Ziynet Eşyasının Hukuki Niteliği
Şey kelimesinin çoğulu[1], şeyler, mallar[2], maddi mallar[3], olarak tanımlanan eşyanın Türk Medeni Kanununda bir tanımı yapılmamıştır. Sözlükteki genel anlamıyla mal, bir kişinin mülkiyetinde bulunan taşınır ve taşınmaz varlıkların bütününü ifade eder, bir ekonomi terimi olarak da insan ihtiyaçlarını doğrudan doğruya yahut dolaylı olarak karşılayabilecek her türlü şeyi içine alır. Türk ve İsviçre doktrini, cismani varlıkların sınırları belli olan ve üzerinde hakimiyet kurulmaya elverişli olanlarını eşya olarak tanımlanır[4].
Eşya üzerinde doğrudan doğruya hakimiyet sağlayan haklara aynî haklar denir. Eşya üzerindeki bu hakimiyet bir hakka dayanabileceği gibi bunun bir hakka dayanmaması da mümkündür. Kural olarak bu hakimiyet eşya üzerinde fiili hakimiyet şeklinde ortaya çıkar ve buna da zilyedlik denir[5].
Aynî hak; sınırları belli eşya üzerinde bir kişinin doğrudan doğruya sahip olduğu ve herkese karşı ileri sürebildiği hakimiyettir. Bu niteliği ile mutlak bir haktır. Mutlak hakkın sahibi hakkına riayet edilmesini herkesten isteyebilir. Mutlak haklara uymama bir haksız fiil teşkil eder. Mutlak haklarda izlenen amaç, hukuken özel olarak korunmuş hakları sürekli olarak teminat altına almaktır. Herkes aynî hak sahibinin aynî hakkına, örneğin mülkiyet hakkına riayet etmek zorundadır[6].
Zilyedlik ise; bir şey üzerindeki fiili hakimiyeti tanımlar[7]. Taşınır mallarda aynî hakların sağladığı hakimiyetin dışa açıklanış şeklini ifade eden ziyledlik, kamuya açıklık fonksiyonu dışında ister hakka dayansın ister dayanması, hem taşınır hem de taşınmazlar bakımından bir hakimiyet durumu olarak hukuki sonuçlar doğurur.
Zilyetliğin en önemli işlevi, taşınır mallarda aynî haklar bakımından kamuya açıklık sağlamasıdır. Bunun sonucu olarak, taşınır mallarda aynî hak kazanılması zilyetliğin kazanılmasına bağlanmıştır. Zilyedin, zilyed olduğu taşınır mal üzerinde iddia ettiği hakka sahip olduğu karine olarak kabul edilir[8].
Evlilik akdinin kurulması ile evlilik içerisinde eşler tarafından edinilen, edinilmesine katkı sağlanan, kullanılan eşyalarla ilgili hukuki ilişkiler de başlar.
Eşlerden birinin yalnız kişisel kullanımına yarayan eşyalar, mal rejiminin başlangıcında eşlerden birine ait bulunan veya bir eşin sonradan miras yoluyla ya da herhangi bir şekilde karşılıksız kazanma yoluyla elde ettiği malvarlığı değerleri, manevî tazminat alacakları ve kişisel mallar yerine geçen değerler kanun gereğince kişisel maldır[9].
Her eş, yasal sınırlar içerisinde kişisel malları ile edinilmiş mallarını yönetme, bunlardan yararlanma ve bunlar üzerinde tasarrufta bulunma hakkına sahiptir.
Boşanma veya evliliğin iptali sebebiyle ya da kanun veya mahkeme kararı gereğince mal ayrılığına geçiş hâllerinde, her eş edinilmiş mallara katılma rejiminde kendi kişisel malı sayılacak olanları ortaklık mallarından geri alır[10]. Eşler, kişisel mallarıyla ilgili isteklerini rejim sona ermeden, tasfiye söz konusu olmadan da ileri sürebilirler[11]. Bu itibarla evlilik devam ederken dahi ziynet iadesine ilişkin talepler ileri sürülebilir.
Öte yandan kadının kişisel malı olan ziynet eşyasının, evlilik içerisinde koca tarafından alınan bir malın edinilmesine, iyileştirilmesine veya korunmasına, hiç ya da uygun bir karşılık alınmaksızın, harcanması halinde tasfiye sırasında, alınan bu malda ortaya çıkan değer artışı için kadın, katkısı oranında alacak hakkına sahip olur[12].
Bu halde ziynetlerin satışından elde edilen gelirle diğer eş tarafından alınan mal ve ziynetlerin katkı tarihindeki değerleri belirlenip kadının katkı oranının tespitinden sonra malın tasfiye tarihindeki değeri esas alınarak değer artış payı belirlenir[13].
Değer artış payına ilişkin davaların görülebilmesi mal rejiminin sona ermesine bağlıdır[14]. Mal rejimi, eşlerden birinin ölümü veya başka bir mal rejiminin kabulüyle sona erer. Mahkemece evliliğin iptal veya boşanma sebebiyle sona erdirilmesine veya mal ayrılığına geçilmesine karar verilmesi hâllerinde, mal rejimi dava tarihinden geçerli olmak üzere sona erer. Bu itibarla taraflar arasında derdest bir boşanma davası olması halinde iş bu davanın kesinleşmesi beklenecek ve taraflar arasındaki mal rejiminin kesinleşme değil fakat boşanma dava tarihi itibariyle sona erdiği kabul edilecektir.
Düğün sırasında kadına takılan ziynet eşyaları kendisine bağışlanmış sayıldığından[15], diğer bir ifade ile karşılıksız kazanma yoluyla elde edilen malvarlığı değeri olduğundan, kadının kişisel malıdır.
Düğün sırasında kadına takılan ziynetler kadının kişisel malıdır.
Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen hüküm temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü.
Düğün sırasında kadına takılan ziynetler kadının kişisel malıdır. Toplanan delilerden ve mahkemenin kabulünde olduğu gibi kadına ait ziynetlerin davalı koca tarafından bozdurulup borçlarının ödendiği anlaşılmaktadır. Davacı kadının ziynetlerle ilgili davasının kabulüne karar vermek gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.
Sonuç: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliği ile karar verildi[16].
Ziynet eşyasına yönelik istek "kişisel malın" iadesine yöneliktir
Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hüküm ziynet eşyaları ve değer artış payı yönünden temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü.
Davacı kadın 01.04.2004 tarihinde açtığı davayla; halen evli bulunduğu davalı eşi adına trafikte kayıtlı otomobilin 04.12.2002 tarihinde alımı sırasında yaptığı katkı bedelini, davalıda kaldığını ileri sürdüğü ziynet eşyalarının aynen iadesini ve yanında bulunan müşterek küçük çocuk yararına nafakaya hükmedil meşin i istemiştir.
Yerel mahkeme; müşterek çocuk yararına nafakaya karar vermiş, diğer istekleri ise; tarafların halen evli oldukları ve aralarında yasal mal rejiminin geçerli olduğu gerekçesiyle reddetmiştir. Karar davacı tarafından temyiz edilmiştir.
1- Davacının, davalı eşi adına kayıtlı otomobilin alımına yaptığı katkıya dayalı isteği "değer artış payına" (TMK m. 227) yöneliktir. Bu isteğin esası, eşler arasındaki mal rejiminin sona ermesi durumunda incelenebilir. Taraflar arasında edinilmiş mallara katılma rejiminin devam ettiği anlaşıldığından; "bu istek hakkında karar verilmesine yer olmadığına" şeklinde hüküm kurulması gerekirken, kesin hüküm oluşturacak şekilde "isteğin reddine" biçiminde karar verilmesi doğru değildir.
2- Davacının ziynet eşyasına yönelik isteği "kişisel malın" (TMK.m.220) iadesine yöneliktir. Edinilmiş Mallara Katılma Rejimi (TMK m. 218-241) eşlerden her birinin diğer eşte kaldığını veya diğer eş tarafından kullanıldığını ileri sürdüğü kişisel malının aynen iadesini veya bedelinin iadesini isteme hakkını engellemez.
Eşler, kişisel mallarıyla ilgili isteklerini rejim sona ermeden, tasfiye söz konusu olmadan da ileri sürebilirler. Bu nedenle; davacının ziynet eşyasına yönelik isteğinin esasının incelenip olumlu olumsuz bir karar verilmesi gerekirken, yazılı olduğu şekilde usulden reddedilmesi yasaya aykırıdır.
Sonuç: Temyiz olunan kararın gösterilen sebeplerle BOZULMASINA, temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, iş bu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 30.01.2006 tarihinde oybirliği ile karar verildi[17].
[1] AYBAY/HATEMİ, Eşya Hukuku, 3. Baskı, Vedat, İstanbul, 2012, Sahife 12.
[2] YILMAZ Ejder, a.g.e. Sahife 394.
[3] MUTLU Latif, Hukuk Sözlüğü, Akademi, İstanbul, 2004, Sahife 97.
[4] AKSOY DURSUN Sanem, Eşya Kavramı, XII Levha, 1. Baskı, İstanbul, 2012, Sahife 5 vd.
[5] ERMAN Hasan, Eşya Hukuku Dersleri, 3. Basım, Der Yayınları, İstanbul 2013, Sahife 1
[6] ESENER Turhan, GÜVEN Kudret, Eşya Hukuku, 5. Baskı, Yetkin, Ankara, 2012, Sahife 37 vd.
[7] Türk Medeni Kanunu, Kanun Numarası: 4721, Kabul Tarihi: 22.11.2001, Yayımlandığı Resmi Gazete Tarihi: 8.12.2001 Sayı: 24607, Madde 973.
[8] OĞUZMAN/SELİÇİ/ÖZDEMİR, Eşya Hukuku, 15. Baskı, Filiz, İstanbul, 2012, Sahife 51 vd.
[9] Türk Medeni Kanunu, Madde 220.
[10] Türk Medeni Kanunu, Madde 277.
[11] 2.Hukuk Dairesi 2005/16299 2006/467 30.01.2006
[12] 2.Hukuk Dairesi 2005/16726 2006/1095 07.02.2006
[13] 2.Hukuk Dairesi 1097/17749 25.12.2007
[14] 2.Hukuk Dairesi 2006/4362 2007/1624 12.02.2007
[15] 6. Hukuk Dairesi 2160/6813 21.6.2011
[16] 2. Hukuk Dairesi 2006/13916 2007/5972 10.04.2007
[17] 2. Hukuk Dairesi 2005/16299 2006/467 30.01.2006