özgürlükler açısından son derece tehlikelidir. Halkın doğru haber alma hakkı, gerçekleri öğrenme açısından…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

 

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak)

Sayın Bakanım, ben size şu konuyu sormak istiyorum, daha önce Çalışma Bakanımıza da sormuştum: Şimdi, sigortalı kadınlar için doğum borçlanması var, iki doğum için borçlanabiliyorlar ama BAĞ-KUR'lu kadınlar için ve Emekli Sandığına tabi kadınlar için geriye doğru doğum borçlanması yok, ço­cuklarının doğumu nedeniyle. Aslında bu çok ciddi bir dengesizlik ve eşitsizlik.

Sayın Bakana da biz daha önce söylemiştik ama Sayın Bakan bu konuda çok fazla ilgili olmadı. Ben, sizin de kadınlar adına yani aynen işçi kadınlar gibi, esnaf kadınların, tarım işçisi olarak çalışan kadınların, BAĞ-KUR'lu ka­dınların ve Emekli Sandığındaki kadınların askerlik borçlandırılmasındaki gibi geriye doğru bir borçlanma yapabilmesi konusunda desteğinizi istiyorum. Bu konuda yakın bir zamanda bir yasa teklifi vereceğiz. Bütün kadınlar bunu bekli­yorlar. Bu, devlete hiçbir yük de getirmeyecek aslında borçlanma için bedelini ödeyecekleri için yani ödenen bir bedel olacak. Buna devletin…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

 

PERVİN BULDAN (Iğdır)

Teşekkür ederim.

Sayın Bakana sormak istiyorum: 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü'­nün resmî tatil edilmesi konusunda kadın örgütlerinin yoğun talepleri var. Bu konuda biz de Barış ve Demokrasi Partisi olarak 8 Martın resmî tatil olması konusunda kanun teklifi hazırladık. Bakanlığınızın bu konuda herhangi bir giri­şimi var mı? Yani 8 martı resmî tatil günü ilan edecek misiniz diye sormak iste­rim.

Teşekkür ederim.

 

 

 

CEVAPLAR

 

AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI

FATMA ŞAHİN (Gaziantep)

Sayın Belen'in dizilerle ilgili genel olarak -Behzat üzerinde sordu ama- baktığımız zaman bizim son yaptığımız araştırmada, genel olarak medya üze­rinde yapılan araştırmalarda Türk toplumunun kadını ikincileştiren, şiddeti artı­ran, kadının cinselliğini öne çıkaran dizilerle ilgili genel manada yüksek oranda şikâyeti olduğunu çıkan araştırmalar da gösteriyor, ben de 2 çocuk annesi olarak da hakikaten bu dizilerden, kadını ikincileştiren ve şiddeti artıran dizilerden şahsi olarak da rahatsız olduğumu ifade etmek istiyorum fakat şimdi Radyo ve Televizyon Üst Kurulu Kanunu'na ve Basın Kanunu'na göre şikâyete bağlı bir süreç çalışıyor. Toplum hem şikâyet ediyor hem izliyor. Ciddi bir sorunla karşı karşıyayız. Medya okur-yazarlığı dediğimiz şey de eğer reytingle ilgili bir süreç çalışıyorsa, eğer reklamlar ve reyting ticari ve mali kaygıyla çalışıyorsa bizim farkındalığı artırarak, bilinci yükselterek şunu başarmamız gerekiyor: Ya sey­retmeyeceğiz ya da şikâyet mekanizmasını güçlendireceğiz. Bir gerçekle daha karşı karşıyayız şikâyet edilen oran yüzde 2,5. Radyo ve Televizyon Üst Kuru­luyla görüştüğümüz zaman onlar da diyorlar ki: "Biz gelen şikâyetler üzerine hukuki süreci başlatıyoruz. Dolayısıyla bize bu konuda eğer hakikaten ciddi bir şikâyet alanı varsa şikâyet edecek mekanizmanın güçlendirilmesi gerekiyor." Bizim burada sivil inisiyatifi geliştirerek, toplumsal duyarlılığı artırarak ve özellikle Amerika merkezli, Amerika'da reklamlar üzerinde yapılan bir sivil inisiyatif var, güçlü bir etik kurulu var eğer toplumun yapısını bozuyorsa, aile değerlerini yıpratıyorsa ki güçlü bir sivil inisiyatif reklamlar üzerinden o dizile­rin ve o yayınların toplumsal baskı üzerinden kaldırılmasını sağlıyor. Bunu da güçlendirmemiz gerekiyor. Bu konuda biz de halkımızın duyarlılığını artıracak çalışmaları önemsiyoruz ayrıca Radyo ve Televizyon Üst Kurulu sisteminin daha aktif hâle getirilmesi gerekiyor, kamu spotlarıyla da bunun duyurulmasını önemsiyoruz. Çünkü halkımız çok az okuyor, en fazla televizyon seyrederek ve görsel olarak bilgi sahibi olduğu için, bizim bu alanlarda daha toplumsal duyar­lılığı artıracak çalışmaların güçlendirilmesi ve desteklenmesi gerektiğini düşü­nüyorum. Sizinle bu konuda da aynı fikirde olduğumu belirtmek istiyorum.

Sayın Akat'ın… Şimdi, tabii, özellikle Millî Birlik ve Kardeşlik Proje­si'yle ilgili başlattığımız süreçte -Ayla Hanım'ın hassasiyeti üzerinde başlamış bir süreçtir- biz burada bölgesi, mezhebi, dili, dini ne olursa olsun herkesin bi­rinci sınıf vatandaş olduğu ve herkesin onurluca bir yaşam mücadelesi sürmesi gerektiğine inandığımız için demokratik açılımı önemsedik ve temel hak ve özgürlüklerde, hukuk devleti olma noktasında, ileri demokrasiye gitme nokta­sında bölgeden gelen birisi olarak da bu hassasiyetlerinizi paylaşıyorum. Bunun hem ekonomik kalkınmayla hem de temel hak ve özgürlükleri artırarak, Millî Birlik ve Kardeşlik Projesi'nde sizlerin de desteğiyle bu süreci tamamlamamız gerektiğini düşünüyorum.

Ayrıca biz Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı olarak da "ASDD" dedi­ğimiz önemli bir projeyi hayata geçiriyoruz, çalışma modelimizi oluşturduk. ASDD dediğimiz proje, aile sosyal destek uzmanlığı yani nasıl her ailenin bir aile hekimliği varsa onların bir sosyal hizmet uzmanı olacak.

Koruyucu ve önleyici tedbirler dediğimiz, şiddetle mücadelede de toplu­mun bugün yaşadığı birçok sorunda da kadının, çocuğun hakkının, hukukunun korunmasında da bu uzmanlarımızın tespitlerine göre hızlı bir şekilde çözüm bulacakları, her aile bazlı her birey bazlı, onların yaptığı araştırmalara dönük bir çalışma sistemini önemsiyoruz. İki ilde şu an pilot çalışma olarak başlatacağı­mız bu ay itibarıyla, Kırıkkale ve Karabük'te. Arkasından iki ayrı modeli çalışa­cağız. Hangi model üzerinde karar verirsek de daha geniş bir pilot çalışmayla, özellikle göç alan şehirler ve güneydoğudaki iller başta olmak üzere bunu önemsiyoruz. Eğer bu sosyal destek sistemini hayata geçirebilirsek, sosyopsikolojik desteği uzmanlarımız aracılığıyla güçlendirebilirsek bugün si­zin söylemiş olduğunuz birçok alanda da koruyucu ve önleyici tedbir alabilece­ğimizi düşünüyoruz ve bunun da takipçisi olduğumu ifade etmek istiyorum.

Boşanma oranlarıyla ilgili olan bir soru var. Şimdi, özellikle açık topluma gittiğimiz, temel hak ve özgürlüklerin arttığı, kadının birey olarak güçlendiği noktada bu kadar sosyolojik olarak yaşanan boşanma oranlarının artması bir sosyolojik vaka olarak karşımızda duruyor. "Biz burada hangi aşamadayız, dünyadaki durum nedir?" diyecek olursanız, son on beş yılda binde 2'lik bir artış gözüküyor. Yani binde 14'ten binde 16'ya yükselmiş gözüküyoruz ama dünya ortalamalarına baktığınız zaman burada binde 25 ile binde 50 arası, şu andaki Türkiye'deki boşanma oranlarının 4 katı dünya ortalamalarının olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla, aile, şu anda bizim toplumumuzun en önemli temeli olarak duruyor ve bu bizim açımızdan, özellikle toplumsal sorunlarda parça­lanmış ailelerde daha çok sorun yaşandığından dolayı sevindirici bir noktadır. Biz de Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı olarak hem evlilik öncesi destek mekanizmalarını güçlendirecek evlilik öncesi eğitim programlarını hem de ev­lilik sonrası bir danışma sistemini, danışmanlık mekanizmasını güçlendirecek şekilde ailelerimizin yanında olmayı, ailelerin sorun çözme kapasitesini artırıp kadınıyla erkeğiyle onların yanında olacağı, iletişim mekanizmalarını güçlendi­receği bir politikayı da hayata geçirmek için büyük bir gayret içerisinde çalışı­yoruz.

Sayın Tüzel'in sendikayla ilgili, Anadolu Ajansındaki sendikayla ilgili sorduğu soruyla ilgili detayları bilmiyorum. Bunu hem Sayın Başkanla hem de Sendika Başkanıyla görüşeceğim, bize düşen bir şey varsa da bunu sizinle de konuşup takipçisi olacağımızı ifade etmek istiyorum.

Şehit yakınları ve gazilerle ilgili gelen bir sorumuz vardı. Burada şehit yakınlarıyla ilgili, Başbakan Yardımcımızın Başkanlığında beş bakanlığımız beraber bir çalışma yaptık. Özellikle şehit yakınları ve derneklerle, vakıflarla yaptığımız çalışmada onların talepleri doğrultusunda birçok düzenlemeyi hayata geçirecek bir taslağı oluşturduk. İkinci istihdamın da içinde olduğu, birçok sağ­lık hizmetlerinin güçlendirildiği, ulaşılabilirlikle ilgili sorunların çözüldüğü, muhtaçlık belgesinin aranmadığı, birçok sorunun çözüldüğü bir taslak şu anda çalışıldı. Sayın Başbakanımıza şu anda taslağı anlatacak aşamaya geldik, ona vereceğimiz bilgiler doğrultusunda Sayın Başbakanımızın bunu halkımıza an­latacağı şekilde, hızlı bir şekilde bir on beş yirmi gün içerisinde süreci tamam­layacağımızı da ifade etmek istiyorum.

Pozantı'yla ilgili...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

 

1. MADDE ÜZERİNDE YAPILAN GÖRÜŞMELER

 

1'inci madde üzerinde tasarının başlığını da kapsayan iki önerge vardır, okutuyorum:

 

TBMM BAŞKANLIĞINA

181 sıra sayılı kanun tasarısının isminin "Kadına Yönelik Her Türlü Şid­detin Önlenmesine Dair Kanun Tasarısı" olarak değiştirilmesini teklif ediyoruz.

 

Ayla Akat Ata                        Sırrı Süreyya Önder                           Sebahat Tuncel

Batman                                    İstanbul                                                İstanbul

 

Erol Dora                                 Levent Tüzel                                       Ertuğrul Kürkcü

Mardin                                     İstanbul                                                Mersin

 

Hasip Kaplan

Şırnak

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşmekte olduğumuz 181 sıra sayılı Ailenin korunması ve kadına karşı şiddetin önlenmesine dair kanun tasarısının isminin "Kadın ve Aile Bireylerinin Şiddetten Korunmasına Dair Kanun Tasarısı" olarak değiştirilmesini ve 1. mad­desinin 1. fıkrasına "ısrarlı takip mağduru" ibaresinden sonra gelmek üzere "ve cinsel tercih farklılığı" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Nedret Akova                         Dilek Akagün                      Yılmaz Sena Kaleli

Balıkesir                                   Uşak                                     Bursa

 

Sakine Öz                                Sedef Küçük

Manisa                                     İstanbul

 

BAŞKAN - Okunan son önergeye Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Katıl­mıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Hükûmet?

AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI FATMA ŞAHİN (Gazi­antep) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Önerge sahibi, İstanbul Milletvekili Sedef Küçük.

Buyurun Sayın Küçük.

Süreniz beş dakika.

 

SEDEF KÜÇÜK (İstanbul)

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 181 sıra sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun Tasarısı'nın 1'inci maddesi üzerine söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, 25 Kasım'da büyük bir mutabakatla Avrupa Kon­seyi Sözleşmesi'ni Meclisimizden geçirdik. Aradan yaklaşık yüz gün geçti; o günden bu yana onlarca kadın daha öldürüldü. Her geçen gün kadınlarımızı böylesi kör bir şiddete kurban vermeye devam ettik. Umudumuz yeni hazırla­nan tasarıdaydı. Bakanlığın bu konuda caydırıcı olabilecek bir tasarı ortaya ko­yacağını, Meclisimizin tüm partileriyle uzlaşma içinde, 25 Kasım'da yaptığı gibi büyük bir mutabakat göstereceğini ve hep beraber bu sorunun çözümü konu­sunda olumlu bir adım atmış olacağımızı umuyorduk ama gördük ki, ortaya vaat edilen tasarının silik bir gölgesi çıkmış. Bu, yalnızca bizce böyle algılanmadı. Bu tasarıya katkı veren 200'ü aşkın sivil toplum örgütü de aynı hayal kırıklığını yaşadı. Kadın-Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu bu tasarıyı görüşürken, toplan­tıya katılan kadın örgütleri temsilcileri, yetersiz bir kanunun çıkmasındansa sorunun acil çözüm bekliyor olmasına rağmen beklenebileceğini, "8 Marta ye­tiştireceğiz." diye eksik ve yetersiz bir kanun çıkarmanın yanlış olacağını ifade etmişlerdir. Bu doğru bir yaklaşımdır. Elbette böyle bir kanunun 8 Marta yetiş­tirilmesinin büyük bir sembolik değeri vardır ama sembolik olmasından daha değerli olan, bu kanunun çözüm üretmesidir. Kanunlar çözüm ürettiği sürece anlamlıdır.

Sayın Bakanın bunu gerçekleştirebilmek için gösterdiği çabanın hepimiz farkındayız. Kimsenin iyi niyetinden kuşkumuz da yoktur. Ancak, iyi niyet, tarihin hiçbir döneminde sorunların çözümü için yeterli olmamıştır. Tarih, ni­yetleri değil yapılanları yazar, hangi hakları verdiğinizi, eşitliği nasıl sağladığı­nızı yazar.

Değerli milletvekilleri, yapılan kanunları hayata geçirebilmek kanunları yapmak kadar önemlidir, hatta belki de daha önemlidir. Bunun için size bir ör­nek vermek istiyorum. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Türkiye aleyhine verdiği bir kararda bakınız ne diyor: "Türkiye'de gerçekleştirilen tüm yasal re­formlar kadın erkek eşitliğinin gerçekleştirilmesinde yetersiz kalmıştır. Türki­ye'de siyasi irade, fiilen kadın erkek eşitliğini sağlamakta isteksiz, kararsız ve duyarsız bir görünüm sergilemektedir. Bu da yasalardaki olumlu düzenlemele­rin uygulamaya geçmesini, çoğu kez kamu görevlilerinin keyfî uygulamalarına bırakılmasına neden olmaktadır." Bu tasarıda söz konusu eleştirileri ve sapta­maları ortadan kaldıracak bir düzenleme var mıdır? Kamu görevlilerinin keyfî uygulamalarını engelleyecek tek bir satır var mıdır? "Seviyordum öldürdüm.", "Namusumu kirletti öldürdüm." diye savunma verene haksız tahrik indirimi yapan hâkime karşı bir yaptırım var mıdır? "O zaten konsomatristi, öyleyse karakolda yediği dayağı hak etmiştir." diyen kamu görevlisine karşı herhangi bir düzenleme var mıdır? Oysa kamu görevlilerinin alışkanlıklarını değiştirme­leri için zorlayıcı tedbirler konulması gereği açık bir şekilde önümüzde dur­maktadır.

Kadın cinayetleri, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin bir sonucudur. Bu, al­tında imzamız olan bütün sözleşmelerde yazıyor. Toplumsal cinsiyet eşitliğine ilişkin, bunu sağlayacak mekanizmalara ilişkin yirmi beş maddelik kanunda tek bir kelime var mıdır?

Değerli milletvekilleri, "toplumsal cinsiyet eşitliği" yalnızca bu kanun ta­sarısıyla sınırlı kalmaksızın yaşamın her alanında vurgu yapılması gereken bir kavramdır. Kadına yönelik şiddetin azaltılmasının ancak ve ancak toplumsal cinsiyet eşitliği sağlanarak aşılabileceği görülmektedir. Buna değinmeyen bir kanun, kadın ve erkeğin her koşulda eşitliğini amaçlayan mekanizmaları kur­mayan bir kanun eksik kalmaya mahkûm bir kanundur. Bu nedenle, bu düzen­lemenin de yetersiz kalacağı kaygısını taşımaktayım. Bu kaygının yalnızca be­nim kaygım olmadığını, sivil toplum örgütlerinin de aynı kaygıyı paylaştığını belirtiyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

 

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Küçük.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Bir önceki önergeyi okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

181 sıra sayılı kanun tasarısının isminin "Kadına Yönelik Her Türlü Şid­detin Önlenmesine Dair Kanun Tasarısı" olarak değiştirilmesini teklif ediyoruz.

Ayla Akat Ata (Batman) ve arkadaşları

BAŞKAN - Sayın Komisyon, önergeye katılıyor musunuz?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Katıl­mıyoruz efendim.

BAŞKAN - Sayın Hükûmet?

AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI FATMA ŞAHİN (Gazi­antep) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçe mi? Kim konuşacak?

PERVİN BULDAN (Iğdır) - Levent Tüzel konuşacak.

BAŞKAN - Sayın Tüzel, İstanbul Milletvekili.

Buyurun efendim. (BDP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

 

ABDULLAH LEVENT TÜZEL (İstanbul)

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.

"Kadınlarımızın yüzü acılarımızın kitabıdır.

Acılarımız, ayıplarımız ve döktüğümüz kan

Karabasanlar gibi çizer kadınların yüzünü."

Nazım Hikmet'in dizeleriyle bu yasa tasarısı üzerine görüşlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.

Öncelikle, Hükûmetteki tek kadın Bakanı, Meclisimizin kadın milletve­killerini ve Komisyon üyelerini selamlıyorum. Aynı şekilde, bu tasarıya emek eden ama karşılığını bulamayan iki yüz altmış yedi kadın örgütünün çatısı Şid­dete Son Platformunda buluşan kadın örgütlerinin yöneticilerini selamlıyorum. Keza, ülkemizde iş cinayetlerinde hayatını kaybeden, işten atılmalarla karşı karşıya kalan, cinsel şiddet altında emeği sömürülen, evlatlarını, eşlerini, kar­deşlerini bir bombalanma sonucu kaybeden Roboski'deki Kürt kadınlarını, keza düşünceleri, özgürlükleri, gelecekleri için cezaevinde yatan bütün kadınları, ülkemizin kadınlarını selamlıyorum.

Önce Hükûmetin bu yasa tasarısını hazırlarken yaklaşımına değinmek is­tiyorum. Âdeta 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü'ne dönük, birkaç gün kala bu yasa tasarısı bir hediye ve bir prestij yapmak adına, Hükûmetin prestijini yapmak adına hazırlanıyor ama gördüğümüz kadarıyla uygulamalar ve politi­kalarıyla Hükûmet yine kadına dönük şiddeti bünyesinde barındırıyor.

İşte, 4 Mart günü Hatay Antakya'da Emekçi Kadınlar Günü'nü kutlayan kadınların üzerine polis copla, gazla saldırmıştır. Keza "Üç çocuk" söylemi arkasında sosyal güvencesiz, işsiz, son 4+4+4 eğitim yasa tasarısıyla eğitimsiz bırakılmaya hazırlanan, eve tıkılan kadınlar, yine aynı şekilde giyimi kuşamı, yaşam biçimi sorgulanarak "Fiş ile piriz" benzetmeleriyle, "Perdesiz ev" söy­lemleriyle âdeta şiddete davet çıkaran bir devlet bürokrasisi karşısında elbette bütün bu söylenenler, kadını koruma, aileyi koruma, şiddete karşı bir yasa ça­lışması gerçekten sözde kalmaktadır.

"Korunan ailenin durumu nedir?" dersek, Dünya Ekonomik Forumunda "Cinsiyet Eşitsizliği Raporu"nda ülkemiz kadınları 135'inci sırada yani sondan 9'uncudur. Kadının ekonomideki payı yüzde 29 olarak belirtilmektedir. On beş yaş üstü 20 milyon kadın, ülkemiz kadını evinde oturmaktadır. Küçük fabrika­lara dönen evlerde çocuk, hasta, yaşlılarıyla üç kuruş karşılığında parça başı iş­lerle aileyi korumaya çalışan, emek eden kadınlar ülkemiz kadınlarıdır. İşsizlik korkusuyla hakarete, tacize sessizlikle boyun eğmeye zorlanan kadınlar, yine işe girerken hamile kalmayacağına dair söz veren kadınlar bizim gerçekliğimizdir.

100 kadından fazla işçinin bulunduğu iş yerlerinde kreş hakkı yasalarda yazar ama uygulanmaz. Yine aynı şekilde, Başbakanlık genelgesiyle iş yeri denetiminde cinsiyet eşitliğine uyulup uyulmadığı denetlenecektir ama denet­lenmez.

Dünya Emekçi Kadınlar Günü'nün kutlandığı yüz elli beş yıldır, işte sekiz saat çalışma hakkı için fabrikasında yanarak can veren kadınlardan sonra, bugün ülkemiz kadınları on iki, on dört saat çalışmaktadır. Zorunlu mesailer, düşük ücret, performans uygulaması, kuralsız esnek çalışma yine ülkemiz kadınlarının gerçekliğidir. Çocuk yaşta evlendirilen kadınlar, savaşın mağdur ettiği, parçala­dığı, dağıttığı aileler…

Ülkemizde kadınları korumak adına sığınma evi oluşturulmuştur ama bunların sayısı 78'dir. Yine, Bakanlığın bu yasa tasarıyla oluşturduğu personel sayısı 320'dir ama istenen 5.577'dir. Şimdi, bununla yapılmak istenen, eğitimsiz personelle, âdeta onları angarya olarak değerlendirmektir.

İnsanca iş, gerçek eşitlik ve özgürlük, barışın sağlandığı bir düzen ancak şiddeti ortadan kaldıracaktır. Böyle bir düzeni sağlamak için bütün ülkemiz kadınlarını el ele vermeye çağırıyorum.

Teşekkür ederim. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Ben teşekkür ederim Sayın Tüzel.

Sayın Tüzel ve arkadaşlarının önergesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

1'nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyen­ler… 1'inci madde kabul edilmiştir.

 

2. MADDE ÜZERİNDE YAPILAN GÖRÜŞMELER

 

2'nci maddeyi okutuyorum:

Tanımlar

MADDE 2-

BAŞKAN - 2'nci madde üzerinde üç önergemiz var, okutuyorum:

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşmekte olduğumuz 181 sıra sayılı Ailenin korunması ve kadına karşı şiddetin önlenmesine dair kanun tasarısının 2. Maddesine h) bendinden sonra gelmek üzere aşağıdaki ı) bendinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Ayşe Nedret Akova               Sakine Öz                             Hülya Güven

Balıkesir                                   Manisa                                  İzmir

 

Aylin Nazlıaka                       Dilek Akagün Yılmaz        Sedef Küçük

Ankara                                     Uşak                                      İstanbul

 

"ı) Toplumsal cinsiyet: Toplum tarafından kadın ve erkeğe yüklenen ve sosyal olarak kurgulanan cinsiyetçi roller, beklentiler, tutum ve davranışları ifade eder."

TBMM Başkanlığına

181 sıra sayılı kanun tasarısının 2. maddesinin "şiddet mağduru" tanımı­nın sonuna "trans kadınlar, lezbiyen, gay ve eşcinseller" ibaresinin eklenmesini,

h bendinden sonra gelmek üzere; ı) Toplumsal cinsiyet: Toplum tarafın­dan kadın ve erkeğe yüklenen ve sosyal olarak kurgulanan cinsiyetçi roller, beklentiler, tutum ve davranışları" bendinin eklenmesini teklif ediyoruz.

 

Ayla Akat Ata                        Sırrı Süreyya Önder                           Sebahat Tuncel

Batman                                    İstanbul                                                İstanbul

 

Hasip Kaplan                          Abdullah Levent Tüzel                     Erol Dora

Şırnak                                       İstanbul                                                Mardin

 

Ertuğrul Kürkcü

Mersin

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlen­mesine Dair Kanun Tasarısının 2 nci maddesinin birinci fıkrasının b) bendinin madde metninden çıkartılmasını ve diğer bentlerin buna göre teselsül ettirilme­sini arz ve teklif ederiz.

 

Ahmet Aydın                          Mehmet Doğan Kubat      Azize Sibel Gönül

Adıyaman                                               İstanbul                                Kocaeli

 

Mustafa Elitok                       Sermin Balık                       Nurdan Şanlı

Kayseri                                     Elâzığ                                    Ankara

 

Zeynep Armağan Uslu          Oya Eronat

Şanlıurfa                                  Diyarbakır

 

BAŞKAN - Son okunan önergeye Sayın Komisyon katılıyor musunuz?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Takdire bırakıyoruz Başkanım.

BAŞKAN - Sayın Hükûmet?

AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI FATMA ŞAHİN (Gazi­antep) - Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Başkan…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - Gerekçe.

BAŞKAN - Gerekçe…

 

Gerekçe:

Bakanlık il ve ilçe müdürlüklerine bu Kanun hükümleri çerçevesinde at­fedilen görevler geçici madde 1 ile düzenlenmiş olduğundan, uygulamada karı­şıklığa meydan vermemek üzere Bakanlık il ve ilçe müdürlüklerinin tanımının madde metninden çıkarılması için bu önerge verilmiştir.

 

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul et­meyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

 

TBMM Başkanlığına

181 sıra sayılı kanun tasarısının 2. maddesinin "şiddet mağduru" tanımı­nın sonuna "trans kadınlar, lezbiyen, gay ve eşcinseller" ibaresinin eklenmesini,

h bendinden sonra gelmek üzere; ı) Toplumsal cinsiyet: Toplum tarafın­dan kadın ve erkeğe yüklenen ve sosyal olarak kurgulanan cinsiyetçi roller, beklentiler, tutum ve davranışları" bendinin eklenmesini teklif ediyoruz.

Ayla Akat Ata (Batman) ve arkadaşları

 

BAŞKAN - Sayın Komisyon katılıyor musunuz?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Katıl­mıyoruz.

BAŞKAN - Sayın Hükûmet?

AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI FATMA ŞAHİN (Gazi­antep) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Kim konuşacak?

AYLA AKAT ATA (Batman) - Ben konuşacağım.

BAŞKAN - Sayın Ata, buyurun.

 

AYLA AKAT ATA (Batman)

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülen yasanın 2'nci maddesi üzerine vermiş olduğumuz değişiklik önergesi üzerine konuşmak üzere söz al­dım, hepinizi saygıyla selamlıyorum..

Değerli milletvekilleri, önergemizde öncelikle toplumsal cinsiyet tanımı bir maddede atıfta bulunulmuş olmakla beraber ne yazık ki tanımlar içerisinde yer almıyor. Toplumsal cinsiyetin de tanımının yapılması gerektiğini düşünüyo­ruz 2'nci madde içerisinde.

Ve yine, şiddet mağduru kadınların dışında aynı zamanda "trans kadınlar, lezbiyen, gey ve eş cinseller" ibaresinin de eklenmesini istiyoruz. Biz ne kadar yok sayarsak sayalım toplumumuzun bir gerçekliğidir ve herkesin… Biz eğer cinsiyet eşitliği politikalarını hayata geçireceksek, ki biz burada ifade ediyoruz, kadın olarak ikinci cins olarak adlandırılıyoruz ama onlara üçüncü cins olarak bile bir değer verilmiyor, var sayılmıyorlar, hakları korunmuyor ve bu çerçe­vede de her gün şiddet mağduru oluyorlar. Bu konuda öncelikli olarak biz nefret suçlarıyla ilgili değişik yasa tasarıları, teklifleri hazırladık, değişiklik önergeleri ama bu nefret suçlarının da en büyük mağduru olanlar yine trans kadınlar, lez­biyenler, gey ve eş cinseller. Bu tanımın da mutlaka yasa içerisinde yer alması gerektiğine inanıyoruz.

Değerli milletvekilleri, "Toplumsal cinsiyet: Toplum tarafından kadın ve erkeğe yüklenen ve sosyal olarak kurgulanan cinsiyetçi roller, beklentiler, tutum ve davranışları" bendinin eklenmesi şeklinde ifade ettik. Şöyle ki: Ne yazık ki bizlerin cinsiyet eşitliği politikalarını hayata geçirme mücadelemiz yanında yine toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması noktasında da bir mücadele içerisinde görüyoruz kendimizi. Bizim mücadele etmemiz toplumumuzun bu konudaki, esasında, gerçeğini açığa çıkartır ki bu noktada da Parlamentonun bu konu üze­rinde çıkarılan yasa gerekçe görülerek bir düzenleme yapması gerekiyor, bu tanımlara mutlaka yer verilmesi gerekiyor.

Bunun dışında değerli milletvekilleri, Türkiye'de en çabuk olabildiğiniz şey terörist ki bugün özellikle Barış ve Demokrasi Partisi üzerinde yürütülen bir şiddet söz konusu ki bunda en büyük mağduriyeti yine kadın siyasetçilerimiz ve seçilmişlerimiz yaşıyor. "KCK" adı altında yürütülen soruşturmalar vesilesiyle toplumda ötekileştirme mantığının en somut örneğiyle karşılaşıyor kadınlar. Bizler cinsiyet kotası noktasında yürütmüş olduğumuz mücadeleyi kendi siyasi partimiz içerisinde yine temsiliyetini şahsımızda gördüğümüz tabanımız için yürütüyoruz. Ama şu bir gerçek, hem parti içerisinde hem de topluma karşı ve­rilen bu mücadele karşısında zaten kadın yalnız iken bunun yasalarla da korun­madığı gerçeğiyle karşı karşıyayız. Ama buna rağmen bir de yargıyla bastırılma sürecini yaşıyoruz.

Şu an Diyarbakır'da görülmekte olan KCK ana davasında yargılanan ka­dın arkadaşlarımızın iddianamesinde şu ifade yer alıyor: "Sadece cinsiyet kota­sını savunmadılar, bir de seçilebilecek yerlerde kadınlara yer vererek ve kadın­ları seçtirerek bunu başardılar." Bu, hepimiz için bir ayıptır ve bunu savunmak eğer KCK'li olmaksa, cinsiyet eşitliği politikaları noktasında mücadele etmek eğer KCK'li olarak sayılmaksa, evet, biz bu suçu işlemeye devam edeceğiz; cinsiyet kotasını savunacağız, toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanabilmesi için politikaları ortaya koyacağız ki bu amaçla attığımız bazı adımlar ve yürüttüğü­müz bazı çalışmalar var. Bunların en çok görünür olanı, eş başkanlık sistemi­miz, yine parti içerisinde oluşturduğumuz cinsiyet kotası, tüzüğümüze aldığımız cinsiyet kotasıyla ilgili düzenleme ve yine iktidarda olduğumuz illerde yerel yönetimlerimizde oluşturduğumuz, işçiyle kurmuş olduğumuz hizmet akitle­rinde kadını koruyan hükümlerle bunu görünür kılmaya çalışıyoruz.

Kadına şiddet uygulayan ve yine bu şiddetin meşru görülebilmesi koşulla­rını yaratmaya çalışan erkek arkadaşlarımız için bu sözleşmelerde ortaya konu­lan hükümlere uyma zorunluluğunu, eğer şiddet uygularsa öncelikle maaşının kesilmesi, daha sonrasında gerekirse kendisi işten çıkarılarak eşinin alınması noktasına varan düzenlemelere yer veriyoruz.

Ve yine şunu belirtmek istiyoruz: Bu verilen mücadele, toplumsal cinsiyet eşitliği noktasında verilen mücadele toplumun çok çabuk kabul edebileceği bir mücadele değil. Çünkü verilen roller ve statüler var ve bu statüleri değiştirme noktasında ne yazık ki azim ve kararlılık gerekiyor ve yine destek gerekiyor. Sadece kadının bu noktada yaşadığı toplumsal konumu doğru tahlil edebilmesi yeterli değil, aynı zamanda erkeğin de beş bin yıllık egemenlikten kaynaklı feo­dalizmiyle buluşması gerekiyor, bunu tanımlayabilmesi gerekiyor ki ortak mü­cadelenin sonucu olan eşitliğin sağlandığı bir toplumsal süreç de yaşanılır ola­bilsin.

Ben yine saygılar sunuyor, teşekkür ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

 

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ata.

Sayın Ata ve arkadaşlarının önergesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Bir sonraki önergeyi okutuyorum:

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşmekte olduğumuz 181 sıra sayılı Ailenin korunması ve kadına karşı şiddetin önlenmesine dair kanun tasarısının 2. Maddesine h) bendinden sonra gelmek üzere aşağıdaki ı) bendinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

Ayşe Nedret Akova (Balıkesir) ve arkadaşları

"ı) Toplumsal cinsiyet: Toplum tarafından kadın ve erkeğe yüklenen ve sosyal olarak kurgulanan cinsiyetçi roller, beklentiler, tutum ve davranışları ifade eder."

 

BAŞKAN - Sayın Komisyon katılıyor musunuz?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Katıl­mıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Hükûmet?

AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI FATMA ŞAHİN (Gazi­antep) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sedef Küçük, İstanbul.

Buyurun Sayın Küçük.

 

SEDEF KÜÇÜK (İstanbul)

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 181 sıra sayılı Kanun Tasarısı'nın 2'nci maddesi üzerine söz aldım, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bütün çağdaş ülkeler toplumsal cinsiyet eşitsizli­ğini gidermek için kadın odaklı bir yaklaşım benimsemektedir. Biz ise hâlâ aile odaklı bir yaklaşım benimseyerek kadına yönelik şiddetin önlenmesinde eksik bir çerçeveden bakmaktayız. Elbette aile çok önemlidir ama unutulmamalıdır, Türkiye'de kadınlar aile bireyi olsun ya da olmasınlar kadın oldukları için şiddet görmektedir. Kadının varlık nedenini yalnızca eş ve anne rolüne indirgemek, yalnızca bu iki role sıkıştırmak rahatsız edici olduğu kadar olumsuz sonuçlara da yol açmaktadır.

Bu anlayış, kadını yaşamın dışına itmektedir, eğitimin dışına itmektedir, çalışma hayatının dışına itmektedir. Bu anlayış, kadınlarımızı kurban vermekte­dir. Geçtiğimiz yıl 232 kadının canına kıyılmıştır. 600 kadın tacize, 180 kadın tecavüze uğramıştır. Bunlar yalnızca basına yansıyanlar, buzdağının görünen yüzü. Ne üzücü ki bu konuda herhangi bir veri tabanımız bile yoktur. Hepimiz, ancak bunları basına yansıdığı kadar ve basının yansıttığı kadar öğrenebiliyo­ruz. Bu ülkenin insanları böyle bir ülkeyi değil, kadınların payına, şiddetin ve ölümün düştüğü bir Türkiye'yi değil, eşit hakların, eşit koşulların, eşit paylaşı­mın olduğu bir Türkiye'yi hak ediyorlar.

Değerli milletvekilleri, cumhuriyet ilan edileli seksen dokuz yıl, Medeni Kanun kabul edileli seksen altı yıl, kadınlarımıza seçme ve seçilme hakkının verilmesinin üzerinden yetmiş sekiz yıl geçmiştir. Bugün, kadın erkek eşitliği­nin neresinde olduğumuza bakılınca görünen durum hiç de iç açıcı değildir. Nerede durduğumuzu anlamak için, bir hayli olumsuz olan uluslararası perfor­mansımızdan bahsetmeyeceğim bile. Çalışma yaşamındaki kadınların oranına, şiddet karşısında polisinden bakanına kadar gösterilen tavra, kadının görünür­lüğü meselesine, hatta gazetelerin 3'üncü sayfasına bakmak bile ne hâlde oldu­ğumuz hakkında net bir fikir vermektedir. Ne yazık ki kadınla erkeğin eşit ol­madığı ve olamayacağı gibi bir anlayış, kadınların yaşadıkları sorunların çö­zümü konusunda ilerleme sağlayamamaktadır.

Kadınlar ve eşitlik konusunda toplumun büyük çoğunluğuna hâkim olan ön yargılar, düşünce biçimleri ne yazık ki yönetime de hâkimdir. Kadın erkek eşitliği konusunda kaydedilen bütün mesafe, bir karakolda kadının gördüğü şiddet ve idarecilerin buna karşı aldığı tavırla altüst olabiliyor. Birtakım geliş­meler var mıdır? Elbette vardır. Avrupa Konseyi sözleşmesine imza attık, Mec­lisimizde onayladık. Daha önce Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Ön­lenmesi Uluslararası Sözleşmesi'ni imzaladık. Bugün tüm eksiklerine rağmen bu tasarı kanunlaşacak. Bunlar gelişmedir. Ancak uygulamaya gelince işin rengi değişmektedir. Ben, tüm idare kötü niyetlidir demiyorum ama uygulama konu­sunda yıllardır aksaklıkların sürdüğü ve bunun önlenemediği de aşikârdır. Anla­şılan kadınların sorunlarını çözmeden hiçbir sorunun çözülemeyeceğine önce idarenin ikna olması gerekmektedir. Bu ön yargılar ve duyarsızlıklar bizlerin kadınsız bir demokrasi ve uygarlık kurulamayacağını anlatmak konusunda hayli mesafe kaydetmemiz gerektiğini de ortaya koymaktadır.

Kadınsız bir demokrasi ve uygarlık olamayacağının altını bir kez daha çizmek istiyorum. Kadınsız bir barış da mümkün değildir. Bakın, Bosna eski Başbakanı Haris Silajdzic ne diyor: "Masanın etrafında kadınlar oturuyor ol­saydı savaş olmazdı. Kadınlar evlatlarını diğerlerinin evlatlarını öldürmesi için göndermeden önce uzunca düşünür." Kadının ikinci sınıf görüldüğü bir yerde ne barıştan ne demokrasiden ne de özgürlükten söz edilebilir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yarın 8 Mart. Bütün kadınlarımızın Dünya Kadınlar Günü'nü kutluyorum. Her şeye rağmen, daha eşit bir dünya için hiçbir kadının umudunu yitirmemesi gerektiğini düşünüyorum çünkü haklıyız ve biz kazanacağız; biz kazandığımızda Türkiye kazanacak.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

 

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Küçük.

Sayın milletvekilleri, Sayın Küçük ve arkadaşlarının önergesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

2'nci maddeyi kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

3. MADDE ÜZERİNDE YAPILAN GÖRÜŞMELER

 

3'üncü madde üzerinde üç önerge vardır, okutuyorum:

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı'na

Görüşülmekte olan "Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Ön­lenmesine Dair Kanun Tasarısı"nın 3 üncü maddesinin birinci fıkrasının (d) bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Sermin Balık                           Ahmet Aydın                      Mehmet Doğan Kubat

Elâzığ                                       Adıyaman                           İstanbul

 

Mustafa Elitaş                        A. Sibel Gönül                     Nurdan Şanlı

Kayseri                                     Kocaeli                                 Ankara

 

Oya Eronat                              Zeynep Karahan Uslu

Diyarbakır                                               Şanlıurfa

 

"d) Gerekli olması halinde, korunan kişinin çocukları varsa çalışma ya­şamına katılımını desteklemek üzere dört ay, kişinin çalışması halinde ise iki aylık süre ile sınırlı olmak kaydıyla, on altı yaşından büyükler için her yıl be­lirlenen aylık net asgari ücret tutarının yarısını geçmemek ve belgelendirilmek kaydıyla Bakanlık bütçesinin ilgili tertibinden karşılanmak suretiyle kreş imka­nının sağlanması."

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşmekte olduğumuz 181 sıra sayılı Ailenin korunması ve kadına karşı şiddetin önlenmesine dair kanun tasarısının 3.maddesinin ç) bendinin "ilgilinin talebi üzerine veya resen" ibaresinden sonra gelmek üzere aşağıdaki ibarenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

''kendisinin,çocuklarının ve yakınlarının "

 

 

Nedret Akova                         Sakine Öz             Aylin Nazlıaka

Balıkesir                                   Manisa                                                 Ankara

 

Dilek Akagün Yılmaz            Sena Kaleli                                          Sedef Küçük

Uşak                                         Bursa                                                    İstanbul

 

Ayşe Eser Danışoğlu              Hülya Güven

İstanbul                                    İzmir

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

181 sıra sayılı kanun tasarısının 3. maddesinin 1 inci fıkrasında geçen "veya uygun görülecek benzer tedbirlere" ibaresinin çıkarılmasını,

1 inci fıkranın ç bendinde "hayati tehlikesi bulunması halinde" ibaresin­den sonra "ihbar" kelimesinin eklenmesini,

1 inci fıkranın d bendinde bulunan "çalışması durumunda varsa çocukları için tedbir kararı sürecince, çalışma yaşamına katılımını desteklemek üzere varsa" ibaresinin çıkarılmasını,

2 inci fıkrası çıkarılarak "(2) Gecikmesinde sakınca bulunan hallerde bi­rinci fıkranın (a) ve (ç) bentlerinde yer alan tedbirler, ilgili kolluk amirlerince alınır. Bu işlem tatil günleri hariç olmak üzere, en geç kırk sekiz saat içinde mülki amirin onayına sunulur. Mülki amir tarafından kırk sekiz saat içinde onaylanmayan işlemlerin uygulanmasına son verilir." ibaresi ile değiştirilmiştir.

 

Ayla Akat                Sırrı Süreyya Önder                           Ertuğrul Kürkçü

Batman                    İstanbul                                                Mersin

 

Pervin Buldan         Sebahat Tuncel                                  Sırrı Sakık

Iğdır                          İstanbul                                                Muş

 

BAŞKAN - Son önergeye Sayın Komisyon katılıyor musunuz?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Katıl­mıyoruz Başkanım.

BAŞKAN - Sayın Hükûmet?

AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI FATMA ŞAHİN (Gazi­antep) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Pervin Buldan, buyurun.

PERVİN BULDAN (Iğdır)

Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; vermiş olduğumuz 3'üncü madde değişikliği dolayısıyla söz aldım, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Aynı zamanda, yarın 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü, bu vesileyle, bütün kadınlarımızın 8 Martını kutluyorum.

Evet, kadına yönelik şiddetle mücadelede hukuksal gelişmeler oldukça önemlidir. Kadın hareketinin yoğun ve uzun çabaları ve Avrupa Birliğinin olumlu baskılarıyla Medeni Kanun ve Ceza Kanunu kadınlara karşı ayrımcılık içeren maddelerinden arındırılarak yeniden kabul edilmiştir. Birçok uluslararası anlaşmalar da yine bu dönemde imzalanmıştır. Gelişen süreçte bu yasal düzen­lemeler kadına yönelik şiddeti sona erdirmemiş, şiddete uğrayan kadın sayısı gittikçe artış göstermiştir. Bu can yakıcı sorunu bir nebze de olsa çözeceği umuduyla beklediğimiz, bugün gündemimizdeki, adı "Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesi" olan yasa ne yazık ki beklentileri tam olarak karşılayacak nitelikte değildir. Yasayı 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü öncesinde yasalaştırarak kadınlara bir hediye vermek niyetinde olan Hükûmet ve Bakanlık, tasarıyı yasalaştırmak için gereksiz bir acelecilik içindedir. Zira, Bakanlık, söz konusu kanun tasarısı çalışmalarında bu tasarının belki de en önünde yer alması gereken kadın hareketlerini, onların talep ve itirazlarını ge­reği gibi dikkate almamıştır.

Türkiye'de kadına yönelik şiddetle mücadelede kadın hareketlerinin yeri büyüktür. Şiddetin ekonomik, psikolojik veya fiziksel, çok çeşitli boyutlarının sıradanlaştığı Türkiye'de, kadın hareketi kadına karşı şiddete bir başkaldırı ola­rak gelişmiştir.

Değerli milletvekilleri, Hükûmet, Avrupa Konseyinin "kadına yönelik şiddet" konulu İstanbul Sözleşmesi'nin ilk imzacıları arasında olduğunu dile getirmekte, bununla sürekli övünmekte, fakat Bakanlık ve Hükûmet yetkilileri tarafından kamuoyuna açıklanan pek çok olumlu düzenleme, kanun tasarısında yer almamaktadır. Hükûmet kadınlara yönelik şiddetle mücadeleye dair kadın­lara ve kadın hareketlerine verdiği sözleri tutmamıştır. Bu tasarı bu nedenle kadın örgütlerinin taleplerini ve beklentilerini karşılamamaktadır.

Değerli milletvekilleri, kanunun adı "Ailenin Korunması" ile başlamakta, kanunun amacı olan "Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesi" ise daha sonra gel­mektedir. Kanunun adı ile bile, kadını aileden sonra gören ve bu hâliyle koru­mak isteyen ya da aile içinde görmek isteyen bir yaklaşım hissedilmektedir. Ayrımcı ve ataerkil bir zihniyetin devamı niteliğindeki bu bakış açısı ile bu ka­nun tasarısı şu an yürürlükteki Ailenin Korunması Kanunu'ndan farklı olmaya­cağı endişesini doğurmaktadır.

Yasa tasarısının 3'üncü maddesinde koruyucu tedbir kararlarına mülki amir tarafından karar verileceği düzenlenmiştir. Yürürlükte bulunan yasa ve diğer yasalarda şiddetin önlenmesi için gerekli tedbirler, hâkim tarafından ve­rilmekte idi. Yasada mülki amire de tanınan bu yetkinin etkin bir biçimde ye­rine getirileceği tartışmalıdır. Bu konuda yeterli donanıma ve tecrübeye sahip olunmaması ayrı bir sorundur. Bu nedenle bu kişilerin, kadın hakları ve şiddet konusunda eğitimden geçmeleri gerekmektedir. Yasa tasarısının aynı madde­sinde "Mülki amir tarafından 48 saat içinde onaylanmayan işlemlerin uygulan­masına son verilir." hükmü ile iş yoğunluğu nedeniyle bu sürenin aşılması du­rumunda kadın yine şiddet uygulayanın kollarına terk edilmektedir.

Bu vesileyle değişiklik önergemizin kabul edilmesini arzu ediyor, hepi­nizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

 

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Buldan.

Sayın Buldan ve arkadaşlarının önergesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Bir sonraki önergeyi okutuyorum:

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşmekte olduğumuz 181 sıra sayılı Ailenin korunması ve kadına karşı şiddetin önlenmesine dair kanun tasarısının 3. maddesinin ç) bendinin "ilgilinin talebi üzerine veya resen" ibaresinden sonra gelmek üzere aşağıdaki ibarenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

Aylin Nazlıaka (Ankara) ve arkadaşları

''kendisinin, çocuklarının ve yakınlarının "

 

BAŞKAN - Sayın Komisyon?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Katıl­mıyoruz.

BAŞKAN - Sayın Hükûmet?

AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI FATMA ŞAHİN (Gazi­antep) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Nazlıaka, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

 

 

AYLİN NAZLIAKA (Ankara)

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun Tasarısı'nın 3'üncü maddesi üzerinde ko­nuşmak üzere söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.

Değerli milletvekilleri, hepimizin bildiği gibi, kadına karşı şiddet bir in­sanlık suçudur. Kadın örgütlerinin aylardır üzerinde çalıştığı tasarı maalesef Bakanlar Kurulundan Meclise değişerek, dönüşerek ve eksilerek gelmiştir. As­lında bu yasa tasarısında kadını göz ardı eden zihniyet 12 Hazirandan bu yana kendini göstermektedir. İlk olarak Bakanlığın isminden "kadın"ın adı çıkartıl­mıştır, daha sonrasında Bakanlar Kurulunda maalesef sadece tek bir kadın tem­silci bulundurulmuştur. Bu anlamda 96 ülke içerisinde kabinede kadın temsili açısından maalesef Türkiye 90'ıncı sırada yer almaktadır.

Daha sonra öğrencilerimizin eğitim hayatına yönelik de birtakım değişik­likler yapılmaya başlanmıştır. Örneğin, vatandaşlık ve demokrasi dersinin içeri­sinden CEDAW, yani Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleş­mesi'yle ilgili bölüm çıkartılmıştır. Yine, aynı dersin içeriğinden "Haydi Kızlar Okula" kampanyasıyla ilgili bölüm de çıkartılmıştır. Şimdi -ben o dönem de Sayın Bakana, Millî Eğitim Bakanına bunu bir soru önergesi olarak yöneltmiş­tim- anlıyorum ki aslında bu kampanya artık devam etmeyecek, artık, kampan­yanın adı 4+4+4 eğitim tasarısından sonra "Haydi Kızlar Okula" değil, "Haydi Kızlar Kocaya" şeklinde değişecek, öyle görünüyor.

Yasa taslağında öncelikle isimden başlayarak itiraz ettiğimiz birtakım un­surlar var bildiğiniz gibi. "Kadın ve Aile Bireylerinin Şiddetten Korunmasına Dair Kanun Tasarısı"nın ismi neden sizi rahatsız etmiştir, bunu merak ediyo­rum. İstanbul Anlaşmasını ilk imzalayan ve onaylayan ülke olmakla gururlanan AKP Hükûmeti, Meclise gönderdiği yasa taslağında İstanbul Sözleşmesi'ne ve diğer uluslararası hiçbir sözleşmeye yer vermemiştir. Adalet Komisyonuna ge­len yasa taslağının üzerinden önergelerle tekrar uluslararası sözleşmeler yasa metnine eklenmiştir. Şimdi anlamakta zorluk çektiğim konulardan bir tanesi de kadın örgütlerinin aylarca uğraşarak hazırladığı bu yasa taslağı neden böylesine eksiltilerek, dönüştürülerek Meclise gönderilmiştir.

Yasanın bir önemli eksiğini daha vurgulamak isterim. Yasa tasarısında trans kadınlardan bahsedilmemektedir. 2011 yılında 9 trans kadın öldürülmüş­tür. Tabii, bu sayı, LGBT örgütleri tarafından iletilen bir sayıdır, resmî rakamın ne olduğunu maalesef bilmiyoruz ama çok daha yüksek olduğunu tahmin ediyo­ruz ve bu yasa, trans kadınları yok sayarken trans kadın cinayetlerini nasıl en­gelleyecektir? Cinsiyet kimliği, cinsel yönelim kavramları, bir kez daha mı yok sayılacaktır?

Yasa tasarısının 3'üncü maddesinde, mülki amirlere verilen yetkilerin hâ­kimlere verilmemesi, ciddi sorunlara ve şiddet mağdurlarının korunmasının gecikmesine, koruma tedbirlerinin yetersizliğine neden olacağı için, alt komis­yonda, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak verdiğimiz önergeyle, hâkimlere de mülki amirlere verilen yetki verilmiştir.

Kadının siyasette temsil oranında 143 ülke arasında 88'inci sırada oldu­ğumuz, kadın istihdamında OECD ülkeleri içerisinde en alt sırada yer aldığımız, devletten koruma isteyen kadınların yüzde 73'ünü koruyamadığımız, son on yılında kadına yönelik şiddetin yüzde 1.400 arttığı, kamuda ve siyasette kadının varlığının yok sayıldığı ülkemizde, kadın sorunu partiler üstüdür.

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü, kadınların tırnaklarıyla kazıyarak, canlarıyla bedel ödeyerek elde ettikleri hakları hatırlatan gündür. Kadınlara yönelik şiddetle mücadele ediyormuş gibi davranarak 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü'nü kutlamamalıyız diye düşünüyorum.

Bu ülkenin kadınları, Erzurum'da Nene Hatun'dur, Sultanahmet Meyda­nı'nda "Ey özgürlük!" diye bağıran Halide Onbaşı'dır, kadının Meclisteki ilk temsilcilerinden Ankaralı Satı Kadın'dır, devrimci Behice Boran'dır, ömrünü kız çocuklarının eğitimine ayıran Türkan Saylan'dır, bilimin aydınlık yüzü Bahriye Üçok'tur, töre bahanesiyle öldürülen Güldünya'dır, eşinden ayrıldığı için koru­yamadığımız Ayşe Paşalı'dır.

Ülkemin tüm emekçi kadınlarını saygıyla selamlıyorum ve yüce Meclisin huzurunda, ülkemin tüm kadınlarından, böylesine eksik bir tasarının…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AYLİN NAZLIAKA (Devamla) - …yasalaştırılarak çıkartılacak olması nedeniyle özür diliyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Nazlıaka.

Sayın Nazlıaka ve arkadaşlarının önergesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

 

Bir sonraki önergeyi okutuyorum:

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı'na

Görüşülmekte olan "Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Ön­lenmesine Dair Kanun Tasarısı"nın 3 üncü maddesinin birinci fıkrasının (d) bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Mustafa Elitaş (Kayseri) ve arkadaşları

"d) Gerekli olması halinde, korunan kişinin çocukları varsa çalışma ya­şamına katılımını desteklemek üzere dört ay, kişinin çalışması halinde ise iki aylık süre ile sınırlı olmak kaydıyla, on altı yaşından büyükler için her yıl be­lirlenen aylık net asgari ücret tutarının yarısını geçmemek ve belgelendirilmek kaydıyla Bakanlık bütçesinin ilgili tertibinden karşılanmak suretiyle kreş imka­nının sağlanması."

 

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Sayın Hükûmet?

AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI FATMA ŞAHİN (Gazi­antep) - Katılıyoruz Sayın Başkan.

OKTAY VURAL (İzmir) - Sayın Başkanım, bu önergede bu "tedbir ka­rarı süresince" çıkarılmış. Yani hangi süre için ödenecek? Tedbir kararı süre­since mi yoksa sadece dört ay mı? Yani süre, ne olursa olsun dört ay mıdır, iki ay mıdır, yıllık mıdır?

AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI FATMA ŞAHİN (Gazi­antep) - Önergedeki gibi Sayın Başkan, dört ay ve iki ay.

OKTAY VURAL (İzmir) - Efendim?

AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI FATMA ŞAHİN (Gazi­antep) - Önergedeki gibi, dört ay ve iki ay.

OKTAY VURAL (İzmir) - Dört ay ve iki ay, tamam da tedbir kararı süre­since mi?

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - Hayır, hayır; dört ay ve iki ay.

OKTAY VURAL (İzmir) - Yani dört aydan fazla verilmeyecek anlamı…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - Evet.

OKTAY VURAL (İzmir) - Sadece dört ay verilecek.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - Evet.

OKTAY VURAL (İzmir) - Ondan sonra ihtiyaç olursa…

AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI FATMA ŞAHİN (Gazi­antep) - İş imkânı bulana kadar yardımcı destek veriyoruz.

OKTAY VURAL (İzmir) - Ondan sonra yardımcı destek ama sadece dört aylığına veriyorsunuz, anlıyorum, bir defalığına dört ay.

 

 

Gerekçe:

Maddede korunan kişiye kreş imkânının sağlanması ve verilecek koru­yucu tedbir kararının açık ve net bir şekilde uygulanmasını sağlamak amacıyla bu önerge verilmiştir.

 

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul et­meyenler… Önerge kabul edilmiştir.

 

3'üncü maddeyi kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

 

4. MADDE ÜZERİNDE YAPILAN GÖRÜŞMELER

 

4'üncü madde üzerinde dört önerge vardır, önergeleri sırasıyla okutuyo­rum:

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 181 sıra sayılı "Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun Tasarısı"nın 4 üncü maddesinin birinci fıkra­sında yer alan "3 üncü maddede öngörülenlerin yanı sıra" ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

A. Sibel Gönül                         Ahmet Aydın                      Mustafa Elitaş

Kocaeli                                     Adıyaman                           Kayseri

 

Sermin Balık                           Mehmet Doğan Kubat      Nurdan Şanlı

Elâzığ                                       İstanbul                                Ankara

 

Oya Eronat

Diyarbakır

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşmekte olduğumuz 181 sıra sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun Tasarısının 4. maddesinin 1.fıkrasının ç) bendine "tanık koruma kanunu hükümlerine göre" ibaresinden sonra gelmek üzere aşağıda belirtilen ibarenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

Nedret Akova                         Dilek Akagün                      Yılmaz Hülya Güven

Balıkesir                                   Uşak                                      İzmir

 

Aylin Nazlıaka                       Sakine Öz                             Sena Kaleli

Ankara                                     Manisa                                 Bursa

 

Sedef Küçük

İstanbul

 

"ve bu kanunda öngörülen makam ve merciler tarafından uygulanmak üzere kendisinin, çocuklarının ve yakınlarının"

 

TBMM Başkanlığına

181 sıra sayılı kanun tasarısının 4. maddesinin ç bendinden sonra gelmek üzere "d) Şiddet mağdurunun çalışma yaşamına katılımını desteklemek üzere varsa çocukları için gerektiğinde ücreti bu Kanun kapsamında karşılanmak su­retiyle kreş imkânının sağlanması" bendinin eklenmesini teklif ediyoruz.

 

Sebahat Tuncel                      Hasip Kaplan                      Sırrı Süreyya Önder

İstanbul                                    Şırnak                                   İstanbul

 

Ertuğrul Kürkcü                      Ayla Akat                            Ata Erol Dora

Mersin                                      Batman                                Mardin

 

Levent Tüzel

İstanbul

 

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 181 sıra sayılı kanun tasarısının 4. maddesinin (1) fık­rasında geçen "yanı sıra" ibaresinden sonra gelmek üzere "ilgilinin bilgilendiril­dikten sonra alınmış rızasına dayalı olarak" ibaresinin ve (ç) bendinden sonra gelmek üzere aşağıdaki (d) bendinin eklenmesini arz ederiz.

d) Hakim tarafından verilmiş veya verilecek kişisel ilişki kararlarında, ta­rafların ortak tanıdıkları veya Bakanlığın belirleyeceği ve giderleri Bakanlık tarafından karşılanan uzman görevliler refakatinde çocuk teslimlerinin gerçek­leştirilmesi.

Oktay Vural                            Alim Işık                              Mehmet Erdoğan

İzmir                                         Kütahya                               Muğla

 

Reşat Doğru                            Enver Erdem                       Mustafa Kalaycı

Tokat                                        Elâzığ                                    Konya

 

Ruhsar Demirel                       Seyfettin Yılmaz

Eskişehir                                   Adana

 

BAŞKAN - Sayın Komisyon, son önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Katıl­mıyoruz efendim.

BAŞKAN - Sayın Hükûmet?

AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI FATMA ŞAHİN (Gazi­antep) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Katılmıyorsunuz.

OKTAY VURAL (İzmir) - Alim Işık konuşacak.

BAŞKAN - Alim Işık.

Sayın Işık, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

 

ALİM IŞIK (Kütahya)

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 181 sıra sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun Tasarı­sı'nın 4'üncü maddesi hakkında vermiş olduğumuz önerge üzerine söz aldım, bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

8 Mart Dünya Kadınlar Gününden bir gün önce o güne yetiştirilmek üzere başladığımız kanun görüşmelerinin her şeye rağmen kadınlarımıza hayırlı olma­sını diliyorum. Eksiği de olsa Türk aile yapısında ve Türk kültüründe kadının yerinin hepimiz tarafından iyi bilindiği düşüncesindeyim.

Bu önergeyle ailenin en önemli ürünü ve varlığı olan çocukların anne ve babadan ayrı kalmaları hâlinde bunların en azından istedikleri zaman bireylerin çocuklarını görmesi, istedikleri zaman da çocukların anne ve babalarına rahat kavuşabilmesini sağlayacak bir düzenlemeyi öngördük. Sayın Bakanın ve Ko­misyonun katılmamasına şaşırmadım ama Allah kimsenin başına vermesin. Bir ailede böyle bir durumun yaşanması hâlinde önergemizde yer alan ek bendin ne kadar önemli olduğunu umarım siz değerli milletvekilleri daha iyi anlarsınız.

Buradaki amaç şudur değerli milletvekilleri: Bugün yürürlükte olan mev­zuata göre tedbir kararıyla uzaklaştırma kararı verilen birey bir anne veya baba ise çocuklarıyla da hâkim tarafından verilmiş bir kişisel ilişki kararı varsa ço­cukla uzaklaştırılan birey arasında kişisel ilişki icra müdürlüğü aracılığıyla tesis ettirilmektedir. Bu amaçla birey yani anne veya baba eğer çocuğunu görmek isterse bir günlüğüne teslim almak için gidecek ilgili icra memuruna önce 50+50=100 TL, daha sonra sosyal hizmet uzmanına 100+100=200 TL, top­lamda da 100+200 TL=300 TL para yatıracak ve hâkim kararı doğrultusunda çocuğunu bir gün görebilecek.

Önergedeki bent, söz konusu ödemenin, ödeme gücü olmayan bireylere Bakanlık tarafından karşılanmak kaydıyla hiç olmazsa hafifletilmesi amaçlanı­yor ve söz konusu hâkim kararı doğrultusunda çocuğun geleceği ve ailenin da­ğılmış yapısının birleşmeye yönelik bütünlüğünü öngören düzenleme garanti altına alınmak isteniyor. Fakat tabii ki bugün aile bireylerinden, özellikle nafa­kayı sağlamak durumunda olan erkeğin bir taraftan kira, bir taraftan çocuğun nafakası, bir taraftan hanımına ödenecek nafakayı karşılamanın yanında dışarıda kendisi kirada, lokantada karnını doyuracak, para artırırsa da bahsettiğim bir günlük görüşme için 300 TL yatırıp çocuğunu görebilecek.

Bu düzenlemenin önemli olduğunu düşünüyoruz ancak takdir tabii ki yüce kurulumuzun. Bu vesileyle, bu konuyu sizlerle paylaşmanın yararlı oldu­ğunu düşünüyorum.

Diğer taraftan, söz konusu düzenlemeyle Türkiye'nin taraf olduğu ulusla­rarası sözleşmeler yanında Medeni Kanun'daki hükümlere de uyulmuş olacağını düşünüyor, önergeye desteğinizi bekliyor, tekrar hepinizi saygıyla selamlıyo­rum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayı Işık.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

 

Bir önceki önergeyi okutuyorum:

 

TBMM Başkanlığına

181 sıra sayılı kanun tasarısının 4. maddesinin ç bendinden sonra gelmek üzere "d) Şiddet mağdurunun çalışma yaşamına katılımını desteklemek üzere varsa çocukları için gerektiğinde ücreti bu Kanun kapsamında karşılanmak su­retiyle kreş imkânının sağlanması" bendinin eklenmesini teklif ediyoruz.

Hasip Kaplan (Şırnak) ve arkadaşları

BAŞKAN - Sayın Komisyon?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Katıl­mıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Sayın Hükûmet?

AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI FATMA ŞAHİN (Gazi­antep) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Kim konuşacak?

PERVİN BULDAN (Iğdır) - Altan Tan konuşacak.

BAŞKAN - Altan Tan, buyurun.

Sayın Tan, imzanız var mıydı burada? Galiba yok, bir imza atarsanız…

ALTAN TAN (Diyarbakır) - Şimdi mi atıyorum Sayın Başkanım?

BAŞKAN - Evet.

Teşekkür ederim.

Buyurun Sayın Tan.

 

ALTAN TAN (Diyarbakır)

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; "Şiddet mağduru kadınların çalışma yaşamına katılımlarını desteklemek üzere varsa çocukları için gerektiğinde üc­reti bu Kanun kapsamında karşılanmak suretiyle kreş imkânının sağlanması" bendinin yasaya eklenmesini teklif ediyoruz.

Malumunuz şiddet mağduru kadınlar toplumumuzun büyük bir yarası ve bu kadınlarımızın sürekli olarak bu şiddete maruz kalmalarının belki de en önemli sebebi ekonomik özgürlüklerine sahip olmamaları çünkü ekonomik öz­gürlüğü olan bir kadının uzunca bir müddet böyle bir baskıyı, şiddeti ve kötü muameleyi kabul etmesi mümkün değil, bir şekilde kendi yaşantısını eşinden veya beraber yaşadığı insandan ayırarak, yoluna devam etme imkânı var.

Bugün Türkiye'de şiddet mağduru kadınların barınabilmeleri için, koru­nabilmeleri için yetersiz de olsa bazı çalışmalar var ve bu konuyla ilgili kulla­nılan mekanlar da var, kadın sığınma evleri gibi. Ancak, tabii ki sizin de takdir ettiğiniz gibi, konu bu şekilde bitmiş olmuyor, kadının sığınmasından sonra da bir de yaşamını sürdürebilmesi lazım, yaşamını sürdürebilmesi için de mutlaka çalışması lazım. Bu çalışmada da yine çoğu çocuklu olan kadınlarımızın en büyük engelleri çocuklarına bakacak kimselerinin olmaması. Zaten kadın sı­ğınma evine sığınan veya bir şekilde dışlanmış olan kadınların kendi aileleriyle de irtibatları önemli oranda kopmuş bulunuyor.

Bizim teklifimiz bu durumdaki kadınlarımızın insanca bir yaşam şartına sahip olabilmeleri için barınma ve iş imkânlarının yanında çocuklarının da ba­kımlarının sağlanması. Gayet insani ve vicdani bir teklif ama her ne hikmetse bu Meclis Genel Kuruluna muhalefetin getirdiği hiçbir öneriyi, hiçbir teklifi maalesef İktidar Partisi kabul etmiyor. "Kabul edenler… Kabul etmeyen­ler…Kabul edilmemiştir." denilip gidiliyor. Gönül ister ki… Arkadaşlar, bu maddeleri eğer bizim getirmemiz sorun ise siz getirin bizler "Evet" diyelim ama burada belli müzakerelerle doğruyu bulmaya çalışalım yoksa böyle sürekli ola­rak karşılıklı olarak getirdiklerimizi reddedersek bir yere varmamız mümkün değil.

Aynı şekilde, bunun bir örneği, Parlamento çalışmaları bu sene 1 Ekimde başladıktan hemen sonra grubumuza mensup olan bazı arkadaşlar, benim de içine dâhil olduğum kişiler bir kanun teklifi verdi. Burada, hem pantolon giyil­mesinin yani bayan milletvekillerinin, kadın milletvekillerinin pantolon giyme­sinin önü açılıyordu bununla hem de başörtülü olarak, inancından dolayı baş örtüsü örten kadın milletvekillerinin baş örtüsüyle Meclise girebilmelerinin önü açılıyordu, bir de kravat takma mecburiyeti kaldırılıyordu. Ancak yine her za­manki gibi, başta İktidar Partisi milletvekillerince bu önerimiz de reddedildi. 8 Mart Dünya Kadınlar Gününü kutlamakta olduğumuz bugünlerde -ki, yarın- bütün kadınlarımızın 8 Mart Kadınlar Gününü, emekçi kadınlarımızın Kadınlar Gününü kutluyorum, bu da reddedildi.

Siyaset tarihinde başörtülü kadınlar kadar istismar edilen başka bir zümre olmadı ve bugün, İktidar Partisi de dâhil olmak üzere bundan önceki birçok parti en az yedi, sekiz seçimi bu istismarla kazanma yoluna gittiler. En büyük emeği, kapı kapı gezen, mahalle mahalle dolaşan, yazısıyla, oyuyla, her türlü desteğiyle, sandık başından tutun, entelektüel katkısına kadar sunmuş olan ba­şörtülü kadınlar maalesef Mecliste temsil edilemedi. Bu mağduriyet hâlen de devam ediyor. 2002 seçimlerinde duayen bir politikacımız Maraş Meydanı'nda "Baş örtüsü sorunu bizim namus borcumuzdur." dedi, ondan sonra da beş yıl Meclis Başkanlığı yaptı, bu borç hâlâ Maraş Meydanı'nda duruyor.

Sevgili arkadaşlar, kılık kıyafet, işte, kravatın mecburi olmaması, bunun da şöyle bir gerekçesi vardır: Dünyada kendi millî kıyafetiyle kendi millî Mec­lisine giremeyen ender milletlerden birisiyiz. İsrail Meclisinde Başbakan kafa­sına kipasını, takkesini takıp, gidiyor. Araplar, Hindistanlılar, Pakistanlılar, kendi millî kıyafetleriyle giriyor, İngiliz lortları peruklarıyla katılıyor toplan­tıya; bunu da dikkatlerinize sunuyorum.

Saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

 

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Tan.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

 

Bir önceki önergeyi okutuyorum:

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşmekte olduğumuz 181 sıra sayılı Ailenin korunması ve kadına karşı şiddetin önlenmesine dair kanun tasarısının 4. maddesinin 1. fıkrasının ç) ben­dine "tanık koruma kanunu hükümlerine göre" ibaresinden sonra gelmek üzere aşağıdaki ibarenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

Hülya Güven (İzmir) ve arkadaşları

"Ve bu kanunda öngörülen makam ve merciler tarafından uygulanmak üzere kendisinin, çocuklarının ve yakınlarının"

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Katıl­mıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Hükûmet?

AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI FATMA ŞAHİN (Gazi­antep) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Kim konuşacak?

Hülya Güven, buyurun efendim.

Süreniz beş dakika.

 

HÜLYA GÜVEN (İzmir)

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri; 181 sıra sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun Tasarısı'nın 4'üncü maddesi birinci fıkrası (ç) bendi için verdiğimiz önerge hakkında görüş belirtmek üzere Cumhu­riyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.

Öncelikle, teklif edilen Kanun Tasarısı hakkındaki gerekçeleri okuyacak olursak, bugüne kadar sivil toplum kuruluşlarının "Kadına şiddetin önlenmesi gerekiyor, şiddet artıyor" diye çırpındıkları hâlde mevcut iktidarın, bugüne ka­dar yine önlem almadığını itiraf ettiğini görüyoruz.

Kanun Tasarısı'nın gerekçesi aynen şöyle diyor: "Son yıllarda başta ka­dınlar olmak üzere kişilere karşı işlenen şiddet olayları toplumumuzu sarsan boyutlara ulaşmıştır. Her geçen gün yaşanan dayak, işkence ve cinayet gibi şid­det olayları görsel ve yazılı basında izlenmektedir. Bu olaylara daha çok kadın­lar ve çocuklar maruz kalmaktadırlar." deniyor, bu devam ediyor. Bunun sebebi olarak da 1998 tarihli Ailenin Korunmasına Dair Kanun'un içerik olarak zayıf olduğu ve onun için yenilendiğini, bu sene, bu yıl yenilendiğini söylüyoruz. Hâlbuki 2007 yılında da Kanun'da düzenlemeler yapılmıştı, unutuldu herhâlde.

Sivil toplum örgütlerinin yasalarımızda olduğu hâlde istedikleri ama ya­pılamayan neler var?

Bu istekleri gözden geçirecek olursak birinci istekleri, şiddete uğrayan kadınlar için başvuru ve sığınma evlerinin sayılarının artırılması. Bunda bir yasal engel var mı? Yok. Bugüne kadar pekâlâ yapılabilirdi.

Bir diğeri, şiddete uğrayan kadınlara danışmanlık, psikolojik ve tıbbi destek, yasal yardım yapılması. On yıldan beri, yapılması gereken ama yapıla­mayan, yeterli eleman yetiştirilmeyen bir süreç geçti.

Bir üçüncü olarak da cinsiyet ayrımcı politikalar, yasalar ve uygulamala­rın kaldırılması, eylem ve eğitim projelerinin kadın örgütleriyle birlikte yapıl­masını istiyorlar. Biz ise iktidarın, kadın örgütleriyle birlikte çalışmak yerine onların hazırladığı önerileri bir çırpıda yok etme çabasını gösteriyoruz, göster­dik.

Kadınların ekonomik özgürlüğü için, çalışmasının önündeki engellerin kaldırılmasını istiyor sivil toplum kuruluşları. Kadın çalışması, her ne kadar "Biz teşvik ediyoruz." Deniliyorsa da aslında teşvik edilmemekte, aksine, en­gellenmektedir. Genellikle kadınlar alt düzeyde ve düşük ücretli işlerde çalıştı­rılmaktadırlar. Yönetici kadın sayısı ise parmakla sayılacak kadar çok azdır.

Evde, sokakta, iş yerinde, gözaltında, cezaevinde yaşanan kadına ve ço­cuklara yönelik şiddetin sorumlularının yargılanmasını ve caydırıcı yasal ted­birler alınmasını istiyorlardı. Bugün saçını kesti diye üniversite öğrencilerimiz cezalandırılırken karakolda kadına dayak atan görevlilere gereğinin yapılmadı­ğını yaşıyoruz. Tüm bu isteklerin karşılığı mevcut yasalarımızda varken uygu­lamada yetersiz kalındığı görülmektedir.

Sığınma evleri yetersiz. Bugüne kadar çoğalamaz mıydı?

Kadınların iş gücüne katılma oranı düşük. 181 sıra sayılı Kanun Tasarısı bile bir yıldır çıkarılamadı, son iki gün içinde yeterince tartışılmadan çıkarıl­maya çalışılıyor.

Sağlık hakkı için… Biliyoruz ki artık sağlık paralı oldu, geliri olmayan yurttaşlarımız bile giderek artan katkı paylarıyla karşı karşıyalar.

Tüm bu nedenlerle, Kanun'un her maddesinin yanlış yorumlanmaması ve daha geniş olarak uygulanabilmesi için 4'üncü maddenin 1'inci fıkrasının (ç) bendinin önerdiğimiz şekilde düzenlenmesini öneriyoruz.

Bu vesileyle tüm kadınlarımızın 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü'nü kutluyor, saygılarımı sunuyorum.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Güven.

Sayın Güven ve arkadaşlarının önergesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

 

Önceki önergeyi okutuyorum:

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 181 sıra sayılı "Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun Tasarısı"nın 4 üncü maddesinin birinci fıkra­sında yer alan "3 üncü maddede öngörülenlerin yanı sıra" ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

Oya Eronat (Diyarbakır) ve arkadaşları

 

BAŞKAN - Sayın Komisyon, önergeye katılıyor musunuz?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Hükûmet?

AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI FATMA ŞAHİN (Gazi­antep) - Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

 

Gerekçe:

Maddede belirtilen koruyucu tedbirlerin birine, birkaçına veya uygun gö­rülecek tedbirlere hâkim tarafından karar verilebileceği belirtilmek suretiyle, sayılan tedbirlerin tahdidi olmadığı anlaşılmaktadır. Bu nedenle, "3 üncü mad­dede öngörülenlerin yanı sıra" ibaresine ihtiyaç bulunmamaktadır. Ayrıca, 3 üncü maddede belirtilen ve mülki amirce verilecek bu tedbirlerin, uygulamada, bu kararların mutlaka hâkim tarafından verilmesi gerektiği şeklinde yanlış yo­ruma neden olmaması ve böylece tedbirlerin hızlı ve etkin bir şekilde alınması­nın sağlanması amacıyla bu önerge verilmiştir.

 

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul et­meyenler… Önerge kabul edilmiştir.

 

4'üncü maddeyi kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

 

5. MADDE ÜZERİNDE YAPILAN GÖRÜŞMELER

 

5'inci madde üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşmekte olduğumuz 181 sıra sayılı Ailenin korunması ve kadına karşı şiddetin önlenmesine dair kanun tasarısının 5. maddesinin 1. fıkrasının "Şiddet uygulayanlarla" ibaresinden sonra ", şiddet uygulama ihtimali bulunan ve şiddet uygulayanlara yardımcı olanlarla" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Ayşe Nedret Akova               Hülya Güven       Dilek Akagün Yılmaz

Balıkesir                                   İzmir                      Uşak

 

Sakine Öz                                Aylin Nazlıaka    Ayşe Eser Danışoğlu

Manisa                                     Ankara                  İstanbul

 

Sedef Küçük

İstanbul

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

181 sıra sayılı kanun tasarısının 5. maddesinin 1. fıkrasında "Şiddet uy­gulayanlarla" ibaresinden sonra "veya uygulama ihtimali bulunan bireylerle" ibaresinin eklenmesini, ç bendinden sonra gelmek üzere "d) Şiddet mağdurunun çalışma yaşamına katılımını desteklemek üzere varsa çocukları için gerekti­ğinde ücreti bu Kanun kapsamında karşılanmak suretiyle kreş imkânının sağ­lanması" bendinin eklenmesini teklif ediyoruz.

 

Ayla Akat Ata                        Sırrı Süreyya Önder           Ertuğrul Kürkcü

Batman                                    İstanbul                                Mersin

 

Sırrı Sakık                                               Sebahat Tuncel

Muş                                           İstanbul

 

BAŞKAN - Son okunan önergeye Sayın Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Katıl­mıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Hükûmet?

AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI FATMA ŞAHİN (Gazi­antep) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Kim konuşacak?

PERVİN BULDAN (Iğdır) - Sebahat Tuncel.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Tuncel. (BDP sıralarından alkışlar)

 

SEBAHAT TUNCEL (İstanbul)

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; madde üzerinde verdiğimiz değişiklik üzerine Barış ve Demokrasi Partisi adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Doğrusu bu yasa tasarısı tartışılırken bu kadar az milletvekillinin olması, hem aslında iktidardan hem muhalefetten Türkiye'de kadın-erkek eşitliğine, kadın politikalarına ne kadar önem verdiğimizin de göstergesi. Hâlâ bu konuda çok yol almamız gerektiğini bir kez daha hatırlatmak istiyorum. Başka konu­larda milletvekilleri burada daha heyecanlı oluyor, oysa bu, bizim yaşamımızı etkileyen bir nokta.

Şimdi, genel olarak şöyle bir şey ifade edildi: "Bu kanun tasarısı da ka­dınlara hayırlı olsun." deniliyor. Oysa erkekler de bundan etkilenecek yani bir bütün yaşamı değiştirecek bir nokta.

Şimdi "genel olarak burada ailenin korunması meselesine karşı olduğu­muz" yaklaşımı bazı eleştirilere neden oluyor, neden aileyi korumak gerektiği üzerinden. Oysa, aileyi koruyalım, evet, ama hangi aileyi koruyacağız, bu önemli bir nokta. Yani demokratik bir aileyi mi? Aile bireylerine şiddet uygu­lamayan bir aileyi mi? Gerçekten geleceğimizi ifade edecek bir aileyi mi? Yoksa geleneksel aileyi mi?

Sayın milletvekilleri, unutmayın ki erkek egemen sistem, binlerce yıldır -beş bin yıllık bir geleneği var- bütün yaşamımızı, siyaseti, ekonomiyi, politi­kayı, kültürü, dilimizi buna göre şekillendirmiş durumda yani beş bin yıllık ge­lenekçi bir yaklaşım, aile modeli bugün 21'inci yüzyılda insanlığın sorunlarına çözüm olmamaktadır. Onun ürettiği geleneksel öğretilen erkeklik ve kadınlık rolleri, aslında bugün karşı karşıya olduğumuz tablonun sorumlusudur. Bu de­ğişmediği sürece, siz geleneksel aile yapısını korumaya çalıştığınız sürece, ne yazık ki şiddet devam edecektir. Şiddetin kaynağında tahakküm vardır, iktidar vardır, gasp vardır. Şimdi, mevcut durumda, aile kurumu içerisinde tam da bu vardır. Bu değiştirilecek ilişkiler iktidar ilişkisidir; eşitsizlik yok bu temel içeri­sinde.

Diyelim ki kadın ve erkeğin eşit olmadığı bir ailede çocuklar, yetiştirilen aile bireyleri de eşit olarak yetiştirilmiyor. O açıdan, bu aile kurumunu reddet­mek, yeni demokratik, eşitlikçi, aile bireylerinin birbirine tahakküm uygulama­dığı, birbirini ezmediği, ne yaş ile hiyerarşisi ne de kadın-erkek ilişkisini, eşit­sizliğini koruyan bir noktada olmadığı bir aile modeli. Evet, bu aileyi koruya­lım, destekleyelim ama buradaki korunmak istenen mesele bu değil.

Diğer bir nokta, özellikle feminizm mücadelesi, tam da bu noktanın görü­nür kılınması açısından önemli bir noktadır. Şimdiye kadar erkek egemen sis­tem ve zihniyet, feminizmi hep "erkek düşmanlığı" olarak anlattı. Oysa femi­nizm, kadın kurtuluş ideolojisidir, kadın perspektifinden bakmaktır topluma. Erkeklerin de bu konuda, kadın bakış açısına göre yeniden sistemi yorumlaması gerekir, aksi takdirde bir değişimden bahsetmek mümkün değildir. O açıdan, aile kurumunu yeniden ele alacağız.

Diyelim ki demokratik ailenin gelişimi konusunda birlikte mücadele ede­ceğiz. Ama geleneksel olarak bize öğretilen kadınlık ve erkeklik rollerini redde­derek, yeni bir kadın ve erkeklik rollerini yeniden tanımlayarak, yeni bir dil oluşturarak, beş bin yıldır bize öğretilen dili, kültürü, kimliği, zihniyeti değişti­rerek ancak yeni bir toplum yaratabiliriz; o zaman bu kanunun bir anlamı olacak.

Şimdi kanun çıkıyor; yakında göreceğiz, pratikte hiçbir sonucu olmaya­cak çünkü bunu uygulayanlar hâlâ erkek zihniyetine göre devam edecek. Hatta birçok kadın bu zihniyeti devam ettiren konumda ne yazık ki.

O açıdan, sayın milletvekilleri, sadece kanun çıkarmak yetmez. "Farkındalık" denildi, evet, farkındalık yaratalım, farkındalık yaratarak toplum­sal değişimi, dönüşümü sağlayalım; toplumdaki bireylerin değişimini, dönüşü­münü sağlayalım ki bu çıkarttığımız kanunlar, yasalar bir anlam bulsun. O açı­dan, işte Adana'dan örnek verildi, kadın 8 defa başvuruyor ama 8 defa da evine gönderiliyor işte aile bireyini korumak adına. Çoğu zaman işte namus adına, çoğu zaman dedikodu çıkmasın diye, çoğu zaman "Aman, nasıl benim kızım böyle olur?" yaklaşımıyla kaç tane kadın öldürülüyor, farkında mısınız? Yani bugün bu zihniyet değil midir namus adına, töre adına, sevgili adına kadınları öldüren ve hepsine de bir gerekçe bulan, kadını suçlayan üstelik? Sadece erkeği hiçbir zaman suçlamıyor. Namus meselesi gelince ilk kadın akla geliyor, hiçbir zaman erkek gelmiyor. Dolayısıyla, bu yaklaşım değişmediği sürece biz istedi­ğimiz kadar yasal değişiklik yapalım hiçbir anlamı yok.

O açıdan, iktidar milletvekilleri başta olmak üzere bu Parlamentoda bulu­nan herkese, özellikle erkeklere, toplumsal cinsiyet eşitliği sağlanmadan yeni bir değişim olmaz, şiddet de ne yazık ki ortadan kalkmaz diyorum, hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Tuncel.

Sayın Tuncel ve arkadaşlarının önergesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

 

Bir sonraki önergeyi okutuyorum:

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşmekte olduğumuz 181 sıra sayılı Ailenin korunması ve kadına karşı şiddetin önlenmesine dair kanun tasarısının 5. maddesinin 1. fıkrasının "Şiddet uygulayanlarla" ibaresinden sonra ", şiddet uygulama ihtimali bulunan ve şiddet uygulayanlara yardımcı olanlarla" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

Hülya Güven (İzmir) ve arkadaşları

 

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Katıl­mıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Hükûmet önergeye katılıyor musunuz?

AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI FATMA ŞAHİN (Gazi­antep) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Hülya Güven, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

 

HÜLYA GÜVEN (İzmir)

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 181 sıra sayılı Ailelerin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun Tasarısı'nın 5'inci maddesi­nin birinci fıkrası için verdiğimiz değişiklik önergesi hakkında söz almış bulu­nuyorum.

Sayın milletvekilleri, araştırmalara göre, Türkiye'de kadınların en az yüzde 40'ının yaşamlarının en az bir döneminde eş şiddetine uğradığını göster­miştir. Tasarının gerekçelerinde de belirtildiği gibi iktidarın son on yılda gös­terdiği içten olmayan tutum ve davranış nedeniyle de şiddetin hızla arttığını görüyoruz. Aslında hazırlanan kanunun hedefi öncelikle bir insan hakları olan kadının ve çocukların şiddetten korunması yani can güvenliğini korumak oldu­ğuna göre kadını ve çocukları şiddetten korumak için alınması gereken önlemle­rin içinde şiddetin uygulanması sırasında şiddete karışan diğer yakınlarının da kanun kapsamına alınması gerekmektedir. Bunun için çok çeşitli örnekler vere­biliriz. Yaşantımızda gazetelerden birçok duyumlar… Ve görsel basında görü­yoruz, örneğin bir kuma olayı. Bu bir şiddet değil de nedir? Buna göz yuman, teşvik eden kişiler de şiddete ortaktırlar. Gazetelerimiz yakın zamanda Urfa'da kuma nedeniyle intihar eden kadınlardan bahsetmektedir. Bir başka örnek, ço­cuk çırak ve çocuk gelinler. Eğitimde 4+4+4 uygulamasıyla çocuk gelinleri, çocuk çırakları teşvik etmekteyiz. Eğitimlerini daha baştan bırakan çocuklar büyüdükleri zaman aynı şiddeti kendi çocuklarına ve eşlerine uygulayacaklar­dır. Böylece eğitimsiz, şiddet uyguladığını bile bilmeyen bir kitle yetişecek ve ülkemiz ileriye değil geriye gidecektir bu koşullarda.

Bugün, yine, son dönemlerde giderek artan çocuk gelinlerden bahsetmek istiyorum. Aileler bilerek ya da bilmeden zorunluluktan çocuklarını küçük yaşta evlendiriyorlar. Hamile kalarak çocukken çocuk doğuran annelerin bebekleri yaş uygun olmadığı için bebeklerini bile kucaklayamıyorlar, çocuğumuz diye­miyorlar, kayınvalidenin üstüne kayıt oluyor ve bu çocuklar henüz oyuncak bebeklerle oynayacaklarına sahici bebek ile karşı karşıya kalıyorlar. Kendisinin ve bebeğinin sağlıkları ise bu arada yok oluyor tabii ki. Kız çocuklarının erken evlendirilmelerinin başta gelen nedenleri yoksulluk yani geçim sıkıntısı.

Yine, geleneksel olarak da kocaya itaatin erken yaşta öğretileceği bilgisi­dir. Bugün Türkiye'de her 3 kadından 1'inin çocuk evliliği yaptığı ortaya çıkmış ve bugün çocuklar kırk yaşında, elli yaşında, altmış yaşında, hatta yetmiş yaşın­daki erkeklerle para karşılığı evlendirilmektedirler. Annelerle konuştuğumuz zaman küçük yaşta evlenen anneler kızlarının erken yaşta evlenmesini kesin­likle istemediklerini söylüyorlar. Ancak geçim sıkıntısı çektiklerini ve işsizlik söz konusu olduğu için başka çare bulamadıklarını, bu nedenle de çocuklarını, kız çocuklarını evlendirdiklerini söylemektedirler.

Yine, biliyoruz ki ülkemizde kadınlar yaşamın her alanında çeşitli biçim­lerde başka çeşitli şiddetlere de maruz kalıyorlar. Hâlâ ülkemizde taşlanarak öldürülen, namus cinayetlerine kurban giden, topluca tecavüze uğrayan, nedeni belirsiz bir biçimde intihar eden kadınlara ilişkin haberler de giderek artıyor. Kadına yönelik şiddetin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması öncelikle devletin ve siyasal iktidarların sorumluluk duyarak hukuki ve sosyal politikaların ya­şama geçirilmesiyle mümkün olacağı açıktır. Bu nedenle, kanun tasarısının 5'inci maddesinin birinci fıkrasının "şiddet uygulayanlarla" ibaresinden sonra "şiddet uygulama ihtimali bulunan ve şiddeti uygulayanlara yardımcı olanlara" ibaresinin de eklenmesi gerekmektedir.

Teşekkür ediyor, saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Güven.

Sayın Güven ve arkadaşlarının önergesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

 

5'inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyen­ler… 5'inci madde kabul edilmiştir.

 

6. MADDE ÜZERİNDE YAPILAN GÖRÜŞMELER

 

6'ncı madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşmekte olduğumuz 181 sıra sayılı Ailenin korunması ve kadına karşı şiddetin önlenmesine dair kanun tasarısının 6. maddesinin 1. Fıkrasının b) ben­dinin son ibaresi olan "saklıdır" ibaresinin kaldırılarak aşağıdaki ibarenin ek­lenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Ayşe Nedret Akova               Dilek Akagün Yılmaz                        Hülya Güven

Balıkesir                                   Uşak                                                     İzmir

 

Sakine Öz                                Aylin Nazlıaka                                    Sena Kaleli

Manisa                                     Ankara                                                 Bursa

 

Sedef Küçük

İstanbul

 

“uygulanmaz.

Bu kanuna ilişkin koruma tedbirlerinin uygulanması sırasında şiddet uy­gulayanlar tarafından işlenen suçlarda erteleme, paraya çevirme, hükmün açık­lanmasının ertelenmesi hükümleri uygulanmaz."

 

 

BAŞKAN - Sayın Komisyon önergeye katılıyor musunuz?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Katıl­mıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Sayın Hükûmet?

AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI FATMA ŞAHİN (Gazi­antep) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Yılmaz, buyurun.

 

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak)

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; şimdi, burada, biraz önce oylanan maddeyle ilgili üzüntüleri bildirmek istiyorum çünkü biz 4'üncü maddede hep beraber Adalet Komisyonunda konuşmuş ve şöyle bir karar vermiştik: 3'üncü madde mülki amirlerin yetkilerini ve alabilecekleri tedbir kararlarını belirti­yordu, 4'üncü maddede de hâkim tarafından verilebilecek tedbir kararlarından bahsediliyordu. Biz mülki amire verilen yetkilerin aynı şekilde hâkime de ve­rilmesi gerektiğini düşünerek, çünkü hâkimin bu konuda daha geniş yetkileri olması gerektiğini düşünerek, 3'üncü maddedeki yetkilerin hâkime de verildi­ğine dair "3'üncü maddedeki öngörülenlerin yanı sıra" diye bir madde eklen­miştik Adalet Komisyonu görüşmeleri sırasında ama ne yazık ki biraz önce ar­kadaşlarımızın bir grubu, AKP Grubundan bu şekilde, sonradan eklenen mad­denin çıkartılmasına ilişkin bir önerge verdiler ve bu önerge kabul edildi. Bence bu, çok ciddi bir hata durumundadır yani siz mülki amire verdiğiniz bir yetkiyi, örneğin barınma hakkının sağlanması, örneğin maddi yardım sağlanması gibi konuları hâkime vermezseniz bu konuda uygulamada o kadar ciddi sorunlar çıkartırısınız ki yani mülki amir bunu reddettiğinde, itiraz üzerine ancak aile mahkemesi hâkimine gidilebilecektir, aile mahkemesi hâkimi de uygun olduğu zamanda verecektir, işte o zaman acil olarak kullanılması gereken bu yetkiler kullanılamayacak ve insanlar, şiddete maruz kalmaları nedeniyle şiddet eylem­lerinden korunamayacak duruma geleceklerdir. Bu nedenle de, ben, burada bu­nun çıkartılmasının hiç uygun olmadığını ve bu yapılanı, Adalet Komisyonunda hep beraber görüşmüş, konuşmuşken ve karar vermişken bu şekilde bir madde­nin çıkartılmasını, bir ibarenin çıkartılmasını hiç hoş görmediğimi ve şiddetle protesto ettiğimi söylemek isterim, bu yasanın amacına uygun değil çünkü.

Onun dışında, şu anda 6'ncı madde için söz aldım sevgili arkadaşlar ve ben özellikle sevgili hanımlara sesleniyorum: Şimdi, burada koruyucu tedbirler sırasında eğer bir suç işlenirse, örneğin eve yaklaşmama kararı verildi ama o adam ya da baba ya da erkek kardeş ya da koca, geldi evin kapısını, bacasını indirdi, dövdü, sövdü, her türlü şeyi yaptı, örneğin yaraladı oradaki insanı, ka­dını, çoluğu çocuğu, işte o zaman bu durumda verilecek cezalarda, koruma ted­birleri sırasında verilecek olan cezalarda paraya çevrilmeme, ertelenmeme ve hükmün açıklanmasının ertelenmesi yani CMK 231'in uygulanmaması yolunda önerilerimiz oldu çünkü koruma tedbiri veriyorsunuz siz. Nedir hâkimin verdiği ya da mülki idarenin verdiği koruma tedbirleri? "Siz oraya yaklaşmayacaksı­nız.", "Eşinizin iş yerine gitmeyeceksiniz.", "Çocuğunuzu okulda rahatsız etme­yeceksiniz." diyorsunuz ancak ondan sonra bu ihlal edildiğinde ve özellikle saldırgan bir tutum içine girildiğinde, yaralama ya da öldürmeye kadar giden olaylar olduğunda da, hâkimler, bu sefer, denetimli serbestlik, paraya çevirme gibi bu türden cezaları bu şekilde azaltabilecekleri ya da paraya çevirebilecek­leri, denetimli serbestliğe dönüştürebilecekleri için işte o zaman bu yasa ama­cına ulaşmamış oluyor.

Ben biraz önce geneli üzerine konuşurken bundan dolayı da bahsettim zaten, caydırıcılık konusu bu yasada yeterince öne çıkartılmamış durumda. Bu nedenle de bu konuya karşı çıktığımızı, bu önergemizin kabul edilmesi gerekti­ğini özellikle -belki tarihe not düşmek açısından- kadın arkadaşlarımızın bu önergeyi kabul etmesi gerektiğini düşünüyorum.

Bir de arkadaşlar -bir daha söz alamayabilirim- şu konudan bahsetmek is­tiyorum: Bizim dayanak yaptığımız İstanbul Sözleşmesi'nde aynı zamanda sı­ğınma evlerinin kurulması gerektiği, devlet tarafından da bu konuda gerekli yatırımların yapılması gerektiği söyleniyor ama ne yazık ki biz Adalet Komis­yonunda tasarıya verdiğimiz önergelerde bunu kabul ettiremedik. Biraz sonra önergelerimiz gelecek. O konuda da ben bütün arkadaşlarımızın desteğini bek­liyorum çünkü siz evden uzaklaştırıyorsunuz kadını, çocuğu ya da aile bireyle­rini, eğer yeterince barınma yerleri açmazsanız, güvenli bir şekilde o insanları orada bulunduramazsanız o zaman aldığınız tedbirlerin -hâkim tarafından olsun ya da mülki amir tarafından olsun- hiçbir anlamı kalmayacaktır. Bu koruma altına alınan kişilerin, kadınların, çocukların ve aile bireylerinin mutlaka gü­venli bir şekilde sığınabilecekleri sığınma evlerinin olması gereklidir. Üstelik yapmış olduğumuz sözleşmeler, uluslararası anlaşmalar, Meclisten geçirdiğimiz uluslararası anlaşma, İstanbul Sözleşmesi bize bu konuda böylesine bir yü­kümlülük yüklerken bunu göz ardı etmemiz, bunu görmezden gelmemiz ve ya­saya dercini yapmamamız çok ciddi bir hata olacaktır. Üstelik Sayın Başbakan bu söz konusu İstanbul Sözleşmesi'ni Meclise sevk ederken gerekçesinde aynen şunu söylüyor: "Kadınlar ve şiddet gören insanlar daha iyi korunacaklardır. Onlara verilen…"

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

 

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Yılmaz.

Sayın Yılmaz ve arkadaşlarının önergelerini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önergeler kabul edilmemiştir.

 

6'ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyen­ler… 6'ncı madde kabul edilmiştir.

 

7. MADDE ÜZERİNDE YAPILAN GÖRÜŞMELER

 

7'nci madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşmekte olduğumuz 181 sıra sayılı Ailenin korunması ve kadına karşı şiddetin önlenmesine dair kanun tasarısının 7. maddesinin 1. Fıkrasının "ihbar edebilir" ibaresinin kaldırılarak "ihbar eder" ibaresinin konulmasını arz ve teklif ederiz.

 

Ayşe Nedret Akova               Hülya Güven                       Sakine Öz

Balıkesir                                   İzmir                                      Manisa

 

Aylin Nazlıaka                       Sena Kaleli                           Dilek Akagün Yılmaz

Ankara                                     Bursa                                    Uşak

 

Sedef Küçük

İstanbul

 

BAŞKAN - Sayın Komisyon, katılıyor musunuz?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Katıl­mıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Hükûmet?

ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trab­zon) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Yüceer, Buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

 

CANDAN YÜCEER (Tekirdağ)

Sayın milletvekilleri, 181 sıra sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun Tasarısı'nın 7'nci maddesi üzerine söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin'i gayretli çalışmalarından ve diğer bakanlarla karşılaştırıldığında uzlaşmacı kişiliğinden dolayı kutluyo­rum ancak komisyonlardan geçerek Genel Kurula inen bu tasarının eksiklik içerdiğini de belirtmek zorundayım.

Tasarıda özellikle toplumsal cinsiyet eşitliği, kadının insan hakları, kadın-erkek eşitliği kavramlarına yer verilmemiştir. Bir ülkede toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlayamadan uygarlaşmadan, insan haklarından söz etmek mümkün değildir.

Değerli milletvekilleri, Millî Eğitim Komisyonunda kıymetli milletvekili arkadaşımız Sayın Engin Özkoç tam on iki saat konuştu. Kendisini bu perfor­mansından dolayı bir kez daha yürekten kutluyorum. Diğer birçok milletvekili arkadaşım da bu toplantıya katılıp Komisyondan geçirerek Genel Kurula getir­meye çalıştığınız 4+4+4'ün baştan sona yanlışları üzerine konuştu. Kadın so­runu ve eğitim, bir ülkenin parti üstü, ideoloji üstü, yani siyaset üstü kavramla­rıdır. Bu kavramlara Cumhuriyet Halk Partisinin bakışı budur ama maalesef, AKP'nin bakışı bu değil. Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak haksıza "haksız" demeye, yanlışa "yanlış" demeye ve daha iyi yarınlar için direnmeye devam edeceğiz. Yanlış yaparak doğruya gitmeyeceğiz, yanlışa doğruyu öğreteceğiz. Evet, bunun için gerekirse yirmi dört saat de, kırk sekiz saat de konuşacağız.

Değerli milletvekilleri, cumhuriyetimizin kuruluş dönemindeki kadın hakları alanındaki süratli reformlardan sonraki dönemlerde aynı gelişme çizgisi sağlanamamış olsa da kadına şiddetin önlenmesine ilişkin uluslararası sözleş­melerde yeterince imzamız, ülkemiz mevzuatında da yasal düzenlemelerimiz vardır. Kadına karşı şiddet en sık rastlanan insan hakları ihlalidir ancak en az cezalandırılanıdır. Bugünkü durumumuz ibret verici ve üzücüdür. İnsan hakları, demokrasi, kadın-erkek eşitliği, insani gelişmişlik, siyasette kadın konusu tem­sil olunca dünya ülkeleri arasında hemen son sıralarda yerimizi alıyoruz. Oysaki mevcut yasalarla yetinmeyip yeni düzenlemeler yapıyoruz bu tasarıda olduğu gibi. O zaman, bir türlü lehimize çeviremediğimiz bu rakamların, şiddetin, ci­nayetlerin sebebi ne? Bizim sorunumuz ne? Uygulanmayan, kâğıt üzerinde ka­lan sözleşmeler ve yasalar bu sorunun çözümünü sağlamıyor ve bu sorun, top­lumsal kanayan bir yaraya dönüşüyor. Devlete düşen görev, kanunları iyileştir­mek ve mevcut yasaları uygulamaktır. Aslında bütün sorunların temelinde ka­dın-erkek ayrımcılığı yatıyor. Kadınlar, kanunlardan çok, birtakım sosyal ve kültürel zorluklarla karşılaşıyor. Yaşadıkları şiddeti kimseye anlatamayan ka­dınların oranı yüzde 48,5. Kadın, yaşadığı şiddete bırakın "Yeter artık, dur!" demeyi, kadın bu şiddeti anlatamıyor bile, utanıyor, korkuyor.

Değerli milletvekilleri, bu utanç, demokrasiyi sindirememiş, sosyokültü­rel oluşumunu tamamlayamamış, fizik gücünü akıl gücünün önüne geçiren ki­şilerin ve bu toplumun yarısının haklarını, can güvenliğini, kötü muameleye maruz kalmamasını sağlayamayan devletin utancıdır. "Öpülesi ayakları olan analarımız." deriz "Ailenin direği kadınlardır." deriz ancak aile içi şiddet kor­kutucu boyutlarda. "Kadın toplumun yapı taşıdır, kadın olmazsa olmaz." deriz ama toplumsal alanlarda biz kadınlar var-yok arasındayız. Siyasi partiler, her fırsatta başarılarını gerek partide gerek sahalarda kadın kollarının, kadınların özverili çalışmalarına borçlu olduklarını söylerler ancak dönüp baktığınızda partilerin yönetiminde ve karar organlarında kadınlar yoktur. Bakanlar Kuru­lunda sadece 1 kadın Bakanımız var, onun da Bakanlığının adında "kadın" adı yok. Amacı kadına şiddeti önlemek, kadını korumak olan bu tasarının adı "Ai­lenin Korunması" Ne önemi var diyebilirsiniz, diyorsunuz da zaten ancak bu, kadını sadece aile ve sosyal politikalar bünyesinde hapsetmek, aile yaşamı dı­şındaki sorunları yok saymaktır. Sadece aile içindeki kadını, aile içindeki so­runları meşru göstermektedir. Bu tasarının adı, asıl önceliğinin kadını korumak değil, aileyi korumak olduğunun ispatıdır. Kadına "Ne yaşarsan yaşa ama aileni koru." denilmektedir. İşte, ülkemizdeki sorunun asıl çözümü, kadının adını ve "kadın" kelimesini kullanmaktan bile imtina eden bu zihniyetle mücadele ve toplumsal zihniyet dönüşümünü sağlamaktan geçer. Bundan dolayı, kadının adını, varlığını silmek yerine her alanda var olmasını sağlamak için geçerli adımlar atılmalıdır.

Ben bu anlamda, ayrımcılığın olmadığı, kadın erkek eşitliğinin her alanda olduğu bir Türkiye'de yaşamak umuduyla, başta fedakâr analarımız olmak üzere, tüm kadınların 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü'nü kutluyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Yüceer, teşekkür ederim.

Sayın Yüceer ve arkadaşlarının önergesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

 

7'nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyen­ler… Kabul edilmiştir.

 

 

8. MADDE ÜZERİNDE YAPILAN GÖRÜŞMELER

 

8'inci madde üzerinde üç önerge vardır, okutuyorum:

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı'na,

Görüşülmekte olan "Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Ön­lenmesine Dair Kanun Tasarısı"nın 8 inci maddesinin üçüncü fıkrasının aşağı­daki şekilde değiştirilmesini, dördüncü ve beşinci fıkralarının metinden çıkarıl­masını ve fıkra numaralarının buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

"(3) Koruyucu tedbir kararı verilebilmesi için, şiddetin uygulandığı husu­sunda delil veya belge aranmaz. Önleyici tedbir kararı, geciktirilmeksizin veri­lir. Bu kararın verilmesi, bu Kanunun amacını gerçekleştirmeyi tehlikeye soka­bilecek şekilde geciktirilemez."

 

Mustafa Elitaş                        Mehmet Doğan Kubat                      İlknur Denizli

Kayseri                                     İstanbul                                                İzmir

 

A. Sibel Gönül                         Sermin Balık

Kocaeli                                     Elâzığ

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşmekte olduğumuz Ailenin korunması ve kadına karşı şiddetin ön­lenmesine dair kanun tasarısının 8. maddesinin 3. fıkrasının "delil ve belge aranmaksızın" ibaresinden sonra gelmek üzere "derhal karar" ibaresinin eklen­mesini ve ikinci fıkrasındaki "altı ay" ibaresinin "sekiz ay" olarak değiştirilme­sini arz ve teklif ederiz.

 

Ayşe Nedret Akova               Hülya Güven                       Dilek Akagün Yılmaz

Balıkesir                                   İzmir                                     Uşak

 

Sakine Öz                                Aylin Nazlıaka                    Ayşe Eser Danışoğlu

Manisa                                     Ankara                                 İstanbul

 

Sedef Küçük

İstanbul

 

TBMM Başkanlığına

181 sıra sayılı kanun tasarısının 8. maddesinin 1 inci fıkrasında "tedbir kararı" ibaresinden sonra gelmek üzere "ihbar" kelimesinin eklenmesini,

2 inci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini,

"Tedbir kararı ilk defasında en çok altı ay için verilebilir. Ancak şiddet ve şiddet uygulama tehlikesinin devam edeceğinin anlaşıldığı hallerde, karar süre­siz olarak da verilebilir. Süresiz verilen tedbir kararları, korunan bireyin ya da Bakanlık görevlilerinin talebi üzerine değiştirilebilir veya kaldırılabilir."

3 üncü fıkrasında "hakim tedbir kararı" ibaresinden sonra "derhal" keli­mesinin eklenmesini,

4 üncü fıkranın çıkarılmasını teklif ediyoruz.

 

Ayla Akat                Sırrı Sakık                            Sırrı Süreyya Önder

Batman                    Muş                                       İstanbul

 

Sebahat Tuncel       Ertuğrul Kürkcü                  Hasip Kaplan

İstanbul                    Mersin                                   Şırnak

 

BAŞKAN - Sayın Komisyon, son önergeye katılıyor musunuz?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Katıl­mıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Hükûmet?

ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trab­zon) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN -Sayın Kaplan, buyurun

 

HASİP KAPLAN (Şırnak)

Değerli milletvekilleri, bu önergemizde caydırıcı tedbirleri artırıyoruz. Takdir sizin ancak şunu ifade etmek istiyorum: Ailenin korunması denildiği zaman çocuklar başta gelir, kadınlar, tabii ki anneleri başta gelir ve en önemli sorunlardan birisi velayet ve çocuk kaçırma davaları. En çok baskı, en çok şid­detin uygulandığı alan bu. Bunu ben yirmi sene yaşadım ve kitabını sonunda yazdım, Anne Çığlığı, burada. Burada bir uluslararası sözleşmeye dikkat çek­tim, HUGE Sözleşmesi, şimdi Lahey Sözleşmesi olarak geçiyor ve kabul ettik. Üstelik bu davada Hükûmetin bir bakanıyla karşı karşıyaydık, ikimiz beraber "evet" oyu verdik. Bu kadar acıları yaşamak için çok uzun şeylere gerek yok.

Şuna dikkat çekmek istiyorum: Şiddet, şiddet, şiddet… Devletin şiddeti ne olacak? Siyasi temsiliyetin dibe vurduğu Türkiye'de, yüzde 14 olduğu Mecli­sinde 500'ün üstünde kadın siyasi tutuklunun olduğu ülkemizde, devletin kapı­ları kırarak tek başına yaşayan belediye başkanlarının evlerini basarak arama­sını, özel timlerin, kar maskeli görevlilerin terörü, şiddeti ne olacak, bunu sor­mak istiyorum?

Burada şunu açıklamak istiyorum: Bu yasanın bir ruhu eksik, bir eksik yanı var. Bu eksik yanı da devletin şiddetini kutsayan yaklaşımına hiç doku­nulmamasıdır. İlk şiddete uğrayanın gittiği yer polistir, karakoldur, jandarmadır. Buradaki önlemlerden başlayarak uluslararası sözleşmenin Anayasa'nın 90'ıncı maddesine göre uygulanması gerekmiyor mu? Sayın Bakanım, Çocuk Hakları Sözleşmesi'ne konan çekincelerin hepsi birer şiddet değil, birer darbedir darbe. Nasıl bu Çocuk Hakları Sözleşmesi'ndeki çekincelere tahammül ediliyor? Kendi kimliğini, kültürünü, dilini yaşamak isteyen çocuklara nasıl çekince konuluyor? Bu şiddet ve zorbalık değil midir? Bu şiddeti ve zorbalığı bu Meclisin kaldır­ması gerekiyor.

Yine, Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi'ne konan çekinceler şiddetin ta kendisidir. Bu sözleşmeler, bu hukuk maalesef bu yasada yok. Çocukları kaçırılanlarla ilgili bir koruma yok, velayetle ilgili yok. Görü­şememenin müeyyidesi on beş gün ceza, bir ay ceza, altı ay ceza olduğu sürece kimse kimseye çocuğunu göstermiyor. Bunun önlemi yok. Bu çok önemli ve bu Lahey Sözleşmesi'nin önlenmesi elbette ki önemli.

Ben buradan devletin siyasal şiddeti nedeniyle cezaevinde olan Büşra Ersanlı'dan 8 Mart mesajını okumak istiyorum. Bakırköy L tipi cezaevinde kar­şılıyorum diyor bir akademisyen. Bir öğretim üyesi siyaset akademisinde ders verdiği için, KA-DER'e kitap yazdığı için, eğitimi için, bilimi için, ilimi için, insanlığı için zindandaysa bunun ötesinde kadına şiddet uygulanabilir mi bir ülkede? Bakın Fatma Kurtalan grup başkan vekiliydi bir önceki dönem bu Meclisteydi. Ne diyor: "Benim için kadınların ortak coşkusu 8 Mart; erkek egemen sisteme, haksızlığa, adaletsizliğe, yok sayılmaya, zulme, dilsiz, sözsüz bırakılmaya karşı başkaldırışımızdır, direnişimizdir." Evet bu değil sadece Sa­kine Güven, Hatice Vural, Lütfiye Gürbüz, Hediye Aksoy ve daha birçok kadın siyasi yönetici ve belediye başkanlarımızı ve yirminci gününde açlık grevinde olan Selma Irmak'a uygulanan devlet şiddeti değil midir? Bu Meclisin milletve­kili hâlâ tutuklu. Milletin iradesiyle Gülser Yıldırım milletvekili değil midir? Açlık grevinde, bu Meclisin tutuklu, tutsak, esir milletvekilli, milletin iradesi kelepçeli.

 

Meydanlarda… Kürtçe bir atasözü var "… …" Bunun çevirisini isteyen­lere şunu söyleyeyim: "Aslan aslandır, ha kadın ha erkek." diyor. İşte eşitlik burada yatar. Meydanlara bakın, şu yoksulluğun çemberindeki kadınlara. Mey­danlar rengarenk, yüz otuz yerde miting yapılıyor, farkında mı Meclis. Renklere bakın… KESK üyeleri içeride, sahip çıkılıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HASİP KAPLAN (Devamla) - İşte resimler, işte 8 Mart, işte istek, dire­niş, işte hayat. Doğru konuşmanın zamanıdır artık Mecliste. Öyle eksik kadın hakları olmaz, aile korunmaz, çocuk korunmaz; gerisi hikâye, biraz geniş düşü­nelim arkadaşlar.

 

BAŞKAN - Sayın Kaplan, teşekkür ederim.

Sayın Kaplan ve arkadaşlarının önergesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

 

Bir sonraki önergeyi okutuyorum:

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşmekte olduğumuz Ailenin korunması ve kadına karşı şiddetin ön­lenmesine dair kanun tasarısının 8. maddesinin 3. fıkrasının "delil ve belge aranmaksızın" ibaresinden sonra gelmek üzere "derhal karar" ibaresinin eklen­mesini ve ikinci fıkrasındaki "altı ay" ibaresinin "sekiz ay" olarak değiştirilme­sini arz ve teklif ederiz.

Ayşe Nedret Akova (Balıkesir) ve arkadaşları

 

BAŞKAN - Sayın Komisyon?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Katıl­mıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Hükûmet?

AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI FATMA ŞAHİN (Gazi­antep) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Kim konuşacak?

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) - Sakine Öz.

BAŞKAN - Sayın Öz, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

 

SAKİNE ÖZ (Manisa)

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun Tasarısı'nın 8'inci maddesi için söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Kadına şiddet Türkiye'nin kanayan yaralarından biridir ama bu yara yak­laşık on yıldır, yani AKP döneminde çok daha fazla kanamıştır. Gün geçmiyor ki basında bir kadının öldürüldüğünü anlatan bir haber çıkmasın, işte kadına şiddetin önlenmesiyle ilgili tasarının böyle bir sıkıntıya çözüm olması gereki­yor, ancak tasarıdaki maddeler üzerinde birtakım değişiklikler yapılmazsa bu çözüm mümkün olmayacaktır.

Hepinizin bildiği gibi cinayete kurban giden kadınların bir bölümü "Can güvenliğim tehlikede." diyerek devlete başvurmuşlardır, buna rağmen bu ka­dınlar korunamamış, canlarını devlete emanet ettikleri hâlde şiddetin önüne geçilememiştir. Bazı kadınlar ise tehdit altında olduklarını hissettikleri için ko­ruma tedbirlerinin alınmasına dair başvuru bile yapamaz durumdadır, ancak çoğu zaman komşuları, yakın çevresi, akrabaları şiddete uğradığını bilmektedir, bunun için bir önceki ihbar maddesiyle alınan tedbiri çok önemli bulmaktayım. Bu yöndeki bir düzenleme, göz göre göre yaşanan dramların, saldırıların ve ölümlerin önüne geçecektir.

Yine, tedbir kararlarının Adalet Komisyonunda altı ayla sınırlandırılma­sına karşı çıkmış ve önerge vermiştik, fakat bu önergemiz reddedilmişti. Şimdi bunun sekiz aya yükseltildiği bilgisini aldık, ancak bunun da yeterli olmadığını düşünüyoruz.

Değerli milletvekilleri, sürekli şiddet görme tehlikesi altında bulunan bir insanın her altı ya da sekiz ayda bir kararın uzatılmasını beklemesi, sürekli bu tedirginlikle yaşaması hangi vicdana sığar? Burada yapılması gereken tedbir kararlarının gerekirse süresiz olarak verilmesini sağlamaktır. Bu süresiz verilen kararın daha sonra talep üzerine kaldırılması mümkündür. Ancak bu yapılmadı, bu noktada kadın örgütlerinin talepleri hiçe sayıldı.

Yine, maddede hâkimin tedbir kararını duruşma yapmaksızın, delil veya belge aranmaksızın verebileceği hükmü var ama mağdur kadın canının korun­ması için zamanla yarışıyor olabilir, bu nedenle bu fıkraya "derhâl" ibaresinin eklenmesi yönündeki önergemize destek olmanız kadınlarımız açısından çok önemlidir. Hâkim bu kararı derhâl vermelidir ki mağdur kadın hemen korun­maya başlayabilsin. Bu insanın hayatından daha ivedi hiçbir şeyin olmayacağını herhâlde buradaki tüm milletvekilleri takdir eder.

Tasarının adıyla ilgili AKP'nin ısrarına anlamlı hiçbir gerekçe görme­mekteyim. Düzenlemenin adının kadın ve aile bireylerinin şiddetten korunma­sına dair kanun tasarısı olması yönünde kamuoyundan yükselen ve partimizin de ısrarla dile getirdiği talep, AKP tarafından reddedilmiştir. Böylece tasarıda kadın, odak noktası olmaktan çıkarılmış, tasarının odağına aile konulmuştur.

Şimdi soracaksınız "Siz aileye karşı mısınız?" Elbette değiliz, ailenin kut­sallığına elbette inanıyoruz, hepimizin aileleri var ama biz iktidara soruyoruz: Siz henüz bir aile kurmamış kadınlara şiddet uygulanmasına karşı değil misi­niz? Karşıysanız kadınların kendini daha güvende hissetmesini sağlayacak bu kadar basit bir değişikliğe neden "Evet." demediniz. Bir kadının şiddetten ko­runması için evli ya da bekâr olmasının ne gibi bir önemi var. Yarın gözünüzün önünde şiddete uğrayan bir kadına yardım etmek için nüfus cüzdanını mı sora­caksınız?

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu yasa tasarısı, üzerinde gerekli düzenlemeler yapılmazsa 8 Martta kadınlara bir armağan vermeye çalışan Hükûmet boş yere uğraşıyor demektir. Bunun bizlere, yani kadınlara parlak bir kâğıda sarılmış, kurdelesi takılmış ama içi bir boş bir hediye paketi verilmesin­den farkı yoktur. Gelin bu değişiklikleri yaparak kadınlara gerçek bir armağan verelim.

Bu tasarıda yer alan tedbirlerin alınması önemlidir ama elektronik kelep­çelerden daha önemlisi zihinlerdeki kelepçeleri çıkarmaktır. Kadınlar için en iyi koruma, onları eve kapatmak yerine, hayatın içine katmak, ekonomik bağımsız­lıklarını kazanacakları ortamı hazırlamak ve yaşamın her alanında erkeklerle omuz omuza çalışmalarına olanak sağlamakla olacaktır.

Böyle bir Türkiye'de yaşayacağımız 8 Martların bir an önce gelmesini di­liyor, tüm emekçi kadınların Kadınlar Günü'nü kutluyorum. Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

 

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Öz.

Sayın Öz ve arkadaşlarının önergesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

 

Diğer önergeyi okutuyorum:

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan "Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Ön­lenmesine Dair Kanun Tasarısı"nın 8 inci maddesinin üçüncü fıkrasının aşağı­daki şekilde değiştirilmesini, dördüncü ve beşinci fıkralarının metinden çıkarıl­masını ve fıkra numaralarının buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

"(3) Koruyucu tedbir kararı verilebilmesi için, şiddetin uygulandığı husu­sunda delil veya belge aranmaz. Önleyici tedbir kararı, geciktirilmeksizin veri­lir. Bu kararın verilmesi, bu kanunun amacını gerçekleştirmeyi tehlikeye soka­bilecek şekilde geciktirilemez."

Mustafa Elitaş (Kayseri) ve arkadaşları

 

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Hükûmet?

AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI FATMA ŞAHİN (Gazi­antep) - Katılıyoruz Sayın Başkan.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - Gerekçe.

BAŞKAN - Gerekçe lütfen.

 

Gerekçe:

Şiddete maruz kalan veya maruz kalma tehlikesi altında bulunan kişi ile ilgili olarak koruyucu tedbir kararı verilebilmesi için, herhangi bir delil araştır­ması veya belge ibrazı aranmaması gerekir. Aksi yöndeki uygulamalar göster­miştir ki, koruyucu tedbir kararı verilmesi yönünde talepte bulunulmasına rağ­men, bu yönde karar verilebilmesi için örneğin kişinin şiddete uğradığına dair bir sağlık kuruluşundan rapor alınmasının istenmesi, şiddetin devam etmesi sonucunu doğurmakta ve daha büyük mağduriyetlere sebebiyet vermektedir. Bu nedenle, ister hâkim, ister mülki amir ve hatta ister kolluk tarafından verilsin, delil araştırmasına veya belge ibrazına ihtiyaç olmadan, başvuru hâlinde derhal koruyucu tedbir kararının verilebilmesi gerekmektedir.

Buna karşılık, önleyici tedbir kararı verilebilmesi için, kişinin şiddet uy­guladığı veya uygulama tehlikesinin bulunduğu hususunda olguların bulunması gerekmektedir. Aksi yöndeki uygulama, kötüye kullanmalara sebebiyet verebi­lir. Keza, önleyici tedbir kararları, kişi hak ve özgürlükleri bakımından önemli sınırlamalar doğurmaktadır. Ancak, önleyici tedbir kararının olgulara dayalı olarak verilebilmesi gerekliliği, bu kararın verilmesini geciktirmeye matuf bir sonuç doğurmamalıdır. Aksi takdirde, koruyucu veya önleyici tedbir kararı ve­rilmesine rağmen, bu Kanunla güdülen amaç gerçekleşmemiş olur.

Ayrıca, Tasarıda tedbir kararlarına karşı kanun yolu belirlenmiş olduğu için, korunan kişinin talebi olmaksızın tedbir kararı verilmesi hâlinde bu yola başvurulabileceği gibi, ayrıca korunan kişinin her durumda sahih rızasının tes­pitinin mümkün olamayacağı değerlendirilmiştir.

Belirtilen sakıncaları giderebilmek amacıyla işbu değişiklik önergesi ve­rilmiştir.

 

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul et­meyenler… Önerge kabul edilmiştir.

 

Kabul edilen önerge doğrultusunda 8'inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 8'inci madde kabul edilmiştir.

 

9. MADDE ÜZERİNDE YAPILAN GÖRÜŞMELER

 

9'uncu madde üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşmekte olduğumuz 181 sıra sayılı Ailenin Korunması ve kadına karşı şiddetin önlenmesine dair kanun tasarısının 9. maddesinin 3. Fıkrasının "itiraz" ibaresinden sonra gelmek üzere "edilen" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Ayşe Nedret Akova               Hülya Güven       Dilek Akagün Yılmaz

Balıkesir                                   İzmir                      Uşak

 

Sakine Öz                                Aylin Nazlıaka    Sena Kaleli

Manisa                                     Ankara                  Bursa

 

Sedef Küçük                           Ayşe Eser Danışoğlu

İstanbul                                    İstanbul

 

TBMM Başkanlığına

181 sıra sayılı kanun tasarısının 9. maddesinin 1. ve 3. fıkralarının metin­den çıkarılmasını ve aşağıdaki fıkraların eklenmesini teklif ediyoruz.

"Madde 9: Aleyhine tedbir kararı verilen, kararın tebliğinden itibaren 7 gün içinde, tedbir kararının kaldırılmasını veya değiştirilmesini kararı veren hâkimden isteyebilir. İtiraz durumunda öncelikle hakkında koruma kararı ve­rilmiş olan kişilerin beyanı alınır ve bu beyan aksi ispat edilip gerekçeli olarak kararda gösterilmediği sürece hükme esas alınır.

(2) Lehine tedbir kararı verilen kişi her zaman, verilen kararın eksikliği, yetersizliği, yeni ya da ek tedbirler alınmasını, kararı veren hâkimden talep ede­bilir.

(3) Hâkim, talep üzerine veya resen tedbirleri bütünüyle veya kısmen kal­dırabilir, değiştirebilir ya da kişiyi bunlardan bazılarına uymaktan geçici olarak muaf tutabilir ya da itirazın niteliğine göre, itirazcı aleyhine yeni ek tedbirlere hükmedebilir.

(4) Tedbirin uygulanması, kararda öngörülen sürenin dolması veya altı aylık sürenin bitmesiyle kendiliğinden sona erer."

 

Ayla Akat Ata                        Sırrı Süreyya Önder                           Levent Tüzel

Batman                                    İstanbul                                                İstanbul

 

Hasip Kaplan                          Altan Tan                                            Erol Dora

Şırnak                                       Diyarbakır                                           Mardin

 

Sebahat Tuncel                      Ertuğrul Kürkcü

İstanbul                                    Mersin

 

BAŞKAN - Sayın Komisyon, son okunan önergeye katılıyor musunuz?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Katıl­mıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Sayın Hükûmet?..

AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI FATMA ŞAHİN (Gazi­antep) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Ata.

 

AYLA AKAT ATA (Batman)

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülen yasanın 9'uncu maddesi üzerine vermiş olduğumuz değişiklik önergesi üzerine söz hakkı almış bulun­maktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bugün bu salonda açığa çıkan tablo budur; siyasi iktidar, bazı maddeler için bazı düzenlemeler öngörmüştür, değişiklik önergeleri getirmiştir, o konudaki düzenlemeler geçmiştir ama bunun dışında, muhalefet partilerinin ortaya koyduğu hiçbir düzenleme, buraya sunduğu hiçbir düzenleme kabul edilmemiştir. Yani bu, bizde bir tabir var, diyor ki. "Ben bana hayran, ben bana kurban." Mesele bu; yani en iyisini ben bilirim, en iyisini ben yaparım anlayışını ortaya koyuyor.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) - Ben bana kurban, el bana kurban!

AYLA AKAT ATA (Devamla) - Şimdi, birçok milletvekili arkadaşımız söz hakkı aldı ve şunu belirtti, dedi ki: Kadına şiddet konusunda yaklaşım siya­set üstü olmalıdır. Partiler üstü, siyaset üstü kavramlarını kullanıyoruz. Sayın İyimaya bu konuda itiraz ettiği için aklıma geldi. Kendisi, partiler üstü değil, siyaset üstü ele alınması gereken bir konu olduğunu düşünüyor. Bu temelde bir araya gelip, ortak üretebileceksek çözümü neden bu kadar bir direnç var ve çö­zümsüzlükte ısrar var?

Sayın Bakanım, siz de biliyorsunuz, biz de biliyoruz ve bu Parlamentoda oturan ve bu kadar ilgisiz davranan siyasi iktidarın saygıdeğer milletvekilleri de biliyor. Türkiye'de kadın katliamı bugün sırtımızı dönebileceğimiz bir gerçeklik değildir. Çok açıktır. Bizim sizden alabildiğimiz tek sonuç şudur: 2002-2009 yılları arasındaki artış yılda yüzde 1.400 oranındadır. 2002 yılında 66 kadın katledilmiştir, 2009 yılında bu rakam 953'e çıkmıştır; artış yüzde 1.400.

Şimdi, daha önce bu kürsüden şunu ifade ettiniz: "Bizim dönemimizde kadına yönelik şiddet görünür oldu, bilinir oldu. O nedenle bu sayıdaki artış söz konusudur." Böyle bir yorumu açıkçası ortaya koymuş olduğunuz samimiyete uygun görmüyorum. Niye? 1 kadın bile olsa bu, bizim problemimiz, öldürülen 1 kadın bile olsa ki, doğrudur, kadına yönelik şiddeti görünür kılamıyoruz, bilinir kılamıyoruz. Bunun önünde toplumsal değer yargıları engeldir. Bunun içeri­sinde kadını eve hapseden politikalar engeldir. Bunu biliyoruz ama bunu kırma­nın yöntemi de başta yasalarda düzenlemeler yapmaktır ki, kaldı ki, sadece ya­salarda düzenleme yapmak yeterli değildir. Hepimiz biliyoruz ki, burada 2005, 2006 yılında yapılan değişikliklerin toplumdaki yansıması istediğimiz gibi ol­mamıştır. "Artık, ailenin reisi erkek değildir." dediğimizde, bu, aile içerisinde karşılığını bulmamıştır. Niye? Çünkü ortada bir geleneksel aile modeli var ve bunun değişebilmesi için önce bu sürecin farkında olan, eşitlik politikalarını hayata geçirebilecek bir siyasi iktidar ve Parlamento iradesiyle mümkün olabi­lir. Görünür, bilinir kılmamız gerekiyor. "Neden erkek değildir"i eğitimle, her türlü materyali kullanarak, her türlü enstrümanı araç olarak kullanarak ortaya koyabilmeliyiz ama bundan çok uzak bir politika içerisindeyiz.

Şimdi, biz yarın bu yasayı çıkartacağız. Gönül rahatlığıyla çıkmayacak bu yasa. Ama nasıl? Buradaki hiçbir kadın milletvekili de bu yasanın çıkmasında "hayır" demeyecektir çünkü var olan duruma göre daha bir iyileştirme öngörü­yor ama açıkçası bu yasayı çıkarırken de vicdanımız rahat değildir. Yarın ger­çekleşecek aile bireyi olmayan bir kadının katliamı karşısında "Biz masumuz." diyebilecek miyiz? Bunu yapabilecek miyiz? Hayır. Bu, bile bile lades olmaktır, bile bile "Bu sonucu kabul ediyorum." demektir, "Kadın katliamına göz yumu­yorum." demektir. Bunlar yaşanmış, toplum tarafından görülmüş, hatta biz en­gel olamadığımız için bazı araçlar, bazı enstrümanlar kullanarak yaygınlaştırıl­mış ama buna karşı şimdi bir önlem alma durumumuz söz konusuyken, Parla­mentoya yasa tasarısı gelmişken, biz bunu bilerek "hayır" diyeceğiz. Bu de­mektir ki: Biz yaşanan katliamlar karşısında sessiz kalmayı tercih ediyoruz. Esasında sorunun farkındayız, sorunun hangi toplumsal kaynaklarının olduğu­nun farkındayız, bunu değiştirebilmenin yöntemini biliyoruz… Zor olacaktır, bu bir gerçektir çünkü mevcut statüye karşı bir adım atıyoruz, zor olacağı kesindir. Tabii ki eleştirilecektir, birçok insan kalkıp birçok şey söyleyecektir ama bunu göze almamız lazım çünkü ortada, insan yaşamı söz konusudur çünkü ortada, karartılacak yaşamlar söz konusudur. Bizim tercihimiz, insan yaşamından, ya­şama hakkından taraf olmalıdır, kim olursa olsun. Aksi hâlde, kadını katledip buna gerekçe bulan, kadını katledip "Hak etmişti." diyenlerden farkımız kal­maz. Ki bugün, hepimiz biliyoruz ki kadın katliamlarında failler çoğu zaman toplum tarafından kahraman olarak gösteriliyor. Biz buna boyun mu eğeceğiz? Biz bunu kabul mü edeceğiz? Hayır.

Buradaki değişiklik önergelerine karşı biraz daha duyarlı olunmasını beklerdik ama hiçbir önerge kabul edilmedi. Bu önergemizde de bir hususun altını çiziyoruz. Yıllardır bunun mücadelesini verdik. Kadına yönelik şiddet vakalarında kadının beyanı esas alınmalıdır. Bu, soruşturma aşamasında, bu daha sonra, itirazın geliştiği, aleyhine tedbir uygulanan şahsın itirazının geliştiği aşamada da söz konusu olmalıdır. Kadının beyanı esas alınmalı ve hükmü esas olmalıdır.

Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

 

BAŞKAN - Sayın Ata, teşekkür ediyorum.

Sayın Ata ve arkadaşlarının önergesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

 

Diğer önergeyi okutuyorum:

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşmekte olduğumuz 181 sıra sayılı ailenin korunması ve kadına karşı şiddetin önlenmesine dair kanun tasarısının 9. maddesinin 3. fıkrasının "itiraz" ibaresinden sonra gelmek üzere "edilen" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

Ayşe Eser Danışoğlu (İstanbul) ve arkadaşları

 

BAŞKAN - Sayın Komisyon, okunan önergeye katılıyor musunuz?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Katıl­mıyoruz.

BAŞKAN - Sayın Hükûmet?

AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI FATMA ŞAHİN (Gazi­antep) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) - Sayın Danışoğlu…

BAŞKAN - Sayın Danışoğlu, buyurun lütfen. (CHP sıralarından alkışlar)

 

AYŞE ESER DANIŞOĞLU (İstanbul)

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 181 sıra sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun Tasarısı'nın 9'uncu madde­siyle ilgili söz almış bulunuyorum. Hepinizi, yüce heyetinizi saygıyla selamlı­yorum.

Bilindiği üzere 8 Mart Dünya Kadınlar Günü 1857 yılından bu yana ka­dınların eşitlik mücadelesinin bir simgesi hâline geldi. Günümüzde ise yalnızca eşitlik mücadelesinin değil, kadına karşı her türlü ayrımcılığın kaldırılması, kadınların karar mekanizmalarında yer alması ve kadına karşı şiddete son ve­rilmesi konularının vurgulandığı bir gün olma özelliği taşıyor. Ailenin Korun­ması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun Tasarısı'nın Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda onaylanmasının bu tarihe denk getiril­mesi, elbette ki tesadüf değil. Ancak, aynı şekilde, bu kanun tasarısının "kadına karşı şiddetin önlenmesi" adı altında duyurulmuş olmasına rağmen aileyi odak olması da tesadüf değil. Bu, kadını birey olarak kabul etmeyi içine sindireme­yen zihniyetin siyasi politikasının bir uzantısıdır.

Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelere bağlı kalması gerek­mektedir. Kadından ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanlığının kaldırılması ve yerine Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının kurulması kadın çalışmaları adına bir geriye gidişin ifadesidir. Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleş­meler ve Avrupa Birliği müktesebatı Türkiye'yi kadına yönelik şiddet ve ayrım­cılığı sona erdirmekle ve kadın-erkek eşitliğini güçlendirecek politikalar izle­mekle yükümlü kılıyor.

İsminde "Kadın" ifadesi yer alan bir bakanlığın kaldırılarak Kadının Sta­tüsü Genel Müdürlüğünün Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığına bağlanmasıyla kadın-erkek eşitliğini sağlayacak mekanizma zayıflatıldı ve bu adımla kadın birey olarak değil, ailenin bir unsuru olarak konumlandırıldı.

Değerli milletvekilleri, ülkemizin kadına karşı şiddeti önlemeye, kadının statüsünü güçlendirmeye yönelik çalışmalara ihtiyacı var ancak yasal düzenle­melerin kadınlara yönelik insan hakkı ihlallerini azaltmaya yetmediğini de bili­yoruz. Uygulamadaki sıkıntıların giderilmesi için önemli olan, kadına karşı şid­detle mücadelenin bir devlet politikası olarak Hükûmet tarafından ana eksene konulmasıdır. Kadın-erkek eşitliğinin toplumun sosyokültürel yapısına yerleşti­rilmesi, önleme ve koruma mekanizmalarıyla gerçekleştirilebilir.

Çocuklarımızın "Toplumsal cinsiyet", "Kadın-erkek eşitliği", "Kadının insan hakları" kavramlarıyla küçük yaşta tanışması, gelecek nesillerde mevcut toplumsal zihniyetteki erkek egemen anlayışın ortadan kalkmasını sağlayacak­tır. Bu eğitimin öğretmenlerin algısı çerçevesiyle sınırlı olmaması, taraf oldu­ğumuz uluslararası sözleşmeler kapsamında gerçekleştirilmesi ise ayrıca önem­lidir.

Bulguları bir gün önce yayımlanan bir araştırmaya göre kadınların yüzde 80'i şiddet karşısında adaletin yerine gelmediğini savunuyor. Evlilerde bu oran yüzde 78,6, bekârlarda ise yüzde 85,8. Şiddet gördüğünü söyleyen kadınların da yüzde 87,4'ü verilen cezaları yetersiz buluyor.

Adaletin sağlanması koruma tedbirlerinin sağlam temellere oturtulmasıyla gerçekleşebilir. Bunun için ise hâkimlerin, savcıların, kolluk görevlilerinin dü­zenli olarak ve sık sık eğitimlere tabi tutulması şarttır.

Değerli milletvekilleri, kadına karşı şiddetle mücadele etmek hem siyasi hem de insani görevimiz. Bu görevi layıkıyla yerine getirmemiz için öncelikle kadını "aile" kavramı içerisinden çıkarmalı ve kendisini birey olarak görmekten korkmamalıyız. Kadına karşı şiddetle mücadelenin olumlu sonuçlarını görebil­mek adına toplumsal zihniyeti değiştirmek öncelikli hedefimiz olmalı. "Top­lumsal cinsiyet", "kadının insan hakları" ve "kadın-erkek eşitliği" kavramlarını benimsemek, çocuklarımızı bu doğrultuda eğitmek bu yolda atmamız gereken adımlardır. Bu kavramları içselleştiremediğimiz, uygulamadaki sorunları çöz­mediğimiz sürece kadınlarımızı da, çocuklarımızı da şiddetten koruyamayız.

Hepinize teşekkür eder, saygıyla selamlarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul et­meyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

9'uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyen­ler… Madde kabul edilmiştir.

 

Dilek Akagün, oturduğu yerden bir dakikalık bir söz istedi.

Buyurun efendim.

 

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) - Çok teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, biraz önce de çıktığım konuşmamda söyledim. 4'üncü maddede hâkimin yetkilerini sınırladık. Aynı şekilde 8'inci maddede de, yine, korunan kişinin hâkimin dinlemesi sonucunda eğer hâkim uygun görürse, onun kabul beyanını aramaksızın, tedbirlerin devamına ilişkin biliyorsunuz uzun tar­tışmalar sonucunda bir karar vermiştik. İstanbul Sözleşmesi'nde çok açıkça di­yor ki: "Şikâyete bağlı olmama ilkesi benimsenmelidir bu türden şiddet konula­rında." Öte yandan, Opuz kararını ben size, bütün Komisyon üyelerine de an­latmıştım. Hâl böyleyken niye bu korunan kişinin onayına bırakılıyor, koruma kararı alınan kişinin onayına bırakılıyor, yeniden o madde çıkartılıyor? Yani ben gerçekten üzüntülerimi bildiriyorum. Her iki maddede de uzun tartışmaların sonucunda karar vermiştik, ben sizin o maddelere sahip çıkmanızı beklerdim.

Çok teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Buyurun, siz de yerinizden lütfen, kısa.

 

AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI FATMA ŞAHİN (Ga­ziantep) - Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; Dilek Hanım'ın söylediği hassasiyetten dolayı zaten bu önergeyi verdik. "Kavram kargaşası olur, mülki amirler ve hâkimler birbirlerinin üzerine atar ve burada kadın mağ­dur olur." anlayışından dolayı korumak için bunu yaptık. Biraz önce Ayla Ha­nım da konuşmasında söyledi ama biz, Komisyonda, Komisyon Başkanımız, Komisyondaki milletvekillerimizin hepsi şahit, sivil toplumumuzun ve muhale­fetteki bütün milletvekili arkadaşlarımızın olumlu bütün görüşlerini alarak bu­raya getirdik. Dolayısıyla, buradaki, Dilek Hanım'ın söylediği şey de uygula­mada zaten sorun yaşanmasını düzeltmek için bu önergeyi verdiğimizi ifade etmek istiyorum.

 

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) - Sayın Bakanım, 8'inci madde de benzer bir şey yapıldı. 8'inci madde de benzer bir şekilde, 4'üncü 5'inci madde de çıkarılmış efendim.

10. MADDE ÜZERİNDE YAPILAN GÖRÜŞMELER

 

BAŞKAN - 10'uncu madde üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum.

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşmekte olduğumuz 181 sıra sayılı Ailenin korunması ve kadına karşı şiddetin önlenmesine dair kanun tasarısının 10. maddesinin 7. Fıkrasının "merci veya kişi tarafından" ibaresinden sonra "en geç bir ay içinde" ibaresinin eklen­mesini arz ve teklif ederiz.

 

Ayşe Nedret Akova               Hülya Güven                       Dilek Akagün Yılmaz

Balıkesir                                   İzmir                                     Uşak

 

Sakine Öz                                Sena Kaleli                           Ayşe Eser Danışoğlu

Manisa                                     Bursa                                    İstanbul

 

Sedef Küçük

İstanbul

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlen­mesine Dair Kanun Tasarısının 10 uncu maddesinin altıncı fıkrasının ikinci cümlesinde yer alan "benzeri yerlerde" ibaresinden sonra gelmek üzere "geçici olarak" ifadesinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Ahmet Aydın                          Mehmet Doğan Kubat      A. Sibel Gönül

Adıyaman                                               İstanbul                                Kocaeli

 

Mustafa Elitaş                        Sermin Balık                       Nurdan Şanlı

Kayseri                                     Elâzığ                                    Ankara

 

Oya Eronat

Diyarbakır

 

BAŞKAN - Sayın Komisyon, son okunan önergeye katılıyor musunuz?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Sayın Hükûmet?

AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI FATMA ŞAHİN (Gazi­antep) - Katılıyoruz Sayın Başkan.

MEHMET DOĞAN KUBAT (İstanbul) - Gerekçe…

BAŞKAN - Gerekçe lütfen…

 

Gerekçe:

Kamu kurum ve kuruluşlarına ait sosyal tesis yurt ve benzeri yerlerde ge­çici olarak barındırılmasını temin için bu önerge verilmiştir.

 

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul et­meyenler… Önerge kabul edilmiştir.

 

Diğer önergeyi okutuyorum:

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşmekte olduğumuz 181 sıra sayılı Ailenin korunması ve kadına karşı şiddetin önlenmesine dair kanun tasarısının 10. maddesinin 7. Fıkrasının "merci veya kişi tarafından" ibaresinden sonra "en geç bir ay içinde" ibaresinin eklen­mesini arz ve teklif ederiz.

Ayşe Nedret Akova (Balıkesir) ve arkadaşları

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Katıl­mıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükûmet?

AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI FATMA ŞAHİN (Gazi­antep) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Ayşe Eser Danışoğlu, buyurun.

 

AYŞE ESER DANIŞOĞLU (İstanbul)

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 181 sıra sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun Tasarısının 10'uncu madde­siyle ilgili söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi yeniden selamlıyorum.

Hepimiz biliyoruz, Türkiye'de eşlerinden şiddet görmüş ya da görmeye devam eden kadın sayısı çok ciddi rakamlara ulaşıyor. Özellikle, boşanmış ya da dul kadınlarda şiddet görme oranı çok daha yüksek. Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunun kadına ve aile bireylerine yönelik şiddetin incelenmesi amacıyla kurulan alt komisyon raporu verilerine göre, 81 ilde aile içi şiddet kapsamında yapılan başvurular, 2011 yılında toplam 80.398'i buldu. Ulusal bir gazetenin yaptığı son bir araştırmaya göre ise Türki­ye'de kadınların yüzde 41,5'i eşlerinden şiddet görüyor. Ev hanımı olan kadın­larda bu oran yüzde 71,4'e çıkıyor.

Dünya Ekonomik Forumu'nun 2011 raporuna göre, kadınların ekonomik hayata katılımı ve fırsat eşitliği konusunda Türkiye, 135 ülke arasında ancak 132'nci sıraya yerleşebildi. Kadına karşı şiddetin büyük ölçüde kadın ve erkek arasındaki ekonomik ve sosyal dengesizlikten kaynaklandığını düşünürsek sı­ralamanın çok da yersiz olmadığını görüyoruz. Kadınların Türkiye'de istihdam içindeki payının düşüklüğü, uluslararası platformlarda, Avrupa Birliği ve Bir­leşmiş Milletler yetkilileri tarafından çeşitli raporlarda zaman zaman belirtili­yor. Peki, bu şartlar altında Avrupa Birliğine tam üye olmayı hedefleyen Tür­kiye, Avrupa Birliğinin kadın istihdamını yüzde 60'a çıkarma hedefine nasıl ulaşacak? 1990 yılında kadınların istihdama katılımı yüzde 34 oranıyla bu he­defe daha yakınken şu anda yüzde 30'u bile tutturamıyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biraz önce belirttiğim gibi, ev ha­nımlarında şiddet görme oranı yüzde 71,4. Kadının yüksek eğitim görmesi, is­tihdama katılması ve ekonomik özgürlüğünü kazanması birey olarak güçlenme­sine yardımcı olacak ve şiddet görme olasılığını düşürecektir. Maalesef, toplu­mumuzda kadınların bir kısmı kendilerini birey olarak görmemektedir. Bunun göze çarpan kanıtlarından biri, eşlerinden dayak yemeyi doğal kabul eden ka­dınların yüzde 20,3 gibi müthiş yüksek bir oranda olmasıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son olarak sizlerle paylaşmak iste­diğim bir nokta daha var. Bildiğiniz üzere, görüşmekte olduğumuz bu kanun tasarısı, sivil toplum kuruluşlarının, kadın örgütlerinin uzun süredir üzerinde çalıştığı ve mutabakata vardığı metinden yola çıkarak hazırlandı. Zaten katı­lımcı demokrasi sivil toplum örgütlerinin yasama faaliyetlerine doğrudan katıl­ması anlamını taşımaktadır. Ancak Komisyon görüşmelerinde kanunun özünü etkileyecek değişiklikler yapılmış ve 237 kadın örgütünü temsil eden Şiddete Son Platformunun isyanını da beraberinde getirmiştir.

Bu çerçevede, tasarıda emeği bulunan sivil toplum örgütlerinin çekincele­rini duyurabilmesi adına Şiddete Son Platformunun başlıca itirazlarını da siz­lerle kısaca paylaşmak istiyorum. Onların ifadesiyle: "Şiddete Son Platformu olarak, şu andaki hâliyle yasanın adının, kadın değil, aileyi korumak üzere dü­zenlenmiş olmasına, şiddete uğrayan kadınların yardım ve koruma alabileceği yedi gün yirmi dört saat ve 'tek adım' ilkesiyle çalışacak merkezlerin teşkilat görev ve kadrolarının kadın örgütlerinin talepleri doğrultusunda düzenlenmemiş olmasına, yasada sığınaklar ve cinsel şiddet kriz merkezlerinin yer almamasına, kadın örgütlerinin şiddet ve cinayet davalarına müdahilliğinin kabul edilmemiş olmasına itiraz ediyoruz."

Tüm kadınların Dünya Kadınlar Gününü kutluyor, hepinizi saygıyla se­lamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

 

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Danışoğlu.

Sayın Danışoğlu ve arkadaşlarının önergesini oylarınıza sunuyorum: Ka­bul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

 

10'uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etme­yenler… 10'uncu madde kabul edilmiştir.

 

11. MADDE ÜZERİNDE YAPILAN GÖRÜŞMELER

 

11'inci madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşmekte olduğumuz 181 sıra sayılı Ailenin korunması ve kadına karşı şiddetin önlenmesine dair kanun tasarısının 11. maddesine aşağıda belirtilen 2. Fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Ayşe Nedret Akova               Dilek Akagün Yılmaz        Hülya Güven

Balıkesir                                   Uşak                                      İzmir

 

Aylin Nazlıaka                       Sakine Öz                             Ayşe Eser Danışoğlu

Ankara                                     Manisa                                 İstanbul

 

Sedef Küçük                           Candan Yüceer

İstanbul                                    Tekirdağ

 

"(2) Kolluk birimleri içinde bu kanunda belirtilen hizmetlerin yürütülmesi için kadın ve çocuğu şiddetten koruma birimleri kurulur ve bu birimlerde yeteri kadar kadın personel istihdam edilir."

BAŞKAN - Sayın Komisyon, önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Katıl­mıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Hükûmet?

AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI FATMA ŞAHİN (Gazi­antep) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Kim konuşacak?

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) - Candan Yüceer…

BAŞKAN - Sayın Yüceer, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

 

CANDAN YÜCEER (Tekirdağ)

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 181 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun Tasarısı'nın 11'inci maddesi üzerine söz almış bulunuyorum. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Kadına yönelik ayrımcılık hayatın her aşamasında kendini farklı boyut­larda gösteriyor. Kız çocukları doğduğu günden itibaren başlayan bu süreç, ka­dının yaşamı boyunca devam ediyor. Ataerkil bir aile ve toplum yapısına sahip ülkemizde gerek bu düşünce yapısıyla gerekse ekonomik güçlükler sebebiyle kız çocuklarının eğitimi ikinci plana atılıyor. Kız çocuklarımız daha ergenlik çağında kendilerinden yaşça çok büyük kişilerle zorla evlendirilebiliyor. Erkek kardeşleri kadar sevgi ve ilgi görmüyorlar ama aile bireylerinden baskı, şiddet hatta taciz görüyorlar. Doğduğu gün başlayan bu ayrımcılık hayatları boyunca sürüyor. Zaten eğitim olanaklarından erkeklerle eşit oranda yararlanamamış kadın iş yerinde de ayrımcılığa, tacize ve şiddete uğruyor. Kadın hem siyasette hem aile hem de toplum içinde kendine biçilen rolleri kabul ediyor, kabul etmek zorunda bırakılıyor. Hayatı boyunca bu kadar çok ayrımcılığa maruz kalan ka­dının çalışma hayatında başarılı olması, yönetim ve karar aşamalarında söz sa­hibi olabilmesi, aile yaşamında mutlu olabilmesi oldukça güçtür. Ülkemizde kadınlar hâlâ eğitim hakkına ulaşmakta, karar alma süreçlerinin dışında bıra­kılmakta, baskı, taciz, şiddete maruz kalmakta, töre namus adı altında cinayet­lere kurban gitmektedirler. Bugün bilim ve teknoloji çağında kadın sığınma evi diye bir şey varsa, sığınma evleri şiddeti gören kadınlara yetmiyorsa, kadına uygulanan şiddetin, cinayetlerin durdurulması, kadının eğitimde yerinin artırıl­ması için bu kadar çaba gösteriliyorsa bu bizim aslında insanlık, demokrasi, gelişmişlik adına ne kadar geride kaldığımızı gösteriyor. Diğer taraftan kadın erkeğin yanında ikinci sınıf olarak sayılıyor hatta bu, kadınlar tarafından bile yaygın olarak doğal düzen, din, gelenek gereği olarak kabul görüyor. Kadın hakları konusunda istediğimiz hedeflere ulaşamamamızın en önemli nedenle­rinden biri de kendi gücünün, kendi haklarının farkında olamaması kadınların maalesef çünkü bunu düşünecek, irdeleyecek, gerektiğinde karşı duracak eği­timden yoksun bırakılıyor. Aile içine, dört duvar arasına hapsediliyor.

Değerli milletvekilleri, ailemiz bizim kutsalımız, önceliğimiz ailemiz, yu­vamız, yavrularımız bizim için her şeyin önünde. Söz konusu aile olunca akan sular durur bizim için. Özveriliyizdir, fedakârızdır ancak yıllardır yapıldığı ve bu yasa tasarısıyla yapılmaya çalışıldığı gibi ailenin tüm sorumluluğunu, ma­nevi yükünü kadınların omzuna yüklemek, üzerine bir de baskı, şiddet, taciz uygulamak ve buna göz yummak, bu aileyi korumak değildir, bu sağlıklı bir yaklaşım da değildir. Bu ailede yetişen çocuklar sağlıklı yetişmez.

Değerli milletvekilleri, artık kadınların şu gerçeğin farkına varması lazım: Evet, ailemiz önceliğimiz ancak kadınlar, anneler, kızlarımız, bu toplumda hak ettiği yeri almadığı sürece, erkeklerle birlikte eşitlik ve özgürlük ilkesine dayalı bir yaşam paylaşmadığı sürece ne çocuklarımız ne de ailelerimiz rahat ve hu­zurlu bir ortam görecek. O yüzden bizler, kadınlar, emeğimizin sömürülmesine, kadın haklarının göz ardı edilmesine, kadına şiddete, kadının dört duvar arasına hapsedilmesine, siyasi görüşümüz, mesleğimiz, eğitimimiz ne olursa olsun hep beraber karşı duracağız. Kadının sadece kaç çocuk doğuracağıyla ve sadece ailenin korunmasıyla ilgilenen zihniyetle de mücadeleye devam edeceğiz.

Değerli milletvekilleri, 8 Mart kazandığımız hakların anlamı ve değerinin sadece bir sembolü. Bu alandaki eksikliklerimizi ve gerçekleştirmemiz gereken pek çok reformu düşünmemize, konuşmamıza, farkındalık yaratmamıza bir vesile olarak düşünüyorum. Umarım, 2012 yılında bu vesileyi en iyi şekilde hep beraber değerlendirebiliriz.

Hepinize sevgi ve saygılarımı sunuyorum.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

 

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Yüceer.

Sayın milletvekilleri, Sayın Yüceer ve arkadaşlarının önergesini oyları­nıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilme­miştir.

 

11'inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyen­ler… 11'inci madde kabul edilmiştir.

 

Çalışma süremizin sonuna geldiğimizden dolayı, kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek üzere, 8 Mart 2012 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 13.00'te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 19.57

 

12. MADDE ÜZERİNDE YAPILAN GÖRÜŞMELER

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi

Genel Kurul Tutanağı

24. Dönem 2. Yasama Yılı

76. Birleşim 08/Mart /2012 Perşembe

 

Madde üzerinde üç önerge vardır, okutuyorum:

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan "Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Ön­lenmesine Dair Kanun Tasarısı"nın 12 nci maddesinin birinci fıkrasının aşağı­daki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Sermin Balık                           Ahmet Aydın                      Mustafa Elitaş

Elâzığ                                       Adıyaman                           Kayseri

 

Mehmet Doğan Kubat          A. Sibel Gönül                     Nurdan Şanlı

İstanbul                                    Kocaeli                                 Ankara

 

Zeynep Karahan Uslu

Şanlıurfa

 

"(1) Bu Kanun hükümlerine göre verilen tedbir kararlarının uygulanma­sında hakim kararı ile teknik araç ve yöntemler kullanılabilir. Ancak, bu suretle, kişilerin ses ve görüntüleri dinlenemez, izlenemez ve kayda alınamaz."

 

TBMM Başkanlığına

181 sıra sayılı kanun tasarısının 12. maddesinde "takibi" ibaresinden sonra gelmek üzere "hayati tehlikenin önlenmesi bakımından gerekli olması halinde hâkim kararıyla" bendinin eklenmesini ve 2. bendine "esaslar" ibaresin­den sonra gelmek üzere "kadın örgütlerinin görüş ve önerileri dikkat alınarak" bendinin eklenmesini teklif ederiz.

 

Ayla Akat                                Sırrı Süreyya Önder           Levent Tüzel

Batman                                    İstanbul                                İstanbul

 

Hasip Kaplan                          Sebahat Tuncel                   Altan Tan

Şırnak                                       İstanbul                                Diyarbakır

 

Erol Dora                                 Ertuğrul Kürkcü

Mardin                                     Mersin

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşmekte olduğumuz 181 sıra sayılı Ailenin korunması ve kadına karşı şiddetin önlenmesine dair kanun tasarısının 12. maddesinin birinci fıkrasına "tedbir kararlarının takibi," ibaresinden sonra "gerekli olması halinde hakim kararıyla" ibaresinin eklenmesini ve 2. fıkrasındaki "yönetmelikle" ibaresinin "tüzükle" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Ayşe Nedret Akova               Hülya Güven                       Aylin Nazlıaka

Balıkesir                                   İzmir                                     Ankara

 

Sakine Öz                                Sena Kaleli                           Dilek Akagün Yılmaz

Manisa                                     Bursa                                    Uşak

 

Sedef Küçük

İstanbul

 

BAŞKAN - Son okunan önergeye Sayın Komisyon katılıyor musunuz?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Katıl­mıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Hükûmet?

ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trab­zon) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Bursa Milletvekili Sayın Sena Kaleli.

Buyurun Sayın Kaleli. (CHP sıralarından alkışlar)

 

SENA KALELİ (Bursa)

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmaya başlamadan önce, bir ses telim felç olduğu için ses kalitemden ötürü özür diliyorum ama ses engeli bizi susturamıyor.

Evet, insan 1'ken 2 olamayacağı için ailenin korunmasıyla kadına karşı şiddeti bir arada söylemeye dilim varmıyor. Bu nedenle, görüşmekte olduğu­muz 181 sıra sayılı Yasa Tasarısı'nın 12'nci maddesiyle ilgili vermiş olduğumuz önergemiz üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyo­rum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.

Sözlerime başlarken, bundan yirmi iki yıl önce, dün, 7 Mart 1990'da uğ­radığı saldırı sonucu hayatını kaybeden basınımızın mihenk taşlarından Çetin Emeç ve şoförü Sinan Ercan'ı rahmetle anıyorum.

Değerli milletvekilleri, 1857 yılında New York'lu 40 bin dokuma işçisi emekçi kadının daha insanca bir yaşam isteyerek, eşitsizliğe ve ayrımcılığa karşı sürdürdüğü grev ve mücadeleyle başlayan süreçte 8 Mart tüm dünya ka­dınlarının kutladığı uluslararası bir güne dönmüştür. 8 mart 1857'nin üzerinden yüz elli beş yıl geçmesine rağmen, dünyada ve ülkemizde kadınla ilgili sorunlar geçmişten bugüne azalacağına, artarak büyük bir toplumsal sorun hâline dö­nüşmüştür. Bugün itibarıyla ülkemizde kadınlar, ikincilleştirilmeye, ikincileşti­rilmeye, sendikasız, sigortasız, esnek çalışma ile ucuz iş gücü olarak sömürül­mekte, yüzlerce kadın düşüncelerinden dolayı cezaevlerinde tutulmaya devam edilmektedir. Bu gerçekler ışığında 8 Mart, ülkemizde daha büyük bir anlam kazanmaktadır.

Sayın milletvekilleri, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü hâlen kırka yakın ülkede resmî tatil ilan edilerek kutlanmaktadır. Toplumun yarısını oluştu­ran kadınlar olarak ülkemizde de 8 Martın resmî tatil günü ilan edilmesini talep ediyoruz. Bu konuda verilmiş olan kanun tekliflerinin komisyonda sıra bekledi­ğini hatırlatarak dünya ve ülkemiz kadınlarının siyasal, ekonomik ve sosyal alanlarda daha iyi yaşam standartlarına kavuşturulmalarının ancak ve ancak laik ve demokratik sistemde mümkün olabileceğini vurguluyor, bütün kadınların 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü'nü içtenlikle kutluyor, şiddetten ve baskı­dan uzak, her alanda eşit ve özgür bir Türkiye diliyorum.

Sayın milletvekilleri, "Teknik yöntemlerle takip" başlığını taşıyan tasarı­nın 12'nci maddesinin mutlaka hâkim kararıyla olması yönündeki önergemizin kabul edilmesi, AKP iktidarlarının eseri olan, herkesin dinlenme ve izlenme paranoyasına kapılması gerçeğiyle yerinde ve doğru olmuştur ancak 12'nci maddenin birinci fıkrasında "tedbir kararlarının takibi" ibaresinden önce "ge­rekli olması hâlinde" ibaresinin eklenmesi bu konudaki keyfîliğin önüne geçil­mesi açısından önemlidir.

Öte yandan, konumuz teknik yöntemlerle takip olduğu için burada bir so­runu da sizlerle paylaşmak istiyorum. Hafta başında Bursa'da cezaevi ve sı­ğınma evlerini ziyaret ettim. Suça dair cinsiyetçi yaklaşım biçimi, cezaevlerinde de en fazla kadınları etkilemektedir. Cezaevlerindeki kadınların büyük bölümü, iç ve dış baskılar, iftira, taciz, istismar, tecavüz, dayak, erken ve kendinden bü­yük erkeklerle evliliğe zorlama ve şiddetten kurtulma güdüsüyle suç işlemekte­dirler. Öğretim düzeyinin ve ekonomik bağımsızlık oranlarının düşüklüğü, ka­dının suç işlemesinde önemli etkendir.

Sürem dolduğu için bunu iletmek istiyorum. Sığınma evinde kalan ya da izlerini kaybettirme çabası içinde olan kadınlar, e-okul takip sistemiyle eşlerinin ve yakınlarının kendilerini bulup tehdit, taciz ve baskı uyguladıklarını dile ge­tirmektedir. E-okul sistemine girişle ilgili bazı sınırlamalar veya tedbir kapsa­mına alınmış ailelerin çocuklarının kayıtlarının sistemden çıkarılması bu sorunu çözüme kavuşturacaktır.

Bu duygu ve düşüncelerle, tasarının önergeler doğrultusunda değiştirile­rek etkin ve etkili bir yapıya kavuşturulmasını diliyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Kaleli.

Sayın Kaleli ve arkadaşlarının önergesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Bir sonraki önergeyi okutuyorum:

 

TBMM Başkanlığına

181 sıra sayılı kanun tasarısının 12. maddesinde "takibi" ibaresinden sonra gelmek üzere "hayati tehlikenin önlenmesi bakımından gerekli olması halinde hâkim kararıyla" bendinin eklenmesini ve 2. bendine "esaslar" ibaresin­den sonra gelmek üzere "kadın örgütlerinin görüş ve önerileri dikkat alınarak" bendinin eklenmesini teklif ederiz.

Ayla Akat (Batman) ve arkadaşları

 

BAŞKAN - Sayın Komisyon, önergeye katılıyor musunuz?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Katıl­mıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Hükûmet?

ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trab­zon) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - İstanbul Milletvekili Sayın Tuncel, buyurun efendim.

 

SEBAHAT TUNCEL (İstanbul)

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; verdiğimiz değişiklik önergesi üze­rine söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü ve bir kez daha, tüm ka­dınların 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü'nü kutlayarak başlıyorum.

Tabii, bugün aslında kadınlar açısından çok da mutlu bir gün değil çünkü biz 8 Martta ne yazık ki kadına yönelik şiddeti konuşuyoruz. Belki bir umut olsun diye, bundan sonra "kadın" ve "şiddet" yan yana kullanılmasın, kadınlar bunun bir kader olmadığı ve eşit ve özgür yaşam için şiddetin ortadan kalkması gerektiği üzerinden burada bu kanun teklifini görüşüyoruz. Umuyorum ki bu kanun teklifi, bütün eksikliklerine rağmen, aslında kadınların yaşamını kolay­laştıracak, kadına yönelik şiddeti önleyecek bir noktada olabilir. Ancak görünen o ki -iki gündür aslında bunu konuşuyoruz- sadece şiddetin yani sonucun orta­dan kaldırılmasına yönelik çalışmalar ne yazık ki bizim işimizi kolaylaştırmı­yor. Zihniyeti değiştirmediğimiz sürece buradan bir çıkış elde edemiyoruz. Bunu bir kez daha ifade etmek istiyorum.

Diğer bir konu: Demokrasi, kadın mücadelesi açısından da önemli bir konu sayın milletvekilleri. Eğer düşünce ve ifade özgürlüğü yoksa burada en çok da kadınlar bunun zararını görüyor ve bizim ülkemizde ne yazık ki düşünce ve ifade özgürlüğü yok.

İki gündür burada kadın mücadelesini konuşuyoruz ve kadınlar kadın öz­gürlüğü için, demokrasi için, eşitlik için sokakta mücadele ediyorlar. Ama gelin görün ki hâlâ işte, polis şiddetiyle, devlet şiddetiyle karşı karşıya kalıyorlar. Bugün İstanbul'da, işte, kadınlar eylem yapmak isterken şiddetle gözaltına alın­dılar; Adana, yine, Mersin'de Kadınlar Günü'nü kutlama konusunda güvenlik güçleriyle karşı karşıya kalıyorlar; bu bir yaklaşım. Yine, iki gündür yapılan operasyonlarda onlarca kadın gözaltına alındı. Bugün Diyarbakır'da da yine siyasi operasyonlar devam ediyor. Dolayısıyla, hani siyasi atmosferin böyle olduğu bir yerde, düşünce ve ifade özgürlüğünün olmadığı bir yerde kadınlar açısından da durum ne yazık ki kolay olmuyor. Bunun, bir defa, değişmesi ge­rekiyor yani Türkiye'de bunun değişmesi gerekiyor. Kadınlar sadece kadın so­runlarıyla ilgilenmiyor, bütün Türkiye'nin gündemiyle ilgileniyor. Bu da bizim temel sorunlarımız.

Sayın milletvekilleri, "Emekçi kadın ekmeğini kazanmalıdır ancak güllere de ihtiyaç duyar." sözleriyle bilinen sendika lideri Rose Schneiderman, Triangle fabrikasında çıkan yangın sonrasında yaptığı konuşmada şunları söylemiş yıl­larca önce: "Buraya sırf güzel sözler etmeye gelseydim, bu zavallı, yanmış be­denlere ihanet etmiş olurdum. Siz güzel insanlar, yanınıza daha önce de gelmiş ve sizi yoksulluk içerisinde bulmuştuk." diyor.

Yine konuşmasında: "Kadınlar bu şehirde ilk kez diri diri yakılmıyorlar. Her hafta işçi kız kardeşlerimden birinin zamansız ölüm haberini alıyorum. Her yıl binlercemiz sakat kalıyor. Hayatlarımız öylesine ucuz ve mülkiyet öylesine kutsal ki tek bir iş için öylesine çoğuz ki, 146'mızın birden yanarak can vermesi pek az önem taşıyor. İşçiler dayanılmaz koşulları protesto etmek için bildikleri tek yolla seslerini her duyurmaya çalıştığında yasanın güçlü yumruğunun bizi ağır bir şekilde bastırmasına izin veriliyor. Resmî görevlilerin tek bildiği uyarı yapmak. Son derece barışçıl olmamız gerektiği konusundaki uyarılar ve tüm uyarıların arkasında işyeri desteği var. Yaşamı dayanılmaz kılan koşullara karşı ayağa kalktığımızda yasanın gücü, yumruğu bizi püskürtüyor." diyor.

Aslında bugün de hâlâ koşullar aynı. Hâlâ aslında kadınlar "eşitlik ve öz­gürlük" dediğinde, "demokrasi" dediğinde, "şiddete hayır" dediğinde, çoğu za­man işte erkek şiddetine maruz kaldığında yasalar onu koruyor ve kadınlar bu­nun karşısında daha çaresiz.

Biz işte bunun kader olmadığını değiştirmeye çalışıyoruz ama bunu bir bütünlüklü bakış açısıyla değiştirmek önemli. Şiddeti yaşamımızdan defetmeye, bir daha şiddetle karşı karşıya kalmamaya ve bu ülkede bir tek kadın, bir tek çocuk şiddet mağduru olmasın diye mücadele etmeye çalışıyoruz, değişiklik önergemiz açısından da çünkü şiddet bazen öyle bir noktaya geliyor ki hayatı­mız tehlikeye giriyor ve çoğu zaman erkekler binlerce yıllık erkek egemen sis­teme göre bunu yorumluyor ve sonunda öldürülüyoruz. Günde 5 kadının öldü­rülmesinin nedeni bu. O açıdan yapılacak düzenlemelerde mutlaka kadın ör­gütlerinin bu işe dâhil olması gerekiyor. Mahkeme süreçlerinden tutalım, daha sonraki uygulama süreçlerinde bu olmadığı takdirde geleneksel erkek yaklaşı­mını, geleneksel erkek egemen siyaseti ne yazık ki yasalarda düzenlemeler ya­pılsa da hayatımızı değiştirmiyor diyorum.

Bir kez daha hepinize saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Tuncel.

Sayın Tuncel ve arkadaşlarının önergesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Bir sonraki önergeyi okutuyorum.

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan "Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Ön­lenmesine Dair Kanun Tasarısı"nın 12 nci maddesinin birinci fıkrasının aşağı­daki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

"(1) Bu Kanun hükümlerine göre verilen tedbir kararlarının uygulanma­sında hakim kararı ile teknik araç ve yöntemler kullanılabilir. Ancak, bu suretle, kişilerin ses ve görüntüleri dinlenemez, izlenemez ve kayda alınamaz."

Mustafa Elitaş (Kayseri) ve arkadaşları

 

BAŞKAN - Sayın Komisyon, önergeye katılıyor musunuz?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Hükûmet?

ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trab­zon) - Katılıyoruz efendim.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

 

Gerekçe:

Teknik araç ve yöntemler, hakkında önleyici tedbir kararı uygulanan kişi­nin belirli yerlere gitmemek, belirli kişilere yaklaşmamak yönündeki yükümlü­lüğe uygun davranıp davranmadığını takip etmeye hizmet etmektedir. Ancak, bu araç ve yöntemlerin kullanılması suretiyle, hakkında tedbir kararı uygulanan kişinin konuşmaları dinlenmemeli, görüntüleri izlenmemeli ve bu konuşma ve görüntüler kayda alınmamalıdır. Çünkü koruyucu veya önleyici tedbir bağla­mında bu yöntemlere başvurulması, kişi hak ve özgürlüklerine, özel hayatına ve haberleşmesinin gizliliğine önemli bir müdahale mahiyeti taşımaktadır.

Teknik araç ve yöntemlerin kullanılması, ses ve görüntü kaydı olmaksı­zın, kişinin gün içinde bulunduğu yeri tespit edebilmeye ve elektronik ortamda izlemeye imkan vermekle sınırlı tutulmalıdır.

Ayrıca, önerilen değişikliğe göre; hakkında tedbir kararı verilen kişi ile ilgili olarak belirlenen yükümlülüğün gereklerine uygun davranıp davranmadı­ğının tespiti zımnında teknik araç ve yöntemler ancak hakim kararına dayalı olarak kullanılabilecektir.

Belirtilen mülahazalarla işbu değişiklik önergesi verilmiştir.

BAŞKAN - Sayın Elitaş ve arkadaşlarının önergesini oylarınıza sunuyo­rum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

 

12'nci maddeyi kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

 

13. MADDE ÜZERİNDE YAPILAN GÖRÜŞMELER

 

13'üncü madde üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşmekte olduğumuz 181 sıra sayılı Ailenin korunması ve kadına karşı şiddetin önlenmesine dair kanun tasarısının 13.maddesinin 2.fıkrasının son cümlesi olan "Ancak zorlama hapsinin toplam süresi altı ayı geçemez" ibaresi­nin kaldırılmasını

1-Fıkrasının "ve aykırılığın ağırlığına göre "ibaresinden sonra" hakim" ibaresinin kaldırılarak "aile mahkemesi hakimi " ibaresinin eklenmesini say­gıyla arz ederiz.

 

Ayşe Nedret Akova               Hülya Güven Dilek            Akagün Yılmaz

Balıkesir                                   İzmir                                     Uşak

 

Sakine Öz                                Aylin Nazlıaka                    Sema Kaleli

Manisa                                     Ankara                                 Bursa

 

Sedef Küçük

İstanbul

 

TBMM Başkanlığına

181 sıra sayılı kanun tasarısının 13 maddesinin birinci bendinin sonuna gelmek üzere "Zorlama hapsi kararı için talep, tedbir kararı verilen veya tedbir kararına aykırılığın gerçekleştiği ya da şiddet mağdurunun bulunduğu yer aile mahkemesine yapılabilir." İbaresinin eklenmesini,

2 inci fıkradan sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkranın eklenmesini, teklif ediyoruz.

"Tedbir kararının gereklerine aykırılık aynı zamanda bir suç oluşturu­yorsa, bu suçla ilgili olarak gerekli kanuni işlemlere gecikmeksizin başlanır.

 

Ayla Akat                Sırrı Süreyya Önder                           Levent Tüzel

Batman                    İstanbul                                                İstanbul

 

Erol Dora                  Altan Tan                             Sebahat Tuncel

Mardin                      Diyarbakır                           İstanbul

 

Hasip Kaplan          Ertuğrul Kürkcü

Şırnak                       Mersin

 

BAŞKAN - Komisyon son önergeye katılıyor musunuz?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Katıl­mıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Hükûmet?

ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trab­zon) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Kürkcü.

 

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin)

Sayın Başkan, sevgili arkadaşlar; bu değişiklikleri öneriyoruz çünkü eğer bu maddelere şu hükümler eklenmezse "Zorlama hapsi kararı için talep, tedbir kararı verilen veya tedbir kararına aykırılığın gerçekleştiği ya da şiddet mağdu­runun bulunduğu yer aile mahkemesine yapılabilir." ibaresi eğer eklenmezse o zaman şu problemle karşı karşıyayız: Genellikle yasanın tek yaptırım gücü olan zorlama hapsinin hangi mahkemeden, nasıl isteneceği konusunun havada kal­ması ve yasanın tümünün caydırıcılığının riske atılması mümkündür. Kadın mücadelesi yürüten örgütler bu konuda çok ısrarlıdırlar. Bunu Meclisimizin de göz önüne alması ve suç kovuşturmasının havada kalmaması ve kadının korun­ması maksadıyla çıkartılan bu yasanın maksadına uygun olarak işletilmesi bu Meclisin yaptığı yasamayla sağlanmalıdır.

İkincisi "Tedbir kararının gereklerine aykırılık aynı zamanda bir suç oluşturuyorsa, bu suçla ilgili olarak gerekli kanuni işlemlere gecikmeksizin başlanır." hükmünün eklenmesi de bugüne kadar görüldüğü gibi, genellikle yargıçların resen işlem yapmadıkları, ayrıca "Suçlara ilişkin saklı tutulan hü­kümler" başlıklı 6'ncı maddede yazıldığı gibi, tecavüz ve cinsel saldırılar dâhil en ağır suçlarda bile âdeta ağaç dikmek, kitap okumak gibi cezaların verilebile­ceğine ilişkin hukuk sisteminde ve kamuoyunda algı ve yaptırım karışıklığı yaratılacaktır düşüncesindedirler kadın örgütleri. Biz de bu endişeye katılıyoruz ve bunların giderilmesi için yasa hükmüne açık bir biçimde bunların eklenme­sini istiyoruz.

Şimdi, tabii, yasaların sadece bu hükümlerle donatılması tek başına çok bir sonuç yaratmayabilir. Burada kadınlar kadar erkeklerin de duyarlılığının geliştirilmesi son derece önemli.

Size, kurucularından olmakla övündüğüm Bianet İnternet haber portalının her ay yaptığı kadın cinayetlerine, kadına karşı şiddete dair bir çetele var, onun şubat sonuçlarını okumak istiyorum: Şubatta 14 ilde 24 kadın öldürüldü, 5 ilde 10 kadına tecavüz edildi, 16 kadın taciz edildi, 17 çocuk cinsel veya fiziksel istismara uğradı ve 20 ilde toplam 72 kadına yönelik şiddet olayı meydana geldi. Çok ağır sonuçlar bunlar.

Size bir bilmece gibi sormak isterim: Sizce bu vakalar en çok nerede ger­çekleştirilmiştir? Tahminen şöyle diyeceksiniz: "Türkiye'nin en gerice bölgele­rinde." Yanılıyorsunuz arkadaşlar. Bu 72 vakadan 26'sı Ege'de, 19'u Marma­ra'da, 15'i İç Anadolu'da, 8'i Akdeniz'de, 2'si Karadeniz'de, 1'i Güneydoğu Ana­dolu ve 1'i de Doğu Anadolu Bölgesi'nde gerçekleşti. Bu bölgelerimizde yani en az şiddetin gerçekleştiği bölgelerimizde en yüksek kadın duyarlılığının ve er­keklerde kadına karşı şiddetten kaçınma algısının güçlenmiş olmasının bu kentlerimizde güçlü, özerk kadın hareketlerinin varlığıyla bir ilgisi olduğuna dair dikkatinizi çekmek isterim. Buralarda işçi sendikaları yaptıkları sözleşme­lerde kadına karşı şiddet uygulayan erkeklerin maaşlarının, maaşlarına yapılan zamların onlardan alınarak kadınlara verilmesi konusunda son derece güçlü yaptırımlar uyguladılar. Güçlü bir kadın hareketi, kadın örgütlenmesinin olduğu yerde, gördüğünüz gibi feodalizmin en yaygın olduğu ön yargısıyla baktığımız bu yerlerde kadına karşı şiddetin en düşük olduğu açık, ortada.

Bunların kadınların şikâyetlerine bağlı olarak görünmediği söylenebilir ancak cinayetlerin gizlenmesi mümkün olmadığına göre, en çok cinayetin bu bölgelerde değil, Türkiye'nin en gelişmiş, en modern, en laik, en, en, en bölgele­rinde gerçekleşmiş olmasını dikkatlerinize sunarım. Demek ki batıda yaşamak, modern koşullarda yaşamak pirüpak olmayı gerektirmiyor, kadın duyarlılığının geliştirilmesi için Meclisin daha çok çaba göstermesine, erkeklerin de kadınla­rın hakları bakımından kendilerine getirilecek zorlamaları gönüllü olarak kabul etmesine ihtiyaç var.

Çok teşekkür ederim. Bu önerimizi onaylamanızı bekliyorum erkek mil­letin. (BDP sıralarından alkışlar)

 

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Kürkcü.

Sayın Kürkcü ve arkadaşlarının önergesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

 

Bir sonraki önergeyi okutuyorum:

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşmekte olduğumuz 181 sıra sayılı Ailenin korunması ve kadına karşı şiddetin önlenmesine dair kanun tasarısının 13. maddesinin 2. fıkrasının son cümlesi olan "Ancak zorlama hapsinin toplam süresi altı ayı geçemez" ibaresi­nin kaldırılmasını

1- Fıkrasının "ve aykırılığın ağırlığına göre" ibaresinden sonra "hakim" ibaresinin kaldırılarak "aile mahkemesi hakimi" ibaresinin eklenmesini saygıyla arz ederiz.

Ayşe Nedret Akova (Balıkesir) ve arkadaşları.

 

BAŞKAN - Komisyon?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Katıl­mıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Hükûmet?

ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trab­zon) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Sayın Akova, gerekçe veya konuşma…

AYŞE NEDRET AKOVA (Balıkesir) - Sayın Türmen…

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) - Sayın Rıza Türmen konuşa­cak.

BAŞKAN - Rıza Bey, imzanız yok, bir imza atmanızı rica edeceğim önergeye.

Buyurun Sayın Türmen.

 

RIZA TÜRMEN (İzmir)

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün Dünya Kadınlar Günü. Bü­tün kadınlara bugünün kutlu olmasını dilerim fakat Türkiye'deki kadınlar bakı­mından fazla kutlanacak bir şey yok, üzüntüyle bunu gözlemliyoruz. Günde en az 1 kadının öldürüldüğü, çoğunlukla birden fazla kadının öldürüldüğü bir ül­kede, kadınlar bakımından ancak endişe duyulacak bir durum var, kutlanılacak bir durumdan ziyade.

Önümüze gelen kanun tasarısı tabii ki olumlu bir adımdır fakat bilmemiz gerekir ki kadına karşı şiddetin önlenmesi, sadece yasalarla mümkün olmaya­caktır. Burada çok daha derin, çok daha önemli, bir kadına bakış, toplumda ka­dına bakış meselesi vardır.

Kadına karşı şiddetin kaynağı, gerçekte kadının özgürlüğüyle çok yakın­dan ilintilidir, kadın üzerindeki erkek egemenliğiyle çok yakından bağlantılıdır ancak bu ortadan kaldırıldığı takdirde kadının üzerindeki şiddet de azaltılabile­cektir.

O nedenle, Cumhuriyet Halk Partisi olarak bizim eşitlik anlayışımız, egemenlik ilişkilerinin sona erdirilmesi şeklindedir. Bütün egemenlik ilişkileri­nin ister bir dinsel grubun başka bir dinsel grup üzerinde ister bir etnik grubun başka bir etnik grup üzerinde ister erkeğin kadın üzerindeki egemenlik ilişkile­rinin sona erdirilmesi şeklinde anlıyoruz eşitliği. Ancak böyle bir eşitliktir ki özgürlüğe yol açacaktır, kadının özgürlüğüne yol açacaktır.

Kadının özgürleşmesi meselesi, aslında kadının özne olması, kadının kendi hayat hikâyesini yazabilen bağımsız bir özne olabilmesi meselesidir. Oysa, kadın bizde ataerkil bir aileden, onun baskısından kurtulup kocasının baskı alanına geçtiğinden bu özgürleşme mümkün olmamaktadır. Kadın her zaman bir özel yaşamın, sınırları erkek tarafından çizilen bir özel yaşamın par­çası olmaktadır. Bu özel yaşamın sınırları içinde yaşamaya mahkûm edilmekte­dir. Kadının özgürleşmesi ekonomik özgürleşme olduğu kadar kadının kendi gövdesi üzerinde tasarruf etme özgürlüğüdür. Bu özgürlükler sağlanamadığı sürece kadın bu özel yaşamın sınırları içinde kalmaya mahkûmdur. Zaten ka­dına karşı şiddet işte, buradan kaynaklanmaktadır. Erkeğin egemenliğinde yaşa­yan, erkeğin özel yaşamına ait olan kadın bağımsız bir karar verirse -boşanmak gibi- erkek iradesine karşı kendi iradesini koyarsa erkek kendi özel yaşamındaki bu bağımsız iradeye tahammül edememektedir. İşte, cinayetlerin temel nedeni de bundan çıkmaktadır.

"Ailenin korunması" başlığını taşımaktadır kanun. Ailenin korunması ile kadının şiddetten korunması aynı şey değildir, farklı şeylerdir hatta bazen çeliş­kili şeyler olabilir. Çünkü birçok durumda görüyoruz ki, -Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde Türkiye'nin mahkûm edildiği kararda da bu vardı- kadın şiddet dolayısıyla şikâyete gittiği zaman ilgili makamlar "Bu aile işidir, ailenin iç işle­rine biz karışmayalım." gibi bir tutum sergilemektedirler. Bu tutum yüzünden kadın, işte, şikâyeti dikkate alınmamakta, koruma verilmemekte, sonunda da öldürülmektedir. Onun için ailenin korunması aslında kadının korunması anla­mına gelmemektedir. Tam tersine, belki de, yani ilgili makamların ailenin işle­rine karışabilmesi gerekir ki kadının koruması mümkün olabilsin.

Bu Avrupa insan Hakları Mahkemesi kararında bir şey daha görüyoruz. Kadına karşı şiddet ayrımcılıkla birlikte ele alınmaktadır. Kadına karşı şiddetin temelinde kadına karşı ayrımcılık yatmaktadır. O nedenle kanun teklifinin ba­şında "Ailenin korunması" olması kadına karşı şiddetin ortadan kaldırılmasına yardımcı olmayacaktır.

Bizim teklifimiz aile mahkemesi hâkiminin kanun teklifine, 13'üncü maddeye girmesi yönündedir ve "Zorlama hapsinin toplam süresi altı ayı geçe­mez." ibaresinin kaldırılmasını öngörmekteyiz. Niçin altı ayla sınırlı olsun, bu­nun izahı güçtür. Biz bunun kaldırılmasını ve hâkimin bu işte uzman aile mah­kemesi olmasını dilemekteyiz. O nedenle…

Bir de tabii ki, şiddet sadece kadına karşı değil, her türlü cinsel eğilime karşı da şiddet gösterilmektedir, yasanın kapsamında diğer cinsel eğilimler ne­deniyle, bundan kaynaklanan şiddetin önlenmesini dilerdik.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

RIZA TÜRMEN (Devamla) - Bunun olmadığını büyük bir üzüntüyle gö­rüyoruz. Bu yasada bu da büyük bir eksikliktir.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

 

BAŞKAN - Sayın Türmen, çok teşekkür ediyorum.

Sayın Rıza Türmen ve arkadaşlarının önergesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

 

13'üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… 13'üncü madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, birinci bölümde yer alan maddelerin oylamaları ta­mamlanmıştır.

Şimdi, ikinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.

 

İKİNCİ BÖLÜM

(MADDE 14 - 25) ÜZERİNDE YAPILAN GÖRÜŞMELER

 

İkinci bölüm, Geçici madde 1 dâhil 14 ile 25'inci maddeleri kapsamaktadır.

 

İkinci bölüm üzerinde, Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Sebahat Tuncel, İstanbul Milletvekili.

Sayın Tuncel, buyurun.

Süreniz on dakika.

 

BDP GRUBU ADINA

SEBAHAT TUNCEL (İstanbul)

 

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun Tasarısı'nın ikinci bölümü üzerine Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Tüm arkadaşları say­gıyla selamlıyorum.

Türkiye'de kadınların mücadelesi çok uzun geçmişi olan bir mücadeledir. Aile içi şiddet kavramının hiç kullanılmadığı 80'li yıllar sadece bu kavramı bile dilimize oturtmak ve kabul ettirmek için uzun bir mücadele sürecine denk gel­mektedir. Türkiye'de kadınlar verdikleri mücadeleler sonucunda kadına yönelik şiddet ve özellikle aile içi şiddetle mücadele konusunda büyük kazanımlar elde etmişlerdir.

Sayın milletvekilleri, uzun bir süre aslında özel alan konusunda feminist politika yürütenler özel alanın politik olduğu, dolayısıyla, özel alanda kadına yönelik şiddetin mutlaka görünür olması gerektiği, aksi takdirde kadına yönelik şiddeti engelleyemeyeceğimiz konusunda yıllarca mücadele etti. Çoğu zaman, iki gündür tartıştığımız, aslında aile kavramı içerisinde bunlar kaybolup, gitti. Çünkü geleneksel aile yapısı içerisinde, kadınlar, birçok kez bu aile yapısı da­ğılmasın diye, çocukları zarar görmesin diye ya da işte, dışarıda dedikodu olur, söz olur, dolayısıyla bana zarar gelir diye çoğu zaman yaşadıklarını anlatma konusunda büyük çekingenlikler yarattı. En çok, artık hayati tehlike olduğunda ya da bu konuda baş edemez noktaya geldiğinde bu başvurular oluyor. Bu, ciddi bir durum diye düşünüyoruz. O açıdan kadınların verdiği yıllardır "Bu özel alan politiktir. Dolayısıyla özel alandaki kadın şiddeti görünür olmalıdır." mücade­lesi çok önemli bir mücadeleydi ve şu an Türkiye'de en azından özel alanı tartı­şabiliyoruz.

Yine bu Kanun Tasarısı'na kadın örgütlerinin, 237 kadın örgütünün büyük bir çabasıyla, bu Kanun Tasarısı'na da ev içi şiddet girdi. Bu, önemli bir kaza­nım, kadın örgütleri açısından önemli bir kazanım.

Tabii, bu aile içi şiddet meselesinin, korunması meselesinde sığınma ev­leri ya da sığınaklar önemli bir konu sayın milletvekilleri. Çünkü kadınlar şid­dete maruz kaldığında, hayati tehlikesi olduğunda başvuracakları alanlar ge­nelde devlet kurumları oluyor ve çoğu zaman orada evine geri gönderiliyor ve bu kadınlar katlediliyor. Dolayısıyla kadınların yaşamını idame ettirecek bir yaklaşımın olması önemli. Özellikle ikinci bölümde daha çok bu alana ilişkin bazı düzenlemeler var. Ancak burada bazı muğlâk durumlar var. Örneğin, işte, kreş açılması ya da kadınların geçici olarak konaklandırılması meselesinde bütçe meselesi problemli; aslında, Türkiye'de biz bütçe görüşmeleri sırasında hep dile getiriyoruz. Barış ve Demokrasi Partisi olarak hep bunu ifade ettik. Toplumsal cinsiyete duyarlı bütçe mutlaka olmalıdır. Kadınlara bütçe ayrılma­lıdır. Çünkü kadınlara yönelik şiddet konusunda bunu çok net görüyoruz.

Yine diyelim ki, bu Kanun Tasarısı'nda, sonunda bir şey var; 362 kadro görevlendiriliyor. Bu, çok ciddi bir sorun. Yani bu kadar, günde 5 kadının öldü­rüldüğü, her gün kadınların şiddete maruz kaldığı bir alanda bu kadar, sadece 362 kişiyle bu işi yürütmek başlı başına problemli bir nokta.

İkincisi; diyelim ki, buraya ne kadar bütçe ayrıldığı? Gerçekten bu kadına yönelik şiddetin önlenmesi konusunda, sığınakların yerine getirilmesi konu­sunda nasıl bir bütçe ayrıldığı meselesi problemli. Bildiğiniz gibi, aslında, nü­fusu 50 bini geçen yerlerde, belediyelerde kadın sığınakların açılması zorunlu­luğu var ama bugüne kadar açılan sığınak sayısına baktığınızda çok yetersiz. Yani, yasada bunun olmuş olması çoğu zaman uyguladığı anlamına gelmiyor. Bu, problemli bir nokta diye düşünüyorum.

Sayın milletvekilleri, bu konuda kadın örgütlerinin altını çizmek istediği bazı başlıkları sizlerle paylaşmak istiyorum:

Genel olarak kadınlara yönelik harcamalar için, özel olarak da şiddetin önlenmesi ve şiddete uğrayan kadınlara destek programlarının hayata geçiril­mesi için kamu ve yerel yönetim bütçelerinde ödenek ayrılmalı. Bu bütçeler, toplumsal cinsiyet eşitliğinin farkında olan bir bakış açısıyla hazırlanmalıdır çünkü çoğu zaman, harcanan bütçenin de nereye harcandığı, hazırlanan bütçe­nin de nasıl harcandığı, nereye harcandığı önemli bir konu.

Yine, yerel yönetimler, öncelikle bağımsız kadın kuruluşlarının açacakları bağımsız sığınakları, onların iç işleyişine müdahale etmeden, mekân ve finans­man olarak desteklemek durumundadır çünkü kadın bakış açısına sahip olma­yan bir bireyin kadın sığınaklarında görevli olması orada başka sorunlara neden oluyor.

Yine, yerel yönetimler ve bağımsız kadın örgütlerince açılacak, işletilecek sığınaklarda aşağıdaki evrensel ilkeler gözetilmelidir:

Sığınakların adresleri gizlidir, törenle açılmazlar ve başvuran kadınlar hakkında bilgiler gizli tutulur.

Kadınlar arasında yaş, cinsel tercih, sınıf, sakat olma, din, mezhep, dil, meslek, medeni hâl, milliyet, renk, siyasi görüş ve benzeri duruma göre ayrım gözetmezler.

Sığınaklarda hiçbir kadına veya çocuğa baskı ve şiddet uygulanmaz.

Sığınaklarda çalışmalar yalnızca kadın bakış açısına sahip kadınlar tara­fından veya toplumsal cinsiyet eşitliği eğitimi almış kişiler tarafından yürütülür.

Sığınaklar kadınları ve çocukları birlikte kabul eder.

Sığınaklar kadınların ve çocukların güvenliğini sağlamak zorundadır.

Kadınların şiddeti yaşıyor olmaları esastır ve kadınların söyledikleri ge­çerlidir. Yani, kadın beyanı esastır konusunda kadın örgütleri çok mücadele etti. Bu, kısmen uygulanıyor ama hâlâ ciddi bir sorun. Kadınların şiddeti yaşıyor olmaları esastır. Bu dikkate alınmalı.

Sığınak ortamı, kadını şiddetten kurtarmanın yol ve yöntemlerini kendisi­nin bulabilmesi için teşvik edici olmalıdır.

Kadınlara, şiddetsiz bir hayat kurabilmek için ihtiyaç duyduğu tıbbi, psi­kolojik, hukuku danışmanlık, meslek kursları ve iş bulma olanakları ile çocuk bakım desteği sağlamalıdır.

Sığınakta, kadının özgüvenini yeniden kazanmasını sağlayacak bir yaşam ortamı yaratılmak durumundadır. Çünkü genelde şöyle bir şey oluyor: Kadınlar sığınaklara gittiğinde zavallı, yazık, aslında korumaya muhtaç, özgür bir birey olma durumunda değil, daha çok öz güvenini kaybeden, toplumda kendisini ifade etmeyen bir nokta üzerine geliştiriliyor, bu, psikolojik olarak da kadınların yaşamını devam ettirmelerini engelleyen bir konu, buna mutlaka itiraz etmek gerekiyor.

Kadın sığınaklarının adresinin gizliliği, hem de kadınlara sığınak dışın­daki gerekli destekleri vermek için sığınakların mutlaka kadın danışma mer­kezler ile birlikte açılması gereklidir.

Kanun tasarısında geçen barınma evleriyle sığınaklar tamamen farklı şeylerdir. "Barınma evi" gibi kavramlar kadına yönelik şiddeti toplumsal bir sorun olmaktan çıkarıp kadını esirgenmesi, korunması gereken bir nesne; ka­dına yönelik şiddeti ise kadının kendi sorunu hâline getirmekte ve kadını de­ğişmeden aynı durumda ve aile içindeki geleneksel rolü içinde kalmaya zorla­maktadır. Oysa, sığınaklar, sadece kadınların can güvenliğini sağlayacak ya da erkek şiddetinden uzaklaştırıp biraz olsun nefes almalarını kolaylaştıracak me­kânlar değil, aynı zamanda diğer kadınlar ve çocuklarıyla şiddetsiz bir ilişki kurabilecekleri ve giderek şiddetsiz bir hayatın mümkün olduğunu keşfedecek­leri mekânlardır. Bu nedenle, yukarıdaki ifadeler yerine "sığınak" kullanma, "barınma" yerine "sığınak" kullanılması kadın örgütleri tarafından önerilmektedir.

Değerli milletvekilleri, töre ve namus adına işlenen cinayetlere Türkiye'de çoğu kez rastlıyoruz. Özellikle bu iki kavram kadın cinayetlerini, kadın ölümle­rini masumlaştıran, aslında erkekleri bir şekilde kurtarmaya yönelik bir yakla­şımdır, mutlaka bundan vazgeçilmesi gerekiyor. Namus, kadınların bedenleri ve cinsellikleri üzerindeki güçlü, yaygın, örgütlü ve içselleştirilmiş bir ataerkil tahakküm mekanizmasıdır. Namus, kadınların yaşadığı insan hakları ihlallerinin dile getirmelerini engeller, erkeklerin iktidar ve statülerini pekiştirmesini sağlar ve bu yolla kadınların bedenini metalaştırır.

Yasanın uygulanabilmesi için madde önerilerimizde de belirttiğimiz üzere emniyet güçleri, hekimler, hâkimler, savcılar ve avukatlar arasında meslek içi eğitimler düzenlenmelidir.

Kadınlar haklarını öğrenirken ana dilde bilgilendirilmeli, ana dilin kulla­nılması eğitim politikasında da desteklenmelidir. Şiddet mağduru ya da bu mağdur olabilecek kadınlara ulaşıldığında bildiği tek dil Kürtçe ise ya da Lazca ise ya da Ermenice ise o zaman bu dilden mutlaka kadınlara ulaşmak gerekiyor. Bu noktada en eksik olan bölüm bu, çünkü biz "Ana dilde eğitim meselesi." dediğimizde sadece politik bir talep olarak ele alıyoruz. Oysa birçok kadın, özellikle Kürt kadınları kendi dertlerini, meramlarını bile anlatamayacak bir noktada, çünkü başka bir dil bilmiyor, Türkçe bilmiyor. Mutlaka kadına yönelik şiddetin önlenmesi konusunda ana dil meselesi önemli. Özellikle bölgeye Kürtçe bilen görevlilerin gönderilmesi, psikolog, sosyolog, hukukçuların gönde­rilmesi önemlidir. Aksi takdirde, biz bu sorunları çözemiyoruz. Zaten kadınların birçoğu güven sorunu da yaşıyor, yani kendi dilini konuşamadığı, kullanama­dığı kişiler açısından da bunlar ciddi bir problem.

Sayın milletvekilleri, tabii bugün bu yasa geçecek. Bu yasanın geçişi bi­zim açımızdan da önemli, yani biz muhalefet ediyoruz bazı durumlara ama mutlaka geçmesi konusunda da mücadelemizi yürüteceğiz. Ama bir kez daha belirtmek istiyorum, bu yasanın uygulanabilmesinin bazı koşulları var, ek ted­birler alınması gerekiyor. Örneğin bütçe nereden karşılanacak, bu konuda zih­niyet değişimi nasıl gelişecek? Yani Sosyal Politikalar Bakanlığının bütçesini biliyoruz, bu bütçeyle bunu önlemek çok mümkün değil. Dolayısıyla, ek ted­birlerin alınması gerekiyor. Aksi takdirde "Olanaklar yok, koşullar yok." denile­rek aslında kadınlar yeniden evine gönderilecek diye düşünüyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

 

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Tuncel.

Gruplar adına ikinci konuşmacı, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Bursa Milletvekili Sayın Sena Kaleli.

Buyurun Sayın Kaleli. (CHP sıralarından alkışlar)

 

CHP GRUBU ADINA

SENA KALELİ (Bursa)

 

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 181 sıra sa­yılı Tasarı'nın ikinci bölümünün geneli üzerinde CHP Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.

Sayın milletvekilleri, bugün burada ülkemizin en büyük kanayan yarala­rından biri olan kadına yönelik şiddete karşı çok önemli adımlar atmanın eşi­ğindeyiz. Kadına yönelik şiddetle ilgili rakamlar, sayılar hemen herkesin ma­lumu. Burada bu sayıları tekrarlayarak zamanınızı almak istemiyorum. Rakam­lar can sıkıcı ancak yaşadığımız çağda sayılar doğru okunursa, hem nicelik hem nitelik hem yaklaşanı hem uzaklaşanı bildirmekte ve yaşamımızı biçimlendir­mekte, bizi yönetmektedir. Ülkemizde yaşananlar ve artan şiddet ne yazık ki bu saptamayı doğrulamaktadır.

İşte devletin şiddeti: Dolmabahçe'de rektörlerle toplantı yapan Başbakanı protesto eden hamile kızın başına gelenler! Nicelerini yaşadığımız bu görüntü ileri demokrasi mi, yoksa utanç anıtı mı olur?

Değerli milletvekilleri, şiddet, bir insan hakkı ihlali olmakla beraber gü­nümüzde artık toplumsal bir sorun olarak geleceğimizi tehdit etmektedir. Bu bilinçle şiddet, tasarının gerekçesinde de belirtildiği gibi, özel alan sorunu ol­maktan çıkmış ve şiddetle mücadele bütün dünyada devlet politikası olarak yü­rütülmeye başlanmıştır. Görüşmekte olduğumuz tasarı da bu sürecin bir sonu­cudur. Bu bağlamda Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sayın Fatma Şahin'e iyi niyetli ve samimi yaklaşımlarından dolayı teşekkür ediyorum ancak kadın ör­gütleriyle birlikte uzun tartışma, yazışma ve görüşmelere karşın talepleri tam olarak karşılamayan taslağı bile üyesi olduğu Bakanlar Kurulunun sahip çıka­mamasından dolayı da üzüntülerimi iletiyorum.

Sayın milletvekilleri, dünyada kadın hareketleri üç dalga üzerinde yük­selmiştir; eşitlikle başlamış, bedensel farkındalıkla gelişmiş, hak, özgürlük ve toplumsal cinsiyet eşitliğiyle bugünlere gelinmiştir. Kadın hareketlerinin ülke­mizde yansıması özellikle 1980'ler sonrasına denk gelmektedir. Kadın hareket­lerinin kurumsallaşarak kendi kimliğine sahip çıkması ve dünyaya koşut femi­nist belleğin oluşması 1990'lardan sonra oluşmaya başlamıştır ancak Türkiye, hâlâ biyolojik farkı öne sürülerek kadın-erkek eşitliğine inanmayan, kadının bedeninin farkındalığına izin vermeyen, hak ve özgürlükleri kısıtlayan, şiddetin her geçen gün arttığı muhafazakâr bir ülke konumundadır. Bu bağlamda son on yıllık araştırmalara baktığımızda, ciddi bir zihnî gerileme içinde olduğumuz görülmektedir. Kadının ekonomik ve sosyal yaşamdan uzaklaştırılması, maz­butlaştırma ve muhafazakârlaştırma çabaları da şiddete zemin hazırlamaktadır.

Sayın milletvekilleri, Mahatma Gandi'ye göre kaderimizi düşüncemiz be­lirlemektedir. Yaşam biçimi, kullandığımız dilden davranışlarımıza ve alışkan­lıklarımıza kadar tüm yatkınlıklarımız bizi kaderimize ulaştırmaktadır.

Ülkemizde kadın, sadece doğuran, büyüten, evi çekip çeviren, yaranmak, onay görmek zorunda hisseden konumundan kurtarılamadıkça, bu geleneksel ezik hâlden, düşük benlikten çıkamadıkça kaderi de değişmeyecektir.

Hukukçu aktivist MacKinnon'a göre de toplumsal cinsiyet politik bir sis­temdir. Bu bağlamda atacağımız adımlar, yasalaştıracağımız düzenlemeler sa­dece bugün için değil, gelecek açısından da büyük önem taşımaktadır. Bu ne­denle, görüşmekte olduğumuz tasarının her bir maddesinin, madde içindeki her bir kelimesinin bütün insanları etkilemesinin yanı sıra, başta kadınlar olmak üzere yarının büyükleri olan çocuklarımız açısından yaşamsal önemde olduğu unutulmamalıdır. Bu görüşler çerçevesinde incelendiğinde, tasarıda kullanılan dil ve yapılan değişikliklerin âdeta MacKinnon'u doğruladığı görülmektedir.

Başbakanlığa gönderilen tasarının tamamında "birey" sözcüğü kullanılır­ken, önümüzdeki tasarıda bu sözcüğün "kişi" olarak değiştirildiği görülmekte­dir. Kişi, halk ağzında "eş, koca" anlamında kullanılmaktadır. Oysa birey "Ken­dine özgü nitelikleri yitirmeden bölünemeyen tek varlık." olarak tanımlanmak­tadır. Bu ayrım bile tasarının erkek egemen söylemle hazırlandığının en büyük işaretlerinden biridir. Sevgi dili kullanılmayan, sadece ayrımcı siyasi ideolojile­rin peşinden giden anlayış şiddetin çözümü olamaz.

Bu yargıyı destekleyen bir başka örnek ise tasarının "Kurumlararası koor­dinasyon ve eğitim" başlığı taşıyan 16'ncı maddesinin 3'üncü fıkrasında, top­lumsal cinsiyet eşitliğine yönelik bilgilendirilmenin çıkarılmasıdır.

Eğitime yönelik yayınların, STK'lar, barolar ve kadın örgütleriyle birlikte hazırlanması talebinin reddedilmesini ise anlamak mümkün değildir.

Kadınlara yönelik şiddetle ilgili mücadele açısından önemli bir kazanım olarak değerlendirilen şiddeti önleme ve izleme merkezlerinin kadrosu ilk tasa­rıda 5.557 iken tasarının son hâlinde 362'ye indirilmiştir.

362 kişiyle şiddete karşı etkin mücadele sağlanabileceğine inanıyor mu­sunuz? Yoksa kadro tahsisi yapılmadığı için mi sayı bu kadar düşürülmüştür?

Öte yandan, kadın ve çocuğa yönelik şiddetin bir insan hakkı ihlali oldu­ğunun açıkça belirtilmemiş olması, tasarının amacı konusunda soru işaretleri doğurmaktadır.

"Cinsel yönelim" ve "cinsel kimlik" ifadelerinin yer almaması, korunacak bireyler açısından cinsel eğilim farklılığı olanların bulunmaması, insanlık ve yaradılış adına büyük bir haksızlıktır.

Şiddetle ilgili yasal başvurusu süreçlerinde, taraflar arasında ara bulucu­luk ve uzlaşma girişiminde bulunulmamasına yönelik düzenleme yapılmaması, tasarının yaptırım gücünü ve etkisini zayıflatmaktadır.

Şiddet olaylarında kadının değil, erkeğin teşhir edilmesine yönelik bir dü­zenlemenin olmaması da caydırıcılık açısından önemli bir eksikliktir.

Sayın milletvekilleri, bu konudaki iyi niyetli yaklaşımları, çalışmaları, saygı ve takdirle karşılamakla birlikte, tasarının şiddetle mücadele konusunda beklentileri karşılamadığını belirtmek zorundayım.

İlkelerden ödün verilerek "kadın erkek eşitliği" ve "fiilî eşitlik" kavramla­rından korkularak kadına yönelik şiddetle mücadele edilmesi mümkün değildir.

Yaşanan sorunlar ve gelinen nokta, sadece yasal eksikliklerden kaynak­lanmamaktadır; bu konudaki bakış açısının değişimi ve zihinsel dönüşüm, ol­mazsa olmazdır.

Hiç kimsenin feminist olmasını beklememekle birlikte, herkesin hümanist olması, sorunun çözümü adına önemli bir adım olacaktır. Koruyucu olmanın yanı sıra hak ve özgürlük temelli anlayış egemen felsefe olmalıdır. Bedeninin unutturulduğu, kendi hükmünden çıkarıldığı, aile planlamasının rafa kalktığı, aile ve sosyal politikaların içinde birey olamamış dolayısıyla eşit olamamış ka­dına nasıl fırsat eşitliği sağlanabilecektir. Oysa kadının toplum içinde yer al­ması, sosyalleşmesi erkeği de sosyalleştirecek, her yönden kontrollü hâle geti­recektir. Bu noktada Mustafa Kemal Atatürk'ün "Ruhunuzu ve özgürlüğünüzü baskılardan kurtarın." sözü bizim yol göstericimiz olmalı, kadının ekonomik, sosyal, kültürel açıdan güçlendirilmelerine yönelik politikalar geliştirilmelidir. Bunun için de yeni anayasada Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Ortadan Kaldırılması Sözleşmesi Madde 5'e koşut biçimde devlete, bir cinsiyetin üstün­lüğü ya da aşağılığına ilişkin kültürel kalıpları değiştirme görevini vererek işe başlamalıyız.

Bu düşüncelerle tasarının eleştiri ve öneriler doğrultusunda yasalaşmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kaleli.

Gruplar adına üçüncü konuşmacı Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkan Vekili Sayın Mehmet Şandır, Mersin Milletvekili.

Sayın Şandır, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

 

MHP GRUBU ADINA

MEHMET ŞANDIR (Mersin)

 

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün Meclis Genel Kurulumuz gerçekten çok sakin bir gününü yaşıyor. Özel bir konu görüşüyoruz. Söz konusu kadın ve ne yazık ki zannediyorum mahcubiyetimizden bu sakinliğimiz. Kadına karşı saygısızlığımızın veya gö­revlerimizi yerine getiremeyişin hüznüyle, mahcubiyetiyle bugün sıralarımız kıpkırmızı. Sağlık olsun. Yine de 8 Mart Kadınlar Günü'nde böyle bir kanunu görüşmüş olmayı Meclisimiz adına övünülecek bir husus olarak değerlendirmek lazım.

Malumunuz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak bizim bu kanunda, Sayın Bakan Hanımefendi'nin talebiyle, en az konuşmak ve önerge vermemek üzere bir kaydımız vardı, bir sözümüz vardı. Bunun gereğini yerine getiriyoruz çünkü bu konu bizim ortak meselemiz. Yetmez, ancak evet, daha iyi olsun, daha mükemmel olsun arzumuz var ama bu kanun bir adım, bir vefa, bir sorumluluk gereği bu Meclisten çıkarılmalı ve 8 Mart Kadınlar Günü dolayısıyla kadınları­mıza bir saygının gereği tamamlanmalı arzumuz vardı. Bu yönde Sayın Bakanın talebi vardı. Bizim de buna samimiyetle çok konuşmayarak, önerge vermeyerek bir an önce çıkmasını temin etmek noktasında bir kararımız vardı ama anlaşılı­yor ki diğer siyasi parti gruplarının değerli milletvekillerinin kendi sebepleri, kendi takdirleriyle konu sürekli önergelerle uzatılıyor. Ümit ederim ki bugün çıkar.

Ben, buraya, ikinci bölümde bir fırsat bilerek, kadınlarımıza saygılar sunmak, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak, camiası olarak, tüm kadınla­rımıza saygılarımızı sunmak, onlara karşı olan mahcubiyetimizi milletin kürsü­sünden ifade etmek için söz aldım.

Gerçekten, değerli milletvekilleri, kadın bizim en değerli varlığımız, anamız. Yani neslimizin, geleceğimizin kurucusu kadın. Eşimiz, hayatımızı paylaştığımız, sırrımızı paylaştığımız, hayat yoldaşımız kadın. Sevimli çocukla­rımız kadın, kızlarımız. Dolayısıyla bunlara karşı şiddetin ulaştığı boyutun ge­tirdiği bir telaşla bugün bir kanun görüşüyoruz. Daha önce de bu tür kanunlar çıkarttık. Biliyorsunuz, 1998 yılında çıkartılan 4320 sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanun da vardı. Başka kanunlar da var, çok detay bilmiyorum ama oldu­ğunu biliyorum. Uluslararası sözleşmeler var, bu konuda sivil toplum kuruluş­ları var, onların toplantıları var, birçok eylemler var ama ne yazık ki -ne yazık ki üzülerek ifade ediyorum- kadına şiddet, aile içi şiddet her geçen gün daha fazla artıyor. Bu hepimizin sorumluluğu; bir yeri, Hükûmeti falan suçlamak değil, bir sonucu ifade etmek açısından söylüyorum. Türkiye'ye yakışmayan, Türk milletine yakışmayan, bu milletin medeniyet değerlerine yakışmayan, inanç değerlerine yakışmayan bir sonuç var ortada. Bu sonucu, böyle bir, siya­setin malzemesi, muhalefet siyasetinin iktidarı suçlama aracı olarak kullanma­nın çok ötesinde bir sosyal yara olarak, geleceğimiz açısından bir endişenin ifadesi olarak söylemek istiyorum. Bugün, kadına şiddetle tezahür eden hadise toplumsal cinnet noktasında. Her geçen gün…

Tabii, bir şeyi daha ifade etmek istiyorum: Sayın Hükûmet burada, med­yadan sorumlu, TRT'den sorumlu, basından sorumlu Sayın Bakan buradalar; bu, kadına şiddet, bu toplumsal cinnet örneklerinin, haberlerinin televizyonlarda çarşaf çarşaf yayınlanmasına bir tedbir geliştirmemiz lazım. Bu, işi önlemek, bu konudaki toplumsal duyarlılığı uyandırmak değil, endişe ediyorum ki özendir­mek gibi bir sonuç getiriyor.

Dolayısıyla, değerli milletvekilleri, gerçekten çok sorunumuz olabilir ama geleceğimizin kurucusu kadınlarımızı bu şiddetten kurtaramadıkça, bu öz güve­nine kavuşturup hayatı birlikte paylaştığı eşinden bu düzeyde bir şiddet gör­mekten kurtaramazsak, bizim, işte "büyük Türkiye" hayali görmemiz falan çok gerçekçi olmayacaktır.

Bugün gazetelerde yayınlanan, hepinizin gördüğünü bildiğim bir anket sonucu var. Ben inanıyorum ki, değerli milletvekilleri, bizi izleyen değerli va­tandaşlarımız; bu anket sonucunu 2'yle çapmak lazım çünkü biz, acımızı pay­laşmaktan, onu ifade etmekten, şikâyetlenmekten utanan bir kültüre sahibiz, kin beslemeyen bir toplumuz biz. Onun için, eşinden gördüğü şiddeti gazeteciye, bir başkasına konuşmaya utanır bizim kadınımız. Ama bütün buna rağmen, bu­gün gazetelere yansıyan ankette -8 Mart Kadınlar Günü dolayısıyla hazırlanan ve bugün yayınlanan ankette- çalışan kadınların yüzde 40,7'si, çalışmayanların ise yüzde 46,9'u eşinden fiziksel şiddet gördüklerini ifade etmişler. Ben inanıyo­rum ki bunu 2 katıyla çarpmak lazım ve bir eş olarak, meselenin muhatabı bir eş olarak tüm kadınlarımızdan, milletimizin huzurunda özür diliyorum çünkü bu, bir realite, bu, bizim realitemiz, bu, toplumun realitesi. Bu toplumu bu noktaya getiren hangi sebep varsa hep birlikte lanetlememiz ve gereken tedbiri almamız lazım, bunu kabul edemeyiz. Bunlar, bu kadınlar bizim çocuklarımızın anaları. Anası dövülen bir çocuğun hayata sarılması, Türkiye'yi lider ülke Türkiye ya­pabilmesi mümkün mü?

Değerli arkadaşlar, sayın Hükûmet çok sorununuz olabilir, övünmeye çok sebebiniz olabilir ama kadınlarla ilgili ulaşılan bu sonuca bir tedbir getirmek gibi, bu noktadan dolayı kalkıp burada bu toplumdan özür dilemek gibi bir bü­yüklüğü de göstermeniz gerekiyor. Gerçekten acı değerli arkadaşlar.

Tekrar ediyorum, tenkit için söylemiyorum, bir sonucu ifade ediyorum. Bu sonucu bütün yalınlığıyla, bütün acılığıyla, canımızı acıtacak şekilde burada ifade edemiyor, bunun tedbirlerini geliştirmek için Türkiye Büyük Millet Mec­lisi olarak, iktidarı ve muhalefetiyle, bir kararlılık içerisinde olamıyorsak, yanlış yapıyoruz demektir. Biz geleceği kurmak noktasında, geleceğin kurucusu olan kadınlarımızı, analarımızı böyle bir zillete mahkûm ederek, aslında kendi gele­ceğimizi, ülkemizin geleceğini uçuruma atıyoruz demektir.

Bu sebeple söylüyorum, değerli arkadaşlar, kadın, aile ve çocuk, üçü bir­birinden ayrılmaz en değerli varlığımız. Şimdi, çocuğu hedefleyen, çocuğu programlamaya hedefleyen bir kanun görüşüyoruz yukarıda; 4+4+4. Sıradan bir kanun değil, bir neslin geleceğini planlıyoruz ama burada da maalesef, yine, birbirimizi anlamak için konuşmuyor, hatta kavga yapıyoruz. Kadına şiddetin konuşulduğu bir günde, çocuğun eğitimiyle ilgili bir kanunun görüşülmesinde, birbirimizi anlamaya çalışmadan, kavga yapıyorsak durup düşünmemiz lazım.

Değerli milletvekilleri, kendimizi kandırmayalım. Gelinen sonuç bir top­lumsal cinnet hâlidir, gelinen sonuç itibarıyla sorumsuzluğun "top" yaptığı, zirve yaptığı bir noktadayız. Böyle bir günde hâlâ şiddeti bir araç olarak kulla­nıyorsa Türkiye Büyük Millet Meclisi, söylenecek çok fazla bir şey kalmamış demektir.

Üzüntülerimi ifade ediyorum. Bu kanunun çıkmasını her şeye rağmen doğru, gerekli, faydalı görüyor, destek vereceğimizi ifade ediyor, hepinize say­gılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

 

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Şandır.

Gruplar adına son konuşmacı Sayın İlknur Denizli, İzmir Milletvekili; AK PARTİ Grubu adına.

Buyurun Sayın Denizli. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

 

 

 

AK PARTİ GRUBU ADINA

İLKNUR DENİZLİ (İzmir)

 

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun Tasarısı'nın İkinci Bölümü üzerinde grubum adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.

8 Mart Dünya Kadınlar Günü'nü yılın tüm günlerinde kadınların saygıyla ve sevgiyle yaşayacağı ve yaşatılacağı günlerin yakın olması dileğiyle kutluyo­rum. 8 Martı kutlamanın heyecanına biraz hüzün karışıyor bugün. Hüznümüzü artıran, kadınların şiddete maruz kalmaya devam ediyor olmaları.

"Kadınlar Sonbahar" şiirinde Attila İlhan diyor ya: "Kadınlar sonbahar yapraklarını dökmeye başlar/Titrek dudaklarında sarışın bir keder/Nabız kay­bolur, kan susar, dolaşım yavaşlar." İşte, tam da böyle kederdeyiz. Duyduğu­muz her haber, gördüğümüz her fotoğraf içimizi acıtıyor, daralıyoruz. Birine bile tahammül edemeyecekken birkaçına birden şahit oluyoruz; birini içimize sindirememişken, sindiremeyecekken yeni bir şiddet haberi ile sarsılıyoruz an­cak yaşananları soğukkanlılıkla değerlendirmek durumundayız, bize düşen bu­dur. Yaşananları, ne olduğunu, sebeplerini, ortaya çıkış biçimlerini, önleme yollarını, kısacası sorunu tüm yönleriyle ele alıp çıkış yollarını bulmalıyız.

Kadınların devletine, devletin her bir görevlisine, polisine güvenmesini sağlamak durumundayız. Bu ülkenin her şehrinde, kasabasında kadınların gün­düz ve gece seyahat ederken ya da çalışırken emniyet içinde yaşamasını müm­kün kılmalıyız. Onlar en zor anlarında devletin himayesine girebilmeliler. Kısa­cası, kadınlara siper olmamız, kadınlara umut olmamız gerektiğinin farkındayız. Bu sorumluluk ne gerektiriyorsa hepsini ve daha fazlasını yapmak için çalışıyo­ruz. Çalışmalarımız her geçen gün artarak devam ediyor. Yaşadığımız hüzün­lere son verme çabası içinde ileriye dönük umutları yeşertme hedefindeki Hükûmetimiz olanca gücüyle çalışıyor, çabalıyor. Sadece bugünü değil, gele­ceği düşünerek, kalıcı ve sağlıklı çözümlere ulaşmak için stratejik çalışmalar yürütülüyor.

Kadınların yüklendikleri sorumluluklar, yaptıkları ve yapacakları işler bir ülke için hayati önemdedir. Kadınlar destek olmazsa nelerden mahrum kalaca­ğımızı saymaya kalksak çok uzun bir liste çıkar.

Bugün ne yazık ki şiddete konu olmasıyla gündeme gelen kadın, aslında kendi adına ve bütün toplum adına şiddetin ilacıdır. Kadına şiddetle yaklaşanlar farkında olmasalar da kendi içlerinde taşıdıkları bir şiddetin girdabında yaşa­maktadırlar. Onların dünyaya bakışları, eşyayı kullanışları, tabiattan yararlan­maları, hatta kendilerine bakışları şiddet içermektedir. Daha derinden bir yerler­den şiddetin pençesine düşmüşlerdir. Şiddetin bütün kaynaklarıyla kökünün kazınması için yine kadının aklına, yüreğine ve emeğine ihtiyacımız var. Ka­dınlarımız olmasa sadece ülkemizi değil, dünyayı ve kötülüklere meyilli çağı­mızı da şiddetten koruyamayız. Sadece fiziki şiddetten söz etmiyorum, içimize yerleşen ve giderek bünyemizi kontrol altına alan şiddet duygusunu anlatmaya çalışıyorum, ruhumuzu karartan, irademizi esir alan şiddeti tarif etmeye çalışı­yorum. Doğaya, eşyaya, topluma, tarihe yönelik bir şiddet hâli var yeryüzünde. Bundan mutlaka kurtulmamız gerekiyor, kendimizi, ülkemizi, çevremizi, hatta çağımızı kurtarmalıyız.

Biliyor musunuz ki şiddet, öğrenilen, görerek taklit edilen bir davranış bi­çimidir. Şiddetin herhangi bir şekilde başvurulabilecek yollardan biri olmaktan çıkarılması, sonu şiddete varan yola girilmemesi ancak eğitimle sağlanabilir. Bunu yapacak olan, bu uzun soluklu örnek olma ve öğretme çabasını üstlenecek olan da ancak kadınlardır. Yarının yetişkin kadınları ve erkekleri olacak bugü­nün çocuklarına şiddetten tamamıyla arınmış bir ortam hazırlayacak olanlar da kadınlardır.

Kadın olmadan eksik kalacak yanlarımızı saymaya devam edelim isterseniz.

Kadınlarımız olmadan demokrasimizin düzeyini yükseltemeyiz, demok­rasimizi sağlam temellere oturtamayız. Bunu sadece 8 Mart için söylenmiş bir ifade olarak kabul etmeyin lütfen. Sonuçta demokrasi, karşılıklı empatiyi, tole­ransı esas alan bir rejimin adıdır. Karşındakinin varlığına, görüşlerine saygı duymayı, haklarını korumayı öngören bir rejimdir demokrasi. Kaba güce değil, bir araya gelmenin gücüne, ortak fikirler oluşturmanın gücüne yaslanır demok­rasi ve bu yaklaşım biçimini, dengeleri gözeterek ortaklıklar kurmayı ancak kadınlar güçlendirebilir ve çoğaltabilir. Kadınların bu alandaki görünmeyen ancak kuvvetle hissedilen etkileri çok açıktır.

Kadınlarımız olmasa, onları üretim süreçlerine dâhil etmesek üretimimizi de artırmamız mümkün değil. Nüfusun yarısını oluşturan bir kitlenin üretime yeterince katkı vermediğini düşünebiliyor musunuz? Tarımda, sanayide, hizmet sektöründe kadının katkısının eksik kalmasına, çağdaş dünyanın rekabete dayalı ekonomi sisteminde yer var mıdır acaba?

Kadınlarımız olmasa, toplumsal ilişkilerimiz, saygımız, sevgimiz, neza­ketimiz nereye varır acaba? Komşuluklarımız, dostluklarımız, yardımlaşmamız ne hâle gelir? Kadınlar her alanda olduğu gibi toplumsal dokunun oluşmasında ve zedelenmeden korunmasında da temel işlev görmektedirler. Öyleyse hep birlikte kadını layık olduğu saygın yere taşımamız gerekiyor. Ona değer ver­meli, onu toplumsal yapının merkezine yerleştirmeliyiz.

Bu konuda hassasiyetle ve sözde değil, eylemlerimizle, davranışlarımızla bu işe gücümüzü ve gönlümüzü koymalıyız ama ne yaparsak yapalım şunu bil­memiz gerekiyor ki, yapılanlar sadece düzenlemelerdir, kanunlardır, aslolan, zihniyetlerin değişmesidir. Ben, bir gün, Türkiye'de zihniyetlerin de değişece­ğine ve bu gibi kanunları bu meclislerde konuşmayacağımıza inanıyorum, hepi­nize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

 

ŞAHSI ADINA

ÖZLEM YEMİŞCİ (Tekirdağ)

 

Sayın Başkanım, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; Ailenin Korun­ması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun Tasarısı'nın ikinci bö­lümünde geneli üzerinde konuşmak üzere şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisimizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

Kadınlarımız, önceleri, şiddeti dört duvar arasında yaşardı. Geçmiş yıllara bakıldığı zaman, istatistiklerin arttığı söyleniyor. Bunu söyleyenler bilmiyorlar ki önceleri devletten ürken, devletten korkan "Nasıl olsa çözümü olmaz." diyen kadınlar, artık, dört duvar arasında yaşanan şiddeti devletimize anlatmaktan korkmuyorlar. Şiddet artmadı, sadece geçmiş yıllarda halının altına paspas ya­pılanlar artık gün yüzüne çıkıyor. Kadınlarımız artık devletimize inanıyor, ka­dınlarımız artık devletimize güveniyor ve kadınların güvenini kazanmanın ne kadar zor olduğunu en fazla da kadınlarımız bilir. Kadına kalkan el, bir anneye kalkan eldir. Sizlere, annelerinizin sizler için ne ifade ettiğini sormama herhâlde gerek yok. Şiddeti önleme ve izleme merkezlerinin kurulması, tabii ki hemen şiddeti bitirmeyecektir ama ölçüleri el altında tutacaktır. Ölçemediğin şeyi kont­rol edemezsin, önlem alamazsın, çözüm bulamazsın. Yüce Meclisimizin atmış olduğu adımlar, gelecekte bu konunun kesin çözüme ulaşacağının garantisidir.

"Kadın dediğini koluna taktın mı yakışacak, duvara çarptın mı yapışa­cak." zihniyetini biz AK PARTİ Hükûmeti olarak tarihe gömüyoruz. Ha, onları duvara çarpa çarpa tarihe gömmek bir kenara, biz bu zihniyete kin ve nefret beslemeyeceğiz. Biz onları eğiteceğiz, onlara öğreteceğiz kadının kim oldu­ğunu. Biz kadınlar toplumlara yetiştirilen evlatların ilk ve son eğitmenleriyiz. Evlatlarımıza merhametimiz çoktur. Biz elimizdeki hamuru siyasete karıştırdık mı o hamurun bereketi siyasete yansır.

Kadınlarımız samimiyete inanıyor. Kadınlarımız sözüne itimat edene ina­nıyor. Kadınlarımız haksızlığın önünde adalet sağlayana inanıyor. Kadınlarımız işte bu yüzden Adalet ve Kalkınma Partisine inanıyor. Kadınlarımız il, ilçe, belde dolaşarak kadınların sorunlarını yerinde tespit edebilen ve çözüm ürete­bilen Aile ve Sosyal Politikalar Bakanımız Fatma Şahin'e inanıyor. Kadınları­mız Başbakanımıza inanıyor ve güveniyor.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dilerim ki hayatın her alanını er­keklerle paylaşan, ürettiği değerleri tıpkı erkekler gibi insanlığa sunan kadınla­rımız ekonomik alanda da, siyasette de çoğalsın. Kadının bakış açısı her alanda farklılık yarattığı gibi siyasette de belirgin bir hâle gelsin. Kadınlar, toplumu ileri götüren sosyal dinamiğin temel kaynağıdır. Annelik rolüyle yeni nesillere şekil verendir. Bu nedenle, kadına yapılan yatırım geleceğe yapılan yatırımdır.

Unutmamalıyız ki hak verilmez, alınır. Büyük Önder Atatürk cumhuriye­timizi kurarken kadınların erkeklerle birlikte bu ateşi sonsuza dek yaşatacağına inanıyordu. Şiddetin önlenmesi ile koruyucu ve önleyici tedbirlerin etkin olarak uygulanmasına yönelik uzman ve tercihen kadın personelin bulunacağı, destek ve izleme hizmetlerinin verildiği, yedi gün yirmi dört saat esasına göre çalışan şiddet önleme merkezleri, izleme merkezleri çok önemlidir.

8 Mart Dünya Kadınlar Günü'müz kutlu olsun. Kadınlarımızı sadece 8 Martta değil her gün anma dileğiyle, sevgi ve saygımla. (AK PARTİ sıraların­dan alkışlar)

 

ŞAHSI ADINA

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)

 

Sayın Başkan, efendim, son derece önemli bir kanun tasarısını görüşüyo­ruz. Bugün Dünya Çalışan Kadınlar Günü. Böyle bir günde ailenin korunması ve kadına karşı şiddetin önlenmesiyle ilgili bir kanun tasarısını görüşüyoruz. Cumhuriyet Halk Partisi olarak, eksikliklerine karşı, destek verdiğimiz bir ka­nundur, bugün de yasalaşmasını arzu ediyoruz ancak Türkiye Büyük Millet Meclisi sıraları son derece boş, özellikle iktidar partisinin sıraları son derece boş. Böyle bir tasarının çok daha geniş katılımla yasalaşmasını arzu ediyoruz. O nedenle, ilk yapacağınız oylamada karar yeter sayısı istiyoruz efendim. Bunu şimdiden söylüyorum ki iktidar partisi şimdiden hazırlığını yapsın ve bu yasayı beraber çıkaralım efendim.

Teşekkür ederim.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - Sayın Başkan, Sayın Hamzaçebi'ye ka­tılıyorum. İktidar partisi grubuna baktım, 60-70 kişi var, sayımızın yaklaşık yüzde 25'i.

MAHMUT TANAL (İstanbul) - 36 kişi Sayın Başkan…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - Muhalefet grubuna baktım, 8 kişi var, sayılarının yüzde 5'i yani tüm siyasi parti gruplarının, grup başkan vekillerinin, milletvekili arkadaşımızın bu önemli bir yasada Genel Kurulda olmalarına da­vet etmeleri gerektiğini ve Sayın Hamzaçebi'ye de bu vesileyle teşekkür ediyo­rum.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) - Davet ediyorum, Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekili arkadaşlarımızı buraya davet ediyorum.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - Bütün siyasi parti gruplarını buraya da­vet ediyoruz efendim, haklılar.

BAŞKAN - Evet, uyarılara teşekkür ediyorum.

Yalnız, bu arada şunu da söyleyeyim: Bayan milletvekillerimizin, kadın milletvekillerimizin büyük bir çoğunluğu da bazı toplantılarda, üniversitelerde, sosyal faaliyetlerde, sendikalarda. Onları o bakımdan mazur görebiliriz ama yine de Meclisin tabii ki büyük çoğunluğunun burada olmasını biz de arzu edi­yoruz.

AYLA AKAT ATA (Batman) - Bizim de programlarımız vardı Sayın Başkan.

 

SORU – CEVAP BÖLÜMÜ

 

SORULAR

 

AYLA AKAT ATA (Batman)

Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum. Aracılığınızla Sayın Bakanıma yö­nelteyim gerçi bugün Sayın Bakanımız burada değil, belki cevabını şu an ala­mayabiliriz ama bu konuda bir cevap verilmesini önemsiyoruz.

2012 yılı itibarıyla cezaevlerinde tutulan tutuklu ve hükümlü kadın sayı­sını öğrenmek istiyoruz.

Ve yine, özel yetkili ağır ceza mahkemelerinin görev alanı kapsamında yargılanan kadın hükümlü ve tutuklu sayısını öğrenmek istiyoruz Sayın Başka­nım.

 

EROL DORA (Mardin)

Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Bakan, şiddete maruz kalan kadınlar için sığınma evlerinin ve ge­çici istasyonların hayati önemde olduğunun hepimiz farkındayız. Mardin ilinde ise şiddete maruz kalan kadınlar için herhangi bir sığınma evi mevcut değildir. Mardin'de şiddete maruz kalan kadınlar yetiştirme yurdunda yaşamak zorunda kalmaktadırlar. Kadın kurumlarının yerel yönetim ve valiliklerle yaptıkları gö­rüşmeler maalesef sonuçsuz kalmıştır. Mardin'de bir sığınma evi ve geçici is­tasyon açmayı düşünüyor musunuz? Bununla ilgili bir çalışmanız var mıdır?

Teşekkür ediyorum.

 

ALİM IŞIK (Kütahya)

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, hâlen ülkemizde kadın sığınma evi adıyla hangi illerde, toplam kaç adet sığınma evi vardır? Bu sığınma evlerinde bulunan kadınlarımı­zın sayıları ne kadardır? Bu tasarı içerisine gördüğüm kadarıyla böyle bir konu dahil edilmemiştir. Acaba sığınma evlerine sığınmış olan kadınların gerek eği­timleri gerekse şiddetten korunmaları açısından bu düzenleme içerisine böyle bir ekleme yapılması düşünülmekte midir?

Teşekkür ederim.

 

HALİL AKSOY (Ağrı)

Sayın Bakana iki tane sorum var.

İstanbul Sözleşmesi'nde sözü edilen ihbar hakkını kullanan üçüncü şa­hıslar oldu mu, bunların sayısı kaçtır? Birinci sorum bu.

İkinci sorum: İnsan hakları örgütleri ve kadın örgütleri tarafından kadına yönelik şiddet verileri kamuoyuna belirli aralıklarla açıklanıyor. Bakanlığınızın bu konuda, bu amaçla yapmış olduğu çalışmalar var mıdır, varsa açıklamayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

 

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin)

Bugün, 8 Mart dolayısıyla Türkiye'nin pek çok yerinde kadınlar hak ve taleplerini dile getirecek şekilde sokaklara çıkmak istediler. Anayasa'nın 34'üncü maddesi, önceden izin almaksızın herkesin, bütün yurttaşların toplantı ve gösteri yapma hakkına sahip olduğunu kayıt altına almakla birlikte, Mer­sin'de sokağa çıkan kadınların yürüyüşlerini yapmalarına izin verilmedi. Pervin Buldan'ın öncülüğünde burada sokakta olan kadınlar bir oturma grevi yapmak zorunda bırakıldılar. Bu bakımdan, Hükûmet 8 Marttaki gösteriler için, bu ya­sanın da çıkartılacağı dönemde özel bir hassasiyet göstermiş ve kadınların gös­teri haklarını kullanmasını kolaylaştıracak tedbirler için önceden mülki amirleri uyarmış mıdır, öğrenmek istiyorum.

 

SEBAHAT TUNCEL (İstanbul)

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Aracılığınızla Sayın Bakana sormak istiyorum.

Bu kanun tasarısında, özellikle son bölümde, ihdas edilen kadrolar konu­sunda -biraz önce kürsüde de söyledim- 362 sayısı var ve bu kadrolarda hukuk­çular yok. Aslında kadınlar ciddi anlamda hukuki desteğe de ihtiyaç duyuyor. Bununla nasıl bu sorunu çözmeyi düşünüyor ve bunu genişletmeyi düşünüyor­lar mı?

İkincisi -kadın örgütlerinin de çok merak ettiği- bu konuda ayrı bir bütçe ayrılacak mı yani kadına yönelik şiddetin önlenmesi konusunda, Bakanlığın ayrı bir bütçe konusunda bir çalışması olacak mı önümüzdeki dönem, en azından bütçe görüşmelerinde, şimdi olmasa bile?

Diğer bir konu, aslında bugün Dünya Emekçi Kadınlar Günü ve birçok kadın ve birçok işçi aslında işten atılmış durumda. Üç yüz elli üç gündür dire­nişte olan Kampana Deri işçileri var, Hey Tekstil işçileri var. Bu konuda Ba­kanlıkta herhangi bir veri var mı? Yani, bugüne kadar kaç tane kadın iş yerin­den edildi, sendikalı mücadele nedeniyle işten çıkarıldı ve bu kadınların duru­munu gidermek için, yani buradan mağduriyetlerini giderme konusunda Bakan­lığın, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının bir çalışması var mı?

 

CEVAPLAR

 

ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI

ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon)

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Ata'nın sorduğu 2012 yılın­daki hükümlü ve tutuklu sayılarını Adalet Bakanlığımızdan bilgi almak sure­tiyle kendilerine takdim edeceğiz, arz ederim.

Sayın Dora'nın, sığınma evleri, mevcut durumu ve kapasitesi… Kadının Statüsü Genel Müdürlüğünün verdiği sayılara göre 55 tane kadın sığınma evi ve kapasiteleri 1.223 tane. Yerel yönetimlerin 26 tane kadın sığınma evi var, kapa­sitesi 614. Sivil toplum kuruluşlarının da 3 adet, bunun da kapasitesi 42. Yani, toplam 84 adet kadın sığınma evinin 1.879 kapasitesi bulunmaktadır, arz ede­rim.

Sayın Işık'ın hangi ilde, ne kadar sığınma evi var sorusu da bu cevabın içerisinde bulunmaktadır.

Bu Mardin'le ilgili kadın sığınma evi ve konukevi şu anda yok, bu konuda da çalışmalarımızı Bakanlık tarafından sizlere takdim ederiz.

Sayın Tuncel'in sorduğu, kadına yönelik şiddet için Bakanlıkta bütçe ay­rılıyor mu? Kanun içerisinde bu var. Bütçe ayrılacak, eğer yetmezse de genel bütçeden talepte bulunacak diye kanunda bu derç edilmiş vaziyette.

Diğer sorulara da yazılı olarak cevap vereceğimi arz ederim.

Teşekkür ederim.

 

14. MADDE ÜZERİNDE YAPILAN GÖRÜŞMELER

 

14'üncü madde üzerinde iki önerge var, okutuyorum.

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşmekte olduğumuz 181 sıra sayılı Ailenin korunması ve kadına karşı şiddetin önlenmesine dair kanun tasarısının 14. maddesinin 1. fıkrasına son cümle olarak "Kurulacak şiddet önleme ve izleme merkezlerinde Barolar tara­fından görevlendirilmiş olan Avukatlar da görev yapar. Avukatlara ödenecek ücret Bakanlık ile Barolar Birliği tarafından belirlenir, ödeme Bakanlık bütçe­sinden yapılır." İbaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Ayşe Nedret Akova               Dilek Akagün Yılmaz                        Sema Kaleli

Balıkesir                                   Uşak                                                     Bursa

 

Sedef Küçük                           Sakine Öz                                            Mahmut Tanal

İstanbul                                    Manisa                                                 İstanbul

 

Engin Özkoç

Sakarya

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

181 sıra sayılı kanun tasarısının 14 üncü maddesinin 1 inci fıkrasında "çalışmalarını" ibaresinden sonra "tek adım" ibaresinin eklenmesini,

2 inci fıkrasının sonuna gelmek üzere "Bu merkezler alanda çalışan kadın örgütleri ile işbirliği halinde çalışmalarını sürdürürler" ibaresinin eklenmesini,

2 inci fıkradan sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkranın eklenmesini,

(3) "Tedbir kararının gereklerine aykırılık aynı zamanda bir suç oluşturu­yorsa, bu suçla ilgili olarak gerekli kanuni işlemlere gecikmeksizin başlanır."

 

Ayla Akat Sırrı                       Süreyya Önder                                    Sırrı Sakık

Batman                                    İstanbul                                                               Muş

 

Sebahat Tuncel                      Ertuğrul Kürkcü

İstanbul                                    Mersin

 

BAŞKAN - Sayın Komisyon son önergeye katılıyor musunuz?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Katıl­mıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Hükûmet?

ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trab­zon) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Sayın Aka, buyurun.

 

AYLA AKAT ATA (Batman)

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülen yasanın 14'üncü maddesi üzerine vermiş olduğumuz değişiklik önergesi üzerine söz almış bulunmakta­yım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, kadına yönelik şiddet konusunda gerek bu alanda çalışan kadın örgütleri arasındaki iş birliği gerekse de bu konuda önleyici hiz­met ya da koruyucu hizmet koymuş olan kurumsal kamu kurumlarının ortak çalışması tabii ki sorunun üzerine gitme noktasında çok önemli bir nokta. 14'üncü madde de ortak çalışmaya atıfta bulunuluyor. Bu ortak çalışma kıs­mında bizim önergemizde "Tedbir kararının gereklerine aykırılık aynı zamanda bir suç oluşturuyorsa bu suçla ilgili olarak gerekli kanuni işlemlere gecikmeksi­zin başlanır." şeklinde bir ek madde ve yine, ikinci fıkranın sonuna gelmek üzere "Bu merkezler alanda çalışan kadın örgütleriyle iş birliği hâlinde çalış­malarını sürdürürler." şeklinde ibarenin eklenmesini ve yine "çalışmalarını" kelimesinden sonra "tek adım" ibaresinin eklenmesini talep ediyoruz.

Bu konuda kadın örgütlerinin hassasiyeti şu konuda çok önemli: Kamu kurumları vermiş oldukları hizmeti bu alanda çalışan kadın örgütlerinin ortaya koymuş olduğu iradeyi yok sayarak, samimiyeti yok sayarak, hizmeti yok saya­rak başarıya ulaşmaları mümkün değil, sonuç almaları da mümkün değil. Çünkü şiddet mağduru olan birçok kadının öncelikli olarak bir kamu kurumuna gitmek yerine bu konuda bağımsız çalışma yürüten kadın kurumlarına gitmiş olması, gittiği gerçeğiyle karşı karşıyayız ki, bu gitmiş olması da en doğal olandır.

Şunu ifade edelim: En azından seçim bölgemiz itibarıyla, kadın yaşamın her alanında şiddetle mağdur, şiddetle karşı karşıya, bu bir gerçek ama aynı zamanda bulunduğumuz ortamda bir sosyal şiddet var. Bugün 8 Mart. 8 Mart alanlarında yürüyüşe giden, eylem ve etkinliklerde bulunan kadınlara bile uy­gulanan şiddetle karşı karşıyayız İstanbul'da, Mersin'de.

Kadının bir kamu kuruluşuna gidip "Ben şiddet mağduruyum." demesinin önünde bazı engeller vardır başta da kollukla yaşamın diğer alanlarındaki şiddet dolayısıyla karşı karşıya geliyor olmasından kaynaklı. Kadınlar çocukları için, kadınlar eşleri için, kardeşleri için kaygı duydukları bir alanda gidip bir kolluk gücüne başvurup ya da bir kamu kurumuna başvurup "Biz şiddet mağduruyuz, bizi koruyun." diyemiyorlar ve demiyorlar da. Ama bağımsız kadın kuruluşları bu konuda çok anlamlı bir emek ortaya koyuyor ve bir kadın kurumunun -ve dinleyen kadınsa, bunu gönüllü olarak yerine getiriyorsa- kapısını çalmaları ve hizmet talep etmeleri çok daha kolay gerçekleşiyor.

Değerli milletvekilleri, şu bir gerçek: Eğer biz yaşamın tüm alanlarında maruz kalınan, kadının maruz kalmış olduğu şiddeti görünür ve bilinir kılabilir­sek o zaman şiddeti engellemenin de önündeki ilk adımı atmış oluruz. Bakın, dün de belirttik. Hâlâ kadın katliamlarının failleri, toplumda genel bir algı ola­biliyor çoğu zaman, kahraman olarak varsayılıyor. Öyle bir konuma getirebil­meliyiz ki şiddeti görünür kılmalıyız, bilinir ve ayıplanır, kabul edilemez kıl­malıyız, karşısında, bunu yapan insanın kamu önüne, toplum önüne çıkabilecek herhangi bir cesareti olmasın, bunu yaparken toplum benim hakkımda ne düşü­nür kaygısı taşısın. Bunu hep beraber başarabilmeliyiz.

Yine, bu konuda yürütmenin ilgili bakanlıklarının -Adalet Bakanlığı başta olmak üzere, İçişleri Bakanlığı başta olmak üzere, yine her ne kadar isminde "kadın" yoksa da kadından sorumlu bakanlık başta olmak üzere- sunduğu veri­lere baktığımızda çok yetersiz. Biz bu verilerin görünür olmasını istiyoruz. İn­san hakları örgütleri, kadın örgütleri bu bilgileri kamuoyuyla paylaşıyorlar ama bir bakıyoruz, gazetelerin üçüncü sayfalarında yer alan kadın cinayetleri kadar bile bu haberlere yer verilmiyor, ortaya konulan emek görünür ve bilinir hâle getirilmiyor. Bu noktada, bizler, öncelikli olarak kamu kurumları arasında var olduğu söylenen iş birliği kadar kamu kurumları ile bu konuda çalışan, bağımsız çalışan, gönüllü çalışan sivil toplum örgütleri, kadın örgütleri arasında bir iş birliğinin söz konusu olması gerektiğini düşünüyoruz.

Yine, eğer şiddet mağduru kadın bunu açığa çıkaracak, üstüne gidecek cesareti göstermişse -ki, bunun açığa çıkması, üstüne gitmesi için bir bilinç­lenme ve eğitim söz konusu çünkü çoğu zaman aile içinde yaşanan aile içinde kalır anlayışıyla ve kadın olmanın, bir genç kadın olmanın sorumluluğuyla bu bilgiler gizli kalıyor, kamuoyundan saklanıyor, aile içinde bile ifşa edilmiyor- eğer bunu gösterebilme cesareti ortaya konmuşsa başvuru yapıldığı andan itiba­ren tek merkezde tüm işlemler bitebilmedir. O yüzden, biz, burada, yedi gün yirmi dört saat esasına göre maddede belirtilen cümlenin başına "tek adım" iba­resinin de eklenmesini istiyoruz. Kadın birden fazla kuruma götürülmemelidir.

Yine…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AYLA AKAT ATA (Devamla) - Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Ata, teşekkür ediyorum efendim.

Sayın Ata ve arkadaşlarının önergesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

 

Şimdi, diğer önergeyi okutuyorum:

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşmekte olduğumuz 181 sıra sayılı Ailenin korunması ve kadına karşı şiddetin önlenmesine dair kanun tasarısının 14. maddesinin 1. fıkrasına son cümle olarak "Kurulacak şiddet önleme ve izleme merkezlerinde Barolar tara­fından görevlendirilmiş olan Avukatlar da görev yapar. Avukatlara ödenecek ücret Bakanlık ile Barolar Birliği tarafından belirlenir, ödeme Bakanlık bütçe­sinden yapılır." İbaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

Engin Özkoç (Sakarya) ve arkadaşları

 

BAŞKAN - Sayın Komisyon?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Katıl­mıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Hükûmet?

ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trab­zon) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Kim konuşacak?

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) - Sayın Özkoç.

BAŞKAN - Sayın Özkoç, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

(CHP Sakarya Milletvekili Engin Özkoç Dünya Kadınlar Günü dolayı­sıyla Genel Kurulda çiçek dağıttı)

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - Sayın Başkan, konuşması…

BAŞKAN - Sayın Özkoç, bunlar, kuliste dağıtılması gereken şeyler ama.

HURŞİT GÜNEŞ (Kocaeli) - Sayın Başkan, İç Tüzük'te bir engel var mı?

BAŞKAN - Var efendim. Evet, Mecliste müsaadesiz hiçbir şey dağıtıl­maz ama bugün artık arkadaşımız hanımlara veriyor, bir şey demeyelim.

Sayın Özkoç, buyurun.

 

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya)

Sayın Başkan…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - Sayın Özkoç, CHP Grubuna vermediniz.

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) - Onlar benim efendim… Ben daha önce verdim, daha önce verdim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla, sevgiyle, hür­metle selamlıyorum.

Bugün çok önemli bir gün; bugün Kadınlar Günü. Önce, şöyle başlamak istiyorum: Hayatta en çok değer verdiğim, hayatım boyunca hakkını ödeyeme­yeceğimi düşündüğüm, hayatımda en çok sevdiğim annemin ellerinden öperek, onun bana haklarını helal etmesini dileyerek, onu saygıyla, sevgiyle anarak bu­rada Kadınlar Günü'nü kutlayıp, tüm Türkiye'nin Kadınlar Günü'nü kutluyorum.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Yenge Hanım alınacak şimdi, ona da bir şey de ya !

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) - Bekâr olmasaydım ona da bir şey derdim; özür dilerim efendim.

Evet, saygılar sunuyorum.

Şimdi efendim, az önce bir şeyden bahsediyoruz, kadınlarımıza verece­ğimiz haklarımızdan bahsediyoruz. Onları nasıl yücelteceğimizden bahsediyo­ruz, kadınlarımızı.

Bu hakları kim verecek değerli milletvekilleri? Bu hakları erkekler vere­cek. Hangi sıfatla kadınlarımıza bu hakları verecekler? Yani birisi bir hak veri­yorsa bir kere kendini ondan üstün görüyor demektir; oysaki bizim kadınları­mızdan üstün olan bir yanımız yok. Bizim böyle bir kompleksimiz var. Kendi­mizi biz böyle görüyoruz, böyle hissediyoruz. Kendimizde bu hakkı görüyoruz. O yüzden de kadınlarımıza karşı, sanki bir hakkı biz verebilirmişiz gibi, sanki hakkın ne kadarını verme hakkı bizdeymiş gibi davranıyoruz. Bu, bir kere, te­melden yanlış.

Kadınlarımızın, gerçekten -az önce duydum, şu anda, Kadınlar Günü kutlanırken bile kadınlarımız dövülüyorlar- dövülmeleri çok korkunç bir şey, gerçekten, cinsel tacize uğramaları çok korkunç bir şey ama daha korkunç bir şey var kadınlarımız için. Değerli milletvekilleri, sevgili kadınlar, bir kadın, kendisine yapılan eziyete katlanabiliyor, hatta erkekten daha çok katlanabiliyor; bir kadın, yaşadığı hayatta tüm çilelere katlanabiliyor, yoksulluğa katlanabili­yor, işkenceye katlanabiliyor, tacize katlanabiliyor ama bir kadın, evladının acısına katlanamıyor; bir kadın, evlatlarının geleceğinin yok edilmesine katla­namıyor. Tek katlanamadığı, kadının yüreğini yakan, direncinin gücünü düşü­ren, evlatlarının hayatı ve onların geleceğidir.

Buradan, hiç gerginlik yaratmadan, hiçbir parti anlayışı, ideolojik anlayış duymadan herkese sesleniyorum: Van'da ölen çocukları için kaygı duyanlar, kadınlarımız, kendilerine yapılan işkenceden daha acı çekiyorlar. Madenlerde evlatlarını kaybeden kadınlarımız daha çok acı çekiyorlar. Cezaevlerinde haksız tutulu bulunan anneler daha fazla acı çekiyorlar. Millî Eğitim Komisyonunda eğitimle ilgili şu anda alınan kararlarla çocuklarının erken yaşta iş hayatına döndürülmesinin, çocuklarının erken yaşta evlendirilmesinin önünün açılmasın­dan dolayı kadınlarımız daha büyük ıstırap çekiyorlar ve daha büyük çile çeki­yorlar.

Bazı konular var. Değerli arkadaşlarım, biz, hepimiz birbirimizi sevmek zorundayız. AKP, CHP, MHP, bunlar sadece bizim yarattığımız sıfatlar. İnsan dünyaya gelirken herhangi bir sıfatla gelmiyor, o sıfatları biz veriyoruz, biz koyuyoruz birbirimize, hatta kimin üstün olduğunu, kimin ayrıcalıklı olduğunu da biz belirliyoruz. Bizim yapmamız gereken bir şey var, biz birbirimize sev­giyle yüreğimizi açmalıyız. Birbirimizi nasıl anlayacağımız konusunda, nasıl seveceğimiz konusunda, nasıl kucaklaşacağımız konusunda yüreğimizi açmalı­yız.

AKP'nin kadınları bizim de annelerimiz, bacılarımız, kardeşlerimiz değil mi? BDP'li analar yürekleri yandığı zaman bizim de yüreklerimiz yanmıyor mu? MHP'li anaları ve Türkiye'deki tüm anaları, tüm kardeşleri nasıl görüşle, ideolojiyle ayırırız?

Ben mutlu bir ülkede, kadınların bize hak verebileceği, haklarımızı vere­bileceği bir dünyada yaşamak ümidiyle hepinizi kucaklıyor, saygılar sunuyorum efendim.

Sağ olun. (CHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

 

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Özkoç.

Sayın Özkoç ve arkadaşlarının önergesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

 

14'üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etme­yenler... 14'üncü madde kabul edilmiştir.

 

15. MADDE ÜZERİNDE YAPILAN GÖRÜŞMELER

 

15'inci madde üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşmekte olduğumuz 181 sıra sayılı ailenin korunması ve kadına karşı şiddetin önlenmesine dair kanun tasarısının 15. maddesinin 1. fıkrasının d) ben­dine son cümle olarak "Kurulan çağrı merkezinin 7/24 çalışması sağlanarak, mobil ekipler kurulması ve müracaatlar üzerine kadın görevlinin de olduğu mo­bil ekiplerin şiddet mağdurlarına hizmet vermesini sağlamak" ibaresinin eklen­mesini saygıyla arz ve teklif ederiz.

 

Ayşe Nedret Akova               Dilek Akagün                      Yılmaz Sakine Öz

Balıkesir                                   Uşak                                      Manisa

 

Sedef Küçük                           Mahmut Tanal                   Sena Kaleli

İstanbul                                    İstanbul                                Bursa

 

TBMM Başkanlığına,

Görüşülmekte olan 181 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 15. maddesinin (1). fıkrasına, aşağıdaki bendin eklenmesini arz ederiz.

"(f) Şiddet önleme ve izleme merkezleri tarafından; şiddetin önlenmesi yanında şiddetin tekrar oluşmasını sağlayacak bireylerin psikolojik teşhis, te­davi ve rehabilitasyonu amacıyla şiddet mağduru ve tüm aile bireyleri için psi­kolojik teşhis ve tedavi desteği vermek veya ilgili alanda eğitim almış uzmanla­rın şiddet önleme ve izleme merkezlerinde istihdamını sağlamak, gerektiğinde tam teşekküllü kamu ve özel sektör kuruluşlarında psikolojik teşhis ve tedavi desteği verdirmek."

 

Alim Işık                                  Mustafa Kalaycı                                Mehmet Şandır

Kütahya                                   Konya                                   Mersin

 

Cemalettin Şimşek                 Celal Adan                           Muharrem Varlı

Samsun                                    İstanbul                                                Adana

 

BAŞKAN - Komisyon son okunan önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Katıl­mıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Sayın Hükûmet?

ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trab­zon) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Önerge üzerinde Sayın Alim Işık.

Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

 

ALİM IŞIK (Kütahya)

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 181 sıra sa­yılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun Ta­sarısı'nın 15'inci maddesi üzerinde verdiğimiz önerge üzerinde konuşacağım. Bu vesileyle öncelikle kadınlarımızın 8 Mart Dünya Kadınlar Günü'nü tekrar kutluyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Ancak sözlerimin başında bugün Türkiye Büyük Millet Meclisinin yüce çatısı altında yaşanan bir olaydan duy­duğum üzüntüyü ifade etmek istiyorum. Evet, kadınlarımıza şiddetin önlenme­siyle ilgili konuşuyoruz ama maalesef bugün iktidar partisine mensup bir mil­letvekilimizin danışmanı tarafından bir başka partimizin milletvekiline şiddet uygulanması, dünyanın gözü önünde kınanacak ve nefretle yapana iade edilecek bir olaydır diyorum. Eğer bunun önü açılırsa, bu olay parti mensubiyeti duygu­suyla kapatılırsa, değerli milletvekilleri, bu ülke çok büyük bir ayıp işlemiş olur. Bu vesileyle bunu sizlerle paylaşmak istiyorum ve yapan arkadaşımı da şiddetle kınıyorum, keşke bunu yapmamış olsaydı, bu şiddetten eminim kendisi daha sonra ızdırap duymuş olacaktır.

Değerli milletvekilleri, önergemiz, biraz önce de Sayın Kâtip Üyemizin okuduğu gibi, özellikle bu kanunla kurulan şiddet önleme ve izleme merkezle­rinin destek hizmetlerine bir yenisini daha eklemeyi amaçlayan bir önerge. Bu eklemek istediğimiz bölüm de özellikle bu merkezler tarafından şiddet gören, şiddet uygulayan ya da bundan etkilenen tüm aile bireylerinin eğitimlerini ver­direcek bir görevi bu merkeze yüklemek istiyoruz. Dolayısıyla, böylece, özel­likle psikolojik teşhis ve tedavi desteği hem şiddetin oluşmasını önleyeceği gibi, bu şiddeti uygulayan ya da etkilenen diğer aile bireylerinin de bu istenmeyen durumdan geri kalmasını ve daha az etkilenmesini sağlayacaktır. O nedenle, şiddeti önlemenin en etkili yollarından birisi psikolojik teşhis ve tedavi uygula­masının mutlaka zorunlu hâle getirilmesinden geçmektedir.

Şiddet uygulayan ve şiddetten etkilenen tüm bireylerden alınacak psiko­lojik gözlem ve raporlar şiddetin önlenmesi ve bireylerin korunması açısından önem arz etmektedir. Bu önergemiz söz konusu merkeze böyle bir görevin yasal olarak verilmesini sağlayan bir önerge. Umarım, yüce Meclis bunu yerinde gö­recek ve ailenin devamlılığının korunmasına önemli bir katkı sağlamış olacak­tır.

Bu durum hakkında oluşturulacak psikolojik raporlar ve rehabilitasyon tedavileri sayesinde ise özellikle aile hâkiminin etkin ve isabetli karar vermesi de sağlanacak, böylece sadece polis ifadelerine dayanarak verilen kararların daha etkin ve sağlam temele dayanan yeni kararlar olması sağlanacaktır.

Bu duygu ve düşüncelerle önergemizin desteğini talep ediyor, bu kanunun hazırlanmasında emeği geçen tüm çalışanları da ayrıca kutluyorum. Her ne ka­dar eksikleri de olsa, birçok kişiyi belki kurtarmayacak bir kanun da olsa önemli bir aşamadır, önemli bir adımdır. Emeği geçen herkesi kutluyorum.

Son cümle olarak da özellikle kadınlarımızın şiddetten korunabilmesinin önemli yollarından birisinin, onlara verilecek eğitimin yanında ekonomik olarak o kesimin de güçlendirilmesinin gerekli olduğunu düşünüyorum. Aksi takdirde eğitimi yeterli olmayan, ayrıca ekonomik desteği ve gücü yetersiz olan hangi birey olursa olsun sadece kadınlarımız değil bu toplumdaki her birey ciddi an­lamda sıkıntıya devam edecektir ve bu tür istemediğimiz şiddet olaylarının ya­şanması maalesef azalmayacaktır. Çünkü Türkiye'de ekonomik sıkıntılar devam ettiği sürece bu olayların da önlenmesi gerçekten zordur, önlenmesi açısından da eğitimden başlamak kaydıyla ekonominin geliştirilmesi ve tüm toplum ta­banlarına yaygınlaştırılması konusu da önem arz etmektedir.

Tekrar bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyor, önergeye desteğinizi bekliyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

 

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Işık.

Sayın Işık ve arkadaşlarının önergesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

 

Bir önceki önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşmekte olduğumuz 181 sıra sayılı ailenin korunması ve kadına karşı şiddetin önlenmesine dair kanun tasarısının 15. maddesinin 1. fıkrasının d) ben­dine son cümle olarak "Kurulan çağrı merkezinin 7/24 çalışması sağlanarak, mobil ekipler kurulması ve müracaatlar üzerine kadın görevlinin de olduğu mo­bil ekiplerin şiddet mağdurlarına hizmet vermesini sağlamak" ibaresinin eklen­mesini saygıyla arz ve teklif ederiz.

 

Mahmut Tanal

(İstanbul) ve arkadaşları

 

BAŞKAN - Komisyon ?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Katıl­mıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI NİHAT ERGÜN (Kocaeli) - Katılmıyoruz.

BAŞKAN - Kim konuşacak efendim?

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) - Sayın Mahmut Tanal.

BAŞKAN - Sayın Tanal, İstanbul Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)

 

MAHMUT TANAL (İstanbul)

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün 8 Mart Dünya Kadın Emekçiler Günü. Dünya Kadın Emekçiler Günü'nü kutluyorum ben. Tabii, "Âyînesi iştir kişinin lafına bakılmaz." denilir. Bugün Mersin'de ve İstanbul'da İçişleri Bakanlığına bağlı Emniyet Müdürlüğü maalesef kadınlara yine şiddeti tatbik etmekte. Niçin âyînesi iştir kişinin lafına bakılmaz dedim? Benim şu parmağım bu Mecliste şiddetten dolayı kırıldı. O açıdan, bugün caddelerde bulunan, sokaklarda bulunan kadınlarımıza yine em­niyet müdürlüğünün personeli bulunan polisler tarafından yine şiddet tatbik edilmekte. Bugün aynı şekilde Millî Eğitim Komisyonunda siyasal iktidar tara­fında yine şiddet tatbik edilmekte. Yani bu açıdan burada güzel sözler söylemek gerçekten kulağımıza hoş geliyor ama ben size şimdi 24'üncü Dönemde kaç tane müsteşar var, kaç tane müsteşarın kaçı kadındır değerli arkadaşlar?

24'üncü Dönemde kaç tane müsteşar yardımcısı vardır, kaç tane müsteşar yardımcısı kadındır?

Bugün itibarıyla bürokrasinin başında kaç tane genel müdür vardır, bunla­rın kaçı kadındır?

Kaç tane bölge müdürü vardır, bunların kaçı kadındır?

İçişleri Bakanlığında en üst seviyede kaç tane bürokrat vardır, bu bürok­ratların kaçı kadındır?

Türkiye'deki öğretmenlerin yüzde 40'ı kadın olduğu hâlde, Millî Eğitim Bakanlığındaki üst düzey 27 kişi arasından kaçı kadındır?

Türkiye'deki mühendislerin yüzde 35'i, doktorların yüzde 30'u kadın ol­masına rağmen, Tarım Bakanlığı, Enerji Bakanlığı, Ulaştırma Bakanlığı, Sağlık Bakanlığında üst düzey pozisyonda tek bir kadın bürokrat bulunmamaktadır.

Ülkedeki avukatların yüzde 33'ü kadın olmasına rağmen, Adalet Bakan­lığı üst düzeyde bürokrat sayısı nedir? Bunların hepsine verdiğimiz cevap ger­çekten işte kadının gelmiş olduğu aşamanın ne olduğunu göstermektedir.

Yalnız, tabii, bunu söylerken, bugüne kadar görüşülen yasalarda, herhâlde Aile Bakanından kaynaklanıyor olsa gerek, üst bürokratlardan kadın sayısı en fazla olan bakanlık, gerçekten, Kadın ve Aileden Sorumlu Bakanlığa ait oldu­ğunu görünce ben sevindim, kendilerini kutluyorum ben.

Şimdi konuya bu çerçeveden bakınca, değerli arkadaşlar bu kadar madem ayrımcılığa karşı, şimdi ben cebimden… Bu benim nüfus cüzdanım değerli ar­kadaşlar, bu da kadın bir milletvekili arkadaşımızın nüfus cüzdanı. Bu renk ih­tiyacını biz niye hissediyoruz? Yani başta bu nüfus cüzdanlarının renklerini niye değiştirmiyoruz? Aynı şekilde, aynı arkadaşımız milletvekili. Onun da kimliğiyle benim de kimliğimin rengi aynı. Aynı arkadaşımızın ehliyeti var. Ehliyet renklerimiz aynı. Aynı arkadaşımız baroya kayıtlı. Aynı şekilde baro kimlik kartlarımız aynı. Peki, siyasal iktidar sizin elinizi tutan mı var? Yani Nüfus Kanunu'nda -ehliyet aynı, baro kimlik kartı aynı, pasaport aynı, milletve­kili kimliği aynı- nüfus cüzdanının renk ayrımını niye yapıyorsunuz? Derhâl, bu anlamda, Nüfus Kanunu'ndaki "Ayrı renk nüfus cüzdanı verilir." şeklindeki ayrımcılığa son verilmesi lazım.

Medeni Kanun 194. Madem kadını koruyoruz, değerli arkadaşlar, biraz önce Çevre ve Şehircilik Bakanı buradaydı, Tapu Kadastro Genel Müdürüne yazı yazıyor. "Efendim, mahkeme kararı olmaksızın aile konut şerhini işleme­yin." diyorlar. Biz gayet rahat burada da Sayın Bakan burada -keşke Aile Ba­kanı olsaydı, dün Aile Bakanımız buradaydı, kendisine bunu sorduk. Dedik ki: Ne olur iki Bakanlık arasında Çevre ve Şehircilik Bakanının ne işi var Tapu ve Kadastro Müdürlüğüne yazı yazsın? "Tapu şerhini işlemeyin." Gayet rahat bu hukuka aykırı. Ceza Kanunu'ndaki engeller var. Medeni Kanun 194'te açık yetki verildiği hâlde yine bu kanunda da tedbir şerhi var. Bu tedbir şerhi yine işlen­meyecek değerli arkadaşlar. Yani kanun koyucu boş işlerle uğraşmaz. Dün uyardım değerli arkadaşları. Şiddet tanımında "sosyal" ibaresi yok. Peki, biraz önce bir konuşmacı arkadaşımız söz aldı, dedi ki: "Efendim, medyada sosyal şiddet var."

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MAHMUT TANAL (Devamla) - Peki, bu "sosyal" kavramını koymamı­zın bir mahzuru var mıydı? Sayın Başbakanın bizzat kendisi şunu söyledi…

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Tanal.

MAHMUT TANAL (Devamla) - "Ben kadın erkek eşitliğine inanmıyo­rum." dedi. İlkönce Sayın Başbakanın bu düşüncesini değiştirmesi lazım.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri… Sayın Tanal, lütfen…

MAHMUT TANAL (Devamla) - Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP ve BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Tanal ve arkadaşlarının önergesini oylarınıza sunuyo­rum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

 

15'inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyen­ler… Kabul edilmiştir.

 

16. MADDE ÜZERİNDE YAPILAN GÖRÜŞMELER

 

16'ncı madde üzerinde dört önerge vardır, önergeleri sırasıyla okutuyo­rum:

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlen­mesine Dair Kanun Tasarısının 16 ncı maddesinin altıncı fıkrasında yer alan "müfredatına" ibaresinden sonra gelen "toplumsal cinsiyet" ibarelerinin metin­den çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Ahmet Aydın                          Mehmet Doğan Kubat                      Oya Eronat

Adıyaman                                               İstanbul                                                Diyarbakır

 

Mustafa Elitaş                        A. Sibel Gönül                                     Sermin Balık

Kayseri                                     Kocaeli                                                 Elâzığ

Nurdan Şanlı                           Pelin Gündeş Bakır

Ankara                                     Kayseri

 

TBMM Başkanlığına

181 sıra sayılı kanun tasarısının 16 maddesinin 3 üncü fıkrasında "ayda en az doksan dakika" ibaresinden sonra "toplumsal cinsiyet eşitliği," ibaresinin eklenmesi teklif ediyoruz.

 

Ayla Akat                Sırrı Süreyya Önder                           Levent Tüzel

Batman                    İstanbul                                                               İstanbul

 

Altan Tan                                Sebahat Tuncel                                  Erol Dora

Diyarbakır               İstanbul                                                               Mardin

 

Hasip Kaplan          Ertuğrul Kürkcü

Şırnak                                       Mersin

 

TBMM Başkanlığına,

Görüşülmekte olan 181 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 16. maddesinin (3) fıkrasına, "en az doksan dakika" ibaresinden sonra gelmek üzere "ailenin kut­sallığı ve bütünlüğü, dini ve evrensel değerlerde ailenin yeri ve toplumsal cinsi­yet eşitliği," ibarelerinin eklenmesini arz ederiz.

 

Alim Işık                                  Mustafa Kalaycı                                Celal Adan

Kütahya                                   Konya                                   İstanbul

 

Mehmet Şandır                      Cemalettin Şimşek             Muharrem Varlı

Mersin                                      Samsun                                                Adana

 

Enver Erdem

Elâzığ

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşmekte olduğumuz 181 sıra sayılı Ailenin korunması ve kadına karşı şiddetin önlenmesine dair kanun tasarısının 16. maddesine 7. Fıkra olarak "(7) Türk Silahlı Kuvvetlerinde askerlik görevini yapmakta olan er ve erbaşlara, toplumsal cinsiyet, kadının insan hakları ve kadın erkek eşitliği konusunda uz­man kişilerce eğitim verilir." fıkrasının eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Ayşe Nedret Akova               Dilek Akagün Yılmaz        Sena Kaleli

Balıkesir                                   Uşak                                      Bursa

 

Sedef Küçük                           Sakine Öz                             Veli Ağbaba

İstanbul                                    Manisa                                 Malatya

 

Engin Özkoç                            Mahmut Tanal

Sakarya                                   İstanbul

 

BAŞKAN - Son okunan önergeye Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Katıl­mıyoruz Başkanım.

BAŞKAN - Sayın Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI NİHAT ERGÜN (Kocaeli) - Katılmıyoruz.

BAŞKAN - Kim konuşacak?

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) - Sayın Veli Ağbaba…

BAŞKAN - Buyurun Sayın Ağbaba. (CHP sıralarından alkışlar)

 

VELİ AĞBABA (Malatya)

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 8 Mart Emekçi Kadınlar Günü ve­silesiyle söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Özellikle şunu belirtmek isterim: Bugün Dünya Kadınlar Günü değildir, bugün Dünya Emekçi Kadınlar Günü'dür ve kimse tarafından da bahşedilme­miştir. Emekçi kadınlar, kendi güllerini, elleriyle, yürekleriyle kapitalist impa­ratorluğun sömürü düzeninden söküp almışlardır. Gerçeğin içini boşaltırsanız elinizde bir hiç kalır. Bugünü hiçleştirmek, emekçi kadınları görmezden gel­mek, onlara yapılacak en büyük haksızlıktır.

Şimdi size memleketimizden kadın manzaralarını anlatmak istiyorum.

Ben, Malatya'nın milletvekiliyim. Malatya'da bir kadın hikâyesinden başlayalım: Bir anne, soğuk demeden sıcak demeden, karlı, yağmurlu günlerde elinde bir el arabasıyla 2 çocuğuyla beraber -birisi dört yaşında, biri sekiz ya­şında- kâğıt topluyor çocuklarının karnını doyurabilmek için. Birkaç kez rastla­dım "Yapabileceğim bir şey var mı? Sana yardım edeyim." dedim ama kadın, kendi emeğiyle geçinmek istiyor, bunu reddetti.

Değerli milletvekilleri, Kübra Nazar Bakırcı iki buçuk aylık bir bebekti, 2011'in Nisan ayında annesinin kucağında açlıktan öldü. Bunu duyan AKP Hükûmeti, emniyet müdürlüğüne baskı yaparak ölüm tutanağını değiştirdi, ölüm nedenine "Açlık değildir sehven yazılmıştır." dedirtti. Adli tıp emniyeti doğruladı, Kübra Bebek, utanç abidesi olarak yürüyemeden mezara gitti.

Şimdi, sizlere geçtiğimiz pazartesi günü yaptığım, Bakırköy Kadın Ceza­evindeki manzaraları anlatayım: Hediye Aksoy, iki gözü kör, meme kanseri ve yıllardır hapis. Adli tıp raporu "Yüzde 85 kendi ihtiyaçlarını tek başına göre­mez, cezaevinde kalamaz." diyor. Hediye, kaymayan bir terlik istiyor, kayma­yan bir terlik ama maalesef Adalet Bakanlığı bu kaymayan terliği vermiyor.

Yasemin Karadağ, tutuklu arkadaşlar -hükümlü de değil tutuklu- bir böb­reği yok, diğer böbreği yüzde 18 çalışıyor; daha önce beyin kanaması geçirmiş, boyu 1.60'tan 1.53'e düşmüş, kilosu 50'den 40'a düşmüş. AKP, polisle hasta­neye gönderiyor, doktorlara, Yasemin'in ne zaman, ölüp ölmeyeceğini soruyor. Yasemin, ölümün kıyısına gelince bırakılacak.

Fatma Tokmak Türkçe bilmiyor, türlü işkencelere maruz kalıyor, bir bu­çuk yaşındaki oğlu Azat'ın üzerinde söndürülen sigaraların izleri hâlâ duruyor, ama hâlâ Fatma Tokmak, kalp hastası olmasına rağmen tahliye edilmiyor.

Aynı cezaevinde, değerli arkadaşlar, kızlarıyla beraber 2 anne kalıyor. Serpil Aslan Düzgün bir doktor, Nazire Ayata Civelek bir öğretmen. Haksız bir karar sonucunda kızlarını hapishanede büyütmek zorunda kalıyorlar. AKP ço­cuklara oyuncağı bile çok görüyor. Nazire Öğretmenin küçük kızı Şana'nın ha­yali ne biliyor musunuz arkadaşlar? Şana'nın hayali, "Büyüyünce ne olmak isti­yorsun?" sorusuna verdiği cevap şu: "Büyünce ben tahliye olacağım." Şana'nın hayalleri siz annelerin, babaların vicdanını sızlatıyor mu, bilmiyorum.

Şeyma Özcan, Boğaziçi Üniversitesi tarih bölümü öğrencisi, Türkiye'nin en parlak öğrencilerinden birisi. Bir avukatla bir staj başvurusu için konuşuyor, staj yapmak için bir başvuruda bulunuyor. Kendisi örgüt üyeliğinden gözaltına alınıyor, konuştuğu avukat serbest.

Derya Göregen Bilgi Üniversitesinde öğrenci. Dört tane panele katıldı­ğından dolayı terör örgütü üyeliğinden suçlanıyor. Eğitim hakları ellerinden alınıyor değerli arkadaşlar.

Değerli arkadaşlar, yine son dönemde çok sıkça gündeme gelen AKP'nin polisi Fevziye Cengiz'i karakolda kollarını kelepçeleyerek tekme tokat dövdü. Basında yer alana kadar polisler hakkında hiçbir işlem yapılmadı. Karakolda bir kadını döveni koruyan zihniyet kadına şiddeti önleyebilir mi, takdirlerinize bı­rakıyorum.

Değerli arkadaşlar, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü herkesin. Her kadının bugünü kutlamak hakkı biliyorsunuz. Yine ilimden bir örnek vermek istiyorum: Malatya'da Hatice Harman isminde bir kadın, çocuğu cezaevinde ölüyor, kızının resmini Emekçi Kadınlar Günü'nde mitingde taşıyor. Hatice Harman'ı aylar boyunca, yaklaşık sekiz, dokuz ay boyunca terör örgütü üyeli­ğiyle suçladı AKP Hükûmeti. Onun verdiği cevap ilginç, diyor ki: "Beni yargı­lasanız da, beni idam etseniz de ben kızımın resmini yüreğimde, göğsümde ta­şımaya devam edeceğim."

2006 yılında Beyazıt Meydanı kadına dayak meydanına çevrildi. Kendi karakolunda, kendi hapishanesinde, kendi iş yerinde kadına şiddet uygulayan bir zihniyet evde, sokakta kadına yönelen şiddeti engelleyebilir mi bilmiyorum.

Biraz önce bir haber aldık, İstanbul'da eylem yapan bir grup kadın -tekme tokat- protestodan dolayı cezaevine konuluyor, Dünya Emekçi Kadınlar Günü böyle kutlanıyor.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

 

BAŞKAN - Sayın Ağbaba, teşekkür ediyorum.

Sayın Ağbaba ve arkadaşlarının önergesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

 

Bir önceki önergeyi okutuyorum:

TBMM Başkanlığına,

Görüşülmekte olan 181 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 16. maddesinin (3) fıkrasına, "en az doksan dakika" ibaresinden sonra gelmek üzere "ailenin kut­sallığı ve bütünlüğü, dini ve evrensel değerlerde ailenin yeri ve toplumsal cinsi­yet eşitliği," ibarelerinin eklenmesini arz ederiz.

Alim Işık (Kütahya) ve arkadaşları

 

BAŞKAN - Sayın Komisyon, önergeye katılıyor musunuz?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Katıl­mıyoruz.

BAŞKAN - Sayın Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI NİHAT ERGÜN (Kocaeli) - Katılmıyoruz.

BAŞKAN - Kim konuşacak?

MEHMET ŞANDIR (Mersin)

Sayın Enver Erdem, efendim.

BAŞKAN - Elâzığ Milletvekili Sayın Enver Erdem, buyurun. (MHP sı­ralarından alkışlar)

 

ENVER ERDEM (Elâzığ)

Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Ailenin Korunması ve Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun Tasarısı'nın 16'ncı maddesi üzerinde verilen önerge üzerinde söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyor, bütün kadınların 8 Mart Dünya Kadınlar Günü'nü de en içten dilek­lerimle kutluyorum.

Değerli milletvekilleri, çok sayıda konuşmacı bu tasarı üzerinde değerli görüşlerini ortaya koydular ancak ne ailenin korunmasının ne de kadına yönelik şiddetin önlenmesinin sadece yasalarla, bu yapılan düzenlemelerle olmasının mümkün olmadığını ben buradan bir kere daha ifade etmek istiyorum. Sorunun çözümü eğitimle olacaktır. 21'inci yüzyıl, bütün dünya milletleri için, kendi vatandaşlarına, çocuklarına, kadınlarına, ailelerine ve insanlarına vermiş olduğu eğitim çerçevesinde… Dünya milletleri arasında buna göre bir sıralama olaca­ğını hepimiz çok yakından biliyoruz.

Değerli milletvekilleri, toplumun temeli aile, ailenin de temeli evlilikle başlamaktadır. Aslında sorunun en önemli, bence düğüm noktası da burasıdır. Ülkemizde, mutlaka, bir okul veyahut da bir eğitim programı sonucunda, kadı­nın ve erkeğin öncelikle kendilerini, sonra karşı cinsini tanıyacağı birtakım programlardan geçirilmek suretiyle hayatın bu en önemli kararı, en önemli mü­essesesi olan evlilik müessesesine hazırlanması gerekmektedir.

Ben uygulamanın içerisinden gelen, iki tane üniversite bitirmiş ve yirmi yıldan fazla bürokrat olarak Türkiye'nin çeşitli yerlerinde çalışmış bir insanım. 2003 yılında, Sakarya ili Karasu ilçesinde, bu sorunun tam da çözümü anla­mında, "evlilik okulları" adı altında birtakım eğitim programlarını Sakarya Üni­versitesiyle beraber oradaki insanlarımıza getirip bu sorunun bir nebze de olsa çözümüne katkıda bulunmaya çalışmıştım.

Değerli milletvekilleri, bu evlilik okulları son derece önemli. Bugün ba­kanlığımızın da, çeşitli vesilelerle, mecburi olmamak kaydıyla bu tür program­ları uygulama noktasında birtakım girişimleri var ancak ben, mutlaka, bunun mecburi programlar hâline dönüştürülerek bütün insanlarımızın bu eğitim prog­ramlarından geçirilmesinin doğru olacağına inanıyorum.

Hepinizin malumu, evlilik hayatta bir defa insanın başına geliyor, yüzde 99. Sıradan bir araç ve gerecin kullanılmasında bile birtakım eğitim programla­rından insanlar geçirildiği hâlde, erkek ve kadın, hayatın en önemli müessesesi konusunda herhangi bir bilgisi olmadan bu sürecin içerisine giriyor. Daha sonra kadına yönelik şiddetten bahsediyoruz. İşte, bu evlilik programlarıyla öncelikle ortaya çıkabilecek bu sorunların çözümü konusunda kadının ve erkeğin bilinç­lendirilmesi gerekiyor.

Ayrıca, bu programda, dünyaya gelecek olan çocuğun eğitimiyle alakalı, ortaya çıkacak sorunların çözümüyle alakalı birçok bilginin bu vesileyle insan­larımıza verilmesi gerekiyor. Evlilikler bir sorunlar yumağına dönüştükten sonra, artık, yasalar çıkarmak suretiyle bu sorunun çözümünün çok da mümkün olmayacağını bizler de biliyoruz.

Bu Karasu'daki uygulamadan, onların geri dönüşümü olarak kadınlardan aldığımız geri dönüşlerde şunu söylemişlerdi: "Allah sizden razı olsun çünkü bizim, hayatımızda üniversite sıralarında oturma imkânımız olmamıştı. Bu programlar çerçevesinde üniversite sıralarında oturmanın zevkini bize yaşattı­nız." Kadınlarımız bunu söylüyordu. "Biz her birimiz bir psikiyatriste, psikoloğa ihtiyacımız olacak şekilde sorunlarla iç içeydik. Bu vesilelerle, bu eğitim programlarıyla bu sorunlarımızı azalttınız." demişlerdi.

Değerli milletvekilleri, ben insanlarımızın maddi, manevi, sosyal ve inançlarımızın ve değerlerimizin de iç içe geçirildiği bu tür eğitim programla­rından insanlarımızın da geçirilmek suretiyle bu sorunların çözümünün çok daha kolay olacağına inanıyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ENVER ERDEM (Devamla) - Bu yasanın halkımıza, kadınlarımıza, er­keklerimize hayırlara vesile olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Erdem, teşekkür ediyorum.

Sayın Erdem ve arkadaşlarının önergesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

 

Bir sonraki önergeyi okutuyorum:

 

TBMM Başkanlığına

181 sıra sayılı kanun tasarısının 16 maddesinin 3 üncü fıkrasında "ayda en az doksan dakika" ibaresinden sonra "toplumsal cinsiyet eşitliği," ibaresinin eklenmesi teklif ediyoruz.

Ayla Akat (Batman) ve arkadaşları

 

BAŞKAN - Sayın Komisyon, önergeye katılıyor musunuz?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Katıl­mıyoruz.

BAŞKAN - Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI NİHAT ERGÜN (Kocaeli) - Katılmıyoruz.

BAŞKAN - Sayın Akat, buyurun.

 

AYLA AKAT ATA (Batman)

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülen yasanın 16'ncı maddesi için vermiş olduğumuz değişiklik önergesi üzerine söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Açıkçası bir şaşkınlık içerisindeyiz. Niye? Çünkü görüşülen yasa maddesi 3'üncü fıkra itibarıyla eğitimin görsel ve yazılı yayın organları tarafından medya kullanılarak gerçekleştirilmesini önüne hedef olarak koyuyor. Yine 6'ncı mad­desinde, ilköğretim ve ortaöğretim müfredatında toplumsal cinsiyet, kadının insan hakları ve kadın-erkek eşitliği konusunda eğitime yönelik dersler kısmı geçiyor. Biz, 6'ncı maddede olan "toplumsal cinsiyet" kavramının 3'üncü mad­dede de yer alması gerektiğini ifade ettik. Bir baktık, iktidar partisi bir önerge vermiş, onlar da tam aksine, 6'ncı fıkrada yer alan, ilköğretim ve ortaöğretimde okuyan öğrencilerimizin toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda eğitim görmesi kısmını çıkarmışlar. Şimdi, önergeye bakıyoruz, doğru, burada 3 tane erkek arkadaşın imzası var ama Kadın Erkek Eşitliği Komisyonu Başkanının imzası var. Toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda, ilk ve ortaöğretim öğrencilerinin eğitim alması hususunda "Bu düzenleme nasıl oldu buraya girdi?" diye şaşır­mışken bizler çünkü tanım olarak yer almamıştı "Gözden kaçmış herhâlde." diye düşündük iktidar partisi bunu da çıkarmak istiyor. Yine, Oya Eronat, Sermin Balık, Nurdan Şanlı, 3 tane daha kadın vekilin imzası var. Bırakalım, bunu istiyorsa da erkek vekiller istesin. Kadın vekiller en azından, toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda, özellikle de ilk ve ortaöğretim öğrencilerinin eğitim görmesi hususunda elini taşın altına koysun, desin ki: "Biz bunu istiyoruz." Yani biz dünden beri burada yapılan her konuşmada işin ucunda eğitim olduğu­nun altı çizildi ama geliyoruz, bunu yasalaştıracağımız, görünür, bilinir kılaca­ğımız noktada önüne ket koyuyoruz, kavramlarla yarışıyoruz, kavramları tartı­şıyoruz. Bunlar ulusal üstü kavramlar, Anayasa'nın 90'ıncı maddesi itibarıyla zaten yasalarımızın üstünde olan kavramlar. Biz, ulusal üstü sözleşmelere imza atmışız, bunları kabul etmişiz, kendi iç hukukumuzda da bunlara yer vermek gibi bir sorumluluk altındayız o imzaları atmış olmamız dolayısıyla. Peki, bu­gün nasıl oluyor da bu kavramlarla yarışıyoruz, "yer almamalı" diyoruz? Bunun arkasında yatan zihniyet nedir? Bunu nasıl açıklayabilirsiniz? Hani, burada en fazla söylenecek… Sayın Elitaş'a sorduk biz burada konuşmadan önce, "Bu doğru bir şey değil." dedik, "Bizim ilkesel yaklaşımımız. Başta böyle düşündük, sonuna kadar da böyle devam edeceğiz." dedi. Var mı… Yanlıştan dönmenin bir noktası vardır herhâlde, yanlıştan dönülür. Konu eğitim ve biz bunun eğiti­mini vermekten bu kadar imtina eder bir noktadayız. Genç nesilleri nasıl yetişti­receğiz? Sosyal ortamda şiddet, ekonomik ortamda şiddet, siyasal anlamda şid­det. Bu gençler, nasıl şiddet ortamı dışında kadın sorununu, gençlik sorununu değerlendirecekler? Bu konuda herkesin sorumluluğu vardır, bunun altını çiz­mek istiyoruz.

Bizler, şiddetin yaşamdan bir bütün çıkartılabilmesi için tabii ki eğitimin bir öneminin olduğunun farkındayız ama siyasi iktidarın, Türkiye'de 2 insandan 1'inin oyunu almış siyasi iktidarın burada ortaya koyduğu yaklaşımın eğitim kadar önemli olduğunu düşünüyoruz. Kamuoyuna verilen mesajın, burada rol model olma açısından çok önemli ve değerli olduğuna inanıyoruz. Burada inan­dırıcılığını yitirmiştir siyasi iktidar, bu önergeyi hazırlayarak ve buraya sunarak, inandırıcılığını yitirmiştir. Aksine, yapılan yayınların süresi doksan dakikaysa bunun daha ileriki dönemlerde daha da artırılması gerekir. Eğer ilk, ortaöğretim müfredatlarında yer veriliyorsa bunun daha da artırılması gerekir. Kaldı ki biz, bir müfredat konusu olarak görmüyoruz, gerektiğinde ders bile verilebilmelidir. Bizim öğrencilik yıllarımızda vardı, sizinkinde oldu mu bilmiyorum ama bazı konularda toplu olarak dersler verildi kapalı spor salonlarında. Belki onların konusu olabilecek bir konudur ama biz, kalkıyoruz, müfredattan çıkartıyoruz, eğitim konusu olmaktan çıkartıyoruz; bu, doğru değil. Tam da o müfredatta görmesi gerekiyor gençlerimizin, çocuklarımızın "toplumsal cinsiyet eşitliği" kavramını. Aile içerisinde görmüş olması kadar sosyal yaşamda görmüş olması da önemlidir; sosyal yaşamda gördüğü kadar okuduğu, öğrendiği materyalde görmesi de önemlidir.

Şimdi burada, siyasi iktidar, ortaya koymuş olduğu tavrı kamuoyuna açıklamakta. Bugüne kadar Sayın Bakanın ortaya koymuş olduğu samimiyeti tartışılır kılacaktır. Bunun sorumluluğu bizlerindir, sizlerindir. Müfredattaki ayrımcılığı körükleyen, toplumsal cinsiyet eşitliğiyle uyuşmayan kavramları ayıklamak yerine bunu koymaktan çekinmenin bir doğru tavır olduğunu dü­şünmüyoruz, önergemizin kabulünü rica ediyoruz.

Saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

 

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ata.

Sayın Ata ve arkadaşlarının önergesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

 

Son önergeyi okutuyorum:

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlen­mesine Dair Kanun Tasarısının 16 ncı maddesinin altıncı fıkrasında yer alan "müfredatına" ibaresinden sonra gelen "toplumsal cinsiyet" ibarelerinin metin­den çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

Pelin Gündeş Bakır (Kayseri) ve arkadaşları

 

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN - Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI NİHAT ERGÜN (Kocaeli) - Katılıyoruz.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - Gerekçe…

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

 

Gerekçe:

Kadın erkek eşitliği ifadesinin daha geniş bir anlam ifade ettiği değerlen­dirildiğinden bu önerge verilmiştir.

 

BAŞKAN - Önergeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

 

Kabul edilen önerge doğrultusunda 16'ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 16'ncı madde kabul edilmiştir.

 

 

17. MADDE ÜZERİNDE YAPILAN GÖRÜŞMELER

 

17'nci madde üzerinde üç önerge vardır, okutuyorum:

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşmekte olduğumuz 181 sıra sayılı Ailenin korunması ve kadına karşı şiddetin önlenmesine dair kanun tasarısının 17. maddesinin 1. fıkrasına son cümle olarak "Geçici maddi yardım nafaka borçlusundan nafaka tahsil edilin­ceye kadar yapılmaya devam edilir" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Ayşe Nedret Akova               Dilek Akagün                      Yılmaz Sena Kaleli

Balıkesir                                   Uşak                                      Bursa

 

Sedef Küçük                           Sakine Öz                             Ahmet Toptaş

İstanbul                                    Manisa                                  Afyonkarahisar

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlen­mesine Dair Kanun Tasarısının 17 nci maddesinin birinci fıkrasına aşağıdaki cümlelerin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

"Korunan kişinin birden fazla olması halinde, ilave her bir kişi için bu tutarın yüzde yirmisi oranında ayrıca ödeme yapılır. Ancak, ödenecek tutar hiç­bir şekilde belirlenen günlük ödeme tutarının bir buçuk katını geçemez. Koru­nan kişilere barınma yeri sağlanması halinde bu fıkrada belirlenen tutarlar yüzde elli oranında azaltılarak uygulanır."

 

Mustafa Elitaş                        Mehmet Doğan Kubat                      Sermin Balık

Kayseri                                     İstanbul                                                               Elâzığ

 

Nurdan Şanlı                           Oya Eronat                                          Tülay Selamoğlu

Ankara                                     Diyarbakır                                           Ankara

 

Pelin Gündeş Bakır

Kayseri

 

 

TBMM Başkanlığına

181 sıra sayılı kanun tasarısının 17 inci maddesinin 2 inci fıkrasının aşa­ğıdaki şekilde değiştirilmesini,

"Bu ödemeler, Bakanlık bütçesine, geçici maddi yardımlar için konulan ödenekler karşılanır. Yapılan ödemeler, Bakanlığın gerekli görmesi ve başvu­rusu üzerine 21/7/1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre, şiddet uygulayan veya şiddet uygulama ihtimali bulunan kişiden tahsil edilir."

teklif ediyoruz.

 

Sebahat Tuncel                      Ayla Akat                            Erol Dora

İstanbul                                    Batman                                                Mardin

 

Nazmi Gür                               Pervin Buldan                     Levent Tüzel

Van                                           Iğdır                                                      İstanbul

 

Altan Tan                                                Halil Aksoy

Diyarbakır                               Ağrı

 

BAŞKAN - Son okunan önergeye Sayın Komisyon katılıyor musunuz?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Katıl­mıyoruz.

BAŞKAN - Sayın Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI NİHAT ERGÜN (Kocaeli) - Katılmıyoruz.

BAŞKAN - Sayın Dora, buyurun.

 

EROL DORA (Mardin)

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 181 sıra sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun Tasarısı'nın 17'nci mad­desi üzerine şahsım adına söz almış bulunuyorum, hepinizi saygıyla selamlıyo­rum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama başlamadan önce bütün kadınların Dünya Emekçi Kadınlar Gününü kutluyor, kendilerine selam ve say­gılarımı sunuyorum.

Tarihteki ilk eşitsizliklerden biri olan kadın erkek eşitsizliği özellikle ül­kemizde hâlâ tüm şiddetiyle devam etmektedir. Kadına yönelik şiddetle ilgili sorunların yasayla çözülmesi de ancak ve ancak kadınların görüşleri dikkate alınarak sağlanabilir. Bu bağlamda yasa tasarısının genel olarak olumlu oldu­ğunu kabul etmekle beraber kadın örgütlerinin görüşlerini çok dikkate alınma­dığını üzülerek ifade etmek istiyorum. Yasa teklifinin adı "Ailenin Korunması ve Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesi" diye geçmektedir. İlk bakışta kulağa hoş gelen bu adlandırma üzerinde düşününce birçok sorunu beraberinde getir­mektedir. Öncelikle aileden kastımız nedir? Sadece resmî devlet nikâhıyla evli olanların oluşturduğu toplumsal birim mi? Eğer öyleyse bu bir ayrımcılığa işa­ret etmez mi? Bu durumda imam nikâhlı eşleri, aralarında resmî nikâhı olmak­sızın birlikte yaşayan sevgilileri veya eşcinsel birliktelikleri nereye koyacaksı­nız? Bu tür bir beraberlik yaşayan çiftlerden birinin şiddet görmesi mümkün değil midir? Şiddet gibi son derece önemli bir konuda bu insanları yasanın kap­samı dışında tutmak ayrımcılıktır ve Anayasa'nın eşitlik ilkesini düzenleyen 10'uncu maddesine de aykırıdır. Dolayısıyla kanunun kapsamının genişletil­mesi, İstanbul Sözleşmesi ve CEDAW Protokolünün yasaya ilişkin hâle geti­rilmesi gerekmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kadına yönelik şiddetin son bul­ması, erkek egemen zihniyetin değişmesi, kadını insan olarak gören bir zihni­yetin gelmesiyle mümkün olabilecektir. Çıkarılacak yasaların yaptırım gücünün olması ve mağdur vatandaşlarımıza güven telkin etmesi gerekmektedir. Bir ikti­dar, kanun çıkarmadan önce siyasal duruşuyla nasıl düşündüğünü, nasıl hareket edeceğini belli eder. Her gün gözaltıların, tutuklamaların ve hak ihlallerinin yaşandığı bir ülkede herkesi mutlu edecek bir anayasa beklentisi içinde olmak nasıl mümkün değilse, bir kanunla kadına yönelik şiddetin son bulacağını dü­şünmek de mümkün değildir. Yasal düzenlemeler kadar pratik uygulamaların da son derece önemli olduğunu bilmek gerekiyor.

Kanun tasarısının 17'nci maddesi, şiddete maruz kalmış on altı yaşından büyük kadınlara ödenecek geçici maddi yardımları düzenlemektedir. Son sü­reçte olumlu değişimler yaşansa da ülkemizde çocuk gelinler gerçeği vardır. On dört-on beş yaşında evlenmek zorunda bırakılan kadınlar şu durumda yasa kap­samı dışında tutulacaktır. Hakeza kimlik yaşı küçük olan kadınlar da aynı şe­kilde şiddet görmesi durumunda yasa kapsamı dışında tutulacaktır.

Aynı madde, yapılması planlanan ödemelerin Bakanlık bütçesinden geçici mali yardımlar için konulan ödenekten karşılanacağını öngörmektedir. Aç kal­maktansa koca dayağını tercih etmek zorunda kalan kadınların geçim sorunla­rını çözmesi açısından son derece olumlu olarak gördüğüm bu maddenin eksik­liği ise şiddet uygulayan erkeklerden tahsilatın yapılmasıdır. Parasal yükümlü­lük altına giren bir erkek, takdir edersiniz ki devletten çok gene kadına saldıra­cak, hıncını kadından alacaktır. Kadına yönelik şiddeti önlenmesi beklenen bir yasanın, kadına yönelik şiddeti daha da artıracak hükümlere yer vermemesi gerekmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizin en önemli sorunlarından biri olarak gördüğümüz kadına yönelik şiddeti önleme konusunda yapılması gereken çok şey var. Kadın erkek eşitliğinin gerçek anlamda sağlanması, kadı­nın istihdamı ve aynı zamanda evrensel eşitlik normlarının uygulanmasıyla mümkün olacaktır.

Kadınların özgür ve eşit olmadığı bir dünyada erkeklerin de özgür olama­yacağını belirtiyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Dora.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, karar yetersayısı vardır; önerge redde­dilmiştir.

 

17'nci madde üzerindeki ikinci önergeyi okutuyorum:

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlen­mesine Dair Kanun Tasarısının 17 nci maddesinin birinci fıkrasına aşağıdaki cümlelerin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

"Korunan kişinin birden fazla olması halinde, ilave her bir kişi için bu tutarın yüzde yirmisi oranında ayrıca ödeme yapılır. Ancak, ödenecek tutar hiç­bir şekilde belirlenen günlük ödeme tutarının bir buçuk katını geçemez. Koru­nan kişilere barınma yeri sağlanması halinde bu fıkrada belirlenen tutarlar yüzde elli oranında azaltılarak uygulanır."

Pelin Gündeş Bakır (Kayseri) ve arkadaşları

 

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN - Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI NİHAT ERGÜN (Kocaeli) - Katılıyoruz.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - Gerekçe.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyoruz.

 

Gerekçe:

Korunan kişi sayısı ve barınma yeri dikkate alınarak geçici maddi yardım tutarları yeniden düzenlenmiştir.

 

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul et­meyenler… Önerge kabul edilmiştir.

 

Sonuncu önergeyi okutuyorum:

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşmekte olduğumuz 181 sıra sayılı Ailenin korunması ve kadına karşı şiddetin önlenmesine dair kanun tasarısının 17. maddesinin 1. fıkrasına son cümle olarak "Geçici maddi yardım nafaka borçlusundan nafaka tahsil edilin­ceye kadar yapılmaya devam edilir" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

Ahmet Toptaş (Afyonkarahisar) ve arkadaşları

 

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor musunuz?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Katıl­mıyoruz.

BAŞKAN - Sayın Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI NİHAT ERGÜN (Kocaeli) - Katılmıyoruz.

BAŞKAN - Sayın Toptaş, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

 

AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar)

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 181 sıra sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun Tasarısı üzerinde şahsım adına, Cumhuriyet Halk Partisi milletvekili olarak söz almış bulunmaktayım. Bu vesi­leyle yüce Meclisi saygılarımla selamlarım.

Değerli arkadaşlar, verdiğimiz önergeyle, bu yasayla düzenlenen geçici maddi yardımın, nafaka borçlusundan nafaka tahsil edilinceye kadar devamını talep ettik. Hepiniz bilmektesiniz ki nafaka borçluları, çeşitli nedenlerle, mal varlığı stokunu boşaltarak nafaka ödememek için bütün yasal tedbirleri daha önceden alıyorlar. Bu nedenle nafakanın tahsili de mümkün olmuyor. Dolayı­sıyla, yardıma muhtaç olan bir kadının nafaka tahsil edememesi karşısında bu yasayla düzenlediğimiz geçici yardımın, nafaka borçlusundan nafakanın tahsi­line kadar devam etmesi gibi bir zorunluluk doğmaktadır. Umarım bu önergeye olumlu oy verirsiniz.

Yine, bu vesileyle, bugün 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü nede­niyle bu yasayı bugün çıkarmış olmamız bir şanstır. Her ne kadar eksikleri faz­laysa, kadınların taleplerini karşılamayacak düzeyde ise de yine, bu şekliyle bile çıkarılmış olması bir kazanımdır diye düşünüyoruz.

Değerli arkadaşlar, kadın, anadır. Kadın, yaratıcıdır, üreticidir. Kadın, şefkattir, barıştır, sevgidir. Kadın, koruyucudur. Sevgili Mustafa Balbay'ın ka­dınlarımıza gönderdiği mektupta belirttiği gibi, nasıl dünyamızı çevreleyen at­mosferin üzerinde güneş ışınlarından yeryüzünü koruyan bir ozon tabakası varsa, yeryüzünde de insan sıcaklığını koruyan, yaşam iklimini dengeleyen ka­dınlarımızdır. Kadınlarımız bu kadar önemliyse ve kadınlarımız… Kadın, 23 Mayıs 1919'da Sultanahmet Meydanı'nda İzmir'in işgalini protesto eden mitingi düzenleyen ve konuşan Halide Edip'tir. Kadın müfreze başı Erzurum'da Kara Fatma'dır. Tabyasında direnen Nene Hatun'dur. Kadın, tarlada çapa yapan, pan­car kesen, ekin biçen, orman dikendir. Kadın, bugün üniversite kürsülerinde bize bilim öğreten, uygarlık öğretendir. Her ne kadar bürokraside kendi sayıla­rıyla orantılı olmasa bile bizi yönetendir kadın.

Öyleyse erkek egemen toplumda bütün övgülere layık bulduğumuz kadı­nımızın ülkemizdeki durumu nedir, bakmak lazım. En son istatistik verilere göre ülkemizde her 100 kadından 47'si şiddet görüyor, her 100 kadından 68'i eşi tarafından sözlü saldırıya maruz kalıyor, sadece 2011 yılında 250 kadın öldü­rülmüş, bilinen sayısıyla 102 kadın ve 59 kız çocuğuna tecavüz edilmiş, eşinden şiddet gören 100 kadından 30'u intihar etmeyi düşünmüş. Bunlar bizim kadınla­rımız, bunlar ana, eş, çocuk bizim insanlarımız.

Ne istiyor kadınlarımız? Kendi sorunlarını aşmak için çaba gösteriyorlar. Eşit işe eşit ücret istiyorlar. Cinsiyet ayrımının ortadan kaldırılmasını istiyorlar. Her iş yerinde kreş istiyorlar. Politikada pozitif ayrımcılık istiyorlar. Ülkede adalet istiyor, barış istiyorlar. Oysa ülkeyi yöneten Başbakanımız her kadına 3 çocuk istiyor. Getirilmek istenen 4+4+4 formüllü eğitim yasasıyla kadın okul­suzlaştırılmak isteniyor. Vazgeçin bunlardan. Kadını eve kapatma politikaların­dan vazgeçin, vazgeçelim. Kadını çocuk yapan, çocuk bakan, evinin dört duva­rının arasında hizmetçilik yapan, ikinci sınıf insan gören anlayışa karşı hepimiz birlikte mücadele edelim. Anamıza, eşimize, çocuklarımıza daha özgür, daha güzel, daha yaşanası bir dünya kurmanın çözümünü birlikte bulalım. Kadın örgütlerinin sesini dinleyelim, kadınların sesini dinleyelim. Bugün yapamadık, onların taleplerini yerine getiremedik ama hiç olmazsa bundan sonra onların taleplerini yerine getirmek için daha çok çalışalım.

Bu vesileyle tüm kadınlarımızın, analarımızın, kardeşlerimizin 8 Mart Emekçi Dünya Kadınlar Günü'nü kutluyor, yüce Meclisi saygılarımla selamlı­yorum. (CHP sıralarından alkışlar)

 

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Toptaş.

Sayın Toptaş ve arkadaşlarının önergelerini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

 

17'nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyen­ler… 17'nci madde kabul edilmiştir.

 

18. MADDE ÜZERİNDE YAPILAN GÖRÜŞMELER

 

18'inci madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşmekte olduğumuz 181 sıra sayılı Ailenin korunması ve kadına karşı şiddetin önlenmesine dair kanun tasarısının 18. maddesinin 2. fıkrasına "tahsil edilir" ibaresinden sonra "Nafaka yükümlüsünün taşınır ve taşınmaz malları, üçüncü kişilerdeki hak ve alacaklarının haczi için icra müdürlüğü tarafından ilgili birimlere yazı yazılır" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Ayşe Nedret Akova               Dilek Akagün Yılmaz                        Sena Kaleli

Balıkesir                                   Uşak                                                     Bursa

 

Sedef Küçük                           Sakine Öz

İstanbul                                    Manisa

 

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Katıl­mıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI NİHAT ERGÜN (Kocaeli) - Katılamıyoruz.

BAŞKAN - Kim konuşacak?

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) - Sena Kaleli.

BAŞKAN - Sayın Kaleli, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

 

SENA KALELİ (Bursa)

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 181 sıra sa­yılı Yasa Tasarısı'nın 18'inci maddesiyle ilgili vermiş olduğumuz önergemiz üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü'ne özel olarak yazılı ve görsel medyada kadına dair araştırmalar, raporlar ve anketler genelde birinci konu olarak işlenmiş ve manşetlere taşınmıştır. Bu duyarlılıklarından dolayı bütün medya camiasına teşekkür ediyorum. Bu anket, rapor ve araştırmalar so­nuçları itibarıyla yerleşik algıları da sorgulatmaya başlamıştır. TÜİK tarafından yapılan anketlerde kadınlar genellikle hâlinden memnun ve mutlu gösteriliyor­ken, bir araştırma şirketi tarafından 38 ilde 2.864 kadınla yapılan ve bugün açıklanan mutluluk anketinde kadınların dörtte 3'ünün, diğer bir deyişle her 10 kadından 7'sinin mutsuz olduğu ortaya çıkmıştır. Çalışan kadınların yüzde 68'i kazandığı parayı eşine teslim etmektedir. Kadınların yüzde 85'i şiddete "Hayır." derken, yüzde 15'inin şiddeti kabul edilebilir bulması, zannediyorum, gelenek­selleşmiş bakış açısı, belletilmişlik ve çaresizliktendir yani kadın "Gidecek ye­rim mi var? Diyecek sözüm mü var?" sarmalında dolanıp durmaktadır. Anket­lerden çıkan en çarpıcı sonuçlardan bir diğeri ise eğitimin yükselmesi ve ailenin aylık gelirinin artmasıyla şiddet görenlerin oranının azalmasıdır.

Kadının adil olmayan çocuk yetiştirme anlayışı ve kendini algılaması de­ğişmeden, hak ve özgürlüklerine sahip çıkma bilincine erişmeden yapılacak düzenlemeler de fayda etmeyecektir yani eğitim ve gelir durumuyla şiddet ara­sında doğrudan bir bağ bulunmaktadır.

Sonuç olarak, eğitime yatırım yapmayan devlet, daha çok cezaevi yap­maya mahkûmdur.

Aniden gündeme gelen, benim deyişimle "4/4/4" sistemi de çok kültürlü sisteme geçeceğimize, çocukları yaş ve cinsiyetine göre bölmekte ve ayrıştır­maktadır. Bu komisyonda yaşananlar, tüm erkeklerin öfke kontrolü sorunlarını aşmaları gerçeğini de ortaya çıkarmaktadır.

Öte yandan, Dünya Ekonomik Forumu'nun Cinsiyet Uçurumu Raporu'na göre kadının ekonomiye katılımında, Türkiye, son yirmi yılda ilerleyeceğine gerilemiştir.

Türkiye'de kadınların iş gücüne katılım oranı giderek düşmektedir. Son on yılda artan şiddetin de bu bağlamda değerlendirilmesi, çözüme yönelik ara­yışlar için önemli bir referanstır.

"Şiddet artmıyor, devlete olan güven nedeniyle ortaya çıkıyor." diyerek kendini kandıran anlayışın, vatandaşını da kandırdığını sanmaması gerekir. Böyle düşünenler, Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformuna kulak verir­lerse, güven var mı yok mu anlayacaklardır. Bu şartlarda toplumlar değişemez ve gelişemez.

Şiddetin önlenmesi öz güvene, kimlik ve onuruna, ekonomik bağımsızlı­ğına ve ruh ve beden sağlığına sahip sosyal kadınlarla mümkündür. Bu çerçe­vede, ülkemizde kadın istihdam çalışmalarına hız kazandırılması gerekmekte­dir. Kadınların bilgi ve teknolojiye ulaşabilmeleri için her türlü olanak sağlan­malı, kadınların iş gücü niteliğini arttıracak eğitimler yapılmalıdır. Kadınları istihdam edecek işverenler de düzenlenen seminerlerle mobbinge karşı, kadın iş gücü çalıştırma konusunda eğitilmelidirler. Bazı sosyal demokrat belediyeleri­mizde Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Birimi vardır. Hizmetler, üretimler kadına göre planlanmaktadır ve orada kadınlar huzurlu ve mutludurlar.

Sayın milletvekilleri, şiddetle istihdam arasındaki bağı vurgulamaya özellikle yönelmemin nedeni 18'inci maddenin nafaka konusunu düzenlemesi­dir. Bu konuda vermiş olduğumuz önergemiz uluslararası anlaşmanın 20'nci maddesine dayanılarak hazırlanmıştır.

Bu düşüncelerle önergemizin kabulünü diliyor, yüce Meclisi saygıyla se­lamlıyorum.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

 

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kaleli.

Sayın Kaleli ve arkadaşlarının önergesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

 

18'inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyen­ler… Kabul edilmiştir.

 

 

 

19. MADDE ÜZERİNDE YAPILAN GÖRÜŞMELER

 

BAŞKAN - 19'uncu madde üzerinde üç önerge vardır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşmekte olduğumuz 181 sıra sayılı Ailenin korunması ve kadına karşı şiddetin önlenmesine dair kanun tasarısının 19. maddesinin 2. fıkrasına "esaslar çerçevesinde" ibaresinden sonra "muhatap birimler tarafından" ibaresinin ek­lenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Ayşe Nedret Akova               Dilek Akagün                      Yılmaz Sakine Öz

Balıkesir                                   Uşak                                      Manisa

 

Sedef Küçük                           Sena Kaleli

İstanbul                                    Bursa

 

TBMM Başkanlığına

181 sıra sayılı kanun tasarısının 19 uncu maddesinin sonuna aşağıdaki metnin eklenmesini teklif ediyoruz.

"Şiddet mağdurunun, şiddet uygulayanın bakmakla yükümlü olduğu ki­şiler kapsamında olması nedeniyle sağlık sigortasından yararlanma hakkında sahip olduğu durumlarda da bu madde hükmü uygulanır."

 

Sebahat Tuncel                      Ayla Akat             Pervin Buldan

İstanbul                                    Batman                Iğdır

 

Erol Dora                                 Nazmi Gür                           Levent Tüzel

Mardin                                     Van                                       İstanbul

 

Altan Tan                                Halil Aksoy

Diyarbakır                                               Ağrı

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlen­mesine Dair Kanun Tasarısının 19 uncu maddesinin aşağıdaki şekilde değişti­rilmesini arz ve teklif ederiz.

Sağlık giderleri

Madde 19- (1) Bu Kanun hükümlerine göre hakkında koruyucu tedbir ka­rarı verilen kişilerden genel sağlık sigortalısı olmayan ve genel sağlık sigortalı­sının bakmakla yükümlü olduğu kişi kapsamına da girmeyen veya genel sağlık sigortası prim borcu sebebiyle fiilen genel sağlık sigortasından yararlanamayan ya da diğer mevzuat hükümleri gereğince tedavi yardımından yararlanma hakkı bulunmayanlar; bu hallerin devamı süresince, 31/05/2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunun 60 ıncı maddesinin birinci fıkrasının (c) bendinin (1) numaralı alt bendi kapsamında, gelir testine tabi tu­tulmaksızın genel sağlık sigortalısı sayılır.

2) Bu Kanun hükümlerine göre hakkında önleyici tedbir kararı verilen ki­şinin aynı zamanda rehabilitasyonunun veya tedavi edilmesinin gerekli oldu­ğuna karar verilmesi halinde, genel sağlık sigortası kapsamında karşılanmayan rehabilitasyon hizmetlerine yönelik giderler ile rehabilitasyon hizmetleri kap­samında verilmesi gereken diğer sağlık hizmetlerinin giderleri Bakanlık bütçe­sinin ilgili tertiplerinden karşılanır."

 

Mustafa Elitaş                        Mehmet Doğan Kubat                      Mine Lök Beyaz

Kayseri                                     İstanbul                                                               Diyarbakır

 

Pelin Gündeş                           Bakır Sermin Balık                            A. Sibel Gönül

Kayseri                                     Elâzığ                                                   Kocaeli

 

Nurdan Şanlı                           Şirin Ünal

Ankara                                     İstanbul

 

BAŞKAN - Son önerge üzerinde Sayın Komisyon?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI NİHAT ERGÜN (Kocaeli) - Katılıyoruz.

BAŞKAN - Sayın Elitaş?

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - Gerekçe efendim.

BAŞKAN - Gerekçe…

 

Gerekçe :

Hakkında tedbir kararı verilenlerin tedavi giderlerinin Bakanlık bütçesin­den karşılanması yerine bu kişilerin genel sağlık sigortası kapsamına alınması ve hakkında önleyici tedbir kararı verilen kişinin genel sağlık sigortası kapsa­mında karşılanmayan rehabilitasyon hizmetlerine ait giderlerin Bakanlık bütçe­sinden karşılanması amaçlanmaktadır.

 

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul et­meyenler… Önerge kabul edilmiştir.

 

Kabul edilen önerge maddeyi tümüyle değiştirdiğinden diğer önergeleri işlemden kaldırıyorum.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

 

20. MADDE ÜZERİNDE YAPILAN GÖRÜŞMELER

 

Şimdi 20'nci madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşmekte olduğumuz 181 sıra sayılı Ailenin korunması ve kadına karşı şiddetin önlenmesine dair kanun tasarısının 20. maddesinin 1. fıkrasına "17 inci maddesi" ibaresinden sonra "ve diğer maddeleri" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Ayşe Nedret Akova       Dilek Akagün Yılmaz             Sena Kaleli

Balıkesir                                    Uşak                           Bursa

 

Sedef Küçük                  Sakine Öz                   Bülent Tezcan

İstanbul                          Manisa                                    Aydın

 

BAŞKAN - Sayın Komisyon?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Katıl­mıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Sayın Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI NİHAT ERGÜN (Kocaeli) - Katılmıyoruz.

BAŞKAN - Kim konuşacak efendim?

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) - Sayın Bülent Tezcan…

BAŞKAN - Buyurun Sayın Tezcan. (CHP sıralarından alkışlar)

 

BÜLENT TEZCAN (Aydın)

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, Ailenin Korunması ve Ka­dına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun Tasarısı'nı görüşüyoruz.

Öncelikle, bugün 8 Mart Dünya Kadınlar Günü. Dünyanın her yerinde, haklarını hiçbir zaman kendilerine lütfedildiği için almayan, mücadele ederek haklarını alan Emekçi Kadınlar Günü. Bunun tarihini birçok arkadaşımız bu kürsüden anlattı, devam etmeyeceğim. Ben burada, bugüne kadar haklarını alma mücadelesinde emek veren, mücadele eden ve bugünden sonra da aynı müca­deleye, aynı kararlılıkla devam edeceğine inandığım emekçi kadınların, bütün dünya kadınlarının Dünya Emekçi Kadınlar Günü'nü kutluyorum.

Değerli arkadaşlar, böyle bir günde bu yasa tasarısını görüşüyor olmamız tabii ki anlamlı, ayrı bir anlamı var. Daha önceden, kadına karşı şiddeti özellikle ailenin korunması çerçevesinde ele alan 4320 sayılı bir yasamız vardı. Getirilen bu düzenleme, hiç şüphe yok ki 4320 sayılı Yasa'dan daha ileri bir düzenleme. Bunlarla ilgili bir mutabakat konusunda bir sıkıntımız yok. Yapmaya çalıştığı­mız, sadece, getirilmek isteneni daha geniş bir perspektiften, gerçekten kadına karşı şiddeti önlemek ve kadını kadın olarak sadece aile içerisine hapseden bir anlayışla ele almak değil, kadını bir birey olarak ele alalım, kadını insan olarak ele alalım, kadını hak sahibi olarak ele alalım ve her türlü şiddeti, sadece aile içindeki şiddeti değil, kadına her alandaki şiddeti önleyecek önlemleri alalım diye uğraşıyoruz. Verdiğimiz önergeler bu çerçevede. Yoksa işin özünde bir mutabakata vardık, işin özüyle ilgili bir sıkıntımız yok ama daha geniş hakları sağlayacak düzenlemeler yapalım istiyoruz.

Değerli arkadaşlar, bu çerçevede, 20'inci madde çerçevesinde verdiğimiz önergede bu konudaki giderlerin sadece 17'nci maddede düzenlenenlerle sınırlı olmayıp her noktada harç ve vergiden muaf olmasını kapsayacak bir düzenleme önerdik, getirdiğimiz öneri bu doğrultuda. Bunun için, kabul edilmesi, yasanın tanıdığı hakları daha da genişleterek uygulamada kolaylık yaratacak bir öneridir diye düşünüyoruz.

Değerli arkadaşlar, iş söze gelince kadına karşı şiddete hepimiz karşı ol­duğumuzu söylüyoruz ama bakın, üç günden bu yana Millî Eğitim Komisyo­nunda konuşulan bir konu var, "4+4+4" diye Millî Eğitim Temel Kanunu'nda değişiklik yapılması hedeflenen bir kanun tasarısını görüşüyoruz ve bunu görü­şürken Genel Kurulda kadına karşı şiddetin önlenmesi kanun tasarısını, Millî Eğitim Komisyonunda da kız öğrencilerin dördüncü sınıftan sonra okuldan eli­nin eteğinin çekileceği imkân ve ihtimalini yaratacak bir kanun teklifini getiri­yorsunuz.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Nereden çıkartıyorsun?

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - Hiç öyle bir şey yok! Hiç öyle bir şey yok, tamamen yanlış!

BÜLENT TEZCAN (Devamla) - Bunun öyle olduğunu siz de biliyorsu­nuz, biz de biliyoruz, cümle alem biliyor. Üç gündür Mecliste bu tartışılıyor, üç gündür bu tartışılıyor!

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - Hiç öyle bir şey yok! Herkes biliyor, sen yanlış biliyorsun!

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Niye korkuyorsunuz niye, korkunuz niye?

BÜLENT TEZCAN (Devamla) - Bakın, size bazı rakamlar vereceğim. Hani o "28 Şubat'la hesaplaşıyoruz." adı altında diyorsunuz ya "Bu kanunu geti­riyoruz." diye, sekiz yıllık kesintisiz temel eğitim Türkiye'de yürürlüğe girdi­ğinde okullarda kız çocuklardaki okullaşma oranı 1997 yılında yüzde 78, eleş­tirdiğiniz sekiz yıllık eğitim gündeme geldiğinde, bugün bu oran yüzde 98, se­kiz yıllık eğitimin sonucu.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - 2002'de kaçtı?

BÜLENT TEZCAN (Devamla) - Aynı noktada ortaöğretimde okullaşma oranı yüzde 44'ten yüzde 87'ye çıkmış.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - O bizim maharetimiz.

BÜLENT TEZCAN (Devamla) - "Kadına karşı şiddete karşıyız." derken, "Kadına karşı şiddeti önlemek için mücadele ediyoruz." derken…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - İkna odalarında kızlarımızı okullara al­mayan kimdi?

BÜLENT TEZCAN (Devamla) - …kadını eve hapseden bir anlayışı Millî Eğitim Temel Kanunu'na getirip yerleştirmeye çalışıyorsunuz, böyle bir şey olmaz arkadaşlar.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Atıyorsun!

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - İkna odalarında kızlarımıza karşı şiddet uygulayan kimdi? Şu kanundan beri onların hepsi suç.

BÜLENT TEZCAN (Devamla) - Bu, samimiyetsizliktir. Eğer kadının hak ettiği yeri almasını istiyorsanız onların eğitimde kalmasının, daha on yaşında, on iki yaşında, on beş yaşında gelin olmasının değil birey olmasının önünü açarsınız.

Hepinize saygılar sunuyorum.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

 

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Tezcan.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Sen yasayı okumamışsın.

BÜLENT TEZCAN (Aydın) - Okudum.

BAŞKAN - Sayın Tezcan ve arkadaşlarının önergesini oylarınıza sunuyo­rum: Kabul edenler…

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Alt komisyon raporunu okumamışsın.

BÜLENT TEZCAN (Aydın) - Onu da okudum, onu da okudum, hepsini okudum.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Anlamamışsın öyleyse!

BAŞKAN - Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Size kurs düzenlemek lazım.

BÜLENT TEZCAN (Aydın) - Kursa sizin ihtiyacınız var.

 

BAŞKAN - 20'nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Ka­bul etmeyenler… 20'nci madde kabul edilmiştir.

 

21. MADDE ÜZERİNDE YAPILAN GÖRÜŞMELER

 

21'inci madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 181 sıra sayılı Kanun Tasarısının 21 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Dilek Akagün Yılmaz    Ayşe Nedret Akova                Sakine Öz

Uşak                              Balıkesir                                 Manisa

 

Celal Dinçer                   Sedef Küçük

İstanbul                          İstanbul

"Madde 21- (1) Ekli listede yer alan kadrolar ihdas edilerek 13/12/1983 tarihli ve 190 sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Karar­namenin eki (I) sayılı cetvelin kadroları yüzde on oranında artırılarak Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığına ait bölümüne eklenmiştir.

 

BAŞKAN - Sayın Komisyon önergeye katılıyor musunuz?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Katıl­mıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Hükûmet?

ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trab­zon) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Celal Dinçer, İstanbul.

Buyurun Sayın Dinçer.

 

CELAL DİNÇER (İstanbul)

Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 181 sıra sayılı Kanun Tasarısı'­nın 21'inci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Kadınlarımız, bizim kadınlarımız; anamız, bacımız, hayatımızın kaynağı. Kucağındayken duyduğumuz sıcaklığı, güveni, şefkati başka hiçbir yerde bula­madığımız kadınlarımız. Bizi karnında taşıyan, doğuran, besleyen, uykusuz gecelerini bize harcayan, giydiren, kuşatan bizi, sütleri gibi temiz ve duru dili bize öğreten, yuvaların ateşini söndürmeyen; eza cefaya dayanıklı, dokuz canlı; tarlalarda birlikte çapa salladığımız, imecelerimizin eli nasırlı gülü; fındıkta, tütünde, ekinde, zeytinde, pamukta, traktör römorklarının, kamyonların üstünde balık istifi taşınan kadınlarımız. Akşam dönüşlerinde ocağı için çalı çırpı, ineği ve öküzü için bir tutam ot getirme telaşında kadınlarımız. Fabrikalarda, daire­lerde, karıncalar gibi çalışan, iş çıkışında telaşla evine koşan, saçlarını bizim için süpürge yapan; bayramlarda ilk yanına koştuğumuz, yokluklarında evleri­mizin suyu çekilmiş değirmenlere döndüğü kadınlarımız.

Kadınlarımız; onlar bizim eşlerimiz, evimizin direği, ocağımızın ateşini hiç söndürmeyen, yuvamızı ısıtan güneş, çocuklarımızın anası; aşçımız, temiz­likçimiz, en deneyimli doktorumuz, en şefkatli hemşiremiz, titiz muhasebeci­miz. Elimiz ayağımızı toplayan, bizi konuklarımızdan utandırmayan; aynı yas­tıklarda kocadığımız; bizi analarımızdan bile kıskanan, vazgeçemediğimiz ka­dınlarımız. Sakarya boylarındaki savaşçılara cephane taşırken Kastamonu kış­lası önünde soğuktan donan Şerife Bacı'nın, Sındırgı dağlarında düşmanla çar­pışırken ölen Gördesli Makbule'nin, gelinliğini Hilâli Ahmere yani Kızılaya bağışlayan Kastamonulu Hatice'nin, 1919 İstanbul mitinglerinde korkusuzca haykıran üniversite öğrencisi Asker Saime ile aynı ruhu taşıyorlar bizim kadın­larımız.

İşte bu kadınlarımıza yapılan şiddet haberlerini ve şiddetin en uç noktası olan namus cinayetlerini ya da aile meclisinde alınan infaz kararlarını her gün medyadan öğreniyoruz, üzülerek öğreniyoruz. Kadın ile erkek arasında biyolo­jik farklılığın bir toplumsal ve kültürel farklılığa dönüştürülüp ayrımcılığın, erkek üstünlüğünün meşrulaştırıcı gerekçesi sayılması bugün değil bin yılların, belki yüz yılların sorunu.

Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; kamu görevi yaptığım sırada yap­tığım eğitimlerde bir saptamada bulunmuştum, bunu bütün personele eğitim sırasında veriyordum, kadın bütün tarih boyunca hep aşağılanmış, erkeklerden daha düşük statüde tutulmuş, hatta insan olup olmadığı tartışma konusu edil­miştir. Kadın, eski Yunan'da, Roma'da erkekten çok düşük değerde görülüp, alınıp satılan bir meta olmuştur. Cahiliye döneminde, kız çocukları diri diri top­rağa gömülmüştür. Hindistan'da, kocası ölen kadının da kendisini yakması top­lumsal bir kural hâline getirilmiştir.

İşte, kadınların temel insan haklarının çok önemli bir kısmı bu nedenle son elli yılda verilebilmiştir. Genel oy hakkı 1928'de tanınmıştır. Çocukların velayet konusunda kadınların erkeklerle eşit hakları ancak 1973'te tanınabilmiş­tir. 1882'ye kadar kadınların mülk edinme ve işletme hakları yoktu. Eşit Ücret Yasası ancak 1970'li yıllarda çıkabilmiştir. Cinsiyet ayrımcılığı yasağı ancak 1975'te çıkabilmiştir. Eşit velayet hakkı 2000'li yıllarda çıkabilmiştir. Kadının çalışabilmesi 2000'li yıllara kadar erkeğin müsaadesine bağlıydı. Kadınların erkeklerle eşit haklara sahip olduğu ancak 2004 yılında yapılan anayasa deği­şikliğiyle sağlanabilmiştir.

Ülkemizdeki somut duruma baktığımızda, kadına karşı şiddetin kadınların yaşamını çok olumsuz bir şekilde etkilemeye devam ettiğini ve şiddete maruz kalan kadınlar için kurumsal desteğin yetersiz olduğunu hepimiz biliyoruz. Bu durumda, kadına yönelik şiddetin önlenmesi için gereken değişikliklerin veya önlemlerin sadece hukuk alanı ile sınırlı olmadığından hareketle…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

CELAL DİNÇER (Devamla) - …adli tıptan sosyal hizmetlere, eğitimden çalışma alanına kadar geniş bir alanda…

BAŞKAN - Sayın Dinçer, teşekkür ediyorum efendim.

CELAL DİNÇER (Devamla) - …koordineli çalışmak gerekmektedir.

Tüm kadınlarımızın 8 Mart Emekçi Kadınlar Günü'nü kutluyorum çünkü geleceğimiz onlarla daha güzel olacaktır.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

 

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Sayın Dinçer ve arkadaşlarının önergesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.

 

21'inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyen­ler… Kabul edilmiştir.

 

22. MADDE ÜZERİNDE YAPILAN GÖRÜŞMELER

 

22'nci madde üzerinde üç önerge vardır, okutuyorum:

 

TBMM Başkanlığına

181 sıra sayılı kanun tasarısının 22 nci maddesinde "Maliye" ibaresinden sonra gelmek üzere "Millî Eğitim," ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Sebahat Tuncel                      Ayla Akat                            Erol Dora

İstanbul                                    Batman                                                Mardin

 

Halil Aksoy                             Nazmi Gür                           Levent Tüzel

Ağrı                                           Van                                       İstanbul

 

Altan Tan                                                Pervin Buldan

Diyarbakır                               Iğdır

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan "Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Ön­lenmesine Dair Kanun Tasarısı"nın 22 nci maddesinde yer alan "Maliye" ibare­sinden sonra gelmek üzere "Milli Eğitim" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Ahmet Aydın                          Mehmet Doğan                   Kubat Oya Eronat

Adıyaman                               İstanbul                                                Diyarbakır

Nurdan Şanlı                           Pelin Gündeş Bakır            Azize Sibel Gönül

Ankara                                     Kayseri                                 Kocaeli

 

Mustafa Elitaş                        Sermin Balık

Kayseri                                     Elâzığ

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 181 sıra sayılı Kanun Tasarısının 22 nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Dilek Akagün Yılmaz            Ayşe Nedret Akova                           Sedef Küçük

Uşak                                         Balıkesir                                               İstanbul

 

Celal Dinçer                             Sakine Öz

İstanbul                                    Manisa

 

"Madde 22 (1) Bu Kanunun uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar, bu Kanunun yayımı tarihinden itibaren altı ay içinde, Adalet, Sağlık ve İçişleri Bakanlıklarının görüşleri alınmak suretiyle Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı tarafından hazırlanacak yönetmelikle düzenlenir."

 

BAŞKAN - Son okunan önergeye komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Katıl­mıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Hükûmet?

ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trab­zon) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Kim konuşacak arkadaşlar?

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) - Celal Dinçer.

BAŞKAN - Sayın Dinçer, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

 

CELAL DİNÇER (İstanbul)

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Saygıdeğer milletvekilleri, artık, bu yasanın sonuna geldik. Biz, komis­yonlarda da bu çalışmalara katkıda bulunmak istedik. Verdiğimiz değişiklik önergelerinin bir kısmı kabul edildi ama ne yazık ki kabul edilenlerin bir kısmı, bu Genel Kurulda tekrar AKP Grubunun verdiği önergelerle eski hâline döndü­rüldü. Buna rağmen, biz bu yasaya "Evet." oyu vereceğiz çünkü kötünün en iyisi olarak kabul ediyoruz. Çok daha iyi bir yasa çıkabilirdi. Biraz evvel bah­settim, meslek yaşantımda yüzlerce vakayla karşılaştım. Devletimizin içinde bulunduğu bu sıkıntıları çok iyi bildiğimizi anlatmaya çalıştık ancak sizleri ikna edemedik. Bu yasa daha güzel çıkabilirdi. Bunun için, ben biraz üzüntülerimi belirtmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, dünyanın yarısı kadın, toplumun yarısı kadın, ai­lenin orta direği kadın, çocuklarımızın anası, eşimiz, bacımız, kızımız ve bizleri dokuz ay karnında taşıyan da kadın. Tüm bunlar kadının yaşamımızdaki vazge­çilmez yerini olduğu kadar kutsallığını da göstermektedir. Partimiz bunun far­kındadır, politikalarını da buna göre şekillendirmektedir. Politikalarını hayata geçirmekte ve uygulamaktadır.

Örneğin, kadınlarımıza seçme ve seçilme hakkını Cumhuriyet Halk Par­tisi vermiştir. Kadınlarımızı Medeni Kanun önünde eşit vatandaş yapan, kadınla erkeğin, tüm haklarını kullanmakta ve mirası paylaşmakta eşit olduğunu kabul eden Cumhuriyet Halk Partisidir. Erzurum Tortum'da ceviz ağaçlarına, çevre­sine, doğasına sahip çıktığı için cezalandırılan, ninesi yerlerde sürüklenen kızı­mıza da, tecavüze uğrayan, şiddet gören kadına da, cezaevlerindeki gazeteci kadınlarımıza da sahip çıkan Cumhuriyet Halk Partisidir. Tüzüğümüzde deği­şiklik yaparak kadınlarımıza yüzde 33 kota veren, böylece siyasette olduğu gibi yaşamın her alanında önlerini açan parti de Cumhuriyet Halk Partisidir.

Ama ne yazık ki AKP İktidarında ilgi, destek ve katkıdan yoksun olan kadınlarımızın da, çocuklarının da geleceği karartılmak, küçük yaşta çırak veya gelin yapılmak istenmektedir. 21'inci yüzyılın Türkiyesi'nde ne ülkemiz ne ka­dınlarımız ne de çocuklarımız AKP İktidarının bu karanlığını hak ediyor. Biz CHP olarak, kadınlarımızın da desteğiyle karanlığı aydınlığa çevireceğiz. Bu­nun için, dün ülkemizin bağımsızlığı ve Ulusal Kurtuluş Savaşı'mızın zaferi için mücadele eden, omzunda top mermisi taşıyan kadınlarımızı bugün çok çalış­maya, çocuklarımızın geleceğine sahip çıkmaya çağırıyorum.

Bu duygu ve düşüncelerle Cumhuriyet Halk Partisinin bir milletvekili olarak Dünya Emekçi Kadınlar Günü'nü kutluyor, sizlere sevgilerimi ve saygı­larımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Dinçer.

 

Sayın Dinçer ve arkadaşlarının önergelerini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Bir sonraki önergelerden ikisi aynı mahiyette bulunduğundan önergeleri birlikte işleme alacağım. Talepleri hâlinde önerge sahiplerine ayrı ayrı söz vere­ceğim veya gerekçelerini okutacağım.

Şimdi, aynı mahiyetteki önergeleri okutuyorum:

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan "Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Ön­lenmesine Dair Kanun Tasarısı"nın 22 nci maddesinde yer alan "Maliye" ibare­sinden sonra gelmek üzere "Milli Eğitim" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

Pelin Gündeş Bakır (Kayseri) ve arkadaşları

Diğer önerge sahipleri:

Ayla Akat (Batman) ve arkadaşları

 

BAŞKAN - Sayın Komisyon katılıyor musunuz?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN - Hükûmet?

ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trab­zon) - Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Ata.

 

AYLA AKAT ATA (Batman)

Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan yasanın 22'nci maddesine dair vermiş olduğumuz değişiklik önergesi üzerinde söz almış bu­lunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii eksikliğin giderilmesine dairdi çünkü daha önce 16'ncı madde üze­rine de konuştuk, ilk ve ortaöğretim müfredatına bile bazı konuların yerleştiril­mesi, kadın erkek eşitliğine dair eğitimlerin verilmesini tartıştık ama yasanın usul ve esaslarının uygulanması konusunda Millî Eğitim Bakanlığının isminin sayılmamış olması dolayısıyla bu Bakanlığın da eklenmesi dolayısıyla vermiş­tik. İktidar partisinin de benzer yönlü bir önergesi var. Bu, bizim açımızdan sevindirici.

Diğer bir boyutu değerli milletvekilleri, bugün alanlarda olan kadınlara yönelik uygulanan şiddetten bahsettik ama biz etkinliklerimize 1 Mart itibarıyla başladık ve 3 Martta da Batman mitingi gerçekleşti. Bu miting sırasında kamu­oyuna isterdik ki şu yansısın: 10 bin, evet aramızda erkek arkadaşlar da vardı 2 bin kadar ama 10 bin insan bir araya geldi ve "kadın, yaşam, özgürlük" dedi. "…" (*) dedi.

Bu önemliydi ki Batman'ın Cumhuriyet meydanında 10 bin kadının bir araya gelmesi demek çok anlamlı bir tablodur çünkü 90'lı yıllarda faili meçhul cinayetler şehridir, daha sonrasında kadın intiharlarıyla anılmıştır ve bugün "Kadın, yaşam, özgürlük" diyen 10 bin kadın bir aradadır ve etrafı çevrilidir kar maskeli özel harekât timlerince. Kadının bir araya gelmesinden, kadının özgür­lük demesinden, eşitlik demesinden korkulan düzeyi ortaya koyar bu. Bizim yapmış olduğumuz etkinliğin özel harekât kar maskeli yani yüzlerini de göre­mediğimiz özel harekâtçılar tarafından takip edilmesi, güvenliğimizin bu şe­kilde sağlanıyor olmasına bir şekilde biz alıştık ama bunun dışında kadın irade­sini ortaya koyarken içinde yaşamış olduğu toplumsal şiddete karşı iradesini geliştirme noktasında, sürece damgasını vurma noktasında eylemini geliştirir­ken bunun önüne setler çekilmiştir ve Batman'ın Emniyet Müdür Yardımcısı bize şunu demiştir: "Burnunuz kanamadan çekin, gidin." Kadına yaklaşım bu­dur, burnunuz kanamadan çekin gidin. Evet basına benim görüntülerim yansıdı. Şunu söyledim: "Bizim burnumuzu kanatacaksanız buyurun kanatın, kadınların burnunu 8 mart etkinliği dolayısıyla kanatın. Bu yansıdı ama buraya gelene kadar hiçbir şey yansımadı. Bir emniyet müdür yardımcısının bunu sıradan bir çevik kuvvet polisi yapabilir, duygularını düşüncelerini kontrol edemeyebilir ama kendisinin bize "Burnunuz kanamadan çıkın, gidin." demesi anlaşılır değil­dir. Kadınlar ne istemişlerdir? Kadınlar şu an cezaevlerinde 400 küsur tutuklu ve hükümlü açlık grevindeydiler o sürede, süresiz dönüşümsüz açlık grevinde ve aileler bizi eleştirdiler, o yüzden biz müzik programlarımızı iptal etmek du­rumunda kaldık ama 10 bin kadın bir araya geldi. Basın yayın kuruluşları on saniye görüntü vermediler. Türkiye kamuoyu bizleri nasıl tanıyacak? Kürt ka­dınlarının ortaya koymuş olduğu hem de bulundukları illerde Kürt, Türk, Arap, Çerkez, Türkmen hep beraber bir araya gelerek oluşturmuş oldukları platform­larla, açığa çıkarmış oldukları eylemleri nasıl tanıyacak? Bu mitinglerde plat­formlarla buluştuklarını ve gerçekten yaşamı değiştirme adına, dönüştürme adına çok büyük eylemlerin sahipleri olduğunu nasıl anlayacak? Basına bu ta­limatı kim verdi? Sayın Başbakan verdi. "Çıkarmayın bu BDP'lileri basına" dedi. Kimse bilmesin. Kim bilmesin? Ülkenin Güneydoğu'sunda, Doğu Ana­dolu'sunda yaşananları kim bilmesin o coğrafyada yaşayanları? Ülkenin diğer tarafı. İşte bölücülük budur. Bizim neden sokakta olduğumuzu, neden eylem ve etkinliklerle kendimizi ifade etmek durumunda kaldığımızı eğer Türkiye kamu­oyundan saklamak isteyen bir zihniyet varsa asıl bölücülük yapan zihniyet bu­dur, yanlış olan budur. Oradaki kadınların dinlenmeye, anlaşılmaya ve hak ve­rilmeye doğru giden bir sürece ihtiyacı vardır. Orada bir araya gelen ailelerin yaşadıkları acıları ortaklaştırmaya ihtiyacı vardır ve biz bu sürecin örgütleyici­leri olabiliriz kadınlar olarak. Bunu erkek egemen sistemin ya da erkek egemen Meclisin bir parçası olarak gerçekleştirebileceğimizi düşünmüyorum ama tüm siyasi partilerin kadın vekillerine sesleniyorum, bunu bizler başarabiliriz, bir araya gelme koşullarını yaratıp acıların yarıştırılması yerine ortaklaştırılmasının öncüsü olabiliriz. Çözümün ancak bu şekilde geleceğine de inancımız sonsuzdur.

Bugün aramızda olması gereken birçok arkadaşımız yok çünkü 8 Martta Batman'daki kadınlar bu yıl ikinci defadır yargılanıyorlar. Biz geçen sene de 8 Mart mitingi için gittiğimizde bir grup arkadaşımız mahkemeye gitti, ifade verdi, bir önceki yıl 8 Mart tertip komitesinde yer aldıkları için. Bugün Bat­manlı kadınlar hastaneleri gezdiler, sokaklarda karanfil dağıttılar ama bir grubu yine adliyeye gitti ve ifade verdi, 2009 8 Martının tertip komitesinde yer aldığı için. Kadınların yargılanma günü bile 8 Mart, bu bilinçsiz mi yapılıyor? Bu bilinçli yapılıyor. Batman kadınına "Sen düşünceni, duygunu ifade etmeyecek­sin, örgütlenmeyeceksin." deniyor, biz de susmayacağız.

Tekrar saygılarımı, sevgilerimi sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

 

BAŞKAN - Sayın Ata, teşekkür ediyorum.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - Sayın Başkan, gerekçe okunsun.

BAŞKAN - Aynı mahiyetteki diğer önergenin gerekçesini okutuyorum:

 

Gerekçe:

Bu Kanunun uygulanmasında yeri bulunan Milli Eğitim Bakanlığının da yönetmelik çalışmalarına dahil edilmesi gerektiği değerlendirildiğinden bu önerge verilmiştir.

 

BAŞKAN - Aynı mahiyetteki iki önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önergeler kabul edilmiştir.

 

22'nci maddeyi kabul edilen önergeler doğrultusunda oylarınıza sunuyo­rum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 22'nci madde kabul edilmiştir.

 

 

 

 

23. MADDE ÜZERİNDE YAPILAN GÖRÜŞMELER

 

23'üncü madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 181 sıra sayılı Kanun Tasarısının 23 üncü maddesinin (3) üncü fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Dilek Akagün Yılmaz            Ayşe Nedret Akova                           Sedef Küçük

Uşak                                         Balıkesir                                               İstanbul

 

Aylin Nazlıaka                       Sakine Öz

Ankara                                     Manisa

 

"Madde 23- (3) Bu Kanununun yürürlüğe girmesinden önce 4320 sayılı Kanun Hükümlerine göre verilen kararların uygulanmasına devam olunur ve bu kanuna göre yönetmeliklerin çıkarılmasına kadar tereddüt edilen konularda 4320 sayılı kanun ve yönetmelikleri uygulanır."

 

BAŞKAN - Komisyon?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Katıl­mıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Hükûmet?

ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trab­zon) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Nazlıaka.

AYLİN NAZLIAKA (Ankara) - Sayın Başkan, adım Aylin, soyadım Nazlıaka.

BAŞKAN - Biz soyadı ile hitap ediyoruz. "Sayın Nazlıaka" dedim.

AYLİN NAZLIAKA (Ankara) - "Nazlı Hanım" diyorsunuz bazen de, onun yüzden...

BAŞKAN - Hayır. "Sayın Nazlıaka" dedim. Başka bir şey varsa düzelte­lim.

AYLİN NAZLIAKA (Ankara) - Peki, süreyi başlatmış gibi olduk galiba onu…

BAŞKAN - Buyurun efendim.

 

AYLİN NAZLIAKA (Ankara)

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ailenin Korunması ve Kadına Yö­nelik Şiddetin Önlenmesine Dair Yasa Tasarısı'nın 23'üncü maddesi için söz almış bulunuyorum. Öncelikle yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.

Şimdi, tabii son maddeyi konuşmaya başladık, dolayısıyla bu yasa biraz­dan oylanacak ve geçecek, fakat geçen haftadan beri sürekli olarak AKP millet­vekillerine, AKP'li bakanlara şunu soruyoruz: Nedir aceleniz, neden bu yasayı bir an önce çıkarmaya çalışıyorsunuz? Tamam, anlıyoruz, 8 Mart, kadınlarımıza bir hediye vermek istiyorsunuz, çok güzel. Ancak bu yasa, hep söylediğimiz gibi, aceleye getirilmeyecek kadar önemli bir yasadır, dolayısıyla biz bu yasada hâlâ birtakım eksikler olduğunu, yasanın bir odadan diğer odaya geçerken bile bazı maddelerinin değiştirildiğini, dönüştürüldüğünü görüyoruz. Bununla ilgili olarak da çekincelerimizi bir kez daha ifade etmek istiyorum.

Ayrıca da şunu gene söylemekte fayda var, bunu bir hediye olarak sun­mak istiyorsunuz ama aslında kadına yönelik şiddetle mücadele kadına verile­cek bir hediye değildir çünkü kadına dair işlenen insan hakları ihlalinin engel­lenmesidir asıl hedeflenen, dolayısıyla burada insan hakları ihlalinden bahse­derken bir hediyeden bahsetmek de herhâlde çok olası olmamalı diye düşünüyo­rum.

Dün Sayın Fatma Şahin bu kürsüden konuştu. Gerçekten de kendisinin işinin çok zor olduğunu düşünüyorum çünkü "Ben kadın-erkek eşitliğine inan­mıyorum." diyen, protesto eden bir kadınımızı "Kadın mıdır, erkek midir, indi­rin onu bulunduğu yerden." diye hitap eden bir Başbakanla, üstelik de bu Baş­bakanın kabinedeki tek kadın milletvekili olarak ve de üstelik de Kadına Yöne­lik Şiddetin Önlenmesi Tasarısı'yla ilgili olarak sorumluluk almış olması ger­çekten de kendisinin de çok zorluklar içersinde olduğunu bize bir kez daha ha­tırlatıyor.

Şimdi, bu arada, bugün Mecliste yaşananları düşünce şunu da söylemek istiyorum: Bu gidişle yakında Mecliste şiddetin önlenmesi yasasına ihtiyaç du­yacağız.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - Onun için İç Tüzük lazım, İç Tüzük.

AYLİN NAZLIAKA (Devamla) - Onun için Parlamentonun milletin tem­sil yeri olduğunu, Parlamentoda bulunan milletvekilleri olarak millete örnek olmamız gerektiğini, onun için tavırlarımızın, davranışlarımızın da şiddet içer­meyecek nitelikte olması gerektiğini bir kez daha vurgulamakta fayda var.

Şimdi, değerli milletvekilleri, kadının toplumdaki görünürlüğü, sizlerin de bildiği gibi, üç aşamada gerçekleşiyor. Bunlardan bir tanesi eğitim, bir diğeri çalışma hayatının içerisinde varlık göstermesi, üçüncüsü de karar mekanizma­ları içerisinde yer alması.

Eğitime baktığımızda hani "Dünyanın ekonomide 17'nci büyük ülkesi­yiz." diye övünüyoruz ama maalesef Türkiye, eğitime ayırdığı bütçe açısından 172 ülke içerisinde 132'nci ülke konumundadır. Öte yandan, okullaştırma ora­nına baktığımızda, okumaz yazmak adedine baktığımızda da çok vahim bir tabloyla karşılaşıyoruz. Hâlâ ülkemizde 5 milyona yakın okumaz yazmak var­dır, üstelik de bunların 4 milyonunu kadınlar oluşturmaktadır.

Bu nedenle, bir kez daha eğitim hayatındaki aksaklıklarımızı sizlere vur­gulayarak bu 4+4+4 Yasa Tasarısı'nı bir an önce geri çekmenizi rica ediyoruz. Bir an önce lütfen bu yasayla ilgili gerekli adımları atın, Türkiye'yi daha çağdaş, daha demokratik, daha laik bir ülke hâline getirmek için çabalayan Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün cumhuriyetle kazanılan sembollerine de daha fazla saldırıda bulunmayın.

Şimdi, kadının ikinci görünür olduğu alan da çalışma hayatı demiştik. Bu­rada da maalesef karşımızda çok olumsuz bir tablo olduğunu görüyoruz. Burada da maalesef kadınımız 34 OECD ülkesi içerisinde en alt sırada yer aldığı gibi yüzde 27'lik istihdam oranıyla da maalesef gene Avrupa Birliği ülkelerinin or­talaması olan yüzde 57'lerden çok uzaktadır.

Peki, karar mekanizmasında kadınlarımız ne durumdadır? Gene 1934'te Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün verdiği kadına seçme seçilme hakkıyla birçok ülkenin önünde olan ülkemiz maalesef o günden bugüne baktığımızda 9 bin civarında erkek milletvekiline karşılık sadece 315 kadın milletvekili taşıya­bilmiştir Parlamentoya.

Sürem bitmek üzere olduğu için ben hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyo­rum ve tekrar Mustafa Kemal Atatürk'ün "Kadınlarını ihmal eden milletler geri kalmaya mahkûmdur." sözünü de anımsatmak istiyorum.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Aylin Nazlıaka.

Sayın Aylin Nazlıaka ve arkadaşlarının önergelerini oylarınıza sunuyo­rum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

23'üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etme­yenler… 23'üncü madde kabul edilmiştir.

 

 

 

GEÇİCİ MADDE 1 ÜZERİNDE YAPILAN GÖRÜŞMELER

 

Geçici madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 181 sıra sayılı Kanun Tasarısının Geçici Madde 1- (1) maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Dilek Akagün Yılmaz                           Sakine Öz             Ayşe Nedret Akova

Uşak                                                         Manisa                                 Balıkesir

 

Sedef Küçük

İstanbul

 

"Geçici Madde 1- (1) Bu Kanunun 14 üncü maddesinde kurulması öngö­rülen şiddet önleme ve izleme merkezleri, Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir yıl içinde bakanlık tarafından belirlenecek illerde pilot uygulama yapılmak üzere kurulur. Kuruluşları tamamlanıncaya kadar merkezlerin görev­lerinin Bakanlığın hangi birimlerince yürütüleceği bakanlık tarafından belirlenir."

 

BAŞKAN - Sayın Komisyon?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Katıl­mıyoruz.

BAŞKAN - Sayın Hükûmet?

ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trab­zon) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Kim konuşacak efendim?

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) - Gerekçe.

BAŞKAN - Gerekçeyi okuyun.

Gerekçe:

Kurulması öngörülen şiddet önleme ve izleme merkezlerinin çok kısa zaman içerisinde kurulmasına, kadına yönelik şiddetin engellenmesi amacıyla çok büyük bir ihtiyaç duyulmaktadır. Pilot olarak kurulması öngörülen şiddet önleme ve izleme merkezlerinin bir yıl içerisinde kurulması Kanun amacına hizmet edecektir.

 

BAŞKAN - Geçici 1'inci madde üzerindeki önergeyi oylarınıza sunuyo­rum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

 

Geçici 1'inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul et­meyenler… Kabul edilmiştir.

 

YENİ MADDE İHDASINA DAİR ÖNERGELER ÜZERİNDE YAPILAN GÖRÜŞMELER

 

Sayın milletvekilleri, yeni madde ihdasına dair bir önerge vardır.

 

Malumları olduğu üzere, görüşülmekte olan tasarı veya teklife konu ka­nunun komisyon metninde bulunmayan, ancak tasarı veya teklif ile çok yakın ilgisi bulunan bir maddesinin değiştirilmesini isteyen ve komisyonun salt ço­ğunlukla katıldığı önergeler üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açılacağı İç Tüzük'ün 87'inci maddesinin dördüncü fıkrası hükmüdür.

Bu nedenle, önergeyi okutup, Komisyona soracağım. Komisyon, öner­geye salt çoğunlukla (14 üye) katılırsa, önerge üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açacağım. Komisyonun salt çoğunlukla katılmaması hâlinde ise öner­geyi işlemden kaldıracağım.

 

Şimdi, önergeyi okutuyorum:

TBMM BAŞKANLIĞINA

181 sıra sayılı kanun tasarısının beşinci bölümünde geçici madde 1 den sonra gelmek üzere aşağıdaki geçici maddenin eklenmesini teklif ediyoruz.

"Geçici Madde 2- (1) Bu Kanunun 14 üncü maddesinde kurulması öngö­rülen merkezler, Kanunun yayımından itibaren iki yıl içinde Adana, Ankara, Antalya, Balıkesir, Diyarbakır, Erzurum, Gaziantep, İstanbul, İzmir, Kayseri, Konya, Samsun, Trabzon ve Van illerinde kurulur. Kuruluşları tamamlanıncaya kadar, merkezlerin görevlerinin Bakanlığın hangi birimlerince yürütüleceği Bakanlıkça belirlenir. "

 

Ayla Akat Ata         Sırrı Süreyya Önder           Hasip Kaplan

Batman                    İstanbul                                                Şırnak

 

Sebahat Tuncel       Ertuğrul Kürkcü                  Erol Dora

İstanbul                    Mersin                                   Mardin

Altan Tan                 Halil Aksoy                          Levent Tüzel

Diyarbakır               Ağrı                                       İstanbul

 

BAŞKAN - Sayın Komisyon, önergeye salt çoğunlukla katılıyor musu­nuz?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Salt çoğunluğumuz bulunmadığından katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Komisyon salt çoğunlukla katılamadığına göre, önergeyi iş­lemden kaldırıyorum.

 

Diğer yeni madde ihdasına dair bir önerge vardır; okutuyorum:

 

TBMM BAŞKANLIĞINA

181 sıra sayılı kanun tasarısının beşinci bölümüne aşağıdaki geçici mad­denin eklenmesini,

"Geçici Madde 4- Kadın cinayetlerinin önlenmesi için Bakanlık bünye­sinde bir yıl içerisinde, ilgili kamu kurumları ile sivil toplum örgütlerinin eşit temsili kuralını da gözeterek özel bir birim kurulur. Kadın cinayetleri biriminin kuruluşu ve çalışma usulleri Bakanlık tarafından hazırlanacak yönetmelikle belirlenir."

teklif ediyoruz.

 

Sebahat Tuncel                      Ayla Akat                            Pervin Buldan

İstanbul                                    Batman                                Iğdır

 

Erol Dora                                 Levent Tüzel                       Altan Tan

Mardin                                     İstanbul                                                Diyarbakır

 

Halil Aksoy                             Nazmi Gür

Ağrı                                           Van

 

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor musunuz?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Salt çoğunluğumuz bulunmadığından katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Komisyon önergeye salt çoğunlukla katılmamış olduğundan önergeyi işlemden kaldırıyorum.

24. MADDE ÜZERİNDE YAPILAN GÖRÜŞMELER

 

24'üncü madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 181 sıra sayılı Kanun Tasarısının 24. maddesinin aşa­ğıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Dilek Akagün Yılmaz            Ayşe Nedret Akova            Sedef Küçük

Uşak                                         Balıkesir                               İstanbul

 

"Madde 24 - (1) Bu kanun resmi gazetede yayımı tarihinde yürürlüğe gi­rer.

 

BAŞKAN - Komisyon katılıyor musunuz?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Katıl­mıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Hükûmet?

ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trab­zon) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) - Gerekçe…

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Maddenin daha anlaşılır olması için önerilmiştir.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul et­meyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

 

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

 

25. MADDE ÜZERİNDE YAPILAN GÖRÜŞMELER

 

25'inci madde üzerinde bir önerge vardır, onu okutuyorum:

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 181 sıra sayılı Kanun Tasarısının 25. maddesinin aşa­ğıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Dilek Akagün Yılmaz            Ayşe Nedret Akova                           Sedef Küçük

Uşak                                         Balıkesir                                               İstanbul

 

Sena Kaleli                              Mehmet Akif Hazmaçebi

Bursa                                        İstanbul

 

“Madde 25 - (1) Bu kanun hükümleri Bakanlar Kurulu tarafından yürü­tülür.”

 

BAŞKAN - Sayın Komisyon?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Katıl­mıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Sayın Hükûmet?

ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trab­zon) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Hamzaçebi, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

 

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 8 Mart Dünya Çalışan Kadınlar Günü'nde, ailenin korunması ve kadına karşı şiddetin önlenmesiyle ilgili bir kanun tasarısını görüşüyoruz. Böyle bir günde böyle bir tasarının görüşülmesi son derece anlamlı. Ben de Cumhuriyet Halk Partisinin daha önce bu konuda vermiş olduğu bir kanun teklifinde imzası olan bir milletvekili olarak söz alma ihtiyacı duydum, hem bugünün anlamı hem böylesine önemli bir tasarı hem de Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun konuya ilişkin yaklaşımlarını gösteren bir kanun teklifinin olması nedeniyle.

Kadın ile erkeğin bir arada yaşaması ve aralarındaki eşitsiz güç ilişkisin­den kadın aleyhine doğan durumu düzeltmek ve bu durum nedeniyle kadına karşı olan, uygulanan şiddeti önlemek bu tip düzenlemelerin temel amacı olma­lıdır. Ancak tasarının ismine baktığımızda, tasarının isminin kadını kadın ola­rak, birey olarak değil de kadını ailenin bir ferdi olarak aldığını görüyoruz. Başlı başına, tasarının ismindeki bu yaklaşım, daha adım atarken kadına karşı şiddetin önlenmesi konusunda bir adım geriye düşmektedir. Bunu doğru bul­muyoruz, tasarıyla ilgili olarak görüş ifade eden arkadaşlarımız bunu tasarının tümünde ve diğer maddelere ilişkin konuşmalarda ifade ettiler, ancak tasarının son maddesi olması nedeniyle bu konuyu bir kez daha dikkatinize sunmakta yarar görüyorum. Kadını ailenin bir ferdi olarak değil, kadın olarak ve bir birey olarak görüp ona uygulanan şiddeti önlemek zorundayız.

İkinci olarak ifade edeceğim konu: Tasarını dili, hazırlanışı, terminolojisi iyi değildir. Birkaç örnek vereceğim, bana hak vereceğinizi umuyorum. 2'nci maddede şiddet üç gruba ayrılmıştır: Birincisi aile içi şiddet, ikincisi kadına yönelik şiddet, bir de şiddet tanımı. Şimdi, bu gruplamayı yapmak, biraz özen­sizlik var ama bunun da ötesinde kötü bir niyet var gibi burada. Bakın kötü ni­yet şu…

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) - CEDAW Sözleşmesi'nden dolayı.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) - Efendim, olabilir. Bakın, şimdi açılımını yapacağım size.

"Ev içi şiddet" demişsiniz, ev içi şiddette şiddetin türlerini fiziksel, cinsel, psikolojik ve ekonomik şiddet olarak tanımlıyorsunuz, Hükûmet böyle tanımlı­yor. Dört grup: Fiziksel, cinsel, psikolojik, ekonomik. Geliyoruz, kadına yöne­lik şiddette bu tür bir ayrım yok; bu Kanun'da şiddet olarak tanımlanan bütün türler kadına yönelik şiddet olarak tanımlanır. Peki, geliyorum şiddetin tanı­mına, 3'üncü maddedeki şiddetin tanımında şöyle bir ifade var: Fiziksel, cinsel, psikolojik, ekonomik şiddet sayılıyor ama bunun yanında bir de sözlü şiddet konulmuş. Ev içi şiddette sözlü şiddet yok. Yani, Hükûmet, ev içi şiddette, aile içi şiddette, ailede kadına karşı sözle yapılan, sözle uygulanan şiddeti şiddet saymıyor. Böyle, ev içi şiddeti hoş gören bir anlayış. Bu, doğru değil. Kadına karşı şiddeti önleyecek isek bunu "Aile içindeki sözlü şiddet normaldir, aile dışındaki sözlü şiddet doğru değildir." yaklaşımına oturtamazsınız, bu yanlış.

Bir diğer konu: Bakın, bu maddedeki şiddet tanımında toplumsal, kamu­sal ve özel alanda meydana gelen şiddet olarak bir tanım yapılıyor. "Toplumsal alan, kamusal alan, özel alan." Yani, al birini vur ötekine. Bakın, kamusal alan, özel alan dışındaki, özel hayat dışındaki alandır, insanların ortaya çıktıkları, toplum hayatına karıştıkları alandır. Şimdi "Toplumsal alan," yanına "kamusal alan, özel alan" derseniz bu kavramlar birbirine karıştırılmıştır, derim; iyi düşü­nülmemiştir, derim.

Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu tasarıyı destekleyeceğiz, buna olumlu oy vereceğiz ama tasarı beklentilerin ve olması gerekenin gerisindedir. Bunu da ifade etmek istiyorum. Umarım, ileride başka fırsatlar vesilesiyle bunu düzeltme imkânını bulabiliriz.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Hamzaçebi.

 

Sayın Hamzaçebi ve arkadaşlarının önergesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

 

25'inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyen­ler… Madde kabul edilmiştir.

 

TASARININ TÜMÜ ÜZERİNE LEHTE GÖRÜŞMELER

 

86'ya göre tasarının tümü üzerinde, lehte, oyunun rengini belirtmek üzere Sayın Hasip Kaplan.

 

HASİP KAPLAN (Şırnak)

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu tasarıda tüm partilerin katkısı var, istediğimiz gibi olmadı ama hayırlı olsun. Gerçekten birlikte işler de yapa­biliriz, öyle anlaşılıyor.

Tabii, 8 Mart çok anlamlı bir gün, benim hayatımda da anlamlı. Hani derler ya: "Bir roman okudum, kitap okudum hayatım değişti." Ben, bir 8 Mart Kadın Emekçiler Günü nedeniyle eşimle tanıştım, otuz beş yıldır evliyim ve sabah hamıma dedim: "Otuz beş yıl önce talepleriniz aynen bugün gibi tekrar konuşuluyor. "Kadına şiddet", "siyasette temsil", "eşit işe eşit ücret", "kotalar" ve otuz beş senedir hâlâ bunları konuşuyoruz." Kısmen o alanda olmasa bile bazı adımların atılması sevindirici.

Şimdi, ben, biraz farklı bir noktaya geçmek istiyorum. "Dünyanın kadın­lar içinde en iyi ülke -bir araştırma yapılmış- İzlanda." demişler, hemen hemen kadın-erkek eşitliği konusunda böyle bir şey var. Ben de Reykjavik'te bir gün bir binanın önünden geçiyordum, taksi şoförü gösterdi, dedi ki: "Şu evini boya­yan kadın devlet başkanıdır." Kadın politikacıların içinde en iyi ülke Ruanda, 80 sandalyenin 45'i onlara ait arkadaşlar. Yine anne olmak için en iyi ülkelerden birinin Norveç olduğunu söylerler çünkü Norveç de ölüm riskinin en düşük olduğu ülke söyleniyor. Eğitim için en iyi ülke bir küçük Güney Afrika ülkesi Lesotho, yüzde 95. Devlet başkanlığı için en iyi ülke Sri Lanka, yirmi üç sene­dir kadınlar yönetiyor arkadaşlar, kadın devlet başkanları var. Kesin Simirna'dan veya Amazonlardan bir kök bağlantısı mutlaka vardır Anadolu'yla derim.

Yine -devlet başkanlığı için saydık- sanat için en iyi ülke İsveç; sinemada bile rollerde kadın kotası var arkadaşlar, o kadar ileri düzeyde. Patron olmak için en iyi ülke Tayland; yüzde 45'i patronu şirketlerin. Çocuk doğurmada Yu­nanistan'ı örnek gösterdiler; 31.800 doğumda 1 ölüm oranı olarak. Ekonomik katılımda Bahamalar, gazeteci olmak için en iyi ülke de Karayipler.

Bugün size bir müjde, JINHA ilk kadın haber ajansı Diyabakır'da kuruldu bugün. Bu vesileyle -gazeteci olma konusunda Karayipler'de tüm medyada çı­kan haberlerin yüzde 45'ini kadınlar yapıyormuş- tutuklu kadın gazetecileri, Fatma Koçak, Zeynep Kuray, Yüksel Genç, Semiha ve onlarcasını buradan se­lamlıyorum. Basın emekçileri, işlerinden olanları, Banu Güven'i ekranlarda görmüyorsunuz artık. Ece Temelkuran'ı, Nuray Mert'i ve onlarcasını daha saya­bilirim işlerinden alınanları. Yine, bu JINHA Haber Ajansının size güzel ha­berler yapmasını diliyorum.

Çalışan kesimdeki pay açısından en iyi ülke Burundi çünkü çalışan ka­dınların oranı yüzde 92 iken erkekler arasında çalışma oranı yüzde 88. Para kazanmak için Lüksemburg, fena değil, 40.000 dolar kazanıyorlar senede. Yük­seköğrenimde Katar, uzun yaşamada Japonya örnek verilmiş. Atlet olmak için ABD'yi örnek vermişler. Arkadaşlar, direksiyon hâkimiyeti Hindistan'da; Yeni Delhi'de kadınlarda taksi şoförlerinin yüzde 60'ı kadın.

İşte dünyamız bu kadar renkli ve yaşayan 2 insandan 1'i kadındır. "…" (*) Kadın, yaşam, özgürlük. Ve hayat onlarsız olmuyor. O zaman bu zulüm, bu zorbalık niye? Gelin, biraz daha geliştirelim, biraz daha ilerleyelim.

Hayırlı, uğurlu olsun. Umarız ki bir adım olur bu, dahasını da geliştiririz.

Hepinize teşekkürler. (BDP ve CHP sıralarından alkışlar)

 

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Kaplan.

 

Tasarının görüşmeleri tamamlanmıştır.

Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunu­yorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Oylama için üç dakika süre veriyorum. Bu süre içinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen üç dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana ve­kâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını taşıyan oy pusulasını, yine oylama için öngörülen üç dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, oylama sonucunu arz ediyorum:

"Kullanılan oy sayısı : 208

Kabul : 208

"(x)

Tasarı oy birliğiyle kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır. (Alkışlar)

 

Bütün milletvekili arkadaşlarımı kutluyorum. Kadınlarımıza hayırlı, uğurlu olmasını diliyorum.

 

Sayın Bakanın kısa bir teşekkür konuşması var. Yerlerinden yapacaklar.

Buyurun Sayın Bakan.

 

TASARININ KANUNLAŞMASI ÜZERİNE YAPILAN TEŞEKKÜR KONUŞMALARI

 

ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon)

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle Türkiye Cumhuriyeti'nin yüce Meclisine, yüce Meclisin tüm üyelerine, tüm gruplarına en içten teşekkür­lerimi arz ediyorum. Bu Yasa'nın oy birliğiyle geçmesinden dolayı da tekrar tekrar saygılarımı ve teşekkürlerimi sunuyorum.

Değerli milletvekilleri, kadınlarımızın 8 Mart Dünya Kadınlar Günü'nü kutluyorum. Kadınların birlik ve dayanışmalarının simgesi olan, kadınlarımıza bir araya gelmek, tartışmak, düşünmek ve aynı zamanda her alanda sağlanan gelişmelerin paylaşılması için fırsat sunan bir gün olması nedeniyle 8 Mart Ka­dınlar Günü son derece anlamlıdır.

Bugün böylesine anlamlı bir günde yüce Meclisimiz Ailemizin Korun­ması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun'u kabul ederek tüm kadınlarımıza en büyük saygıyı göstermiş oldu. Aynı zamanda Meclisimiz ka­dınlarımıza güzel bir hediye sunmuş oldu.

Bu Kanun hem kadınlarımız hem de tüm toplumumuzun duyarlılığının ve kadına yönelik şiddet ile ilgili olarak bilinçlendirilmesinin artırılması adına bü­yük önem arz ederken, en temel insan hakkı olan hayat hakkının korunması ve şiddetin önlenmesi gayesiyle kurumların şiddetle mücadelenin her aşamasında aktif rol almasının sağlanması hedeflenmiştir. Katkı sağlayan, emeği geçen her­kese teşekkür ederek şükranlarımı sunuyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu kanun kadınların hayat hakkını korumayı apaçık bir şekilde öncelikli hâle getirmektedir. Kadınları şiddete karşı korumak demek, aileler başta olmak üzere tüm toplumumuzu şiddet sarmalın­dan korumak demektir. Bunun sağlanmasında rol oynayan yüce Meclisimizin çatısı altında görev yapan tüm değerli milletvekillerine teşekkürü tekrar borç biliyorum.

Sizlerin yoğun mesaisiyle yasalaştırmış olduğunuz Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun'un ülkemize, insanlığa, aile yapımıza ve kadınlarımızın mutluluğuna katkı sağlaması dileğiyle hayırlı olma­sını diler, yüce heyetinizi tekrar saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

 

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.